40`lı Yaşlarda Düzenli Alınan Aspirin Kanseri Önleyebilir

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Nisan 30, 2009 | 1 yorum »

Tüm Haberlerİngiltere Kanser Araştırmaları Derneği'nin haberine göre, yeni yapılan bir araştırma aspirinin 10 yıllık düzenli kullanımının kanseri önleyici etkisi olduğu gösteriyor. Ancak düzenli aspirinin kullanımının olası yan etkileri yüzünden kanseri önlemek adına aspirin tedavisi uygulamak için henüz çok erken.

Lancet Oncology'de bugün yayınlanan bir araştırmaya göre, 40'lı yaşlarda alınan aspirin ilerki hayatınızda kanser riskini önyelebilir.

Tüm kanıtları detaylı bir şekilde yorumlayan İngiltere Kanser Araştırmaları Derneği bilim adamları, aspirinin kanser başlamadan önce ve en az 10 yıl boyunca alınması halinde, ilacın kanseri önleme potansiyelinin en yüksek seviyede olacağını söylüyorlar.

40`lı Yaşlarda Düzenli Alınan Aspirin Kanseri ÖnleyebilirDaha önceki araştırmalar, aspirin alan kişilerin kolon kanserine, meme kanserine ve olası diğer kanser türlerine yakalanma ihtimalinin daha az olduğunu gösteriyor. Aspirin siklooksijenaz (COX) enziminin etkilerini, inflamasyonda (çeşitli mikrobik ajanlar veya toksinlerine karşı vücudun göstermiş olduğu; hararet artması, kızarıklık ile karakterize iltihabi reaksiyon) ortaya çıkan bazı kanser türlerinde beklenmedik bir şekilde yüksek seviyede ortaya çıkan proteinleri engelliyor.

Ancak bu tür anti-inflamasyon ilaçlarının kanseri önlemek için düzenli bir şekilde kullanımı; sindirim sistemi kanaması ve ülser gibi yan etkilere sebep olabileceği için önerilmiyor.

Prostat, meme, akciğer ve bağırsak kanseri gibi sık rastlanan kanserler daha çok 60 yaşından sonra ortaya çıkıyor ve 60 yaşın üstündeki kişilerde aspirin yüzünden karın bölgesinde kanama görülme ihtimali çok daha fazla.

Londra Queen May Üniversitesi profesörlerinden Jack Cuzick şöyle diyor : "40 yaşlarda düzenli olarak aspirin almak, kanseri önlemek için ilacın etkisini en yüksek seviyeye çıkabilir. Kanserli dokunun oluşmaya başladığı bu yaşlarda aspirin almak, kanser oluşmadan önce hastalığı durdurmak için belki de en iyi zaman olabilir."

"Ayrıca ciddi yan etkiler 60 yaşından sonra görüldüğünden, bu yaştan önce başlanan uzun süreli tedaviler bu yan etkileri azaltabilir."

"Ancak kanseri önlemek için düzenli aspirin kullanımı önermemiz için öncelikle birçok sorunun cevaplanması gerekiyor. Aspirin tedavisinden faydalanacak yüksek kanser riski ve düşük yan etki riski taşıyan kişilerin belirlenebilmesi için daha fazla araştırmaya ve klinik deneye ihtiyacımız var. "

"Bazı çalışmalar önleyici bir etkinin olmadığı yönündeydi, ancak bu araştırmalardaki takip süresi 10 yıldan daha kısaydı, yani belki de etkiyi görmek için henüz erkendi."

"Aspirini kalp ve damar hastalıklarına karşı alan yaşlı hastalar için bu ilaç belki de de kansere karşı ek bir koruma sağlayabilir, ancak bebek aspirinin mi yoksa tam standart doz olan günde 300 mg'ın mı bunu sağlayacağı henüz belli değil."

Araştırmacılar ayrıca aspinin proton pompası inhibitörleri (PPI - mide asidi üretiminin uzun süreli azaltılması etkisini gösteren ilaç grubu) olarak bilinen ilaçlarla alınması halinde mide kanaması riskini azalttığını buldular. İngiltere Kanser Araştırmaları Derneği tarafından finanse edilen AspECT deneyi, proton pompası inhibitörleri ve aspirinin, daha sonra yemek borusu kanserine dönüşebilen Barrett Özofagusu hastalığı üzerinde kullanımını araştırıyor.

İngiltere Kanser Araştırmaları Derneği direktörü Lesley Walker şöyle diyor : "Aspinin olası yan etkilerini azaltmaya yönelik çalışmalar yapan bilim adamlarına ihtiyacımız var. Bu sayede çok yakında aspirini kanseri önlemek için kullanabiliriz. Yan etkileri yüzünden insanlara kanseri durdurmak için aspirin alın demek için henüz çok erken. Ancak yemek borusu kanseri gibi kanserlerde hayatta kalma oranı çok düşük, bu yüzden hastalığın nasıl önleneceğini anlamak çok önemli. Ayrıca aspirinin düzenli şekilde kullanma kararı mutlaka bir doktora danışılarak alınmalı."

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - 40`lı Yaşlarda Düzenli Alınan Aspirin Kanseri Önleyebilir

Yazının devamı için tıklayın...

Prostat KanseriKısa bir süre önce kolestrol düşürücü ilaçlar olan statinlerin meme kanserini önlemede etkili olmadığı bulunmuştu. Ancak The Wall Street Journal'ın haberine göre, statinlerin statin alan erkeklerde prostat kanseri riskini düşürme gibi bir etkisi olabilir. Bulgular, henüz bir tedaviyi gerektirecek kadar sağlam olmasa da umut vadediyor.

Yeni bir araştırmaya göre kolestrol düşürücü ilaçlar olarak bilinen ve kalp hastalıklarına karşı önemli bir silah olan statinler, erkekleri prostat kanserine ve bazı ürolojik problemlere karşı koruyabilir.

2.447 erkeğin katılımıyla yapılan bir çalışmada katılımcılar 14 yıl boyunca takip edildi ve iki veya 3 defa statin alan erkeklerde prostat kanseri, almayanlara göre daha az görüldü. İlaç ne kadar uzun süre alındıysa, kanser riski de o kadar azaldı. Yine bu kişilere daha az biyopsi yapıldı artan prostat kanseri riskinin bir görgesi olan PSA testlerinde yüksek değerler daha az görüldü.

Bulgular Amerikan Üroloji Birliği'nin geçtiğimiz pazar günkü toplantısında sunuldu. Çalışmayı yürüten Rochester'daki Mayo Kliniği'ne bağlı araştırmacılar, sonuçların merak uyandırdığını ancak çalışmanın gözleme dayalı olduğunu ve sonuçların prostat kanserini önlemek için statin tedavisine başlamayı gerektirecek kadar sağlam olmadığını, bunun için daha uzun süreli ve deneklerin olasılık dağılımına göre gruplara ayrıldığı bir deney yapılması gerektiğini belirttiler.

Kolestrol Düşürücü Statinler, Prostat Kanseri Riskini DüşürüyorMayo Kliniği epidomolojistlerinden ve bu çalışmanın araştırmacılarından Jennifer St. Sauver şöyle diyor : "Belirgin bir şekilde daha az risk sözkonusu. Eğer erkekler başka bir sebep yüzünden statin alıyorlarsa, belki de başka faydalar da sağlıyorlardır."

Amerikan Kanser Derneği'nin verilerine göre ABD'de her yıl 186.000 yeni prostat kanseri vakası görülüyor. Her yıl bu kansere 29.000 ölüm gerçekleşiyor ve Amerikalı erkeklerde kansere bağlı ölümlerde prostat kanseri, akciğer kanserinden sonra geliyor. Dünya çapında her yıl 250.000 erkek prostat kanseri yüzünden hayatını kaybediyor.

Pfizer'in Lipitor'u, AstraZeneca'nın Crestor'u gibi statinler ilaç endüstrisinde en çok satan ilaçlar arasında bulunuyor. Bu ilaçların kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölüm riskini azalttığı ve birçok faydası olduğu daha önceki birçok çalışmada gösterildi. Kas ağrısı gibi olası yan etkiler, bazı hastaların statin kullanmasını engelliyor.

