Beyin KanseriAmerikan Kanser Derneği'nin haberine göre daha önce çeşitli kanser türlerinin tedavisinde kullanılan Avastin isimli ilaç bir beyin tümörü çeşidi olan glioblastoma multiforme'nin tedavisinde kullanılmak üzere Amerika Gıda ve İlaç idaresi'nden (FDA) onay aldı. İlaç kan damarlarının büyümesini yavaşlatarak tümörün büyümesini engelliyor.

FDA, Genentech tarafından üretilen Avastin'i (bevacizumab), diğer tedavilere cevap vermeyen glioblastoma multiforme'nin (GMB - bir beyin kanseri türü) tedavisi için onayladı. Bu ilaç ayrıca meme, akciğer, kolon ve rektum kanserlerinin belirli türlerinin tedavisi için kullanılıyor.

Glioblastoma çok hızlı büyüyen bir tümör. Normal beyin dokusuna yayılıyor, bu yüzden tedavisi çok zor. Cerrahi, radyoterapi ve/veya kemoterapi ile yapılan ilk tedavilerden sonra tekrar ortaya çıkıyor. Bir basın bültenine göre Genentech ilacı "son on yıldan fazla bir dönem içinde glioblastoma için ilk yeni tedavi" olarak tanımlıyor.

AvastinFDA'nın İlaç Geliştirme ve Araştırma Merkezi'ndeki Onkoloji İlaçları Ofisi direktörü Dr. Richard Pazdur "Bu kanser türü tedaviye çok dirençli, bu yüzden de tedavisi çok zor. Avastin diğer tedavilere cevap vermeyen ilerlemiş glioblastoma multiforme hastaları için yeni bir tedavi şansı sunuyor" diyor.

FDAi hayatı tehdit eden hastalalıkların tedavisinde gerekli olan ilaçların bir an önce kullanılabilmesi adına Avastin'i GMB tedavisi için çok hızlandırılmış bir süreçle onayladı.

Verilen onay Avastin'in bazu glioblastoma hastalarındaki tümörü küçülttüğünü gösteren 2. evre klinik deneylerin sonuçlarına dayanarak verildi. İlk çalışmada 167 hasta iki gruba ayrıldı. Birinci gruba sadece Avastin, diğer gruba ise Avastin'le beraber bir kemotarapi ilacı olan irinotecan verildi. Sadece Avastin alan hastaların yüzde 85'inin tümörlerinde ilaca tepki olarak küçülme görüldü. İkinci bir deneyde ise sadece Avastin verilen 56 hastanın yüzde 20'si ilaca tepki verdi. Her iki çalışmada da ilacın etkisi ortalama 4 ay boyunca sürdü.

Çalışmalar, ilacın hastalığın semptomlarını hafiflettiğini veya hastaların daha uzun yaşamasını sağlayıp sağlamadığını gösteremiyordu. Ayrıca kanama/hemoraji, yüksek tansiyon, bruun kanaması, damar ve arterlerde pıhtılaşma, mide veya ince bağırsaklarda delinme, yaraların iyileşmesinde komplikasyonlar gibi bazı ciddi yan etkiler görüldü. Daha sık rastalanan bazı hafif yan etkiler ise şunlar : Baş ağrısı, burunda tahriş, idrarda protein, tat alma duyusunda bozukluk, cilt kuruluğu, rektal kanama, gözyaşı üretimi bozukluğu ve ciltte inflamasyon (çeşitli mikrobik ajanlar veya toksinlerine karşı vücudun göstermiş olduğu; hararet artması, kızarıklık ile karakterize iltihabi reaksiyon).

Avastin'in diğer beyin tümörü türlerine etkisi üzerine yapılan çalışmalar sürüyor.

Genetech ayrıca Avastin'in ileri evre böbrek kanserinin tedavisinde kullanılması için FDA'dan onay çıkmasını bekliyor.

Avastin 2008'deki kanserle ilgili en önemli gelişmeler arasında gösteriliyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - FDA Avastin`i Glioblastoma Multiforme Tedavisi İçin Onayladı

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerWebMD'ye haber olan çalışmanın sonuçları, yaşı ilerlemiş kanseri yenen kişilerin egzersiz ve beslenme konusunda danışmanlık almaları halinde fiziksel işlevlerini daha uzun süre koruyabileceklerini işaret ediyor. Danışmanlık hizmeti telefonla yapılmış olsa bile hiç danışmanlık almayan kişilere göre çok olumlu sonuçlar ortaya koyuyor.

Yeni bir çalışmaya göre egzersiz ve sağlıklı beslenme konusunda destek ve danışmanlık alan kanseri yenmiş yaşlı kişiler fiziksel olarak belirgin şekilde daha zinde kalıyorlar.

Çalışma Amerikan Tıp Birliği Dergisi'nin Mayıs 13 tarihli sayısında yayınlandı.

Duke Üniversitesi Tıp Merkezi ve Teksas Üniversitesi M.D. Anderson Kanser Merkezi'ne bağlı araştırmacılar fazla kilolu veya obez; meme, kalın bağırsak, veya prostat kanseri tedavisi görmüş; ancak hastalığı 5 sene veya daha uzun süre boyunca nüksetmemiş 641 yaşlı katılımcıyla çalıştılar.

M.D. Anderson Davranışsal Bilim bölümü doktorlarından Wendy Demark-Wahnefriend, 319 katılımcının bir destek grubuyla anlaşarak bir yıl boyunca sağlık konusunda 15 seanslık telefon görüşmeleri yaptığını belirtiyor.

Diğer 322 kişilik gruba ise bir yıl sonra danışmanlık alacakları söylendi.

Bir yıl sonunda evde yapılması gereken egzersizler ve beslenme konusunda destek ve danışmanlık alan grubun fiziksel işlevleri çok daha yüksek oldu; merdivenleri daha inip çıkmada, kısa mesafeli koşularda, sandalyeye oturup kalkmada daha az zorlandılar.

Araştırmacılar katılımcılar fiziksel faaliyetlerdeki durumlarını ölçebilmek için puanlama sistemi kullandılar.

