Agresif Beyin Kanserine Neden Olan İki Gen Bulundu

KanseriTedaviEt.com | Salı, Aralık 29, 2009 | 0 yorum »

Beyin KanseriWebMD'nin haberine göre, en agresif beyin kanser türü olan glioblastoma'nın ortaya çıkmasında en önemli rolü oynayan iki yeni gen keşfedildi. Araştırmacılar bu iki genin glioblastoma hastalarının yüzde 60'ında aktif olduğunu ve bu genleri tespit etmenin bu tip agresif beyin tümörüne sahip hastaları tespit etmede yardımcı olabileceğini söylüyorlar.

Glioblastoma multiforme beynin her yerine hızlıca yayıldığından ve cerrahi müdahale iler alınamayan bir tümör olduğundan en ölümcül beyin kanserlerinden biri. ABD'li senatör Edward Kennedy glioblastoma teşhisi konduktan 16 sonra hayatını kaybetmişti.

Columbia Üniversitesi Tıp Fakultesi Herbert Irving Kanser merkezi araştırmacılarından Antonio Iavarone "Artık C/EPB ve Stat3 isimli iki genin hastalığın ana kontrol düğmesi olduğunu biliyoruz. Eğer simultane olarak çalışmaya başlarlarsa, beyin hücrelerinin çok agresif ve yayılmacı hücreler haline dönüştürecek diğer yüzlerce geni aktif hale getiriyorlar" diyor.

Gen terapisiraştırmacılar glioblastoma'yı bu kadar agresif ve ölümcül hale getiren şeyin ne olduğunu bu zamana kadar bilmediklerini söylüyorlar.

Nature'da yayınlanan çalışmada araştırmacılar, tümörlerinde bu iki geni aktif olan beyin kanseri hastalarının, bu genetik farklılık olmayan hastaların yarısıyla karşılaştırıldığında, teşhis koyulduktan sonra 140 hafta içinde hayatlarını kaybettiklerini buldular.

Daha sonra yapılan deneylerde insanlardaki glioblastoma hücreleri farelere enjekte edildiğinde ve bu iki gen engellendiğinde, hücrelerin tümöre dönüşmediği görüldü.

Columbia Initiative in Systems Biology direktörü Andrea Califano "Bulgular çeşitli ilaçları beraber kullanarak her iki geni simultane olarak olarak bloke etmek, tatmin edici bir tedavi şansı bulamayan hastalar için güçlü bir terapötik bir yaklaşım anlamına geliyor" diyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Agresif Beyin Kanserine Neden Olan İki Gen Bulundu

Yazının devamı için tıklayın...

Meme KanseriU.S.News'ta yayınlanan habere göre, yeni bir araştırmanın sonuçları karabiber ve turmerik (hint safranı) baharatlarından elde edilen bileşiklerin, tümörün büyümesini sağlayan kök hücrelerin gelişimini sınırlayarak meme kanserinin önlenmesine yardımcı olabileceğini gösteriyor

Michigan Üniversitesi Kanser Merkezi'ndeki araştırmacılar turmerikten elde edilen kurkumin ve karabiberden elde edilen piperini lavobatuvar ortamında meme hücrelerine uyguladıklarında kök hücrelerin sayısında azalma gördüler, ancak normal hücrelerde bir değişim olmadı.

Çalışma Breast Cancer Research and Treatment dergisinde online olarak yayınlandı.

Araştırmayı yürüten Michigan Ünviversitesi Tıp Fakültesi doktorlarından Madhuri Kakarala üniversite tarafından yayınlanan basın bülteninde "Eğer kök hücre sayısını sınırlayabilirsek, tümöre dönüşme potansiyeli olan hücre sayısını da sınırlayabiliriz" diye belirtti.

KurkuminAraştırmacılar, kök hücrelere karşı etkili olan ancak normal meme dokusuna toksik etkisi olmayan kurkumin ve piperin bulgusunun kadınlar için çok önemli olduğunu vurguladılar.

Kakarala "Yüksek meme kanseri riski olan kadınlar şu an da tamoxifen veya raloxifene isimli ilaçları önleme amaçlı olarak kullanıyorlar, ancak birçok kadın çok fazla toksisiteye sebep oldukları için bu ilaçları almamayı tercih ediyor. Besinlerden elde edilen bileşiklerin yardımcı olma fikri çok çekici, üstelik kurkumin ve piperin çok az toksisiteye sebep oluyor" dedi.

Önceki araştırmalar bu iki bileşiğe potansiyel birer kanser tedavisi olarak incelemişlerdi. Bu çalışma ise kök hücreleri hedef alarak kanseri önleyici etkiyi inceleyen ilk olma özelliğini taşıyor.

Ancak bulgularda dikkat edilmesi gereken bir nokta var. Bileşikler laboratuvar ortamında test edildi ve insanlar üzerinde denenmedi. Araştırmacılar kurkumin ve piperin bileşikleri ile desteklenmiş bir beslenme yapılmaması konusunda uyarıyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Baharatlardan Elde Edilen Kurkumin ve Piperin Tümör Oluşumunu Önleyebilir

Yazının devamı için tıklayın...

T-DM1 İsimli İlaç Meme Kanseri Tümörünü Küçülttü

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Aralık 21, 2009 | 0 yorum »

Meme KanseriMedicineNet'in haberine göre yeni bir hedefli kanser ilacının, Herceptin gibi yedi tane ilaç başarısız olduktan sonra metastatik meme kanseri olan kadınlarda tümörü küçültüğü görüldü.

T-DM1 isimli yeni ilaç Herceptin'i güçlü bir kemoterapi ilacıyla birleştiriyor. Bir trojan atı işlevi gören ilaçtakia Herceptin kanserli hücrelere nufüz ederken, aynı zamanda kanseri yok eden ajanları direkt olarak hedefe gönderiyor.

Boston'daki Dana-Farber Kanser Enstitüsü doktorlarından Ian Krop T-DM1 verilen metastatik meme kanseri olan kadınların üçte birinde tümörün küçüldüğünü söylüyor. Diğer yüzde 12'lik grupta ise en az 6 ay sonra tümörün büyümesi durdu.

Kadınlar ortalama 7 ay kansersiz olarak kaldılar. Bu hastalığa yakalanan kadınlarda bu sonuç daha önce görülmemişti.

HerceptinOrtalama 3 yıl meme tümörü olan kadınlarda kanser metastatik hale dönüşerek vücudun diğer bölümlerine yayıldı. Bu hastalar Herceptin, Tykerb, ve Xeloda isimli ilaçların da yer aldığı ortalama 7 farklı yöntemle tedavi edildi ve her biri başarısız oldu.

Krop "Bu çalışma bu kadar fazla farkı tedavinin başarısız olduğu kadınları incelemesi açısından bir ilk. Ancak

Bulgular San Antonio Meme Kanseri Sempozyumu'nda sunuldu.

T-DM1 nasıl etki ediyor ?

Meme kanseri hastalarının yüzde 20'sinde HER2-pozitif kanser görülüyor. Bu tip kanserde tümörde çok fazla HER2 proteini bulunuyor. Herceptin isimli ilaç meme kanseri hücrelerininin üzerinde yer alan HER2 rezeptörlerini engelliyor.

Ancak metastatik meme kanseri zamanlar Herceptin'e karşı dirençli hale geliyor. Bu yüzden araştırmacılar HER2'yi hedefleyen yeni ilaçlar üzerinde çalıştılar.

T-DM1 de işte bu tür bile ilaç. "T" Herceptin'in bilimsel ismi olan trastuzumab anlamına geliyor. "DM1" ise hastalar için fazla toksik olduğundan uzun yıllardan beri kullanılmayan maytansine isimli eski bir kemoterapi ilacından elde ediliyor.

Herceptin sadece HER2 salgılayan kanserli hücrelere nüfuz ettiğinden, DM1 sadece bu hücreleri etkiliyor.

Krop "Sitotoksik direkt olarak kanserli hücrelere gidiyor, böylece ortalıkta dolaşacak diğer problemlere yol açmıyor. Herceptin de hala kanserle savaşmak için Herceptin ne yapıyorsa onu yapmaya devam ediyor" diyor.

Krop ilacı kullanan kadınlarda özellikle bitkinlik ve bulantı gibi tipik kemoterapi yan etkilerinin görüldüğünü söylüyor.

Jacksonville'teki Mayo Kliniği'nde meme kanseri uzmanı olan görevli Edith Perez ilacın faydalarının risklerinden çok daha önemli olduğunu belirtiyor.

Perez "Bu çalışmada görülen tepki oranları bu hastalığa yakalanmış hasta grubunda oldukça istisnai" diyor.

Yağlı karaciğer hastalığına yakalanmış ve diğer bazı tıbbi problemleri olan karaciğer hastalığı yüzünden hayatını kaybetmiş. Ancak Perez karaciğer yetmezliğine bağlı ölümün toplam nüfustaki sağlık sorunu bulunan diğer kadınları endişenlendirmemesi gerektiğini düşünüyor. "Bu hastaların durumları çok ağır ve şu anda bizim başka seçeneğimiz yok."

Krop diğer çalışmalar T-DM1'in metastatik meme kanseri ve erken evre meme kanserilerinin tedavisinde denendiğini söylüyor. Araştırmacılar T-DM1'in özellikle erken evredeki kanserlerde daha iyi etki edeceğini bekliyorlar.

Çalışma ilacı geliştiren Genentech ve Hoffmann-La Roche firmaları tarafından finanse edildi.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - T-DM1 İsimli İlaç Meme Kanseri Tümörünü Küçülttü

Yazının devamı için tıklayın...

Meme Kanseri İlacı Akciğer Kanserine Karşı Kullanılabilir

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Aralık 14, 2009 | 0 yorum »

Akciğer KanseriWebMD'nin haberine göre 6000 kadının katılımıyla gerçekleştiren bir çalışmanın sonuçları, meme kanseri tedavisinde kullanılan tamoxifen isimli ilaç, akciğer kanseri yüzünden ölüm riskini de azaltıyor.