Pazar günü yapılan üç sunumda, Mayo araştırmacıları statin alan 729 erkekten 38'ine (yüzde 5) prostat kanseri teşhisi konduğunu, statin kullanmayan erkeklerde ise bu oranın 1.718'e 186 (yüzde 11) olduğunu belirttiler. Statin alan erkeklerin yüzde 11'ine, almayanların iste yüzde 25'ine tümör testi için biyopsi yapıldı.

Araştırmacılar ayrıca statin alan erkeklerde; ağrılı idrar ve erektil bozukluklar gibi problemlere yol açan benign prostat hipertrofisi (iyi huylu, kanser olmayan), yani prostat büyümesi ihtimalinin daha az olduğunu buldular.

Araştırmacılar ayrıca düşük kolestrol seviyesi ile düşük kanseri riski arasında bir ilişkinin henüz tespit edilmediğini belirttiler.

Kolestrol düşürücü özelliğinin yanında, statinlerin inflamasyonu (çeşitli mikrobik ajanlar veya toksinlerine karşı vücudun göstermiş olduğu; hararet artması, kızarıklık ile karakterize iltihabi reaksiyon) önleme özelliği de bulunuyor. Bu özelliğinin, statinlerin prostat kanserini riskini düşürmesiyle bir bağlantısı olabilir.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kolestrol Düşürücü Statinler, Prostat Kanseri Riskini Azaltıyor Olabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Pankreas KanseriKömürleşmiş et yemenin kansere sebep olduğunu herkes az çok bilir. Ancak yeni yapılan kapsamlı bir araştırma bu ilişki daha kesin bir şekilde ortaya koyuyor. Amerikan Kanser Derneği'nin haberine göre, düzenli olarak çok pişmiş ve kömür haline gelmiş et yemek, pankreas kanseri riskini yüzde 60 oranında artırıyor.

Amerika Kanser Araştırmaları Birliği'nin Denver, Colorado'daki senelik toplantısında sunulan ve Minnesota Üniversitesi tarafından yürütülen bir araştırmanın sonucuna göre, düzenli şekilde yanarak kömür haline gelmiş, çok fazla pişmiş et yemek; pankreas kanseri riskini yüzde 60 oranında artırıyor.

Daha önce yapılan araştırmalar, eti çok yüksek ısıda pişirmenin, kanser riskini artıran kimsayallar olan heterosiklik aminlerin oluşmasına yol açtığını gösteriyordu. Heterosiklik aminler, etteki amino asitlerin ve diğer bazı maddelerin yüksek ısıda yanması sonucu oluşuyor. Heterosiklik aminler, mangalda pişmiş etlerde olduğu kadar kavrulmuş ve tavada kızartılmış etlerde de ortaya çıkabiliyor.

Çok fazla pişmiş etle pankreas kanseri arasındaki ilişki daha önce de ortaya konmuştu. Bu çalışma bu ilişkiyi daha büyük bir ölçekte inceliyor.

Kömürleşmiş Et Yemek, Pankreas Kanseri Riskini ArtırıyorMinnesota Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu ve Masonic Kanser Merkezi epidemiolojisti Kristin Anderson önderliğindeki araştırmacılar, 62.000'den fazla kişinin et yeme alışkanlıklarını incelediler. Araştırmada etin nasıl yendiği ve pişirme yöntemleri gibi detaylara dikkat edildi. Katılımcılar daha sonra PLCO (Prostat, Akciğer, Kalın Bağırsak ve Rahim Ağzı) tarama deneyi kapsamında ortalama 9 yıl boyunca takip edildi.

9 senelik dönemin sonunda araştırmacılar etin türü ne olursa olsun çok pişmiş et yemenin pankreas kanseri riskini artırdığını buldular.

Anderson şöyle diyor : "Çok iyi pişmiş biftek yiyen kişilerin, az pişmiş et yiyen veya hiç et yemeyen kişilere göre pankreas kanserine yakalanma riskilerinin daha fazla olduğunu gördük. Bunun da ötesinde, pişirme tercihleriyle beraber tüketim miktarına da baktığımızda, çok pişmiş eti fazla miktarda tüketenlerin az miktarda tüketenlere göre yüzde 70 daha fazla risk aldığını bulduk."

"Bu çalışmadaki bulgularımız, mangal veya kızartma yaparken ısıyı düşürmenin, bazı kişilerdeki pankreas kanseri riskini düşürmek için duyarlı bir yöntem olduğunun kanıtı niteliğinde."

Sağlıklı Pişirme

Heterosiklik aminlere daha az maruz kalmak için etleri pişirirken şunlara dikkat edin :

- Düzgün kesilmiş etleri tercij edin ve fazla yağları ayırın. Kızgın kömürlerin üzerine damlayan yağlar potansiyel kanserojen maddeler içeren dumana sebep olur.

- Izgarayı folyo ile kaplayın ve üzerinde küçük delikler açın. Böylece yağlar yine ateşe damlar ama etin üzerine gelen duman azalmış olur.

- Kömür haline gelmiş ve kararmış kısımları yemekten kaçının. Bu bölümler heterosiklik aminlerin en yoğun olduğu kısımlardır.

- Izgaraya farklı sebzeler de ekleyin. Et pişirildiğinde ortaya çıkan kimyasalların birçoğu sebze pişirildiğinde ortaya çıkmaz, yani kömürde pişmiş sebzeleri güvenle yiyebilirsiniz. Kırmızı, sarı, yeşil biberler, mantar, kırmızı soğan ve ananas gibi sebzeler kömürde çok iyi pişerler ve tabağınız için sağlıklı birer seçimdirler.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kömürleşmiş Et Yemek, Pankreas Kanseri Riskini Artırıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Radyasyona Maruz Kalmak, Agresif Tiroid Kanseriyle Bağlantılı

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Nisan 27, 2009 | 0 yorum »

Tiroid KanseriU.S.News'in haberine göre daha önce çevresel faktörler veya çeşitli tedaviler yüzünden radyasyona maruz kalmış kişilerde tirod kanseri daha agresif bir seyir izliyor. Bu hastalraa daha ağır tedaviler uygulanması gerekebilir.

Archives of Otolaryngology -- Head & Neck Surgery dergisinin Nisan sayısında yayınlanan bir çalışmaya göre, daha önce radyasyona maruz kalan tiroid kanseri hastalarının hastalığı diğer hastalara göre daha agresif oluyor.

Toronto'daki Mount Sinai Hastanesi'ndeki araştırmacılar radyasyona maruz kalmış 125 tiroid kanseri hastası (örneğin tiroid kanseri ameliyatı olmadan en az 3 yıl önce işyerinde çevresel faktörler yüzünden, akne veya diğer tümörlerin tedavisi için radyasyona maruz kalanlar) üzerinde çalıştılar.

Hastaların radyasyona maruz kaldıklarındaki ortalama yaşları 19.4'tü. Bu hastalara ortalama 28.7 sene sonra tiroid kanseri teşhisi konmuştu. Hastalar teşhis konduktan sonra ortalama 10.6 sene boyunca takip edildi. Bu süre boyunca hastaların yüzde 16'sı nükseden tiroid kanserine yakalandı, yüzde 9'unun da kanserleri başka organlarına yayıldı. Takip sonunda yüzde 86'sı hala hayattaydı ve kanserden kurtulmuştu. Yüzde 4'ü hayatta kaldı ancak tiroid kanserleri nüksetti. Yine yüzde 4'lük bir kısım hayatta kaldı ancak kanserleri yayıldı. Hastaların yüzde 4'ü kanser yüzünden hayatını kaybederken, yüzde 2'si başka sebeplerle öldü.

Araştırmacılar bu hastaları daha önce radyasyona maruz kalmamış 574 tiroid kanseri hastasıyla karşılaştırdılar ve kansere maruz kalmış olan hastaların aşağıdaki sonuçlara daha meyilli olduklarını gördüler :

* Tiroid tamamen ya da kısmen alınması : Yüzde 83'e karşı yüzde 38
* Sonradan ek bir cerrahi müdahele : Yüzde 23'e karşı yüzde 2
* 4. evre hastalık : Yüzde 16'ya karşı yüzde 5
* Kanserin diğer organlara yayılması : Yüzde 9'a karşı yüzde 2
* Takip sırasında tiroid kanseri : Yüzde 8'e karşı yüzde 3
* Hastalık yüzünden hayatını kaybedenler : Yüzde 4'e karşı yüzde 1.5

Dr. Raewyn M. Seaberg ve arkadaşları, bulgularının daha önce radyasyona maruz kalmış olan hastaların kanserlerinin, diğer tiroid kanseri hastalarına göre daha agresif bir seyir izlediğini, daha kötü klinik sonuçları olduğunu ve daha agresif tedaviye ihtiyaç duyabileceklerini gösterdiğini söylüyorlar.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Radyasyona Maruz Kalmak, Agresif Tiroid Kanseriyle Bağlantılı

Yazının devamı için tıklayın...