Düzenli olarak telefon görüşmesi yapan katılımcılara bedeni güçlendirici görevler, yarım saat yürüyüş, porsiyon kontrollü tabak, bardak ve kaplar kullanma gibi günlük hedefler verildi. Bu gruba ayrıca daha fazla meyve ve sebze yemeleri gerektiği hatırlatıldı.

Danışmanlık alan gruptakilere ayrıca kişisel olarak hazırlanmış bir çalışma kayıt defteri; egzersiz yapmalarını ve yeme alışkanlıklarını motive edici, üç ayda bir yayınlanan bültenler verildi.

Duke Üniversitesi Yaşlanma ve İnsan Gelişimi Merkezi ve Durham Veterans Affairs Tıp Merkezi araştırmacıların Dr. Miriam Morey tüm bunların işe yaradığını söylüyor.

"Çalışmamız gösterdeki, kanseri yenen yaşlı insanlara evlerinden ulaşmak ve onlara beslenme ve egzersiz konusunda kendilerini geliştirme konusunda bilgiler vermek, fiziksel durumlarının kötüleşme oranını azaltıyor."

Kişisel danışmanlık alan yaşlı kişilerin fiziksel işlevlerindeki düşüş oranı ortalama bir yıl sonra 2 puanda kalırken, bu rakam "klinik olarak bile tespit edilemez" bir oran değerlendirildi. Karşı grupta ise düşüş neredeyse 5 puandı.

Araştırmayı yürüten Morey, danışmanların cesaret verme ve pozitif davranma üzerine eğitimli olduklarını da söylüyor.

"Ben açıkcası devamlı olarak verilen danışmalığın bu kişilere yardımcı olduğuna inanıyorum. Aslında herkes az çok ne yapması gerektiğini biliyor. Egzersiz yapmaları, daha fazla meyve sebze, daha az yağ yemeleri gerektiğini biliyorlar. Buradaki zorluk gerçekten bunları yapmakta."
Morey "Danışmanlık hizmeti bu kişileri motive ediyor" diyor. "Bu hizmetin en güzel tarafı telefonu olan herkes tarafından ulaşılabilir olması. İnsanların fiziksel olarak çökmemeleri için illa bir spor salonuna gitmeleri de gerekmiyor."

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Beslenme ve Egzersiz Konusunda Danışmanlık, Kanseri Yenenlere Yardım Ediyor

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerWebMD'nin haberine konu olan araştırmaya göre azınlıklar ve kadınların hissettiği kanser ağrıları daha şiddetli olabilir. Ancak yapılan araştırma çok küçük çaplı, bu yüzden sonuçlar çok da anlamlı olmayabilir. Kültüler ve sağlık hizmetlerindeki farklılıklar da ağrının farklı ifade edilmesini etkiliyor olabilir.

Yeni bir çalışmaya göre siyahlar, hispanikler ve diğer azınlıklara mensup ileri kanser hastaları beyazlara göre daha fazla kontrol edilemeyen kanser ağrısı hissediyorlar.

İleri kanser hastası 96 kişiye 6 aylık bir süre için hissettikleri ağrı miktarı için 0'dan 10'a kadar puan vermeleri istendi.

Sonuçlara göre beyazlar, sürekli veya ani olarak yaşadıkları ağrı için beyaz olmayanlara göre daha düşük puan verdiler.

Araştırmaya göre ayrıca kadınlar da erkeklere göre daha fazla seviyede ani ve beklenmedik ağrı hissediyorlar.

Michigan Üniversitesi doktorlarından olan ve araştırmayı yürüten Carmen R. Green bütün katılımcıların tıbbı bakım alma imkanlarının olduğunu, bu yüzden etnik ve cinsiyet farklarının neden etkili olduğunun tam olarak net olmadığını belirtiyor.

Bunun sebebi beyaz olmayan katılımcıların ağrıyı basitçe daha farklı hissetmeleri olabilir. Azınlık katılımcıların acı için beyazlara göre daha az tedavi görmüş olma ihtimalleri de var.

Green "Kanser kaynaklı ağrı için değişik tedavi yöntemlerimiz var, ancak bu hastalık yüzünden hayatını kaybedenlerin çoğunluğu yetersiz tedavi görüyor. Bu herkesi kapsayan bir problem olsa da, azınlık halktan olan hastalar için daha büyük bir problem olabilir" diyor.

Cleveland Clinic onkolojistlerinden Derek Raghavan ise araştırmanın çok küçük çaplı olduğunu, beyazlar ve beyaz olmayanların hissettiği kansere bağlı ağrı konusunda anlamlı sonuçlara varabilmek için çok az sayıda azınlık katılımcının yer aldığını düşünüyor.

Çalışmaya katılanların yüzde 30 beyaz olmayanlar, yüzde 70'ini ise beyazlar oluşturuyor. Katılımcıların yüzde 66'si ise kadın.

Raghavan "bu çalışma ırk, cinsiyet, sosyal statü ve eğitim konusunda daha kapsamlı ve dengeli olsaydı daha anlamlı sonuçlara varılırdı" diyor.

Raghavan'a göre hastaların hissettikleri ağrı hakkındaki söylemleri arasında farklılığın sebebi kültürel de olabilir. "Belki de hissettikleri acı farklı değildir, belki sadece kültürleri çektikleri acı hakkında daha kolay konuşmalarına izin vermiyordur."

Raghavan etnik gruplar arasında kanser ağrıları için alınan tedavi konusunda belirgin farklılıklar olduğunu, bunun da fakir ve tıp hizmetinin yetersiz verildiği bölgelerde çalışan ve ağrı konusunda uzman personelin çok daha az olmasından kaynaklandığını düşünüyor.

Dil farklılıkları ve iletişimdeki diğer sorunlar da azınlık halktan hastaların daha fazla kanser ağrısı yaşamasına sebep oluyor olabilir.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Azınlıklar ve Kadınlar Daha Fazla Kanser Ağrısı Hissediyor Olabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerForbes'ın haberine göre Avustralyalı bilim adamları kronik böbrek yetmezliği hastalarının belirli kanser türlerine yakalanma riski daha fazla. Bu hastaların daha dikkatli olması ve kanser tarama testleri yaptırması hayati önem taşıyor.

Avustralyalı bilim adamlarının bulgularına göre hafif deredece kronik böbrek yetmezliği olan yaşlı erkeklerin belli kanser türlerine yakalanma riski daha yüksek.