İsviçre'deki Cenevre Üniversitesi'nde tıp araştırmacısı olarak görevli Dr. Elisabetta Rapiti "Meme kanseri içim tamoxifen kullanan kadınların akciğer kanseri sebepli ölüm olasılığının genel nüfustaki kadınlara göre daha düşük olduğunu bulduk" diyor.

TamoxifenRapiti, anti hormon ilaçları kullanmayan meme kanseri hastalarının diğer kadınlarla aynı akciğer kanseri sebepli ölüm riskine sahip olduğunu belirtiyor.

Tamoxifen östrojen hormonunu engelleyek tümörün gelişimini engelliyor ve yıllardır meme kanseri tedavisinde kullanılıyor.

Son yıllarda bu ilaç yerini vücudun östrojen üretmesini engelleyen aromataz inhibitörlerine bırakmıştı. Her ne kadar bu yeni çalışma aromaz inhibitörü kullanan çok az kadında kesin sonuçları içerse de, Rapiti bu ilaçların da akciğer kanserine karşı yardımcı olacağını söylüyor.

Rapiti "Bunun bir anti-östrojen etkisi olduğuna inanıyoruz. Ancak daha fazla çalışma yapılması gerekiyor" diyor.

Bulgular yıllık San Antonio Meme Kanseri Sempozyumu'nda sunuldu.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Meme Kanseri İlacı Akciğer Kanserine Karşı Kullanılabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Kahve ve Egzersiz Prostat Kanserine Karşı Koruyor

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Aralık 10, 2009 | 0 yorum »

Prostat KanseriMedicineNet'te yayınlanan habere göre iki yeni araştırmanın sonuçları, birkaç bardak daha kahve içerek ve hergün biraz daha uzun süre egzersiz yaparak prostat kanseri riskini düşürebileceğiniz gösteriyor.

Association for Cancer Research'ün Houston'da yapılan toplantısında, kahve ve fiziksel aktivitenin prostat kanserine karşı koruma özelliğinin kesinliğinin henüz kanıtlanmaktan uzak olduğu rapor edildi. Ancak The Health Professionals Follow-Up isimli çalışmanın verileri her iki günlük aktivite ile net bir ilişki olduğunu gösteriyor.

Harvard Halk Sağlığı Fakültesi araştırmacılarından Kathryn M. Wilson "İnsanların bu çalışmaya dayanarak kahve içme alışkanlıklarını değiştirmeleri istemem. Ama kahveyi seviyorsanız, şu noktada azaltmanız için bir sebep yok" dedi.

Wilson'ın 50 bin erkeğin katılımıyla gerçekleşen çalışmasının verileri, taramalar yaygınlaştıktan sonra ne kadar prostat kanseri teşhisinin olağan hale geldiğini gösteriyor. 1986'dan 20006'ya kadar geçen 20 yılda 4975 erkeğe prostat kanseri teşhişi kondu. Bu sayı araştırmaya katılan erkeklerin sadece yüzde 10'unu oluşturuyor.

Kahve ve Egzersiz Prostat Kanserine Karşı KoruyorAncak Wilson sadece 846 erkeğin kanserinin prostat bezinin ötesine yayıldığından ya da agresif olarak büyüdüğünde hayatı tehdit edici boyutta olduğunu söyledi. Her ne kadar çalışmada günde 6 veya daha fazla bardak kahve tüketmekle, prostat kanserinin her türündeki düşük risk (yüzde 10 oranında düşüş) arasında zayıf bir ilişki bulunmuş olsa da, agresif türdeki düşüş yüzde 41'lik oranla çok daha belirgindi.

Wilson tüketilen kahve miktarı ve prostat kanseri arasında net bir ilişki olduğunu söyledi. "Ne kadar çok kahve tüketildiyse, o kadar çok etki gördük."

Wilson ayrıca bu ilişkinin kahvenin içindeki kafeinle ilgili olmadığını, kafeinsiz kahve içenlerde de aynı düşüşün görüldüğünü belirtti. "Bu insülin veya glukoz metabolizması ile ilgili olmalı. Birçok çalışmada kahvenin düşük diyabet riski ile ilişkili olduğu görüldü."

Wilson bu çalışmanın kahve ve prostat kanseri arasındaki ilişkiyi sorgulayan bir başlangıç noktası olduğunu vurguladı. "Şu noktada farklı nüfuslarda bunun varolduğunu söyleyebiliriz. Umarız bu çalışma sayesinde daha fazla araştırma yapılır, böylece kahvenin gerçek etkisi anlayabiliriz."

Harvard Halk Sağlığı Fakültesi'deki bir diğer araştırmacı olan Stacey A. Kenfield'in yürüttüğü çalışmada ise, prostat kanseri teşhisi konan 2686 erkeğin fiziksel aktivite seviyelerine bakıldı. Diğer çalışmalarda olduğu bu gibi bu çalışmada da egzersizin genel sağlık açısından faydalı olduğu, haftada 2 veya daha uzun süre koşu, yüzme ve tennis gibi etkin şekilde fiziksel aktivite yapan erkeklerde yüzde 35 oranında daha düşük ölüm oranı görüldüğü bulundu.

Çalışmaya göre etkin şekilde egzersiz yapanların, egsersiz yapmayanlara göre prostat kanserine bağlı ölüm oranı ise yüzde 12 daha düşük çıktı. Kenfield her ne kadar sayılar küçük olduğu için bu rakamın istatistiksel olarak anlamlı olmadığını belirtse de, bu çalışmanın egzersizin sadece genel sağlık üzerinde değil, prostat kanseri üzerinde de bir etkisi olduğunu göstermesi açısından ilk olduğunu söyledi.

Kenfield "Egzersizin toplam ölüm oranını düşürdüğü zaten biliniyordu. Egsersiz bağışıklık işlevlerini etkiliyor, inflamasyonu azaltıyor. Ancak prostat kanseri ve hayatta kalma ile nasıl bir ilişkisi olduğu henüz net değil" diye ekledi.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kahve ve Egzersiz Prostat Kanserine Karşı Koruyor

Yazının devamı için tıklayın...

Cep Telefonu Kısa ve Orta Vadede Beyin Tümörüne Yol Açmıyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Aralık 07, 2009 | 0 yorum »

Beyin KanseriCancer Research UK'in haberine göre yeni bir çalışmanın sonuçları, Kuzey Avrupa ülkelerinde cep telefonu kullanımı başladıktan sonraki yıllarda beyin tümöründe bir artış görülmediğini gösteriyor.

Kopenhag'daki Kanser Epidemiyoloji Enstitüsü'ndeki bilim adamları, Danimarka, Finlandiya, Norveş ve İsveç'teki 20 yaş üstü nüfusta, en sık görülen beyin kanseri türleri olan glioma and meningioma'nın yıllık ortaya çıkma verilerini analiz ettiler.

Araştırmacılar 1974 ve 2003 yılları arasında 16 milyonluk nüfustaki 59.984 erkek ve kadında bu tip kanserlerin görüldüğünü buldular.

Cep Telefonu Kısa ve Orta Vadede Beyin Tümörüne Yol AçmıyorBu ülkelerde cep telefonu kullanımı 1990'ların ortalarında belirgin bir şekilde artarken, cihazların 5 ila 10 yıl arası kullanımında hastalık riskini artıbileceğine dair beklentiye karşın, beyin kanserinde 1998 ve 2003 yılları arasında bir artış görülmedi.

Journal of the National Cancer Institute'te yayınlanan bulgular diğer çalışmaların kısa veya orta vadede cep telefonlarının beyin tümörüne yol açmadığına dair sonuçlarını destekliyor.

Ancak araştırmayı yürütenler, bu araştırmanın sonuçlarının düzenli cep telefonu kullanımının uzun vadeleri etkilerini göstermeyeceğini belirttiler. Ayrıca yapılan analizde bireylerin kişisel cep telefonu kullanım miktarı hesaplanmadı.

Araştırmayı yürüten bilim adamları "Bu nüfusta ve tüm dünyadaki cep telefonu kullanımı çok büyük boyutlarda olduğundan, beyin tümörünün görülme sıklığı daha uzun zaman dilimlerinde incelenmeli" diye eklediler.

Cancer Research UK uzmanlarından Dr. Alison Ross "Genel olarak bakacak olursak, bilimsel kanıtlar on yılın altında cep telefonu kullanımının kanser riskini artırmadığını gösteriyor ve bu büyük araştırma da bu sonucu destekliyor. Ancak beyin tümörleri çok uzun sürelerde ortaya çıkarlar. Kısacası cep telefonun uzun süreli riske sebep olup olmadığını anlamak için beyin kanserinin görülme sıklığındaki değişimleri incelemeye devam etmeliyiz" dedi.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Cep Telefonu Kısa ve Orta Vadede Beyin Tümörüne Yol Açmıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Kalın Bağırsak KanseriAmerikan Kanser Derneği (ACS) tarafından yapılan yeni bir çalışmaya göre uzun süreli sigara kullanımı; bilinen risk faktörleri olan ırk, vücut kütle endeksi ve ailedeki hastalık geçmişi hesaba katılsa bile kalın bağırsak kanseri için yüksek risk oluşturuyor.

Araştırma sonuçları Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention'da online olarak yayınlandı.

Araştırmayı yürüten Amerikan Kanseri Derneği fahri profesörlerinden Michael J. Thun "Bu çalışma, sigara içmemek veya mümkün olduğunca çabuk bırakmak gerektiğini bir kere daha kanıtlıyor. Kolorektal kanser de sigaraya bağlı oluşan kanserler listesine eklenmeli" diyor.

Uzun Süreli Sigara Kullanımı Kolorektal Kanser Riskini ArttırıyorACS araştırmacıları 1992 ve 2005 yılları arasında, 50 ila 74 yaşlarındankı 185 bin erkek ve kadının alışkanlıklarını inceledi. Araştırmacılar vücut kitle endeksi, eğitim, ailedeki hastalık geçmişi, ırk, beslenme, multivitamin kullanımı, asprin kullanımı, alkol tüketimi, kırmızı ve işlenmiş et tüketimi, cinsiyet, meybe sebzer tüketimi ve kolokrektal kanser taraması geçmişi dahil olmak üzer 13 pontansiyel risk faktörünü de göz önüne alarak sigara kullanımı ve kalın bağırsak kanseri arasındaki ilişkini incelediler.