Cilt KanseriBen koyu tenliyim, cilt kanserine yakalanmam diyorsanız yanılıyorsınız. Yeni yapılan bir araştırma, kolay bronzlaşan koyu tenli kişilerdeki genetik olarak değişime uğramış bir genin riski artırdığını gösteriyor.

Eğer koyu renk gözleriniz ve saçlarınız varsa ve çok kolay bronzlaşıyorsanız, en ölümcül deri kanseri türü olan melanom konusunda endişe etmiyor olabilirsiniz.

Ancak yeni bir araştırma kolay bronzlaştığı için daha az riske sahip olduğu sanılan kişilerde de değişime uğrayan belirli bir genin riski artırdığını gösteriyor.

Genetik olarak değişime uğyaran Melanocortin-1 Receptör Geni (MCIR) olan kotu tenli ve kolay bronzlaşan kişilerin melanom'a yakalanma riski, geni değişime uğramamış kişilere göre iki kat daha fazla.

Pennsylvania Üniversitesi Tıp Okulu profesörlerinden ve araştırmayı yürüten Peter Kanetsky şöyle diyor : "Normalde bir klinisyen bir kişinin koyu renk saçlı ve kolay güneş yanığı olmamasına bakarak bu kişinin melanoma yakalanma riskinin az olduğunu söylebilir. Ancak genel nüfusa baktığımızda bu herkes için doğru olmayabilir. Güneş ışınlarını daha iyi tolere etmeniz, yüksek melanom riski taşımadığınız anlamına gelmez."

Araştırmaya ait bulgular geçtiğimiz salı Denver'da, Amerikan Kanser Araştırmaları Birliği'nin her sene düzenlenen toplantısında açıklandı.

Araştırmacılar çalışmayı Pennsylvania Üniversitesi'ndeki Pigmented Lesion kliniğinde 779 melanom hastası ve 325 sağlıklı kişi üzerinde yürüttü. Katılımcıların MCIR değişim durumları gözlendi; güneşlenme, bronzlaşma ve fiziksel görünümlerine dair sorulara cevap vermeleri istendi.

Kanetsky daha önceki bir araştırmanın sonuçlarına göre MCIR geninin 50 farklı çeşidinin olduğunu, bunlardan dördünün yüksek melanom riskiyle bağlantılı olduğunu söylüyor.

Yapılan çalışmada sağlıklı katılımcıların yüzde 70'inde değişime uğramış bir genin, yaklaşık yüzde 27'sinde de yüksek riski işaret eden bu 4 genden biri olduğu görüldü.

Melanom hastalarında ise bu oran yüzde 78 ve yüksek riski içeren kişilerin oranı ise yüzde 43 olarak belirlendi.

Koyu renk gözlü ve değişime uğramış MCIR geni olanların, koyu renk gözlü ve aynı genden olmayanlara göre üç kat daha fazla riski bulunuyor. Çili olmayan fakat geni bozuk olan kişilerin riski sekiz kat, çabuk bronzlaşan kişilerin riski ise iki kat daha fazla.

Değişime uğramış MCIR geninin önceki bir araştırmada kızıl saç, çiller ve açık tenle bağlantılı olduğu görülmüş. Kanetsky daha açık ten, açık renk saç ve göz olsa bile aynı genin melanomla da bağlantılı olduğunu söylüyor.

Bu araştırmada kızıl ve sarışınlardaki MCIR'daki değişimi melanom oranlarını etkilememiş.

Araştırmacılar MCIR'daki değişimin sarışınlardaki melanom riskini neden artırmadığından emin değil. Ancak diğer biyolojik süreç ve genlerin etkili olduğunu düşünüyorlar.

Melonom erken teşhis edilebilirse yüksek oranda tedavi edilebilir bir hastalık. Amerikan Kanser Derneği'nin verilerine göre ABD'de 2008 yılında 8.420 kişi melanım sebebiyle hayatını kaybetti ve 62.000 yeni yaka görüldü.

Şu anda MCIR'daki değişimi gösteren bir test satılmıyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - MCIR Genindeki Değişim, Koyu Tenlilerde de Melanom Riskini Artırıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Melonomu Tetikleyen BRAF Proteinini Yok Eden İlaç Geliştirildi

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Nisan 23, 2009 | 0 yorum »

Cilt Kanseriİngiltere Kanser Araştırmaları Derneği'nin haberine göre, daha önce genetik olarak değişime uğrayan BRAF isimli bir proteinin melonomu tetiklediğini bulan ekip, aynı proteini durdurmak için bir dizi ilaç geliştirmiş. Bu kimyasallar yakında ileri derecede melanom hastalarının tedavisinde kullanılabilir.

Medicinal Chemistry dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre, bilimadamları cilt kanserini tedavi etmek için bir grup güçlü ilaç geliştirdi.

İngiltere Kanser Araştırmaları Derneği, Kanser Araştırma Enstitüsü (ICR) ve Wellcome Trust tarafından desteklenen çalışma, en ölümcül cilt kanseri türü olan melanom'un tedavisi için geliştirmiş bir dizi potansiyel ilacı içeriyor.

Aynı ekip daha önce BRAF isimli bir proteinin, insanlarda görülen melanomların yüzde 50 ila 70'inde genetik olarak değişime uğrayarayak melonom hücrelerinin büyümesine yardım ettiğini bulmuştu.

Geliştirilin pyridoimidazolones isimli kimyasallar, değişime uğramış BRAF proteininin işlevini engelleyerek melanom hüclerinin gelişimini durduruyor.

Hücre hedefli bu tür ilaçlar, sadece değişime uğramış BRAF proteni olan melanom hücreleri üzerinde etkili oluyor.

Bu tür tedavilerin daha az yan etkiye sebep oluyor ve kanseri yok etmede daha etkili oluyor.

ICR profesörlerinden Caroline Springer şöyle diyor : "İnsanlardan alınan kanserli hücre örnekleri üzerinde yaptığımız çalışmalarda, yakında hastalar üzerinde kullanılmaya başlanabilecek bazı heyecan verici tedaviler geliştirdik."

"Bu ilaçlar cilt kanserlerinin yüzde ellisinde genetik olarak değişime uğrayan sadece belirli proteinleri hedef alıp yok edecek kadar etkili."

"Bu şekilde sadece mutantlaşmış proteinleri hedef almak, kanser tedavisinde oldukça yeni ve önemli bir yaklaşım. Umarız bu alandaki araştırmalar yeni ve daha etkili ilaçların geliştirilmesine önayak olur."

"Umarız en kısa zamanda ilerlemiş deri kanseri hastalarına klinik ortamda uygulanabilecek bileşimleri bulabiliriz. "

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Melonomu Tetikleyen BRAF Proteinini Yok Eden İlaç Geliştirildi

Yazının devamı için tıklayın...

İngiltere`de Meme Kanseri Ölümleri Rekor Seviyeye İndi

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Nisan 22, 2009 | 1 yorum »

Meme Kanseriİngiltere Kanser Araştırmaları Derneği'nin istatistiklerine göre, meme kanserine yakalanan kişi sayısı geçmiş yıllara göre daha fazla olmasına rağmen, İngiltere'de 2007 yılında meme kanserine bağlı ölümler son 40 yılın en düşük seviyesine ulaştı. Bu düşüşte meme kanseri teşhisi ve tedavisindeki gelişmelerin çok büyük etkisi var.

İngiltere Kanser Araştırmaları Derneği'nin 40 önce kayıt altına almaya başladığı ulusal istatistiklere göre meme kanserinden ölen kadınların sayısı ilk defa 12.000'nin altına düştü.

Derneğin web sitesinde yayınlanan 2007 verilerine göre İngiltere'de meme kanserinden ölen kişi sayısı 11.990.