Özellikle akciğer ve idrar yolu kanserine (prostat kanseri değil) dikkat çeken araştırma, daha önce son evredeki böbrek yetmezliği olan veya böbrek nakli olan hastaların malignite (bir hastalık ya da tümörün hızla ölüme yol açan bir gelişme ya da anormal belirtiler göstermesiyle karakterize eğilimi; kanserleşme derecesi) riskilerinin daha fazla olduğuna dair kanıtları güçlendiriyor.

Westmead Avustralya'daki Center for Transplant and Renal Research at Children's Hospital doktorlarından Germaine Wong liderliğindeki ekibin yürüttüğü araştırmanın sonuçları 30 Nisan'da online olarak Journal of the American Society Nephrology'da yayınlandı.

Ulusal Böbrek Birliği'ne göre, 26 milyon Amerikalı'da kronik böbrek yetmezliği var ve siyahlar, hispanikler, Amerikan yerlileri, Pasifik adalarının halkı da dahil olmak üzere yaşça büyük kişilerin bu hastalığa yakalanma riski oldukça yüksek.

Yapılan yeni çalışmada Wong ve ekibi yaşları 49-97 arasında ve çoğunluğu beyaz olmak üzere 3.600 Avustralyalı erkeğe ait verileri analiz etti.

Çalışma süresince erkeklerinde yüzde 20'sinde kanser ortaya çıkarken, araştırma ekibi hafif derecede böbrek yetmezliği olan erkeklerin belli kanser türlerine yakalanma olasılığının yüzde 39 daha yüksek olduğunu buldu.

Ekip ayrıca "ileri derecede" böbrek yetmezliği olan erkeklerin kansere yakalanma riskinin, böbrek fonksiyonları normal bir erkeğe göre göre üç kat daha fazla olduğunu gördü.

Daha fazla araştırma yapılması gerektiğini kabul etseler de Avustralyalı ekibin teorisi, böbrek hastalığı ve kanserin, kronik böbrek yetmezliği sonucu bütün vücuda tesir eden inflamasyonla (çeşitli mikrobik ajanlar veya toksinlerine karşı vücudun göstermiş olduğu hararet artması, kızarıklık ile karakterize iltihabi reaksiyon) bağlantılı olabileceği yönünde.

Baltimore'daki Maryland Üniversitesi Tıp Fakültesi nefroloji bölümü direktörü Dr. Matthew Weir bu bulguları "önemli yeni bilgiler" olarak tanımlıyor :

"Yıllardır son evrede böbrek hastalığı olan kişilerin malignite riskinin genelde yüksek olduğunu, böbrek kanseri riskinin de kısmen yüksek olduğunu zaten biliyorduk. Bu çalışma ise daha önceki bulguların mantıklı bir uzantısı. Şimdi görüyoruz ki kanser riski ve böbrek hastalığı arasındaki ilişki listenin en tepesinde."

"Bu şu anlama geliyor, kronik karaciğer yetmezliği olan kişierin kanser taraması yaptırması, bizlerin de bu kişilerin riskini nasıl izleyeceğimize odaklanmamız gerekiyor. Ayrıca kronik böbrek yetmezliğinde en iyi seçeneklerden biri olan organ naklini düşünen hastalara immunosupresyon (bağışıklık sisteminin baskı altına alınarak susturulması. immunosupresyon kanserli hastalarda tümörüm büyüme ve yayılmasını hızlandırır) uygulanacağından, bu hastalara (gizli) malignite olan kişilerden nakil yapılmaması da çok önemli."

Detroit'taki St. John Hospital and Medical Center nefroloji bölümü doktorlarından ve Amerika'daki en büyük diyaliz merkezlerinden biri olan DaVita'nın başkan yardımcısı olan Robert Provenzano da bulguların böbrek yetmezliğiyle ilgili daha önceki bilgileri desteklediğini düşünüyor :

"Son beş yılda gördük ki kronik böbrek yetmezliği olan hastaların diğer hastalara göre çok daha yüksek bir ölüm oranı var. Yani kanser ve hafif derecede böbrek yetmezliği ile ilgili bu bulgular beni hiç şaşırtmadı, çünkü bir kişide "ılımlı" böbrek yetmezliği olması kavramı çok yanlış bir kullanım. Bu "sizde ılımlı AIDS" var demek gibi birşey. Eğer sizde herhangi bir yaşta, herhangi bir derecede kronik böbrek yetmezliği varsa, zaman içersinde sizdeki inflamasyon tetiklenecektir. Bu da daha sonra bir kalp krizine sebep olacak veya kanserli hücreleri yok etmenize engel olacak kan damarlarının iç yüzeyinde inflamasyon gibi kötü şeyleri beraberinde getirecektir."

"Kronik böbrek yetmezliğine ve kansere yakalanma şansı yaş ilerledikçe artıyor, bu bir gerçek. Buradaki mesaj şu, kronik böbrek yetmezliği hafif derecede bile olsa, doktor ve hastalar bu tip endişeleri izlemek için her zaman uyanık olmalılar."

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kronik Böbrek Yetmezliği Bazı Kanserlerin Riskini Artırıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Cilt Kanserinden Korunma Önerileri

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mayıs 11, 2009 | 0 yorum »

Cilt KanseriCilt kanseri tüm dünyada en çok görülen kanser türlerinden bir tanesi. Ancak CNN'nin bu makalesinde değindiği birkaç ufak önlemle, cilt kanserinin önüne geçmek mümkün. Çok uzun süre güneşe maruz kalmamak ve koruyucu krem kullanmak bu önlemlerin başında yer alıyor.

Stephanie White bir cit kanseri uzmanı. 41 yaşındayken üç çeşit cilt kanserini de yaşadı: skuamoz hücreli karsinoma, bazal hücreli karsinoma ve melanom.

Jacksonville, Florida'da büyüyen Stephanie sürekli güneş altındaydı.

White "Sahilde çok fazla zaman geçirdik. Annem her zaman koruyucu güneş kremi kullandırdı" diyor. "Koruyucu güneş kremleri iyileştikçe de hep kullanmaya devam ettim, çünkü dışarıda yanmadan durmak imkansızdı."