Araştırma sonuçlarına göre daha önce sigara içmiş olanlar ve halen içmeye devam edenlerin, hayatları boyunca sigara kullanmamış (tüm hayatları boyunca 100 sigaradan daha az sigara içmiş) kişilere göre kalın bağırsak kanseri olma ihtimalleri daha fazla. Sigara kullanılan zaman arttıkça, risk de büyüyor. 40 yıl veya daha uzun süre sigara kullananların kolon kanseri veya rektal kanser olma riski yüzde 30 ila 50 daha yüksek. Sigarayı bırakmış olan kişilerde, sigarayı bırakma zamanı ne kadar erkense, risk de o kadar düşüyor.

Her ne kadar diğer çalışmalar sigara kullanımıyla kolorektal kanser arasında yüksek risk olduğunu bulsa da, şimdiye kadar sigara kullanan kişilerin riski artıran diğer karakteristiklere de sahip olmasından dolayı sigara kullanımının bağımsız bir risk faktörü olduğu kesin değildi. Bu çalışma sigara içmenin diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak riski arttırdığı gösteriyor.

Araştırmacılar 40 yaşından önce sigarayı bırakanlar veya 31 yıl veya daha uzun süre boyunca sigara içmeyen kişilerle kanser riski arasında bir ilişki bulamadılar. Sigarayı bırakmak isteyenler için bu iyi bir haber.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Uzun Süreli Sigara Kullanımı Kolorektal Kanser Riskini Arttırıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Meme KanseriMedicineNet'in haberine göre yeni bir çalışmanın sonuçları, yüksek risk taşıyan kadınlarda mamografinin meme kanseri riskini arttırabileceğini gösteriyor.

Hollandalı araştırmacılar daha önce yapılmış olan altı tane çalışmayı analiz ettiler. Bu araştırmalardan dördü mamografiyle birlikte düşük doz radyasyona maruz kalan kanser riskini arttıran genetik mutasyona uğramış kadınları incelerken, diğer ikisi radyasyonun aile geçmişinde meme kanseri olan kadınlar üzerindeki etkisini inceliyordu.

Hollanda'daki Groningen Üniversitesi Tıp Merkezi'nde epidemiyolog ve araştırmacı olarak görev yapan Martine Jansen-van der Weide "Radyasyona 20 yaşından önce maruz kalan kadınlarda 2.5 kat daha fazla meme kanseri riski altındalar diyor. Beş veya daha fazla kez maruz kalan kadınlarda da aynı risk bulunuyor.

Martine Jansen-van der Weide bulguları Chicago'daki senelik Radiological Society of North America toplantısında sundu.

Jansen-van der Weide çalışmaların zaman süreciyle ilgili bilgi alamadıklarını söyledi. Çalışmalarda meme kanserini riskini etkileyen yaş, emzirm ve ilk relg olma yaşı gibi erkenler kontrol edildi.

MamografiBu yeni bulgular tam da Birleşik Devletler Koruyucu Hizmetler Görev Gücü'nün kasım ayı ortasında açıkladığı çelişkili önerilerin üzerine geldi. Açıklamalarda 40 ve 50 yaşları arasında mamagrofi taramalarını geciktiren kadınların en uygun başlangıç zamanı için doktorlarına danışmaları, daha yaşlı kadınların ise iki yılda bir kez mamografi yaptırmaları öneriliyordu.

Amerikan Kanser Derneği ve diğer organizasyonlar şu anda kadınların 40 yaşından itibaren her yıl mamografi yaptırmalarını, yüksek riski taşıyan kadınların ise her yıl mamografi ve MRI yaptırmalarını öneriyor.

Hollandalı araştırmacılar ayrıca yüksek risk altındaki kadınlarda radyasyona maruz kalma sonucu oluşan ortalama meme kanseri riskinin, radyasyona maruz kalmayan kadınlarınkine göre 1.5 kat daha fazla olduğunu buldular.

American College of Radiology komisyonu üyelerinden Edward Hendrick yüksek risk taşıyan kadınların radyasyon yüzünden daha yüksek risk altında olduğu gösteren ilk direkt kanıt olduğu için araştırmanın önemli olduğunu söyledi.

Hendrick ABD'de 30 yaş altındaki kadınların rutin olarak mamografi olmadıklarını söyledi. Genç yaştaki kadınların radyasyona daha duyarlı biliniyor.

Hendrick yüksek risk altındaki genç kadınların mamografi yerine MRI (manyetik rezonans görüntüleme) yaptırabileceğini belirtti. MRI'da radyasyon yerine manyetik veya radyo dalgaları kullanılıyor.

Jansen-van der Weide "Tarama çok önemli. Ancak genç ve yüksek risk altındaki kadınların mamografi konusunda daha dikkatli olmaları gerekiyor" dedi.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Mamografi Yüksek Risk Altındaki Kadınlarda Kanseri Riskini Arttırabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Uyku Bozuklukları Kanser Hastalarının Baş Belası

KanseriTedaviEt.com | Salı, Aralık 01, 2009 | 0 yorum »

Tüm HaberlerMedicineNet'in haberine göre, yeni bir çalışmanın sonuçları uykusuzluk (insomnia) uyku düzensizliğinin kemoterapi gören hastaların dörtte üçünden fazlasını etkilediğini gösteriyor. Bu oran normal nüfusta görülenden neredeyse üç kat daha fazla.

Rochester Üniversitesi Tıp Merkezi'nde uyku problemi çeken 823 kanser hastasının verilerini değerlendiren araştırmacılar bu sorunun özellik genç hastalarda, akciğer kanseri ve meme kanseri hastalarında daha yaygın olduğunu söylediler.

İki kez kemoterapi gördükten sonra anketi yanıtlayan hastaların yüzde 37'sinde uykusuzluk belirtileri görülürken, yüzde 43'ünde de uykusuzluk sendromu, yani uykuya dalmada ve en az haftanın üç günü kesintisiz uyumakta zorluk çekildiği görüldü. Araştırmanın sonuçları Journal of Clinical Oncology'de yayınlandı.

Araştırmayı yürüten Doç. Dr. Oxana Palesh yayınlanan bir basın bülteninde "Bu rakamlar çok yüksek ve bunları göz ardı edemeyiz. İyi haber ise uykusuzluğun tedavi edilebilen bir rahatsızlık olması. Diğer belirtilerle karışmadan kolaylıkla ayırt edilebiliyor" diye belirtti.

Palesh ayrıca genellikle bitkinlik ve depresyonla birlikte görülen uyku bozukluklarının ortaya çıkma nedenlerini ve hastaların yaşamı üzerindeki etkilerini tespit etmeye yönelik çalışmaların sık yapılmadığını söyledi.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Uyku Bozuklukları Kanser Hastalarının Baş Belası

Yazının devamı için tıklayın...

Kanser Olduğunuzu Sevdiklerinizle Paylaşmak

KanseriTedaviEt.com | Salı, Aralık 01, 2009 | 0 yorum »

TavsiyelerEğer size kanser teşhisi konmuşsa, bunu arkadaşlarınıza ve ailenize açıklamak zor birşeydir. Amerikan Kanser Derneği bu konuyla ilgili bazı önerilerde bulunmuş :


* Kendiniz bizzat söylemek istediğiniz kişilerden ve sizin yerinize başkalarına haber verecek kişilerden oluşan bir liste oluşturun. Söze nasıl başlamak istediğinizi ve ne paylaşmak istediğinizi not alın.

* Kanseriniz tipini açıklayın ve hastalığınızın teşhişi, ilerleyişi ve tedavi seçenekleriyle ilgili mümkün olduğunca fazla bilgi paylaşın.

* Ailenizi ve arkadaşlarınızı konuyla ilgili araştırma yapmaları için teşvik edin.

* Üzerinde konuşulması çok zor olan konuların ne olduğuna karar verin ve bu konular hakkında konuşmaktan kaçının

* Gelen tepkileri soru haline getirin, konuşmanızı ne zaman ve ne şekilde bitireceğinize karar verin.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kanser Olduğunuzu Sevdiklerinizle Paylaşmak

Yazının devamı için tıklayın...

Kanser Hastasıydım ve Dans Edebilirim !

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Kasım 30, 2009 | 0 yorum »

Tüm HaberlerDaha önce arkadaşım Davut Topcan'ın mide kanseri ile mücadelesinden bahseden bir yazı kaleme almıştım. Davut geçtiğimiz aylarda kanserli hastalar için "Herşeye Rağmen Yanlız Değiller" isimli bir proje gerçekleştirdi. Şimdi de bu projenin devamı olarak kanserli hastalardan oluşan bir dans grubu kurmayı hedefliyor.

Davut Topcan "Herşeye Rağmen Yanlız Değiller" projesi kapsamında Türkiye'yi dolaşarak kanser hastalarıyla röportajlar yapmıştı. Şimdiki hedefi ise kanser hastalığına yakalanmış ve iyileşmiş kişilerden oluşan bir dans grubu kurarak kanser hastalarına umut aşılamak. Kendisi bu amacını blogunda çok güzel özetlemiş:

Kanser Hastasıydım ve Dans Edebilirim!"Amacımız kanser hastalığına yeni yakalanmış ve tedavi görmekte olan diğer kanser hastalarına bu hastalığın ölümcül olmadığını ve bizlerin de aynı yoldan geçip iyileştikten sonra eski hayat kalitemize kavuşarak dans gibi zor bir aktiviteyi yapabildiğimizi göstermek istiyoruz.
Projeye dahil olacak kişiler Boğaziçi Üniversitesi'ne ait salonlarda Boğaziçi Üniversitesi Dans Klübü eğitmenleri tarafından eğitilecek. Mart ayı sonunda grubun ilk gösterisini yapması hedefleniyor."

Proje dahil olmak veya katkıda bulunmak için Davut Topcan'a email ile ulaşabilirsiniz : davut@davuttopcan.com

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kanser Hastasıydım ve Dans Edebilirim !

Yazının devamı için tıklayın...