İstatistiklerin ilk olarak toplanmaya başladığı 1971 yılında 12.472 kadın meme kanseri yüzünden hayatını kaybetmişti.

Rakamlar yıldan yıla artmış ve 1989 yılında 15.625 kişiyle rekor seviyeye ulaşmıştı.

Ancak o tarihten itibaren meme kanserine bağlı ölüm sayısı üçte bir oranında azaldı. 1989'da her 100.000 kadında 41.6 iken 2007'de bu oran 26.7'ye düştü.

Teşhiş ve meme kanseri tedavisindeki araştırmalar bu düşüşün arkasındaki asıl neden.

Meme KanseriBu düşüş aynı zamanda cerrahi müdaheleye ek olarak uygulanan kemoterapi, radyoterapi ve hastalığın nüksetmesini engelleyen Tamoxifen ve Anastrozole ilaçları içeren hormon tedavilerinin yaygınlaşmasının sonucu oluştu. Aynı zamanda 1988'de İngiltere'de başlatılan NHS Meme Taraması Programı da önemli bir rol oynadı.

İngiltere Kanser Araştırmaları Derneği'nin baş klinikeri Profesör Peter Johnson şöyle diyor : "Daha fazla kanser teşhisi konulmasına rağmen son 40 yılda daha az kadının meme kanseri yüzünden hayatını kaybettiğini görmek inanılmaz umut verici. Daha iyi tedavilerin geliştirilmesi kadınların hastalıkla daha iyi başa çıkabilmesi için yapılan araştırmar bunda kritik rol oynadı. NHS Meme Taraması Programı sayesinde meme kanseri riski olan kadınlara erken teşhis konarak hayatta kalma şansı arttı. Umarız bu rakamlar 47 yaş üstündeki kadınları tarama yaptırmak için teşvik eder ve tümör ortaya çıktığında onu yenme şanslarının eskiye nazaran daha yüksek olduğu konusunda yüreklendirir."

Meme kanseri İngiltere'de en çok görülen kanser türü. Her yıl 45.500 kadına (günde 15 kişi) meme kanseri teşhisi konuyor. Akciğer kanserine bağlı ölümlerden sonra kansere bağlı ölümlerde ikinci sırada geliyor. Ayrıca her yıl İngiltere'de 300 erkeğe meme kanseri teşhisi konuyor ve her yıl 90 erkek bu hastalık yüzünden hayatını kaybediyor. Erkeklerde meme kanserinin ortaya çıkmasında ve ölüm sıklığında, bu period boyunca belirgin bir fark görülmedi.

Kadınlar yaşlandıkça meme kanserine yakalanma riski artıyor. Her 10 kanser vakasından 8'ine 50 yaş ve üstünde teşhis konuyor. Geç yaşta çocuk sahibi olan kadınların sayısındaki artış gibi diğer faktörlerle beraber obezite ve alkol tüketimi, son 25 yılda meme kanserine yakalananların sayısında yüzde 50'den de fazla artışa sebep oldu. 50'li yaşlardaki kadınlarda meme kanserinin tekrar etme oranını azaltan Hormon replasman tedavisi (HRT) de meme kanseri riskiyle ilişkilendirildi. HRT alan kadın sayısı azalırken, bu durum 50’li yaşlardaki kadınlar arasında göğüs kanseri oluşumunda düşüşe yol açtı.

Meme kanserine bağlı ölüm sayısı ve standart yaşta her 100.000 kişide (Avrupa) görülen ölüm oranları, 1971-2007

Sene Ölüm sayısı Oranlar
1971 12,472 37.5
1972 12,510 37.6
1973 12,809 38.4
1974 12,552 37.4
1975 12,973 38.5
1976 13,133 38.7
1977 13,217 38.7
1978 13,367 39.1
1979 13,498 39.1
1980 13,364 39.6
1981 13,955 40.1
1982 13,863 39.8
1983 13,171 40.1
1984 14,821 41.4
1985 15,039 41.3
1986 15,203 41.7
1987 15,254 41.4
1988 15,271 41.2
1989 15,625 41.6
1990 15,141 40.1
1991 15,366 39.9
1992 15,186 39.2
1993 14,615 37.7
1994 14,372 37.0
1995 14,057 35.9
1996 13,705 34.4
1997 13,387 33.4
1998 13,182 32.7
1999 13,003 31.8
2000 12,745 31.0
2001 12,994 30.8
2002 12,838 30.0
2003 12,614 29.3
2004 12,347 28.5
2005 12,417 28.3
2006 12,324 27.7
2007 11,990 26.7

Yazının devamı için tıklayın...

Alkolün Kanser ve İnsan Sağlığı ile İlişkisi

KanseriTedaviEt.com | Salı, Nisan 21, 2009 | 0 yorum »

TavsiyelerAlkol ve kanser arasındaki ilişki uzun zamandır bir tartışma konusu. Özellikle son günlerde alkolle ilgili çıkan haberler herkeste bir kafa karışıklığı yaratıyor. Alkol zararlı mı yoksa faydalı mı? WebMD tıp alanında çalışan birçok farklı uzmana danışarak bu soruya detaylı bir cevap hazırlamış.

Uzmanlar alkol alımının kanser riski, kalp sağlığı ve sağlığınızla ilgili diğer öğelere olan etkisiyle ilgili soruları cevaplıyor.

İş sağlığınıza gelince, alkol almak mı daha iyi, almamak mı?

Yapılan son araştırmalara göre, makul ölçüde alınan alkol bile daha yüksek kanser riski getirebiliyor. Bu sonuçlar yukarıdaki soruyu daha karmaşık bir hale getiriyor.

Bu araştırmaların birinde, araştırmacılar günde bir içkinin, kadınlarda göğüs, karaciğer, rektum, boğaz, ağız ve yemek borusu kanseri risklerini ciddi oranda arttırdığı sonucuna varmışlar. Öte yandan, onlarca yıl öncesinden beri yapılan çok sayıda araştırma da alkol ve kalp sağlığı arasında uyumlu bir ilişki olduğunu gösteriyor.

Öyleyse sağlığının bilincinde olan bir kişi ne yapmalı? WebDM, alkol alımının riskleri ve yararlarını araştıran son çalışmalara aşina olan kardiyoloji, onkoloji, epidemioloji ve dahiliye uzmanlarına bu konu hakkında danıştı.

Uzmanlar bazı cevaplar üzerinde anlaşamazken, hepsi alkol bağımlılığı problemi olan ya da olmuş olan kişiler ile hamile bayanların içki içmemesi konusunda hemfikir.

Alkol ve sağlık konusunda diğer söyledikleri de şunlar:

Sağlık açısından, alkol alımı konusunda verebileceğiniz en iyi tavsiye nedir?

Eskiden bir kardiyolog olarak, şimdi ise California, Oakland’de Kaiser Permanente’nin araştırma bölümünde araştırmacı olarak çalışan Arthur Klatsky, “Tek bir cevap yok, her kişi için cevap kendine özgü” diyor. Klatsky’nin alkol ve sağlık, özellikle de kalp sağlığı ile ilgili çok sayıda çalışması var.

Klatsky; yaş, cinsiyet, özel tıbbi problemler ve aile geçmişinin önemli olduğunu söylüyor.

Montefiore Medical Center’da dahiliye uzmanı ve New York’ta Albert Einstein College of Medicine’de dahiliye bölümünün yardımcı direktörü, yardımcı profesör Gary Rogg ise araştırmaların alkolün sağlığa hem yararlı hem de zararlı olduğunu gösterdiğini söylüyor. “Çalışmalar alkol alımının, göğüs ve karaciğer kanseri ile bazı diğer kanser türleriyle ilişkili olduğunu gösteriyor. Eğer alkol alımını düşürürseniz, baş ve boyun kanserleri ile kalın bağırsak kanserine yakalanma olasılığını düşürsünüz. Bunların yanında, alkolün kalp hastalıklarına da bir yararı olduğu görülüyor.”

Sadece kalp sağlığını göz önüne alırsak, alkol alımıyla ilgili en iyi tavsiyeniz ne olur?