Ancak Stephanie yaşlandıkça cildinde bazı değişiklikler görmeye başladı. Doktoru, açık ten ve saçlı olduğundan Stephanie'nin cilt kanseri adayı olduğunu biliyordu ve bu yüzden olası belirtileri aramaya başladı.

Yıllar içinde Stephanie'nin bacağında sert bir nokta, daha sonra sırtında kırmızı bir lezyon, kolunda en tehlikeli cilt kanseri türü olan melanoma dönüşen pembe bir leke belirdi. Son olarak bacağında ortaya çıkan bir leke de operasyonla alındı.

Şu an Güney Maryland'da yaşayan Stephanie dışarı çıkmayı seviyor ancak asla bir koruyucu kullanmadan güneşe çıkmıyor. Köpeğini gezdirmeye çıkarken bile her tarafına 70 koruma faktörlü güneş kremi sürüyor ve kocaman bir şapka takıyor.

Amerikan Kanser Derneği'ne göre cilt kanseri tüm kanser çeşitleri arasında en yaygın olanı. Her yıl 1 milyondan fazla Amerikalıya cilt kanseri teşhisi konuyor. Bu sayı meme, prostat, akciğer, kolon, rahim, rahim ağzı ve pankreas kanseri sayısının toplamlamından bile daha fazla. Vaka sayısı da sürekli yükseliyor.

Her ne kadar açık ten, çil ve benler için daha çok tehlike arz etse de, cilt kanseri herkeste ortaya çıkabiliyor.

En sık rastlanan cilt kanseri türleri skuamoz hücreli karsinoma ve bazal hücreli karsinoma. Bu türler daha çok güneş altında çok fazla zaman geçiren kişilerde genellikle baş ve boyun bölgesinde görülüyor. Her ne kadar ölümcül olmasalar da doktorlar bu kanser türlerinin de tedavi edilmesinin önemli olduğunu belirtiyorlar, zira diğer dokulara saldırarak yaralara ve şekil bozukluklarına sebep olabiliyorlar.

Melanom ise farklı bir tür. Vücudun heryerinde ortaya çıkabilen bu tür, genellikle daha fazla güneş yanığı olan ve bronzlaşan gövde ve bacaklarda görülüyor. Daha koyu tenlilerde ise genellikle ayak tabanı, avuç içi gibi pigmentin açık renk olduğu bölümlerde ortaya çıkıyor.

Melanomlar genellikle çok hızlı büyüyorlar ve koyu, düzensiz şekilde oluyorlar. Erken evredeyken tedavi edilebiliyorlar. Ancak melanom farkedilmezse, vücudun diğer kısımlarına da yayılarak tedavisi çok zor hale geliyor.

Çoğu cilt kanseri, çok fazla ultraviyole (morötesi) ışına maruz kalmaktan dolayı oluşuyor. Her ne kadar güneşe çıkmamak imkansız olsa da, bazı önlemlerle kanser riskini azaltmanız mümkün :

Güneşten korunun

Yılın hangi zamanı olursa olsun dışarı çıkarken mutlaka güneşten korunun.

SPF 70 Güneş KremiWaldorf, Maryland'daki Mid-Atlantic Skin Surgery Intitute direktörlerinden dermatolojist Dr. George Verghese şöyle diyor : "Dışarı her adım attığınızda en az 15 faktör korumalı güneş kremi sürün. Bu aynen şunun gibi olmalı: uyan, dişlerini fırçala, saçını tara ve güneş kremi sür. Güneş kreminin UVA ve UVB ışınlarından koruduğundan da emin olun."

Verghese, UVA ışınlarının daha derinlere inip deri hücrelerine ulaşarak kırışıklık ve lekelere yol açtığını, ancak UVB ışınlarının çok daha güçlü olduğunu ve derinin katmanlarına zarar vererek kansere yol açtığını söylüyor.

Güneş koruyucu kreminizi tanıyın

Amerikan Kanser Derneği güneş koruyucu krem seçerken mutlaka açıklamasını okumanızı öneriyor : Güneş koruma faktörü (SPF) ne kadar yüksekse o kadar fazla korur. Ancak grup, güneş kremlerinin tamamen koruma sağlamadığı konusunda da uyarıyor.

Bunun da ötesinde güneş koruma faktörü sayısı sadece UVB ışınlarına karşı koruma miktarını göstermek için kullanılır. Hem UVA hem de UVB ışınlarına karşı koruma sağladığını iddia eden ürünleri kullanmak en iyisidir. Ancak Cilt Kanseri Vakfı'na göre şu anda UVA'ya karşı korumayı ölçen bir stardart bulunmuyor.

Bir kez kremlenmek yeterli değil

Verghese "her 2-4 saatte bir tekrar güneş kremi sürün" diyor. Ayrıca yüzecekseniz sadece suya dayanıklı değil su geçirmez bir güneş kremi kullanmanızı ve hala etkili olduğundan emin olmanız için son kullanma tarihine dikkat etmenizi öneriyor.


Güneş gözlüğünüzü unutmayın

Güneş gözlükleri sizi sadece ileri yaşlarda ortaya çıkabilecek katarakta karşı korumaz, aynı zamanda gözünüzde ortaya çıkabilecek melanoma ve göz çevresinde oluşabilecek cilt kanserine karşı da koruma sağlar. UVA ve UVB ışınlarına karşı yüzde 99-100 oranında koruma sağlayan gözlükleri tercih edin. Daha düşük oran, daha düşük koruma demektir.

Günşten koruyan giysiler giyin

Cildinizi örten giysiler giyin ve sahilde de mutlaka bir gölgeliğiniz olsun. Eğer uzun yürüyüşler yapıyorsanız koru renk giysiler daha fazla koruma sağlayacaktır. Ayrıca sık dokunmuş kumaşlar seyrek dokunmuş kumaşlardan daha iyidir. Günümüzde çok az sayıda şirket güneş koruyusu giysiler üretmekte. Bu giysiler çok sık şekilde dokunmuş olup UV ışınlarına karşı özel bir tabaka içeriyor. Verghese bu tip giysiler de işe yaradığını söylüyor.

Günün hangi saatinde olduğunuzu bilin

Güneşin en güçlü olduğu saatlerde dışarı çıkmaktan kaçının. Verghese özellikle sahildeyken öğleden sonradan akşamüstü 3'e kadar güneşten uzak durmanızı öneriyor. Eğer mutlaka dışarı çıkmanız gerekiyorsa da gölgelik bir yer bulun ve güneşten korunun.