Safra Kanalı Kanseri Tedavisi İçin Yeni İlaç Kombinasyonu

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Kasım 30, 2009 | 0 yorum »

Tüm HaberlerMedicineNet'in haberine göre, yeni bir çalışma denenen, birden fazla ilacın beraber kullanıldığı bir tedavi, safra kanalı kanseri hastaları için umut vadediyor.

Boston'daki Massachusetts Hastanesi Kanser Merkezi'nde yürütülen çalışmada bevacizumab (Avastin) isimli ilacı, kemoterapi ilaçları gemcitabine ve oxaliplatin'de oluşan GEMOX-B isimli tedaviyle beraber kullananan hastalarda, hayatta kalma ve tümör tepkilerinin önceki araştırmalarda sadece GEMOX-B tedavisi gören hastalara göre karşılaştırılabilir olduğu görüldü.

Bu yeni deneyde 35 safra kanalı kanseri hastasına her üç ilaç 1 ve 15 günlerde ve her 28 günde bir verildi (10 mg/kg bevacizumab , sonrasında 1000 mg/m2 gemcitabine, ve 85 mg/m2 oxaliplatin). Tedavinin değerlendirilmesi çalışmanın başında ve tedavinin ikinci döngüsünün sonunda PET taramaları kullanıldı.

AvastinAraştırmacılar toplam tümör tepkisi oranının yüzde 40 (14 hastada kısmı tepki) ve diğer 10 hastada sabit hastalık olduğunu buldular (yüzde 29). Toplam hayatta kalma süresi 12.7 ay iken, medyan ilerleme olmadan hayatta kalma süresi 7 aydı. Ancak 6 aydaki ilerleme olmadan hayatta kalma süresi hedeflenen yüzde 63'lük oranın altında kaldı.

GEMOX-B tedavisinin en sık rastlanan negatif yan etkileri bitkinlik, beyaz kan hücrelerinde anormal derecede azalma, periferal nöropati, yüksek tansiyon ve mide-bağırsak problemlerdi. Ancak araştırmayı yürütenler tedavinin genel olarak iyi tolere edildiğini belirttiler.

Araştırmacılar bulguların, moleküler olarak hedeflenmiş ilaçların kemoterapiyle beraber kullanıldığında safra kanalı kanseri hastalarının tedavilerinde etkili şekilde kullanılabileceğine dair yeni kanıtlar anlamına geldiğini söylediler.

Araştırmanın bulguları The Lancet Oncology'ın 22. online sayısında yayınlandı.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Safra Kanalı Kanseri Tedavisi İçin Yeni İlaç Kombinasyonu

Yazının devamı için tıklayın...

Hamilelik Proteini AFP Meme Kanserini Yavaşlatabilir

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Kasım 25, 2009 | 0 yorum »

Meme KanseriMedicineNet'in haberine göre, yeni bir araştırmanın sonuçlar hamileliğin meme kanserine karşı nasıl koruma sağladığını gösteriyor. Bulgular ileride hastalığın tedavisi için yeni yöntemlere ön ayak olabilir.

Albany Üniversitesi'ndeki araştırmacılar hamilelik hormonları olan östrojen, progesteron ve human koryonik gonadotropin'e maruz kalan farelerde; meme kanserinin yavaşlaması ve bir hamilelik proteini olan alfa feto protein (AFP) arasında bir ilişki buldular.

Bu hormonlar araştırmacılar tarafından hamilelik sırasında AFP üretimini sağlamak için verildi. İnsanlarda östrojen ve progestorenun, meme kanserinin büyümesini beslediği bilinmesine rağmen, önceki araştırmalarda bu hormonların farelerde meme kanseri büyümesini yavaşlattığı görüşmüştü.

Araştırmayı yürüten ve 20 yılı aşkın süredir AFP'nin fareler üzerindeki etkisi üzerine çalışmalar yapan Dr. Herbert Jacobson bu proteinin, meme kanseri riskinin hamileliğe bağlı olarak azalmasından sorumlu olduğunu düşünüyor.

AFP and Meme Kanseri

Özellikle 30 yaşından önce hamile kalmanın, kadınlarda meme kanseri riskini azalttığı biliniyor. Ayrıca birden fazla çocuk sahibi olmanın da koruyucu bir etkisi bulunuyor.

Alfa feto protein fetus tarafından üretiliyor ve hamilelik süresince bu proteinin ölçülmesi doğum kusurlarının tespit edilmesine yarıyor.

Örneğin çok yüksek AFP seviyeleri nöral tüp defekti (NTD) ve omfalosel olarak bilinen abdominal duvar defektinin varlığını gösterirken, düşük seviyeler down sendoruma işaret ediyor.

HamilelikProtein normalde sağlıklı erkeklerin ve hamile olmayan sağlıklı kadınların kanında bulunmuyor. Bu gruplardaki yüksek AFP seviyeleri, belirli kanserlerin varlığını gösteriyor.

Cancer Prevention Research'de yayınlanan yeni araştırmada Jacobson ve arkadaşları, kanserli fareleri östrojen, östrojen artı progesteron veya human koryonik gonadotropin ile tedavi ettiler.

Önceki çalışmalarda olduğu gibi her üç hormonun yüksek risk altındaki farelerde meme kanserinin küçülmesiyle ilişkili olduğu görüldü.

Ayrıca her üç hormonun yüksek AFP seviyeleriyle ilişkili olduğu ve AFP'nin laboratuvar ortamında büyütülen kültürlerde meme kanseri hücrelerinin büyümesini engellediği görüldü.

Jacobson "Hamilelik sırasında ortaya çıkan hormonlar AFP oluşumuna neden oluyor, bu da meme kanserinin büyümesini direkt olarak engelliyor" diyor.

İkinci bir görüş

Ancak kanser uzmanlarından Dr. Powel Brown araştırmanın bunu kanıtlamadığını söylüyor.

Brown Texas Üniversitesi M.D. Anderson Cancer Center'da klinik kanser önleme bölümünde çalışıyor ve Cancer Prevention Research'ün editöryal üyelerinden biri.

Brown son bulguların geçtiğimiz salı yayınlanan demecinde son bulguların umut verici olduğunu ancak şimdilik yetersiz olduğunu belirtti. "Araştırmacılar AFP'nin kanser önleyici etkisini direkt olarak uygulama yoluyla kanıtlamadılar ve çalışmada hormon tedavisinin farelerin sadece yüzde 30 ila 50'sinde tümör oluşumunu yavaşlattığı görüldü. Bu çalışma umut verici ancak insanlar üzerine uygulanmaya başlamadan önce hayvanlar üzerine bazı ek çalışmalar yapılması gerektiğini gösteriyor."

Jacobson AFP'nin doğal haliyle insanlar üzerine kullanılamayacağını söylüyor. Ancak araştırma ekibi, protein içindeki 100 amino asitten 8 tanesinin kullanılabileceğini buldu.

Araştırmacılar AFPep adını verdikleri AFP'nin değiştirilmiş bir versiyonunu bir anca önce insanlar üzerindeki çalışmalarda kullanmak için onay almayı umduklarını belirttiler.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Hamilelik Proteini AFP Meme Kanserini Yavaşlatabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerKanser taramaları ve sağlığı korumaya yönelik diğer önlemler yaşam süremizi uzatabilir. Ancak MedicineNET'te yayınlanan habere göre, yeni yayınlanan bir rapor ABD'deki 50 ila 64 yaş arasındaki yetişkinlerin sadece yüzde 25'inin bu taramalara katıldığını gösteriyor.

ABD Hastalık Kontrolü ve Önleme Merkezi, AARP, Amerikan TIP Birliği tarafından hazırlanan raporda ayrıca bu yetişkinlerin sağlık durumlarının iyileştirilmesi için bu tip servislerin kapsamının artırılması gerekliliğine de değiniliyor.

Raporun yazarlarından CDC Sağlıklı Yaşlanma Programı direktörü Lynda A. Anderson "Bu rapor yetişkinlerinin sağlının korunması için gerçekten henüz değinilmemiş fırsatlara ışık tutuyor ve potansiyel hayat kurtarıcı servislerin genişletilmesinden bahsediyor" dedi.

Meme kanseri taramasıRaporda özellikle değinilen bölümler grip aşısı, kolestrol taraması, kalın bağırsak kanseri taraması, kadınlar için meme ve yumurtalık kanseri taraması. Aşırı alkol alımı gibi sağlığı tehdit eden diğer alışkanlıklar için yapılan taramalar da rapora dahil edildi.

Anderson aynı çocuk sağlığını korumayı hedefleyen programlar gibi yetişkinler için de enstitü programları olmasını umduklarını söyledi. "Yetişkinlerin de aynı şekilde düşünmelerini istiyoruz. Kendilerine gerçekten en gerekli önlemi alıyor muyum diye sormalılar."

2015 yılında ABD nüfusundaki orta yaşlıların oranı yüzde 20'lere varacak. Bu kişiler kalp hastalıkları ve kanser gibi büyük kronik hastalık riski altındalar.

Anderson buna ek olarak çoğu insanın sadece belli bir rahatsızlıktan dolayı gittiğini ve genellikle önleyeci taramaların sözkonusu bile olmadığını belirtti. Anderson "şimdi bu hizmeti sunanları desteklemenin yollarını bulmaya çalışıyoruz" dedi.

CDC direktörlerinden Dr. Matthew T. McKenna da "Bu rapor ulusal uzmanların önerilen önleyici klinik servisler konusunda hemfikir olduğunu gösteriyor" dedi.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Önerilen Kanser Taramalarına Giren Yetişkin Sayısı Çok Az

Yazının devamı için tıklayın...

Morfin Tümörün Yayılmasını Hızlandırıyor Olabilir

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Kasım 23, 2009 | 0 yorum »

Tüm HaberlerMedicineNet'in haberine göre, iki yeni araştırmanın sonuçları opiyat bazlı ağrı kesicilerin kanserli hücrelerin büyümesini ve yayılmasını hızlandırdığını gösteriyor. Boston'taki Ulusal Kanser Konferansı'nda yarın sunulacak olan raporlarda opiyatların (Opiyum (afyon) türevi (opioid) ilaçlara verilen ad; yapısında opiyum ve türevleri olan) akciğer kanseri hücrelerine ulaşmasının engellenmesiyle kanser hücrelerinin çoğalması ve yayılmasını azalttığı anlatılacak.