Klatsky yine herkese uyan tek bir cevap olmadığını söylüyor. Bu yanıtını desteklemek için varsayımsal örnekler veriyor:

“60 yaşında, sigarayı bırakmış, ancak aile geçmişinde kalp krizleri bulunan, idealden düşük düzeyde kolestrolü olan ve alkol bağımlılığı problemleri olmayan birisini düşünelim. Eğer bu adam akşam yemeğinde bir kadeh şarap içmeyi seviyorsa, devam etmesi onun için daha iyidir.

Ama sağlığına özen gösteren, kalp hastalığı riski taşımayan ve az alkol tüketen 25 yaşında bir bayan, sadece kalp sağlığı için şarap alımını daha da fazla artırmamalıdır. Kalp sağlığı açısından, 40-50 yıl boyunca kadar ona bir yararı dokunmayacaktır.”

Klatsky, “40 ve üzeri yaştaki erkekler ile 50 ve üzeri yaştaki bayanlar için alkolün kalp sağlığına olumlu etkisi vardır.” diyor. Tabii burada bahsettiği, ABD Ziraat Bakanlığı tarafından, bayanlar için günde 1 ve erkekler için günde 2’den fazla olmayacak şekilde belirlenen, makul düzeyde alkol alımı. Bir içkinin tanımı 12 ons (yaklaşık 340 gram) bira, 5 ons (yaklaşık 140 gram) şaraptır.

Sadece alkol ve kanser riskini göz önüne alırsak, alkol alımı ile ilgili en iyi tavsiyeniz ne olur?

BiraAtlanta’daki Amerikan Kanser Birliği’nde epidemiyoloji başkan yardımcılığı görevini sürdüren Susan Gapstur, son araştırmalar alkol ve kanser riski ile ilgili yeni potansiyel ilişkiler ortaya çıkarırken, alkolün kanser riski üzerinde etkisi hakkında araştırmaların çok eskiye dayandığını söylüyor. “Baş ve boyun kanseri ile alkol tüketimi arasında çok açık bir ilişki bulunmaktadır, özellikle de sigara içen kesim arasında.”

“Rahatlıkla söylenebilir ki, makul düzeyde alkol tüketimi bile daha yüksek göğüs ile kalın bağırsak kanseri riskini doğurur.” Susan’ın önerisi: “Eğer içki içmiyorsanız, başlamanız için bir sebep yok. Eğer içki içiyorsanız ve bayansanız, günde bir kadehle sınırlayın, erkekseniz günde iki kadehle ile sınırlayın. Eğer yüksek kanser riskine sahipseniz, alkol alımınızı bu sınırların daha da altına indirmeyi düşünebilirsiniz.”

Gary Rogg hastalarına “Aile geçmişinde bulunan kanser vakaları alkol alımını azaltmak veya bırakmak için bir sebep olabilir.” diyor, “Bence aile geçmişinde göğüs ya da baş-boyun kanseri vakaları bulunan kişilerin, yıldönümü partileri gibi özel anlar haricinde içkiden tamamen uzak durmaları daha iyidir.”. Bu öneriyi hem erkekler hem bayanlar için yapıyor.

Ancak aile geçmişinde sadece kalp hastalıkları bulunan kişiler, makul düzeyde alkol alarak kendilerine yardımcı olabilirler.

Calif Duarte’deki City of Hope Comprehensive Kanser Merkezi’nde baş ve boyun onkoloji cerrahı olan Ellie Maghami, “Baş ve boyun kanserleri teşhis edilen kişiler, alkolden tamamen uzak durmalıdırlar.” diyor. “Tütünle beraber alkol alımı, özellikle baş ve boyun kanserleri riskini ciddi oranda artırır.”

Alkolün bazı risk ve faydaları erkekler ve kadınlar için farklı mıdır?

Araştırmalar gösteriyor ki, alkol tüketimi ve sağlık riskleri arasında bir cinsiyet ayrımı bulunmaktadır, ancak uzmanlar bunun sınırları konusunda hemfikir değiller. Örneğin Klatsky, “Hafif ila orta düzey alkol alımı bile bayanlarda göğüs kanseri ile ilişkilidir. Ancak erkekler için hafif ila orta düzey alkol alımının büyük bir olasılıkla kanser riski ile ilişkilendirilemediğini söyleyebiliriz. Koruyucu değildir, ancak riski de artırmaz.”

Rogg, “Bu genel olarak doğru olabilir, ancak kirliliğe yol açan madde seviyesinin yüksek olduğu ortamlarda yaşamak gibi diğer bireysel faktörler, kanser riskini artırabilir.” diyor.

Kalp sağlığı ve kanser riski dışında, alkol ve sağlık arasında başka kanıtlanmış ilişkiler var mı?

Evet, özellikle de yüksek alkol alımı ile. Klatsky “Yüksek düzeyde alkol alımı ve karaciğerde siroz birbiriyle bağlantılıdır.” diyor. Aşırı alkol tüketimi Klatsky’nin deyimiyle bir tip kalp kası hasarı olan “kalp sirozu”na sebep oluyor. “Aşırı alkol ayrıca yüksek tansiyonu tetikleyebilir ve kalp ritmi bozuklukları ile inmelere sebep olabilir.”

Düzenli alkol alımı kilo problemi yaratabilir ya da varolan problemi destekleyebilir. Santa Monica-UCLA Medikal Merkez ve Ortopedik Hastanesi’nde kardiyolog ve California Üniversitesi Los Angeles David Geffen Tıp Okulu’nda yardımcı klinik profesör olan Ravi Dave, “Alkol bir iştah açıcıdır ve daha fazla yemenize sebep olur.” diyor.

Klatsky “İyi yönünde bakıldığında, alkol alımının bunamaya ve Tip 2 Diyabet’e karşı orta ölçüde koruduğu görünmektedir.” diyor.

Peki ya alkol alımının rahatlatıcı yararları?

ŞarapUzmanlar yararlı olabileceği konusunda anlaşıyor. Dave düşük ya da orta miktarlarda alkolün, zindeliği ve stresin düşmesini sağladığını söylüyor. “Stresin düşmesi kalp için iyi, fakat bu, eğer içmiyorsanız içkiye başlamanız için sebep değil.”

Rogg ayrıca ortamın da göz önüne alınması gerektiğini söylüyor. “Eğer tek başınaysanız ve sırayla bir, iki, üç kadeh şarap içiyorsanız, bu daha çok bir kaçıştır. Ancak dışarda arkadaşlarınızla bir-iki kadeh içiyorsanız, bu paha biçilemez bir rahatlama sunabilir. Bu rahatlama iyi tavırların oluşmasına yardımcı olabilir. İyi tavırları olan ve olumlu düşünen kişiler daha sağlıklı olduğu görülmektedir.”

Yaşları 40 ila 69 arasında değişen yaklaşık 20000 Japon erkeğiyle yapılan güncel bir çalışma gösteriyor ki, hafif ila orta düzeyde alkol alımının sosyal ortamlarda daha çok bulunan kişilerin kalp sağlıklarına yararları daha belirgin oluyor.

Araştırmacılar bunu, arkadaşlarıyla ya da iş arkadaşlarıyla alkol alan kişilerin sadece daha sosyal değil; ayrıca başka yönlerden de daha sağlıklı yaşam tarzlarına sahip olmalarına (örneğin daha fazla egzersiz yapmalarına) bağlıyor.

Alkolün türü önemli midir?

Bazı çalışmalar gösteriyor ki, bazı alkollü içecek türlerinin diğerlerine göre daha sağlıklı etkileri var. Örneğin, yeni yapılan bir Kaiser çalışması gösteriyor ki, günde bir kadeh şarap içen (bira ya da likör içmeyen) kişilerin, yemek borusu kanseri riskini ciddi ölçüde artıran bir hastalık olan Barrett özofagusuna yakalanma riski, içmeyenlere gore yüzde 56 daha az.

Bazı uzmanlar, kırmızı şarapta yüksek miktarda bulunan resveratrol gibi antioksidanlar dolayısıyla, kırmızı şarabın beyaz şaraba göre kalp için daha iyi olabileceğini söylüyorlar.

Diğer araştırmalar kırmızı ya da beyaz şarap arasında farklılıklar göstermiyor, örneğin göğüs kanseri riski üzerindeki etki gibi.

Klatsky, “Büyük resme bakıldığında, içme düzeni, içki türüne göre daha önemli”diyor.

Gerçekten güvenli bir alkol alma düzeyi var mı?