Nasıl güneşleneceğinizi bilin

Birleşik Devletler Ulusal Sağlık Bakanlığı düzenli olarak solaryuma gidilmemesi konusunda uyarıyor. Bunun sebebi solaryumlarda kullanılan ampullerinde yoğun şekilde UVA ve UVB ışınları yayması.

Verghese solaryumların şu anda cilt kanseri konan çoğu gencin hastalığının sebeplerinden biri olduğunu söylüyor. "Solaryumlar toplam morötesi radyasyonu adeta hızlandırıyor. Böylece cilt kanseri birçok kişide çok daha erken yaşta ortaya çıkıyor."

Son olarak...

Vücudunuzu tanıyın, ben ve lekelerdeki asimetri, sınır, renk ve çap özelliklerine dikkat edin. Cildinizi ayda bir kez dikkatlice inceleyin, eğer bir anormallk görürseniz hemen doktorunuza görünün.

Cilt kanserinde hayatta kalmak için en önemli şey erken teşhistir. Stephanie White bunu çok iyi biliyordu. Melanomunu erken farketti çünkü vücudundaki lekeleri tanıyordu. Bu alışkanlık sizin de hayatınızı kurtarabilir.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Cilt Kanserinden Korunma Önerileri

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerBusiness Week'te yayınlanan habere göre, son çalışmalar kanser hastalarının kullandığı anemi ilaçlarının ölüm riskini artırdığını gösteriyor. Araştırmacılar kansere bağlı anemi hastalarının bu ilaçları kan nakline alternatif olarak rutin şekilde kullanmaması gerektiğini düşüyorlar

İki yani çalışma, genellikle kanser hastaları tarafından anemiye (kansızlık) bağlı bitkinliğe karşı kullanılan Procrit and Aranesp gibi ilaçların, ölüm riskini artırdığına ve kan pıhtılaşması gibi zıt etkilere sebep olduğuna dair yeni kanıtlar sunuyor.

Eritropoez uyarıcı ajanlar (ESA) olarak bilinen bu ilaçlar daha önceki çalışmalardaki yüksek kalp krizi riski, çarpıntı ve tümör büyümesi ile de ilişkilendirilmişti. Bu ilaçların kanser hastaları tarafından kullanılmaya devam edilmesinin ana sebebi, hastaların yaşam kalitesini artırırken kan nakline olan ihtiyacı azaltması.

Kırmızı Kan HücreleriESA'lar eritropoietin (Epogen, Procrit) ve darbepoetin (Aranesp) içerirler. Amerikan Sağlık Bakanlığı'na göre ESA'lar kemik iliğini uyararak yeni kırmızı kan hücresi (alyuvar)üretimini sağlıyorlar. Bu ilaçlar kemoterapiye bağlı olarak oluşan anemi ve dialize bağlı kronik böbrek hastalarındaki aneminin tedavisinde kullanılıyor.

Ancak artan endişeler Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi'ni (FDA), 2007 yılında ilaç üreticilerine bu ilaçlara bir "kara kutu" uyarısı koyma zorunluluğu getirmeye itti. Uyarı bu ilaçların kan pıhtılaşması, kalp krizi, çarpıntı, kalp yetmezliği gibi riskilerin önüne geçmek için mümkün olan en düşük dozda alınmasını içeriyordu. FDA ayrıca deneylerde genellikle kan seviyeleri 12 gr/desilitre'den daha fazla yükseldiğinde artan riski işaret ettiğinden, ilaçların reçetelerde de mümkün olan en düşük dozda yazılmasını önerdi.

Yapılan iki yeni çalışma bu uyarıları destekler nitelikte. İlk çalışmada Ancak Kanada Alberta Üniversitesi doktorlarından Anthony Reiman ve diğer araştırmacılar 12.000 kişiyi içeren 52 klinik deneyin verilerini analiz ettiler.

Araştırmacılar, çıkan sonuçlara göre bu ilaçları kullanlardaki ölüm riski kullanmayanlara göre sadece yüzde 15-16 fazla olsa da, kanser hastalarındaki yüksek ölüm riskinin belirgin sayıda kişiyi etkileyecebileceğini söylüyorlar.

Albera Üniversitesi'nde yardımcı doçent olan araştırmacı Dr. Scott Klarenbach şöyle diyor : "Bu ilaçlar, ilerki çalışmalar güvenilir olduklarını ve klinik fayda sağladıklarını göstermedikçe, kansere bağlı anemi hastaları tarafından kan nakline alternatif olarak rutin şekilde kullanılmamalı. Her ne kadar bu kullanım hastalar ve pratisyenler tarafından kabul görsede, yüksek ölüm riskiyle de bağlantılı."

Reiman "belliki bu ilaçlar daha uzun bir hayat sağlamıyor gibi gözüküyor" diyor. "Yaşam kalitesini artırmada bazı faydaları olabilir."

Çalışma 30 Nisan'da Kanada Tıp Birliği Dergisi'nde online olarak yayınlandı (PDF).

The Lancer dergisinin 2 Mayıs sayısında da yayınlanan başka bir çalışmada ise, İsviçre'deki Bern Üniversitesi'nden Dr. Julia Bohlius liderliğindeki araştırmacılar, toplam 14.000 kişiyi içeren 53 deneyin bulgularını incelediler. Çalışma süresince 1.500 hasta, toplamda 5.000 hasta hayatını kaybetti.

Araştırmacılar ESA'ların çalışma süresince ölüm riskini yüzde 17 oranında etkilediğini buldular. Sonuçlara göre kemoterapi gören hastalarda ESA ölüm riskini yüzde 10 oranında artırdı.

Northwestern Üniversitesi profesörlerinden Dr. Charles Bennett'in sürdüğü bir çalışmanın sonuçları da geçen sene Amerikan Tıp Birliği Dergisi'nde yayınlanmıştı. Sonuçlar yine ESA'ların kanser hastalarında riski artırdığını işaret ediyordu. Bennett yeni verilerin bu bulguları desteklediğine inanıyor.