Hücre kültürleri ve ve farelerle yapılan testler, morfinin vücutta etkisini gösterdiği opioid reseptörlerinin potansiyel bir tedavi hedefi olabileceğini gösteriyor.

Chicago Üniversitesi tıp profesörlerinden olan ve araştırmaları yürüten Patrick A. Singleton yayınlan bir basın bülteninde "Eğer klinik olarak onaylanırsa, kanser hastalarımıza uyguladığımız cerrahi anestezinin değiştirilmesi gerekebilir. Sonuçlar ayrıca bu tip ilaçları kullanabilmek için farklı uygulamalar keşfetmemiz gerektiğini gösteriyor" diyor.

MorfinMorfin tümör hücrelerinin çoğalmasını artırabilir, bağışıklık sistemini engelleyebilir, yeni tümörün beslenmesini sağlayan yeni kan damarlarının gelişmesini hızlandırabilir ve bariyer (engel; bir maddenin karşı tarafa geçişini zorlayan ya da engelleyen) işlevini azaltabilir. Cerrahi operasyona giren hastalarda bariyer işlevinin azalması tümörlerin dokulara ve vücüttaki diğer organlara yayılmasını kolaylaştırabilir.

Singleton ve arkadaşları akciğer kanseri enjekte edilen ve opioid reseptörleri olmayan farelerin tümör geliştirmediğini buldular. Normal farelerde ise tümör gelişimi görüldü. Araştırmacılar ayrıca metilnaltrekson'un (opiyatın sebep olduğu kabızlık için geliştirilen tedavi) normal farelerde kanser hücrelerinin çoğalmasını yüzde 90 oranında azalttığını keşfettiler.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Morfin Tümörün Yayılmasını Hızlandırıyor Olabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Meme Dokusunun Kendini Yenilemesini Sağlayacak Deney Başlıyor

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Kasım 18, 2009 | 0 yorum »

Meme KanseriTimes'ın haberine göre, Avustralya'da göğsünü kaybeden kadınların meme dokularının tekrar gelişmesini sağlayacak bir deneye başlanacak. Kök hücre tekniğiyle yapılacak deney başarılı olursa, rekonstrüksiyon cerrahisi veya meme protezlerine gerek kalmacak.

Bilim adamları mastektomi (memenin cerrahi operasyonla alınması) olan meme kanseri hastalarının göğüs dokularını yeniden kazanmalarını sağlayacak, devrim yaratması beklenen bir cerrahi deneye başlamaya hazırlanıyorlar.

Avustralya'da önümüzdeki 6 ay içinde başlayacak olan deneyde, kök hücre tekniğiyle meme dokusunun yeniden oluşmasını sağlayacak olan bir cihaz cerrahi operasyonla kadınlara yerleştirilecek. Neopec isimli bir işlem, yıllardır devam eden meme implantları ve rekonstrüksiyon cerrahilerinin yerini alabilir.

Melbourne'deki Bernard O’Brien Mikrocerrahi Enstitüsü'ne bağlı bilim adamları tarafından gerçekleştirilecek operasyonda kadının 5ml dozundaki kendi yağ hücreleri meme şeklindeki yapay bir bölmeye konarak göğüse yerleştirilecek. Bölme kol altındaki kan damarlarına bağlanacak ve hücrelerin çoğalarak meme dokusunu yenilemesi sağlanacak.

Bilim adamları bu tekniği son on yılda geliştiridiler ve domuzlar üzerinde başarılı bir biçimde test ettiler. 6 hafta içinde domuzlarda yeni göğüslerin geliştiği görüldü. Ancak araştırmacılar bu sürenin kadınlarda 8 aya kadar uzayabileceğini belirtiyorlar.

Bernard O’Brien’s baş cerrahı Phillip Marzella, hayvanların üzerindeki deneylerde tam başarı sağlandığından tekniğin artık insanların üzerinde denenmesi için hiçbir engel kalmadığını belirti.

Marzella insanlar üzerindeki deneyde kullanılacak sentetik bölmenin ileride biyolojik bir şekilde kendine kendine yok olan bir versiyonla değiştirileceğini, böylece kadınların ikinci bir operasyona gerek duymayacağını söyledi.

Vücudun meme dokusundaki yağı kendiliğinden oluşturması hedeflenen ilk deneye Avustralyalı 6 kadın katılacak. Biyolojik bir bölme ile birlikte uluslararası katılımcıların da yer aldığı ikincil deneylerin önümüzde yıl yapılması bekleniyor.

Dr Marzella prosedürün, vücudun içindeki boşlukları doldurma prensibine dayandığını söyledi.

Eğer teknik başarılı olursa, kanser yüzünden memelerini kaybeden kadınlar üzerinde fiziksel ve psikolojik olarak pozitif etkiler yaratacak. Dr Marzella "Bütün dünyada belirgin bir etki yaratacağını umuyoruz. Birçok kadın çeşitli nedenlerden dolayı rekonstrüksiyon cerrahi olamıyor ve meme protezlerine sahip olamıyor. Ancak bu teknik sayesinde tekrar kendi meme dokularına kazanabilirler. Ayrıca göğüslerinin tekrar gelişebileceğini bildikleri için, meme kanseri teşhisi konan kadınların yaşadıkları şokun hafifleyeceğini düşünüyoruz" diyor.

Deney başarılı olursa bu teknoloji meme kanseri hastaları üzerinde 2014'ten itibaren uygulanmaya başlanacak.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Meme Dokusunun Kendini Yenilemesini Sağlayacak Deney Başlıyor

Yazının devamı için tıklayın...

İyi Kolestrolün Yüksek Olması Kanser Riskini Azaltıyor

KanseriTedaviEt.com | Salı, Kasım 17, 2009 | 0 yorum »

Tüm HaberlerBloomberg'in haberine göre yeni bir araştırmanın sonuçları, kalp krizine ve çarpıntısına yol açan damarlardaki yağ birikintilerinin temizlenmesine yardımcı olan iyi kolestrolün (HDL) yüksek olmasının, kanser riskinin azalttığını gösteriyor.

Orlando, Florida'daki Amerikan Kalp Vakfı toplantısında yayınlanan rapora göre, iyi kolestrol seviyelerindeki 10 puanlık bir artış, kanser riskinde yüzde 21 oranında bir düşüş anlamına geliyor.

Boston Tufts Üniversitesi tıp profesörü ve araştırmayı yürüten Richard Karas bulguların bugüne kadar iyi kolestrol ve kanser arasındaki ilişkiyi gösteren en büyük ölçekli araştırmanın sonucu olduğunu söylüyor. HDL kolestrol, bağışıklık sisteminin toksik hücrelere saldırarak veya toksik hasarın sağlıklı hücrelere ve genlere zarar vermesini önleyerek töümör gelişimini önlüyor olabilir. Karas HDL işlevini tam olarak anlayabilmek için daha fazla araştırma yapılması gerektiğini belirtiyor.

İyi kolestrol - Kötü kolestrolKaras "Tıbbi araştırma için yapılan çalışmalar genellikle kalp hastalıkları için verilen bir ilaca ve onun etkilerine odaklıdır. Bunun dışında başka birşeye bakmayız. Sormamız gereken şey, iyi kolestrolün kanseri etkilemesinden ne öğrenebileceğimiz. Büyümeyi yavaşlatabilir mi yoksa bağışıklık sistemini mi etkiler ? Benim umudum bu tip gözleme dayalı bir çalışmanın bu alanda yeni araştırmalara ön ayak olacağı" diyor.

Bu araştırmanın sonuçları 586.000 hastayı içeren 21 çalışmanın 5 yıllık analizine dayanıyor.

Koruyucu Fayda

İyi kolestrolün (yüksek yoğunluklu lipoproteinler - HDL) kandaki kötü kolestrolü (düşük yoğunluklu lipoproteiniler - LDL) toplayarak yok edilmesi için karaciğere taşıyarak kalp krizine karşı koruma sağladığına inanılıyor. Mayo Clinic'e göre iyi kolestrolün antioksidan, anti-inflamatuvar ve anti-pıhtılaşma etkileriyle kalp ve kan damarları için korucu faydaları olabilir.

Hastalar iyi kolestrol seviyelerini diyet, egzersiz ve alışkanlıklarındaki değişimlerle yükseltebilirler. Mayo Clinic'e göre bir B vitamini olan niasin de iyi kolestrolü yüzde 30 oranında arttırabilir. Ancak fazlası yüz kızarmasına yol açtığından kullanım sınırlı olmalı.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - İyi Kolestrolün Yüksek Olması Kanser Riskini Azaltıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Lösemi İlacı Yumurtalık Kanseri Tedavisinde Kullanılabilir

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Kasım 16, 2009 | 0 yorum »

Yumurtalık KanseriMedicineNet'in haberine göre, yeni bir araştırmanın sonuçları löseminin bir türünün tedavisinde kullanılan bir ilacın yumurtalık kanserinin tedavisinde de kullanılabileceğini gösteriyor.

Dasatinib (Sprycel) isimli ilaç kronik miyelositik lösemi tedavisinde kullanılıyor. California Üniversitesi'ndeki araştırmacılar ilacın yumurtalık kanseri hücrelerinin büyümesini ve yayılmacı gücünü sınırlağıdını buldular.

Yumurtalık kanseriBMJ'nin kasım sayısında yayınlanan rapora göre, ilaç kemoterapiyle beraber kullanıldığında yumurtalık kanserinin bazı türlerine karşı daha da etkili olabiliyor.

Yumurtalık kanseri kadınların üreme sistemlerine saldıran en ölümcül kanser türlerinden biri ve tedavisi çok zor. Hastalık yüzünden ABD'de bu sene 15.000 kadın hayatını kaybetti.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Lösemi İlacı Yumurtalık Kanseri Tedavisinde Kullanılabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Yemek Borusu KanseriCancer Research UK'in haberine göre, İngiltere'de yapılan bir yeni bir araştırma, hint safranından elde edilen köri baharatında doğal olarak bulunan kurkumin isimli kimyasalların yemek borusu kanseri hücrelerini yok ettiğini gösteriyor.