Uzmanlar evrensel bir güvenli düzey olmadığı konusunda birleşiyor. Gapstur “Bir kişi için güvenli olan bir seviye, başkası için olmayabilir” diyor.

Klatsky “Hiçbir şey kimse için kesinlikle güvenli değil” diyor ve ekliyor: “Bence mantıklı bir içme düzeyi var, ancak mantıklı düzeyler kişiye özel belirlenmeli.”

Gapstur, mantıklı olanın, haftada içilmesi makul olan sayının biriktirilip, hepsinin birden bir kerede içilmesinin olmadığını söylüyor. Bütün hafta boyunca içmeyen, haftasonu bir oturuşta birden çok içki içen kişileri kastederek “Orta düzey, ‘hepsini biriktir, bankaya koy’ demek değil” diyor. “Bu aşırı içmektir ve sağlıksızdır.”

Öyleyse, her gün biraz mı içmek yoksa haftada birkaç kez orta düzey mi içmek daha iyi? Uzmanların bu konuda görüşleri ayrılıyor. Örneğin Rogg, hastalarına haftada 2-3 defadan fazla alkol almamalarını öneriyor. Yine de tedbirli olmayı, haftada belki 2 kez bir kadeh şarap ya da başka içki öneriyor.

Ancak Klatsky, her kişi için sağlıklı bir düzenin, hemen her gün az miktarda alkol alımı olduğunu söylüyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Alkolün Kanser ve İnsan Sağlığı ile İlişkisi

Yazının devamı için tıklayın...

TavsiyelerWebMD, standart kanser tedavisine ek olarak kullanılabilecek tamamlayıcı tedavileri karşılaştırarak olası fayda ve risklerini karşılaştırmış. Hastaların dikkat etmesi gereken en önemli noktalar ise tamamlayıcı ilaçların, özellikle de alternatif tedavi adı altında satılan bitkisel ilaçların, sadece tıbbi tedaviye destek amaçlı olarak kullanılması.

Bu yazıda kanserle savaşta kullanacağız tamamlayıcı tedavilerin bir listesini bulabilirsiniz. Tüm yöntemleri sıralamak imkansız olduğundan buradaki tabloda etkisi kesin şekilde kanıtlanmış ve en çok kullanılar tedaviler yer alıyor.

Unutmamak gerekir ki tamamlayıcı ilaçlar ve tedaviler asla geleneksel tıbbi kanser ilaçlarının ve tedavilerinin yerini alamaz. Bunun yerine tamamlayıcı tedavileri kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi müdahalelere destek amaçlı kullanmalısınız. Tamamlayıcı bir tedaviye başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışın. "Doğal" tedavilerin de konvensiyonel tedaviler gibi yan etkileri olabileceğini unutmayın.

TedaviNedir? Olası FaydalarıOlası Riskleri
Akupunktur & AkupresürAcıyı ve diğer belirtileri azaltmak için baskı noktalarının kullanımıBirçok çalışma akupunkturun kemoterapiye bağlı bulantıyı, kanser sebepli ağrıları azalttığını gösteriyor.Yan etki oldukça ender görülüyor. Kanamaya daha meyilli kişilerin akupunkturun güvenli olduğuna dair emin olmaları gerekiyor.
BiofeedbackHastanın bilgisayar yardımıyla vücudundaki bazı otomatik tepkileri (örneğin kalp ritmi) kontrol altına almasıBazı çalışmalar biofeedback'in stresi, kronik ağrıları ve uykusuzluğu azalttığını gösteriyor.Yok
Kiropratik TedaviOmurga ve sinir sisteminin sağlığının korunması için tümüyle ellerle yapılan tedaviKanıtlar sırt ve baş ağırlarının bu tedaviyle azaltılabileceğini gösteriyor.Nispeten güvenli, ender de olsa yaralanmaya yol açabiliyor. Kanamaya meyilli, kemikleri zayıf, sinir bozukluğu veya başka sağlık problemleri olanlar önce doktorlarına danışmalı.
Yaratıcı YöntemlerÖrneğin müzik, dans ve sanat terapisiStresi azaltabilir ve moral verebilir.Yok
FitnessKanser tedavisi gören hastalar için oluşturulan fitness sınıflarını içerir.Araştırmalar hipnozun stresi azalttığını, moral verdiğini, kanser ağrılarını ve kemoterapiye bağlı kusmayı azalttığını gösteriyor.
Yok
MasajÇeşitli darbeler ve ovmalarla kasların ve yumuşak dokuların uyarılmasıBazı çalışmalar masajın stresi ve anksiyeteyi azalttığını gösteriyor.Risk oldukça düşük. Kanamaya meyilli, kemikleri zayıf, sinir bozukluğu veya başka sağlık problemleri olanlar önce doktorlarına danışmalı.
Meditasyon ve Güdümlenmiş Görsellik UygulamalarıNefes egzersizleriyle, bir kelimeyi tekrar ederek, ya da kendinizi sakinleştirici bir ortamda hayal ederek rahatlatmakAraştırmaları bu yöntemlerin ağrıyı, stresi ve anksiyeteyi azalttığını gösteriyor.Yok
Beslenme DanışmanlığıSağlıklı beslenme konusunda destek almakİyi beslenerek sizi daha iyi hissettirebilir ve sağlıklı bir kiloda kalmanızı sağlar.Yiyecek gruplarını sınırlayan aşırı diyetler, güvenli olmayabilir.
RefleksolojiEller ve ayakları üzerindeki baskı noktalarının kullanımıRahatlama sağlar ve ağrıyı azaltır.Riskin az olduğuna inanılıyor. Kemikleri zayıf, artriti, kalp rahatsızlığı veya başka bir sağlık problemi olanların öncelikle doktorlarına danışmalı.
Reiki, Tai Chi,
and Diğer Enerji Terapileri
Hareket ve baskı ile vücudunuzdeki enerjiyi yeniden düzenleyen tedavilerStresi azaltır ve yaşam kalitenizi artırır.Risk düşük. Artriti, kalp rahatsızlığı veya başka bir sağlık problemi olanların öncelikle doktorlarına danışmalı
Tamamlayıcı ve Alternatif İlaçlarVitaminlerin ve bitkilerden elde edilen alternatif ilaçların kulanımıBazıları kanser ve kanser tedavisine bağlı etkileri azalyabilir; diğerlerinin kanser üzerindeki etkisiyle ilgili çalışmalar halen sürüyor.Risks vary greatly, Seçilen ilaca bağlı olarak büyük riskler olabilir. Doktorunuza danışmadan asla tamamlayıcı veya bitkisel bir ilaç almayın. Bazıları çok tehlikeli olabilir ve asıl kanser ilacınızla etkileşime girebilir.
YogaNefes egzersizleriyle beraber yapılan esneme hareketleriStresi azaltabilir, moral verir ve formunuzu korumanıza yardım eder.Risk düşük. Ancak bir egzersiz programına bağlamadan önce mutlaka doktorunuza danışın.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Tamamlayıcı Kanser Tedavileri Karşılaştırması - Fayda ve Riskler

Yazının devamı için tıklayın...

Prostat Kanseri Aşısı Provenge Umut Vadediyor

KanseriTedaviEt.com | Cuma, Nisan 17, 2009 | 0 yorum »

Prostat KanseriThe New York Times'ın haberine göre prostat kanserine karşı tedavi edici bir aşı olarak geliştirilen Provenge isimli ilaç umut vadediyor. İlaç yakın bir zamanda Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi tarafından onaylanarak ileri evredeki prostat kanseri tedavisinde kullanılabilir.

Seatle'da Dendreon isimli bir biyoteknoloji şirketi tarafından geliştirilen bir prostat kanseri ilacının, klinik bir deneyde erkeklerin yaşam süresini uzattığı şirket tarafından açıklandı.

Sonuçları uzun zamandır beklenen Provenge isimli bu ilaç, Birleşik Devletler'de şimdiye kadar benzer ilaçların başarısızlığından sonra Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)tarafından onaylanan ilk tedavi edici kanser aşısı olabilir.

Provenge gibi tedavi edici aşılar, çocuklukta olunan aşılar gibi hastalığı önlemeye yönelik değiller. Bu tip aşılar vücudun bağışıklık sistemini geliştirerek hastalık başladığı anda kansere saldırıyorlar.