Bennett şöyle diyor : "Mesaj oldukça açık : Gerçek ve belirgin olan bir güvenlik kaygısı var."

Bennett ayrıca yaşam kalitesi ve kanser hastalarında kan nakli sayısının azalması gibi konularında da abartıldığınu düşünüyor. Bennett "Birleşik Devletler'de bu ilaçların kanser hastaları üzerinde uygun kullanımı palyatif (bir hastalığın sıkıntı ya da acı veren bazı belirtilerini azaltan ya da ortadan kaldıran) tedavi içindir ve ben bunu destekliyorum" diyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Anemi İlaçları Kanser Hastalarında Ölüm Riskini Artırıyor Olabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Akciğer KanseriAmerikan hükümeti özel sektörle işbirliği yaparak sigara içmeyen kişilerde görülen akciğer kanseriyle ilgili bir araştırma başlatıyor. Daha önce hiç sigara içmemiş kişilerdeki akciğer kanseri, sigara içenlerdekine göre birçok farklılık gösteriyor. Proje, bu kişilerdeki riski önceden tespit etmeyi hedeflemesi açısından bir ilk olma özelliği taşıyor.

Amerikan hükümeti ve özel sektörde çalışan bilimadamları, bügün sigara içmeyen kişilerde oluşan akciğer kanserinin biyolojik belirtilerini bulmayı amaçlayan bir araştırma işbirliğini duyurdular. Araştırmaya konu olan çalışmalar, akciğer kanserinin biyolojisini daha iyi anlamaya yönelik tasarlandı ve sigara içmeyen kişilerde erken evredeki akciğer kanserini tespit edecek bir test geliştirmeyi hedefliyor.

Kanserde erken teşhis araştırmalarını destekleyen ve kar amacı gütmeyen bir organizasyon olan The Canary Foundation ve Amerikan Kanser Enstitüsü (NCI) bu çalışmaları finanse ediyor. NCI'ye bağlı Erken Teşhis Araştırma Ağı (EDRN) ve The Canary Foundation araştırma için 1'er milyon dolar veriyor.

Sigara İçmeyen Kişilerdeki Akciğer Kanseri Riski AraştırılacakDaha önce yapılan araştırmalara göre, daha önce hiç sigara içmemiş kişilerdeki akciğer kanseri sigara içenlerdekine göre birçok farklılık gösteriyor. Örneğin sigara içmeyen akciğer kanseri hastalarında doku yapısı daha farklı tümörler, gen bozulmaları, ve farklı demografik profiller görülüyor. Seattle'da Fred Hutchinson Kanser Araştırmaları Merkezi doktorlarından olan ve Canary Foundation'a bağlı projeleri yürüten Dr. Samir Hanash şöyle diyor : "Sigara kullanmayan kişiler üzerine yapılan çalışmalarda harcanan efor oldukça sınırlı ve günümüzde bu kişilerdeki artan kanser riskini tespit etmek için bir tarama testi veya yaklaşım mevcut değil. Bu yoksunluk da sigara kullanmayan kişilerde erken teşhisi imkansız kılıyor ve kanserler ancak ileri seviyelerde farkediliyor. Bu çalışmadaki amacımız bunun önüne geçmek."

Dünya çapında yapılan tahminlere göre tüm akciğer kanserlerinin yüzde 25'i; erkeklerde yüzde 15, kadınlarda da yüzde 50 oranındaki akciğer kanseri sigara kaynaklı değil. Dallas'taki Teksas Üniversitesi Güneybatı Tıp Merkezi doktorlarından olan ve NCI çalışmalarının takım lideri Adi Gazdar "Eğer sigara içmemiş akciğer kanserini ayri bir kategori olarak kabul edersek, dünyada en ölümcül kanser olarak yedinci sıraya yerleşir; serviks, pankreas ve prostat kanserinden bile önce gelir" diyor.

Dünyada önde gelen beş ulusal kanser araştırması entitüsüne bağlı araştırmacılar, akciğer kanserli doku hücreleri ve kan örnekleri kullanarak koordineli bir çalışma, aynı örnekler üzerinde farklı yöntemler ve tecrübeleriyle biyolojik belirtileri bulmaya çalışacaklar. Araştırmacılar tüm verileri tek bir yerde toplayarak, en umut verici biyolojik işaretleri bulmak için sonuçları birleştirecekler. Bu tasarım sayesinde proje, yaklaşımın fizibilitesini göstermesi ve verilerin farklı platformlara entegre edilmesi adına bir pilot çalışma sayılacak. Eğer başarıya ulaşırsa araştırmacılar projeyi EDRN'nin diğer işbirlikçilerine de açacaklar.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Sigara İçmeyen Kişilerdeki Akciğer Kanseri Riski Araştırılacak

Yazının devamı için tıklayın...

Tamamlayıcı Tedaviler ve Kanser

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mayıs 04, 2009 | 0 yorum »

TavsiyelerDaha önce "Tamamlayıcı Kanser Tedavileri Karşılaştırması" başlıklı yazımızda; mevcut kanser tedavilerine yardımcı olarak kullanılan masaj, yoga, akupunktur gibi tamamlayıcı yöntemlerin bir karşılaştırmasını vermiştik. WebMD uzmanları bu sefer bu tekniklerin hakkında uzman tıp doktorlarının fikirlerini almış. Tamamlayıcı tedavilerin kanser hastalarına iyi geldiğini artık neredeyse tüm uzmanlar kabul ediyor.

Birkaç yıl önce onkolojistinizden sizi bir masöze yönlerdirmesini isteseydiniz, şaka yaptığınızı düşünürdü. Ancak durum değişti. Şimdilerde, onkolojistiniz akupunktur, şifalı bitkiler ve diğer tedavilerle beraber masajı size kendisi önerebilir.

MasajBu yeni bir trendin işareti: Bütünleyici tıp, standart tıbbi tedavilerle tamamlayıcıları birleştirerek, popüler olmaya başlıyor. Bazı hastaneler, - çoğunlukla hasta talebi sebebiyle - kendi bütünleyici tıp merkezlerini bile açıyor.

New York’ta Memorial Sloan-Kettering Kanser Merkezi’nde Bütünleyici Tıp Departmanı'nda idareci olan Simone Zappa, hastaların bunu sevdiğini söylüyor: “Seviyorlar, çünkü işe yarıyor.”