British Journal of Cancer'de yayınlanan araştırmanın sonuçlarına göre, köri baharatında içinde bulunan moleküller, yemek borusu kanseri hücrelerini öldürüyor.

Cork Cancer Research Centre'e bağlı araştırmacılar kanserli hücreleri köri baharatında bulunan kurkumin isimli bir kimyasalla tedavi etmeyi başardılar. Araştırmacılar kurkumin'in kanserli hücreleri 24 saat içinde yok ettiğini gördüler.

Sonuçlar ayrıca kurkumin'in kanserli hücreleri, hücrelerin ölüm sinyallerini tetikleyerek yok ettiği gösterdi.

Köri Baharatındaki Bileşikler, Yemek Borusu Kanserini Yok EttiAraştırmayı yürüten Dr. Sharon McKenna "Bu heyecan verici sonuçlar sayesinde bilim adamları kurkumin'i kullanarak yemek borusu kanserini tedavi edecek yeni bir anti-kanser ilacı geliştirilebilir. Araştırmacılar uzun bir süredir doğal içeriklerin bozuk kansere dönüşebilecek bozuk hücreleri tedavi etmede bir potansiyel taşıdığını biliyorlardı ve biz de kurkumin'in tedavi edici bir özelliği olabileceğinden şüpheleniyorduk. Araştırmamızda görevli Dr. Geraldine O’Sullivan-Coyne da bir süredir dirençli yemek borusu kanseri hücrelerini yok etmenin bir yolunu arıyordu. Kurkumin'i direnç gösteren hücreler üzerinde test etti ve hücreler beklenmedik sinyalleri kullanarak ölmeye başladılar" diyor.

Normalde bozuk hücreler programlı bir şekilde ölürler. Bu işlem caspase isimli proteinlerin hücreler içinde harekete geçmesiyle gerçekleşir. Ancak araştırmaya konu olan kanserli hücrelerde programlı bir şekilde ölüme dair bir ize rastlanmadı. Bu da curcimin'in alternatif bir hücre sinyali sistemi kullanarak kanserli hücrelere saldırdığını gösteriyor.

İngiltere'de her yıl 7800 kişiye yemek borusu kanseri teşhisi konuyor. Hastaların yüzde 20'sinde de azı 5 yıldan uzun süre hayatta kalabiliyor. İngiltere'deki kanser ölümleri arasında kanser ölümleri sıralamasında yemek borucu kanseri altıncı sırada bulunuyor.

Cancer Research UK direktörlerinden Dr, Lesley Walker "Bu ilginç araştırma hint safranında (turmerik) bulunan doğal kimyalasallarla yemek borusu kanseri tedavisi için yeni ilaçlar geliştirilebileceğini gösteriyor. Yemek borusu kanseri oranları 70'lerden beri yüzde 50'den daha da fazla yükseldi. Bu yüksek oranlar obezite, alkol kullanımı ve reflüye bağlanıyor. Dolayısıyla hastalığın tedavisi için yeni yollar bulmak çok önemli" diyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Köri Baharatındaki Bileşikler, Yemek Borusu Kanserini Yok Etti

Yazının devamı için tıklayın...

Kronik Miyelositik Lösemi`nin Nedeni, Teşhisi ve Tedavisi

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Kasım 12, 2009 | 1 yorum »

LösemiMedicineNet'in aşağıda çevirisini yayınladığım makalesi; tedavi edilebilir bir hastalık olan kronik miyelositik löseminin nedenleri, teşhisi ve tedavisiyle ilgili aydınlatıcı bilgileri içeriyor. Hastalığı zamanında farketmek için kişilerin vücutlarındaki belirtilere kayıtsız kalmaması ve hemen tıbbi yardım almaları gerekiyor.


Sporla profesyonel olarak uğraşanlar vücutlarını daha iyi tanırlar ve bir terslik hissettiklerinden değişimleri daha erken farkederler. Bu sezgi, ünlü basketbolcu Kareem Abdul-Jabbar'ın sonbaharda sıcak basması ve gece terlemelerini farkettiğinde hemen tıbbi yardım almasına yardımcı olmuş olabilir. Birçok kişi bu belirtileri yok sayar veya önemsemez. Sıcak basması menopozdaki kadınlar için normal olabilir ama bir erkek basketbol efsanesi için değil. Abdul-Jabbar'ın farkettiği belirtiler, ona erken kronik miyelositik lösemi (KML) teşhisi konmasını sağladı.

Kronik miyelositik lösemi nasıl oluşur ?

Alyuvarlar-AkyuvarlarKronik miyelositik lösemi veya diğer adıyla kronik miyeloid lösemi, löseminin ender görülen bir türüdür ve genellikle yaşı ilerlemiş erkeklerde ortaya çıkar. Vakaların yüzde 90'ı iki kromozomun birbiriyle seksiyon değiştirmesi yüzünden oluşan gen abnormalitesi sonucu oluşur. İnsanlarda 23 kromozom bulunur ve kronik miyelositik lösemi hastalarında kandaki 9 ve 22 numaralı kromozomlar birbiriyle genetik maddeleri değiştirirek Philadelphia kromozomuna dönüşürler (keşfedildiği şehrin adını almıştır). Kromozomdaki bu yeni gen, beyaz kan hücrelerinin (akyuvarlar) kontrolsuz bir biçimde oluşmasına yol açan tirozin kinaz proteinini üretir. Bu anormal kan hücreleri yaşlanmazlar ve ölmezler. Kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar), beyaz kan hücreleri ve pıhtılaşmayı sağlayan trombositlerin üretildiği kemik iliği, normal hücreleri sıkıştıran bu anormal beyaz kan hücreleriyle dolar ve kemik iliğine zarar verir. Bu zarar, kemik iliğinin normal ölçüde kan hücresi üretmesine engel olur.

Kronik miyelositik löseminin belirtileri nederdir ?

Kronik miyelositik lösemi erken görülen belirtileri ürpermeler, terleme, enfeksiyonsuz ateş ve bitkinliktir.

Daha sonra kemik iliğinin işlev bozukluğu yüzünden aşağıdaki belirtiler ortaya çıkar :

* Kemik iliğinde anormal derecede oluşa beyaz kan hücrelerinin yaptığı baskı sonucu kemiklerde ve eklemlerde ağrı görüleribilir.

* Yeterli sayıda kırmızı kan hücresi üretilmediğinde anemi sonucu bitkinlik hissedilebilir veya yetersiz trombosit sayısı yüzünden kanama oluşabilir.

* Bazı kronik miyelositik lösemi hastalarında kemik iliği çok fazla trombosit üretir, bu da anormal pıhtılaşmaya yol açar ve çarpıntıya sebep olabilir.

* Kronik miyelositik lösemide çok fazla beyaz kan hücresi vardır, ancak bu hücreler doğru şekilde işlev görmezler ve enfeksiyonla olması gerektiği gibi savaşamazlar, bu da enfeksiyon riskini arttırır.

* Artan beyaz kan hücreleri kemik iliğinden dışar sızarak kan dolaşımına karışır ve dalakta sıkışarak dalağın büyümesine sebep olur.

Kronik miyelositik lösemi nasıl teşhis edilir ?

Kronik miyelositik lösemi teşhisi genellikle tam kan sayımı (hemogram veya CBC ) denilen bir kan testiyle yapılıyor. CBC kırmızı ve beya kan hücreleri ile trombositlerin sayısı, tipini ve karakteristiğini ölçen bir yaygın bir kan testidir. CBC'de aşırı miktarda anormal hücre farkedildiğinde kan örneği mikroskop altında incelenerek teşhis konur. Bir kemik iliği örneğiyle hücrelerin nerede üretildiği incelenir ve eğer kronik miyelositik lösemi teşhisi ihtimali söz konusuysa, bu örnek Philadelphia kromozomu için de test edilir.

Kronik miyelositik löseminin tedavisi nedir ?

Kronik miyelositik lösemi, bozuk beyaz kan hücrelerinin üretilmesinden sorumlu anormal enzimleri hedef alan ilaçlarla tedavi edilebiliyor. Imatinib (Gleevec), dasatinib (Sprycel) ve nilotinib (Tasigna) gibi ilaçlar tirozin kinaz enziminin üretilmesini önlüyor ve hastalığı duraksatıyor. Ancak bir kere ilaca başlandığı zaman hastanın hayat boyu ilaç alması gerekiyor. Eğer lösemi tekrar harekete geçerse, yüzde 60 ila 80 arasında uzun süresi iyileşme oranı olan kemik iliği nakli de ikinci bir seçenek.

Kronik miyelositik lösemi nasıl önceden farkedilebilir ?

Hastalığın düzgün şekilde teşhisi ve tedavisi için en önemli adım vücudunuzu dinlemek. Kronik miyelositik lösemi genellikle hasta rutin şekilde kan testi yaptırırsa teşhis ediliyor. Bu aslında arabanızı yağını değiştirmek için servise götürdüğünüzde başka bir sorun farketmekten farklı değil; eğer problem önceden farkedilirse aracınız tamir edilebilir. Ancak problem önemsenmezse, sorunlar artar ve arabanız motoru tamir edilemez. İnsanlar da farkı değildir. Uyarı işaretlerini ve belirtileri yok saymak, tedavi edilebilir bir durumu ölümcül hale getirir. Abdul-Jabbar ve her yıl kronik miyelositik lösemi teşhisi konan yeni 5000 hasta için tek umut, ilaçların onları daha uzun yıllar ayakta tutmaya devam etmesi...

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kronik Miyelositik Lösemi`nin Nedeni, Teşhisi ve Tedavisi

Yazının devamı için tıklayın...

Meme KanseriCancerResearchUK'in haberine göre, İngiliz bilim adamları meme kanserlerinin yüzde 40'ının lenf düğümlerine yayılırken şekil değiştirdiğini buldular. Araştırmanın sonuçları, bu evreye ulaşmış hastalık için yeni tedaviler geliştirilmesini sağlayabilir.