Ulusal Kanser Entitüsü aşı uzmanlarından Jeffrey Schlom bu ilacın, kanser aşılarının işe yarayabileceğinin somut bir kanıtı olduğunu düşünüyor.

Dendreon deneyin asıl sonuçlarını açıklamadı ve 28 Nisan'da yapılacak bir üroloji konferansında detayların açıklanacağını duyurdu. Bu yüzden bazı analistler ilacın gerçekten işe yaradığından emin değil.

Ancak şirket yetkililerinden Mitchell H. Gold, bir konferansta yetkilere sonuçların gayet açık ve net olduğunu, şirketin amacına ulaştığını, FDA'nın aynı fikirde olduğunu ve çıkan sonuçların daha önce Provenge ile yapılan deneylerin sonuçlarıyla tutarlı olduğu söyledi.

Dr. Gold bir röportajında Provenge'in bir plaseboya (farmakolojik olarak etkisiz, fakat telkine dayalı tedavi etkisini ortaya çıkaran bir tür ilaç) nazaran ölüm riskini yüzde 22 oranında azaltabileceğini belirtmişti.

Yapılan deney kanseri prostatın ötesine yayılan ve artık tedavilere cevap vermeyen 512 kanser hastasını kapsıyor.

Dr. Gold her yıl 10.000 erkeğe böyle bir teşhis konduğunu söylüyor. Şu an bu kişiler için onaylanmış olan tek tedavi yöntemi Sanofi-Aventis tarafından üretilen bir kemoterapi ilacı olan Taxotere. Yapılan deneylere göre ilaç hastanın ömrünü 3 ay kadar uzatıyor.

Needham & Company analistlerinden Mark Monane Provenge satışlarının yılda 500 milyon dolardan 1 milyar dolara çıkabileceğini belirtiyor.

Provenge gibi kanser aşıları immunoterapi (bağışıklık tedavisi, aşı tedavisi) olarak adlandırılıyor ve bu aşılar hastalık başladıktan sonra vücudun savunma mekanizmasını kansere karşı harekete geçiriyor. Şu an kullanılan rahim ağzı kanseri aşısı Gardasil işe yarıyor, çünkü rahim ağzı kanserine bir virüs sebep oluyor.

İmmunoterapiye dayalı kanser aşısını savunanlar, bu tip tedavilerin tümörleri kemoterapiyle bombardımana tutmaktan daha etkili olduğunu düşünüyorlar.

Daha önce yapılan bir deneyin sonuçlarına göre Provenge kullanan erkekler ortalama 25.9 ay yaşarken, sadece plasebo alan erkekler 21.4 ay yaşıyordu. Üç yılın sonunda plasebo alan erkeklerin yüzde 11'i hayatta kalırken, Provenge kullananların yüzde 34'ü hayatta kalmıştı.

Bu sonuçlara dayanarak Mart 2007'de toplanan FDA yetkilileri, 13'e karşı 4 oyla ilacın etkili olduğuna dair yeterli kanıtın olduğuna ve 17'ye karşı 0 oyla güvenli olduğuna karar vermişlerdi.

Ancak daha sonra komitedeki bazı üyeler deneye katılan sadece 127 kişi olmasına dayanarak kanıtların zayıf olduğu söylemişlerdi. Bu itirazdan sonra deneyin sadece yaşam süresini uzatması değil, aynı zamanda kanserin kötüleşmesini geciktirdiğinin de ölçülmesi istenmişti. Ancak istatistiksel açıdan anlamlı bir ölçüm yapılamıştı.

Bunun üzerine iki ay sonra FDA Provenge'a onay vermeyi reddetmişti ve daha fazla veri gerektiğini söylemişti.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Prostat Kanseri Aşısı Provenge Umut Vadediyor

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm Haberlerİngiltere Kanser Araştırmaları Vakfı haberine göre homeopatik ilaçların kanserine yan etkilerini hafifletmeye yardımcı olduğuna dair yapılan araştırmalar güvenilir değil ve olumlu etkilerin görüldüğüne dair yeterli kanıtlar bulumuyor. Hastalar bu ilaçları sadece tedaviye yardımcı olması için normal tedavide kullanılan ilaçlara ek olarak kullanmalı.

İngiltere Kanser Araştırmaları Vakfı, homeopatik ilaçların kanser tedavisinin yan etkilerini azaltmada başarı sağladığına dair ikna edici kanıtlar olmadığını açıkladı. (Homeopati : Bir hastalığın yol açtığı hastalık belirtilerinin, aynı belirtileri sağlam bir insanda ortaya çıkarabilecek ilaçların çok düşük dozlarda verilmesiyle ortadan kaldırılabileceği ilkesine dayanan tedavi yöntemi)

Bazı hastalar geleneksel kanser tedavilerinin bulantı, kusma, agız kuruluğu gibi yan etkilerini hafifletmek için; bitkiler, mineraller ve hayvanlardan elde edilen seyreltik maddeleri baz alan homeopatik ilaçlar kullanıyorlar.

Ancak doktorlar, homeopatik ilaçların kanserin tedavisi için değil, sadece tedaviye destek olması için alınmasını tavsiye ediyorlar.

Bağımsız bir sağlık araştırma merkezi olan Cochrane Collaboration'a bağlı araştırmacılar homeopatik ilaçların kanserli hastalar üzerindeki etkilerini bulmak için 664 katılımcıyı içeren sekiz deneyin sonuçlarını incelediler.

Çalışmalardan üçü homeopatik ilaçların radyoterapi hastaları üzerindeki etkilerini, üç tanesi kemopeterapinin etkilerini, kalan iki tanesi ise meme kanserinin menopozal belirtilerini nasıl hafiflettiğiyle ilgiliydi.

Araştırmacılar 256 kişinin katıldığı bir çalışmada, radyoterapinin cilt üzerindeki tahrişini azaltmada kullanılan trolamine yerine calendula isimli merhemin daha etkili olduğunu gördüler.

32 kişinin katılmış olduğu bir başka çalışmada ise 14 homeopatik ilaçtan oluşan Traumeel S isimli ilacın kemoterapi sonucu ortaya çıkan ağız kuruluğunu hafifletmede plasebodan (farmakolojik olarak etkisiz, fakat telkine dayalı tedavi etkisini ortaya çıkaran bir tür ilaç) daha etkili olduğu görüldü.

İki küçük çalışmada radyoterapinin yan etkilerini azaltmada pozitif etkilerin olduğu bulundu. Ancak araştırmacılar bu sonuçların ön yargılı olabileceği konusunda uyarıda bulundular, zira daha sonra yapılan iki araştırmada kemoterapinin yan etkilerini azaltmada homeopatik ilaçların fayda sağlamadığı görüldü.

Diğer iki çalışmada ise, homeopatik ilaçların meme kanserinin tedavisinde ortaya çıkan menopozal belirtilerini azaltmada pozitif bir ekisi olduğuna dair kanıt bulunamadı.

Royal London Homeopathic Hospital yöneticisi ve incelemeleri yürüten Dr. Sosie Kassab şöyle diyor : "Belirli koşullarda homepatik ilaçların fayda sağladığına dair ön verilere ulaştık. Ancak bu sonuçların ilerki çalışmalarda tekrarlanması gerekiyor.

Calendula'nın etkisi formülasyonuna bağlı olabilir, zira birçok farklı yöntemle hazırlanabiliyor.

Şu anda homeopatik ilaçların kanser tedavisinin yan etkilerini azalttığına dair sağlam kanıtlar bulunmuyor. Şu ana kadar çok az araştırma yapıldı ve bu araştırmaların devamının gelmesi gerekiyor."

Yapılan incelemelere göre homeopatik ilaçların kullanmak herhangi bir ciddi yan etkiye yol açmıyor ve Dr Kassab bu ilaçların geleneksel kanser tedavisinde kullanılan ilaçlarla çakışmadığını belirtiyor.

İncelemeye konu olan çalışmaların hiçbiri kanser tedavisinin duygusal yan etkilerinin tedavisi üzerinde odaklanmıyor.

University of Wisconsin Paul P Carbone Comprehensive Cancer Centre yöneticisi Dr. Lucille Marchand şöyle diyor : "Eğer hasta homeopatik ilaçların gerçekten etkili olduğunu inanırsa, inanıyorumki hastanın bundan fayda sağlama şansı daha yüksek olur."