Tamamlayıcı tedaviler, kanserli hastalara yardımcı oluyor. Masaj, akupunktur ve hipnoz; radyasyon, kemoterapi ve cerrahi müdahalelerle beraber kullanılıyor. Bu tamamlayıcı tedaviler, kanseri tek başına tedavi etme amacı taşımıyor. Ancak yan etkileri azaltıp yaşam kalitesini yükseltiyor. Tedavi için ihtiyaç duyduğunuz ilaç miktarını bile düşürebiliyor.

Daha da iyisi, bu tedavilerin bazılarının işe yaradığı bilimsel çalışmalarla gösterildi. Kanıt-tabanlı Batı tıbbı ve geleneksel tedaviler arasındaki boşluk eskisi kadar geniş değil. Bundan birçok kanserli hasta faydalanıyor.

Tamamlayıcı Tıbbı Anlamak

AkupunkturTamamlayıcı tıp, Batı tıbbında genel olarak kullanılmayan birçok tedavi içerir. Bunlar beslenme değişikliklerinden, biofeedback ve yogaya kadar uzanır.

Uzmanlar, tamamlayıcı ya da bütünleyici tıbbın “alternatif tıp” ile aynı şey olmadığını vurguluyor. Kanser için tamamlayıcı tıp bir tamamlayıcıdır; yani radyoterapi, kemoterapi ve cerrahi müdahaleler gibi geleneksel tedavilerin yerine geçmez. Bu önemli bir ayrımdır, çünkü yalnızca klasik tedavi yöntemlerinin kansere karşı direk olarak etkili olduğu görülmüştür.

Tamamlayıcı tıbbı kanserli hastalar birçok sebepten deniyorlar. Zappa; Sloan-Kettering’de sık sık acıdan, bulantıdan, depresyondan, anksiyeteden ve halsizlikten şikayetçi hastalar gördüğünü söylüyor ve şöyle diyor :“Bazıları bu yaklaşıma başlarda temkinli duruyor. Ancak çoğunluk denedikten sonra ikna oluyor. Bütünleyici yaklaşımın en iyi yanı hastaya bir kontrol hissi vermesi.”

Tamamlayıcı Tıbbın Yeni Müridleri

Katı şüpheciler için, “geleneksel tedavi teknikleri” ve “alternatif tıp” gibi terimler sihirli kristaller ve tütsü kokusu akla getirir. Ancak aslında tamamlayıcı tıbbı araştıran – ve hatta bazen kullanan – insanların laboratuar önlükleri giymesi olasıdır.

Duke Üniversitesi Bütünleyici Onkoloji Programı direktör yardımcısı Heather S. Shaw, “Bu işi yapan insanlar kafadan çatlak değil” diyor. “Ben bir onkolojistim ve zamanımın büyük bir bölümünü laboratuarda araştırma yaparak geçiriyorum.”

YogaGerçekten de, tamamlayıcı tıp bölümleri olan hastaneler araştırmalarda başı çekiyor. Uzmanlar ilaç ya da cerrahi operasyon testlerinde gösterdikleri titizliği, tamamlayıcı tedavilerin değerlendirmesinde de gösteriyor. Bir tedavinin binlerce yıldır kullanılması tek başına onun işe yaradığını varsaymak için yeterli değil. Doktorlar kanıt istiyor.

Tamamlayıcı tıbbın yararlarını gördükten sonra, birçok şüpheci onkolojist ikna olmuş durumda.

Shaw “Meslektaşlarım delirdiğimi düşünürlerdi” diyor. “‘Şifalı bitki ve ot’ yazdığım için benimle dalga geçerlerdi”. Ancak şimdi iş arkadaşı olan doktorlar hastalarına yardımcı olabilecek yeni yöntemler hakkında onun görüşüne başvuruyor.

Bütünleyici yaklaşım kanıtlandı mı?

Tabii ki önemli bir soru var: Tamamlayıcı tıbbın gerçekten işe yaradığını biliyor muyuz?

Cevap: Tedaviye bağlı olarak değişiyor. Akupunktur ve masajın – ki uzun zamandır modası geçmiş olarak düşünülürdü – işe yaradığı görülüyor. Birçok çalışma gösteriyor ki, akupunktur kemoterapi bulantılarını azaltıyor. Diğer çalışmalar da, akupunktur ve masajın kanser ya da tedavisinden kaynaklanan acıyı azalttığını gösteriyor.

Shaw birçok onkolojistin artık akupunktur ya da masajı “alternatif tıp” olarak görmediğini söylüyor: “Bu tedaviler o kadar iyi yerleşmiş ki artık standart oldular.”

Diğer tamamlayıcı teknikler bu kadar detaylı araştırılmıyor. O yüzden bir tedavinin işe yaradığı kanıtlanmadığında, esas soru o tedavinin potansiyel faydalarının risklerinin üzerine çıkıp çıkmadığı. Eğer riskliyse, kullanılmıyor. Ancak riskler çok çok düşük ise, doktorlar bunlara daha açık olabiliyorlar.

Dana-Farber Kanser Enstitüsü’ndeki Bütünleyici Tedaviler Merkezi’nin tıbbi direktörü David S. Rosental “Eğer bir tedavi güvenliyse ancak işe yaradığı kanıtlanmadıysa, hasta ilgileniyorsa niye denenmesin?” diyor.

Bitkisel ve botanik ek ilaçlar devreye sözkonusu olunca işler daha da karmaşık hale geliyor. Yaygın popülerliğine rağmen, çok azının güvenli ya da kansere karşı etkili olduğu tespit edildi. Öte yandan, bazılarının da hem etkisiz hem de güvenli olmadığı ortaya çıktı. Bunların bir örneği, bazı meyvelerin çekirdeklerinde bulunan bir maddeyi içeren laetrile. Bu aktif madde siyanüre benziyor ve siyanür zehirlenmesi belirtilerine sebep oluyor. St. John’s wort ve yüksek dozda C vitamini gibi bazı yaygın ilaçlar kemoterapi ve radyoterapiyi olumsuz etkileyebiliyor.