Edinburgh Üniversitesi'ne bağlı Breakthrough Breast Cancer Research Unit araştırmacıları hastalıklar memeden lenf düğümlerine yayılan hastaların tümörlerini analiz ettiler. Yayılma süreci meme kanseri kadınların ortalama yüzde 40'ında görülüyor.

Araştırmacılar bu çalışmada, hangi uygulanacak tedavinin seçilmesinde etkili olacağı için, hastalığın yayıldığı sırada şekil değiştirip değiştirmediği görmek istediler. Ekip, 211 kadının meme tümörlerini ve lenf düğümlerini biyokimyasal teknikler ve çeşit protein seviyelerini ölçerek inceledi. Vakaların yüzde 39'unda lenf düğümlerindeki hastalığın tür değiştirdiği görüldü.

Meme Kanseri20 tümörün östrojen negatiften pozitife dönüştüğü tespit edildi. Bu, östrojen negatif tümörlerinin tedavisinde işe yaramayan hormon tedavilerinin, hastalık yayıldıktan sonra işe yarayabileceğini gösteriyor.

Diğer vakalarda, tümörler östrojen pozitiften negatife döndü. Bu da tamoxifen gibi hormon tedavilerinden daha fazla fayda sağlanamayacağını gösteriyor.

Her üç kadından birinde, östrojen reseptörlerinin durumu değişti. Aynı zamanda tedaviye, progesteron reseptörüne ve her2 reseptörüne (Herceptin isimli ilacın hedefi) bağlı olarak protein seviyelerinde değişiklikler görüldü.

Breakthrough Breast Cancer Research Unit'te görevli, araştırmayı yürüten Dr. Dana Faratian memenin ötesine yayılarak şekil değiştiren tümörleri gören ekibin çok şaşırdığını söylüyor.

Faratian "Bulgular, hastalığı lenf düğümlerine yayılmış kadınların hangir türde kanseri olduğunu bulmak için bir test yapmamız gerektiğini gösteriyor, zira sonuçlar hastanın görmesi gereken tedavi türünü radikal bir şekilde etkileyebilir. Şimdi, bu çalışmanın sonuçlarında hastaların nasıl faydalanacağı bulmak için klinik deneyler yapmamız gerekiyor" diyor.

Lenf düğümlerine yayıldıktan sonra meme kanserinin tedavisi zorlaşıyor. Dolayısıyla bu evreye ulaşan hastalığı daha iyi anlamak, kadınların en doğru tedaviyi olması açısından büyük önem taşıyor.

Breakthrough Breast Cancer Research Unit direktörlerinden Profesör David Harrison "Bu araştırma hastalığı lenf düğümlerine yayılan bazı kadınların tedaviye neden cevap vermediğini gösteriyor olabilir. Bazı ek testlerle daha etkili tedaviler geliştirebiliriz" diyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Meme Kanserlerinin Yüzde 40`ı Yayıldıktan Sonra Şekil Değiştiriyor

Yazının devamı için tıklayın...

Kalın Bağırsak KanseriMedicineNet'in haberine göre, yeni yapılan bir araştırma, sabah erken saatlerde yapılan kolonoskopinin, gün içinde yapılan kalın bağırsak kanseri taramalarından daha fazla polip tespit ettiğini gösteriyor. Üstelik bulunan polip sayısı saatler ilerledikçe düşüyor.


Kolonoskopi, içi boşluklu bir organ olan kalın bağırsağın kolonoskop denilen bükülebilir bir aletle incelenmesine deniyor. Polipler ise içi boş ve mukoza katmanlarıyla döşeli bir organın çeperinden çıkan ve lumene doğru projekte olan benign tümörlerdir. Polipleri aldırmanın, kolon kanseri riskini yüzde 60 ila 90 oranında düşürdüğüne inanılıyor.

California Üniversitesi araştırmacıları 1 yıl içerisinde Veterans Affairs hastanesine gelerek kolonoskopi yaptıran 477 hastanın verilerini incelediler. Yapılan çalışmada sabah saat 8:30 veya daha erken saatte yapılan kolonoskipilerde, gün içinde daha ileri saatlerde yapılanlara göre yüzde 27 oranında daha fazla polip tespit edildiği görüldü. Araştırma Clinical Gastroenterology and Hepatology'nin kasım sayısında yayınlandı (PDF).

KolonoskopiAraştırmacılara göre bu artışın sebebi, bir gece önce bağırsaklardaki artan hareketlilik olabilir. Doktorların gün içine yorulması da gün içinde bulunan polip sayısının düşmesinde rol oynuyor olabilir.

Center for Outcomes Research and Education direktörü olan ve araştırmayı yürüten Dr. Brennan M.R. Spiegel "Araştırmamızın sonuçlarına göre, endoskopik çalışma saatlerine bir üst limit koymak veya benzer türde düzenlemeler faydalı olabilir" diyor.

Ancak Spiegel kolonoskopinin kolon kanseri taraması için çok etkili bir yöntem olduğunu ve hastaların erken saatte muayene olmak konusunda endişelenmemeleri gerektiğini söylüyor.

Spiegel "Muayene saatinin birey üzerinde çok çok küçük bir etkisi bulunuyor. Hastalar günün hangi saatinde olduğuna bakmaksızın kolonoskopiye güvenmemeliler ve bundan çok doktorlarının kalitesine ve tecrübesine odaklanmalılar" diyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Sabah Erken Saatte Yapılan Kolonoskopide Daha Fazla Polip Bulunuyor Olabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerAmerikan Kanser Derneği'nin (ACS) haberine göre, Amerikan Kanser Araştırmaları Entitüsü'nün (AICR) yayınladığı veriler, ABD'de her yıl 100 binden fazla kanserin aşırı kiloya bağlı olarak ortaya çıktığını gösteriyor. Araştırmacılar bir süredir aşırı kilolu olmanın kanser riskini artırdığını biliyorlardı. AICR'in verileri problemin kapsamına ışık tutuyor.

Hesaplamalara göre aşırı kilolu olmak; endometriyal kanserlerin yüzde 49'uyla (senede20.700 vaka), özofajeal kanserlerin yüzde 35'iyle (senede 5.800 vaka), pankreas kanserlerinin yüzde 28'iyle (senede 11.900 vaka), böbrek kanserlerinin yğzde 24'üyle (senede 13.900 vaka), safra kesesi kanserlerinin yüzde 21'iyle (senede 2.000 vaka), meme kanserlerinin yüzde 17'iyle (senede 33.000 vaka) ve kalın bağırsak kanserlerinin yüzde 9'uyla (senede 13.200 vaka) doğrudan ilişkili.

Hawaii'deki Kanser Araştırma Merkezi direktörlerinden Dr Laurence N. Kolonel "Kanıtlar oldukça açık : Eğer insanlar normal bir vücut ağırlığını koruyabilirler ve hayatları süresince fiziksel olarak aktif olabilirlerse, bu kanserin ortaya çıkma sıklığında büyük bir etki yaratır" diyor.

AICR'in ortaya koyduğu rakamlar Şubat 2009'da yayınlanan AIRC ve Dünya Kanser Araştırma Fonu raporundaki yayınlanan kanser istatistiklerine dayanıyor. Raporda kanser ile kötü beslenme, fiziksel aktivite eksikliği, aşırı kilolu olma gibi risk faktörleri arasındaki ilişkiye değiniliyordu.

AICR araştırmacılar yeni veriler geldikçe bu rakamlarları güncellemeye devam edecekler.

İlişikinin doğası

ObeziteACS araştırmacıları kanser riski ve aşırı kilo arasındaki ilişkiyi inceleyen ilk kişilerdi. 2003'te yapılan 900 bin erkek ve kadın üzerinde yapılan bir ACS çalışması, en yüksek kilolu erkeklerin tüm kanser türleri yüzünden ölüm oranının, normal kilolu erkeklerden yüzde 52 daha fazla olduğunu gösteriyordu. Araştırmaya göre aşırı kilolu erkeklerin ölüm oranı normal kilolu kadınlardan yüzde 62 daha fazlaydı.

Peki aşırı kilolu olmak kanser riskini neden artırıyor ? Dr. Kolonel birçok mekanizmanın buna sebep olduğunu söylüyor. Aşırı yağlanma vücuttaki östrojen hormonlarının miktarını artırıyor, ayrıca vücudun insülin salgılmasını da bozuyor. Her iki faktör de kanser riskini yükseltiyor.

Kolonel buna ek olarak "Fazla kilolu olmak vücutta düşük seviyede inflamasyona sebep oluyor ve şu anda kronik inflamasyonun kanserle olan ilişkisini inceleyen birçok araştırma yapılıyor" diyor.

Teşhis sonrası kilo alma da bir diğer problem

Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Epidemiyoloji Bölümü'nde görevli Doç. Dr. Melinda L. Irwin geçtiğimiz günlerde düzenlenen bir basın konseransında, kanser tedavisi sırasında ve sonrasında kilo almanın kötü sonuçları olduğuna dair veriler sundu. Irwin araştırmasında egzersizin meme ve yumurtalık kanserinde hayatta kalma süresi üzerine etkilerini inceliyordu.

Irwin "Yüksek vücut kitle endeksinin kötü sonuçlar doğurduğu doğru. Asıl sorgulamamız gereken, bunun nedeni. Birçok çalışma, hastalar fazla kilolu veya obez olsa bile, düzenli fiziksel aktivitenin kanserde hayatta kalma süresini uzattığını gösteriyor; alınması gereken mesaj da bu" diyor.

Riski azaltmak

AICR Ağustos 2009'da yaptığı bir araştırmaya göre, Amerikaların büyük çoğunluğu obezitenin kanseri riski üzerindeki etkisinden haberder değiller.

AICR Beslenme İletişimi yöneticisi Alice Bender "Obezite ve kanser riski arasındaki ilişki konusundaki toplum bilinci tehlikeli derecede düşük. Obezitenin halkın gözünde tütüne eşdeğer hale gelmesi için durmadan çalışıyoruz" diyor.

ACS riski düşürmek için dengeli kalori alımını ve fiziksel aktivite yapılmasını öneriyor. Her gün en az 5 porsiyon meyve ve sebze yiyin, işlenmiş tahıllar yerine tam tahılları tercih edin ve kırmızı et tüketimini düşürün. Yetişkinler haftada 5 gün veya daha fazla olmak üzere egzersiz yapmalılar.

ACS Epidemiyoloji ve Gözetim Araştırmaları başkanı doktor Michael J. Thun "Bu konuda endişe duyan kişilerin yapması gereken şey hergün aldıkları kalori miktarını dengelemek" diyor.

Alice Bender aynı zaman okullarıni, işyerlerinin ve diğer çevrelerin sağlıklı bir hayat tarzını teşvik etmeleri gerektiğini ekliyor.

ACS Beslenme Epidemiyolojisi Strateji Direktörü Marji McCullough da "ACS sağlıklı bir kilo ve yetişkilik süresince kilo almaktan kaçınmak gerektiğini vurguluyor. Önerilerimizde, aynı zamanda egzersiz imkanına ve sağlıklı gıdalara daha kolay ulaşmada toplumun önemli bir rol oynadığının da altını çiziyoruz" diyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - ABD'de 100.000'den Fazla Kanser Vakasının Nedeni Aşırı Kilolu Olmak

Yazının devamı için tıklayın...

IARC, Tütün ve Alkole Bağlı Yeni Kanser Türleri Buldu

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Kasım 05, 2009 | 0 yorum »

Tüm HaberlerCancer Research UK'in haberine göre, Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC), The Lancet Oncology'nin son sayısında yayınladığı yazıda kansere yol açan maddeler ve alışkanlıklar listesini güncelledi.

Ekim ayında 30 bilim adamı tütün, alkol, çiğneme tütünü, soba kömürü dumanı da dahil olmak üzere kansere yol açan maddeleri tartışmak üzere IARC'de toplandı.

Bu liste IARC monografilerinin bir parçası olarak yayınlandı. Liste şimdiye kadar tanımlanan bütün kanserojen maddeler hakkındaki bilgileri içeriyor.

Önceki araştırmalar sigara kullanımının meme kanseriyle pozitif bir etkisi olduğunu gösteriyordu. Şimdi bağırsak ve yumurtalık kanserleri de sigara kullanımına bağlı kanser türleri arasına eklendi.

Araştırma ayrıca ebeveynlerin sigara kullanımının çocuklarda kanser oluşumuna sebep olabileceğini doğruladı. Doğuma kadar sigara içen ebeveynlerin çocuklarının çok ender bir kanser türü olan hepatoblastom'a yakalanma riski çok yüksek. Ayrıca doğumdan önce sigara kullanan babaların çocuklarının lösemiye yakalanma risklerinde de artış var.

SigaraIARC, pasif içiciliğin akciğer kanserine yol açabileceğini ve pasif içicilik ve gırlak/yutak kanseri arasında bir ilişki olduğuna dair bazı kanıtlar olduğunu da doğruladı.

Dumansız tütünlerin de özofagus, ağız ve pankreas kanserine yol açtığı belirtildi.

IARC uzmanları ayrıca genellikle Hindistan ve güney-doğu Asya'da kullanılan ve kansere yol açma potansiyeli olan çiğneme tütünleri de inceledi. Şu anda çiğneme tütünlerinin yemek borusu kanserine yol açtığına dair yeterli kanıt mevcut. Aynı zamanda karaciğer kanserine yol açtığına dair de sınırlı kanıtlar var. Çiğneme tütünlerinin ağız kanserine yol açabileceği önceki araştırmalarda ortaya çıkmıştı.

Rapora göre alkolün de pankreas kanserine yol açabileceğine dair kanıtlar var. Listede alkole bağlı olarak oluşan kanserler arasında ağız, yutak, gırtlak, yemek borusu, bağırsak, karaciğer ve meme kanserleri bulunuyor. Şu anda, alkol vücutta çözüldüğünde oluşan asetaldehit isimli maddenin de kansere neden olabileğine dair yeterli kanıt elde edildi. Bu, alkol ve kanser arasında bir ilişki olabileceğine dair kanıtları güçlendiriyor.

Raporda ayrıca alkole bağlı kanserlerin özellikle Asya nüfusunda daha çok görüldüğü belirtiliyor. Birçoğunun metabolizması genetik farklılıklardan dolayı alkolü doğru şekilde işleyemiyor. Bu da yemek borusu, baş ve boyun kanseri risklerini artırıyor.

IARC evin içinde maruz kalınan soba (kömür) dumanı emiliminin de kanser üzerindeki etkisini araştırdı. Özellikle dünyanın bazı bölgelerinde ısınma ve pişirme amaçlı kullanılan kömür dumanına maruz kalan kadın ve çocukların risk altında oldukları belirlendi.

Cancer Research UK direktörlerindne Jean Kink "Sigara kullanımı kanser için kaçınılması gereken en büyük risk farktörü. Bu rapor ayrıca ebeveynlerin ve çocuk bekleyenlerin de sigarayı bir anca bırakmaları gerektiğini gösteriyor" diyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - IARC, Tütün ve Alkole Bağlı Yeni Kanser Türleri Buldu

Yazının devamı için tıklayın...

Pankreas Kanserine Karşı Kök Hücreler Kullanıldı

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Kasım 04, 2009 | 0 yorum »

Pankreas KanseriBusinessWeek'in haberine göre, yeni bir çalışma kök hücrelerin kullandıldığı zararsız tedavilerle tümör gelişiminin durdurabileceğini gösteriyor. Bu araştırmada bilim adamları pankreas kanserini sağlıklı dokulara zarar vermeden tedavi etmeye bir adım daha yaklaştılar.

Bulgularını 11-15 Ekim tarihlerinde Chicago'daki American College of Surgeons kongresinde sunana araştırmacılar, tümörün büyümesini durdurmak için kemik iliğinden elde edilen kök hücreler ve genetik bir üründen oluşan bir tedavi geliştirdiler.

Pankreas Kanserine Karşı Kök Hücreler KullanıldıPankreas kanseri gelişmek için kök hücrelere ihtiyaç duyar. Araştırmacılar tarafından yaratılan "truva atı" bir anlamda kanser hücrelerinin kafasını karıştırarak toksik bir ürün üretmelerini sağlıyor.

Bulgular sayesinde ileride genellikle ölümcül olan pankreas kanseri için daha iyi tedaviler geliştirilmesini sağlayabilir. Ulusal Kanser Enstitüsü'ne göre ABD'de her yıl 43 bin kişiye pankreas kanseri teşhisi konuyor ve 35 bin kişi hayatını kaybediyor.

American College of Surgeons'ın yayınladığı bir basın bülteninde Massachusetts General Hospital doktorlarından Claudius Conrad "İlerlemiş pankreas kanserinde hastalığın seyri o kadar yıkıcıdır ki, hayatta kalma süresi ve hayat kalitesindeki küçük bir etki bile hasta için çok önemlidir" diyor.

Şu anki mevcut tedavilerinden biri kemoterapi, ancak bu tedavide hem sağlıklı hücreler zarar görüyor; hem de kemiklerde hasar, ishal ve kusma gibi yan etkiler ortaya çıkıyor.

Dr. Conrad "Pankreas kanseri gibi agresif ve gelişimi süratli olan tümörleri yok etmekte başarılı olmak için, genetik olarak geliştirilmiş kök hücreleri kullanarak tümörlü hücreleri hedefleme konseptini geliştirdik. Aynı zamanda değştirilmiş kök hücreler hedeflendikten sonra tümör mikro çevresindeki eşşiz sinyaller tedavinin sadece kansere yönelik hale getirilmesine yardımcı olabilir" diyor.

Araştırma şu an için ilk safhalarında ve şimdiye kadar sadece hayvanlar üzerinde test edildi.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Pankreas Kanserine Karşı Kök Hücreler Kullanıldı

Yazının devamı için tıklayın...

Akciğer KanseriMedicineNet'in haberine göre, araştırmacılar basit bir anketle yüksek akciğer kanseri taşıyan hastaların tespit edileceğini söylüyorlar. Bu tür uygulamaların yaygınlaşması için sağlık uzmanlarının hastalarını yönlendirmeleri gerekiyor.

2001'de başlayan bir çalışmada, Colorado'da genel sağlık problemleri için doktorlarını görmeye gelen 1000 kişiden akciğer kanseri risk faktörleriyle ilgili bir anket doldurmaları istendi. Risk faktörleri arasında, sigara kullanımı, ailenin sağlık geçmişi, kimyasal maddede maruz kalma ve çalışma koşulları vardı.

AkciğerGelen cevaplara göre, 430 hastanın yüksek akciğer kanseri riski taşıdığı varsayıldı. Bu kişilerin 126 tanesi spirometri denen bir solumun fonksiyon testi yaptırdı (Spirometre veya spirometri cihazı, solunum fonksiyon testi yapımında kullanılan bir alettir. Boruya benzeyen bir sistem ve içinden geçen havanın birim zamandaki şiddeti ve hızının ölçülmesi yolu ile test yapılır. Hasta dişlerinin arasına aldığı cihazın içinden derin bir nefes alır, sonra da akabinde derin ve uzun nefes verir. Gerekirse bu işlem birkaç kez tekrarlanır. Yapılan ölçüm bilgisayarda yorumlanır. Kaynak : Vikipedi). Bu hastalar arasında solunum güçlüğü çeken 88 kişi de bir akciğer kanseri taramasına katıldı. 5 yıl sonra solunum güçlüğü çeken 8 kişide, solunum güçlüğü problemi olmayan da 10 kişide akciğer kanseri görüldü.

Araştırmayı yürüyen Dr. Thomas Petty Uluslararası Akciğer Kanseri Araştırmaları Birliği'nin yayınladığı bir basın bülteninde "Uygulanması çok basit olduğu için girişimimiz doktorlar, hastalar ve hastanelerden büyük bir destek gördü. Yöneltilen sorularda yol gösterici olabilirsek, doktorlarla hastalar yüz yüze konuşurken daha çok risk taşıyan kişileri tespit edebiliriz."

Araştırma Journal of Thoracic Oncology'nin kasım sayısında yayınlandı.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - 5 dk`lık Bir Anketle Akciğer Kanseri Önceden Tahmin Edilebilir

Yazının devamı için tıklayın...