Zappa “Botanik ve bitkisel ilaçlara çok dikkat etmelisiniz” diyor. “Bunlar gerçek ilaçlar ve biz hakkında çok fazla şey bilmiyoruz.” Zappa gelecekteki araştırmaların yararlı olacağı kanısında. Ancak şimdilik o ve diğer uzmanlar tedbirli olunmasını öneriyor. Riskler göz önüne alındığında, doktorunuz kullandığınız bütün bitkiler, botanikler ve ek ilaçlar hakkında bilgi sahibi olmalı.

Tamamlayıcı Tıp Pratisyeni Bulmak

Birçok kişi “tamamlayıcı tedavi” sağlayabileceğini söyleyebilir. Ancak bunların güvenilir olduğunu nasıl bilebilirsiniz? Emin olmak zor.

Eğer tamamlayıcı ya da bütünleyici tıp merkezi olan bir öğretim hastanesinin yanında yaşıyorsanız şanslısınız. Birçoğu hemen hastane içerisinde tamamlayıcı hizmetler sağlayabilir. Eğer böyle bir merkeze yakın değilseniz doktorunuza danışın. Size yakın oturan ve tamamlayıcı tıp yöntemleri uygulayan birilerini biliyor olabilir.

Ayrıca bir tür ehliyet belgesi olmasına da dikkat etmelisiniz.

İyi tamamlayıcı tedavi sağlayanları değerlendirmek için Shaw’un iki temel kuralı var. Birincisi, kanseri tedavi edebileceklerine dair iddialarda bulunmamaları. İkincisi de, sizi klasik tedaviyi bırakmanıza ikna etmeye çalışmamaları. Eğer bir pratisyen bunlardan birini yapıyorsa, başka birini bulmalısınız.

Madalyonun bir de öteki yüzü var. Eğer tamamlayıcı tedavilerle ilgileniyorsanız, onkolojistinizin bunlara açık olması önemli. Her doktor açık değildir. Shaw, bazı doktorların net bir şekilde hastalarından her türlü tamamlayıcı tedavi yöntemlerinden vazgeçmelerini istediğini, çünkü yeteri kadar bilgi sahibi olmadıklarını söylüyor.

Shaw “Eğer tamamlayıcı tedavi istiyorsanız ve onkolojistiniz bunlara tamamen karşıysa, başka birisini bulmak isteyebilirsiniz” diyor. “Dışarda size yardımcı olabilecek birçok açık fikirli onkolojist var.”

Ancak Zappa bütünleyici tıbba muhalefetin git azalacağını tahmin ediyor.

Zappa “Tıp alanında çalışan insanlar bilim insanlarıdır ve bilim insanları tedavilerin işe yaradığına dair kanıt isterler” diyor. “Ancak nihayet iyi araştırmalar yapılmaya başlandı. Araştırma sonuçları olduktan sonra, kimse bunları göz ardı edemez. Bu tedaviler gerçekten insanların daha iyi hissetmelerine yardımcı oluyor.”

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Tamamlayıcı Tedaviler ve Kanser

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerKanseri önlemek için bol miktarda sebze ve meyve tüketmenin gerekliliğine "Kanserden Korunma Önerileri" isimli yazı dizimizde değinmiştir. Ajho'nun haberine konu olan Dr. Lui'nin araştırmaları, özellikle elma olmak üzere meyve ve sebzelerin anti-kanser özelliği olduğunun kanıtlarını güçlendiriyor.

Elmanın anti-kanser özelliğini ortaya koyan altı çalışma, bol miktarda meyve ve sebze tüketmenin hayat kurtarıcı faydalarını ortaya koyuyor.

Bütün bu çalışmalar Cornell Üniversitesi besin bilimi yardımcı profesörü Dr. Rui Hai Lui tarafından yürütüldü. Lui senelerdir elmanın sağlık üzerine faydaları üzerine çalışıyor.

Dr. Rui Hai LuiJournal of Agricultural and Food Chemistry'da yayınlanan bir makalede Dr Lui, elma özütü verilen farelerdeki meme tümörünün küçüldüğünü, verilen elma özütü miktarı arttıkça küçülmenin daha da fazla olduğunu anlatıyor. Dr Lui şöyle diyor : "Tedavi edilen hayvanlarda sadece daha az tümör görüldüğünü değil; tümörlerin daha küçük, daha az zararlı hale geldiğini ve tedavi edilmeyen farelere göre daha yavaş büyüdüklerini gözlemledik."

Dr. Lui makaleye konu olan adenokarsinom (Gudde dokusundan kaynaklanan kötü huylu tümörlere verilen genel ad) üzerine yaptığı 24 hafta süren bir çalışmasında, çok zararlı tümör görülen kontrol grubundaki hayvanların oranı yüzde 81'ken; bu oran düşük, orta, ve yüksek dozda elma özütü verilen farelerde yüzde 57, 50 ve 23'tü. Dr. Lui bu sonuçların güçlü anti-proliferatif (çoğalmayı önleyen) faaliyeti işaret ettiğini söylüyor.

Yine araştırmalarından birinde Dr. Lui, tümörler üzerindeki güçlü antioksidan ve anti-proliferatif faaliyetlere dikkat çekiyor. Başka bir çalışmasında ise, elma özütünün hücre döngüsü mekanizması üzerindeki değişim etkisi üzerindeki keşfini anlatıyor. En son çalışmalardan birinde Dr Lui ve ekibi elmada bulunan fitokimyasalların (bitkisel gidaların içerdiği, insanın bağışıklık sistemini güçlendirdigi ve hatta dengeli bir beslenmeyle alındığı takdirde çeşitli kanser risklerini azalttığı iddia edilen kimyevi maddelerin ortak sıfatı) insanlarda görülen meme kanseri hücrelerinde görülen NFkB'yi (hücresel seviyede iltihaplanmalar için en önemli etken) sınırlandığını görmüşler.

Dr Lui şöyle diyor : "Meme kanseri en sık teşhis konulan yayılımcı kanser türü ve ABD'de kadınlarda kansere dayalı ölümlerde ikinci sırada. Bu çalışmalar, elma da dahil olmak üzere bol miktarda sebze ve meyve tüketmenin sağlık için faydalı olduğunun kanıtlarını güçlendiriyor."

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Çalışmalar Elmanın Meme Kanserine İyi Geldiğini Gösteriyor

Yazının devamı için tıklayın...