Peninsula Medical School profesörlerinden Edzard Ernst, Cochrane araştırmacıları tarafından incelenen bu araştırmaların bazı problemler içerdiğini ve raporların daha önce homepatiyle ilgili yapılan araştırmaların kanıtlanmamış sonuçlarını desteklediğini belirtiyor.

Ernst şöyle diyor : "Birincisi, bağımsız tekrar deneyleri büyük eksiklikler içeriyor, ancak bu deneyler bu ilaçların tedavide rutin olarak kullanımının kabülü önceisnde işimize yarayabilir.

İkincisi, seyreltilmemiş maddelerin etkileri olabileceğine dair kimse şüphe duymuyor ve ilginç bir şekilde pozitif sonuçlar, homeopatiye konu olan çokça seyreltilmiş ilaçlar yerine bu tip ilaçların kullanıldığı deneylerde görülüyor. Aslında calendula isimdi krem çalışmalardan birinde seyreltilmemiş bir şekilde kullanılmış ve pozitif etkiler yaratmış olabilir, dolayısıyla kesinlikle homeopatik bir ilaç olarak kabul edilemez. Sonuç olarak bu inceleme, kesinlikle yüksek kalitede çalışmaları içermiyor."

İngiltere Kanser Araştırmaları Vakfı direktörlerinden Laura Bell de incelemenin sınırlı olduğunu vurguluyor : "Yıllardır bu alanda sürdürülen çalışmalar oldukça karışık sonuçlar ortaya koydu. Bu incelemeye konu olan araştırmalar da oldukça düşük standartlara sahip ve homeopatinin ekstra bir fayda sağladığına dair kanıtlar sunmuyor."

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kanser Tedavisinde Homeopatik İlaçların Etkileri İkna Edici Değil

Yazının devamı için tıklayın...

Hangi Prostat Kanseri Tedavisi Yöntemini Seçmeliyim ?

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Nisan 09, 2009 | 0 yorum »

Prostat KanseriThe Wall Street Journal'da yayınlanan bu makale, neredeyse bütün prostat kanseri tedavi yöntemlerini inceliyor ve her birinin artılarını eksilerini, kimler için uygun olduğunu açık bir şekilde anlatıyor. Özellikle tedaviye yeni başlamış olan hastalar için harika bir kaynak olduğunu düşünüyorum. Hangi tedavinin daha uygun olduğuna karar vermeden önce hastanın kendi kanserinin durumu hakkında olabildiğince fazla bilgiye sahip olması ve buna göre bir karar vermesi gerekiyor.

Size prostat kanseri teşhişi kondu ve yaşadığınızın şokun üzerine bir de büyük bir kafa karışıklığı yaşadınız.

Hemen ameliyat olarak cinsel ve idrar yolu problemleri riskini göze mi almalısınız ? Ya da haftalar süren günlük radyoterapi tedavisini ve yavaşca ortaya çıkan yan etkilerini mi tercih etmelisiniz ? Kanserinizle beraber cinsel hayatınızı da yıkan hormon tedavisini mi seçmelisiniz ? Ya da kontrolünüz dışında yayılmaya başlamadan önce yakalamak için, kanserinizi sadece takibe mi almalısınız ?

Bu yıl Amerika Birleşik Devletleri'nde 185.000 erkeğe prostat kanseri teşhisi konacak ve bunların çoğuna çelişkili tavsiyelerde bulunulacak. Yavaş büyüyeyen, zararsız, ilerlemiş ve ölümcül olabilen prostat kanserinin nasıl ya da hangi yöntemle tedavi edilmesi gerektiğine dair fikir ayrılıkları var.

New England Journal of Medicine dergisi okuyucularına 63 yaşlarında, erken evrede prostat kanseri hastası ve artan PSA değeri olan yaşlı bir adama hangi tedavinin uygulanması gerektiğini sordu ve 3.720'den fazla doktor ameliyat, radyoterapi ve kanserin büyümesini izleme seçenekleri arasında farklı tercihlerde bulundu.

Doktorlar da bu kadar fikir ayrılığına düştüğüne göre hastalar kimse inanmalı ve ne yapmalı ?

İlk adım kendi kanseriniz hakkında olabildiğince fazla bilgi sahibi olmak.

Size biyopsinizde görülen anormal hücrelerin şablonuna bakarak bir Gleason skoru verilir. Gleason skoru 6 veya daha altındaysa, bu erken evre anlamına gelir. Gleason skoru 7 veya daha üstündeyse durum daha endişe vericidir. Ancak prostattan rastgele bir parça alınarak yapılan geleneksel biyopsiler vakaların yüzde %20'ini kaçırabilmekte ve çok önemli noktaları atlayabilmektedir. Kaç tane biyopsi örneği alındığını mutlaka sorun. Ayrıca görüntüleme yapılma ihtimali olup olmadığını da öğrenin. MRI taramaları ve renkli doppler ultrasonografisi, birçok önemli kanser merkezinde kullanılmakta ve şüpheli bölgeler için daha fazla bilgi sunmaktadır.

Ulusal Kanser Enstitüsü yektililerinden ve AdMeTech Foundation'ın başkanlığı yürüten Faina Shtern, şu anda görüntüleme araştırmalarının devlet tarafından fonlanması için lobi çalışmaları yapıyor ve kanserinizin tam yeri, büyüklüğü ve yayılması hakkında detaylı bilgiye sahip olmanız için elinizden geleni yapmanızı öneriyor.

Prostatla sınırlı olan erken evredeki kanserlerin yüzde 90'lık bir iyileşme oranı olduğunun bilinmesi gerek. Bu da hastaların hangi tedavi yöntemini seçerlerse seçsinler en az 5 yıl kansersiz yaşayacakları anlamına geliyor. Ayrıca birçok prostat kanseri de yavaş büyüyor aslında tedaviye ihtiyaç olmayabiliyor.

Ancak erkeğin genel sağlık durumu, ailedeki hastalık geçmişi, hayat tarzı ve kafa yapısında olduğu gibi her erkeğin kanseri de farklılık gösteriyor. Önceliklerinizi çok iyi anladığınızdan emin olun. Bazı erkekler bir an önce kanserden kurtulmak istiyorlar. Bazıları ise cerrahi müdaheleden kaçınıyorlar. Bazıları uzun süreli bir tedaviyi tercih ederken, diğerleri idrarını tutamama ve ereksiyon bozukluğunu çok daha fazla önemsiyor.

Şimdi tedavi seçeneklerine bir bakalım :

Ameliyat

Uzun süre hayatta kalmak için en iyi yöntem olduğu düşünüldüğünden, 40'lı ve 50'li yaşlarda prostat kanseri teşhisi konan erkekler, genellikle radikal prostatektomi denilen ameliyat seçeneğine yöneltiliyor. Ayrıca prostatın alınması ve laboratuvarda incelenmesi, kanserin ne kadar büyüklükte olduğunun ve geri dönüşünün ne olabileceğinin bilinebilmesi için tek yol.

Austin, Teksas'ta robot destekli operasyonlar yapan Randy Fagin şöyle diyor : "Sunduğum seçenek çok basit, ya prostatınıza zarar vereceksiniz da ya da aldıracaksınız. Ona zarar verdiğiniz ve orada bıraktınız, peki ya kanser nüksederse ? Eğer ameliyat olursanız, ondan kurtulursunuz."
Prostatektomi ameliyatlarının yüzde 50'sinden fazlasında da Vinci Robotik Cerrahi Sistemi kullanılıyor. Cerrah hastadan bir yüksekte, bir konsolun başında oturuyor. Cerrahi operasyonu bir ekran yardımıyla minyatür ve esnek araçlar kullanarak küçük kesiklerle gerçekleştiriyor. İşlem çok küçük bir alanda yapıldığından; acıyı, iyileşme süresini ve kan kaybını azaltıyor. Birçok hasta ertesi gün evine gidebiliyor.

Geleneksel açık cerrahi uygulayan doktorlar ise robotik cerrahinin daha fazla iyileşme oranı ya da daha az yan etkisinin olduğuna dair güvenilir çalışmaların olmadığını söylüyorlar.

Fakat her grup da hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, ameliyatı tercübeli bir doktorun yapmasının en önemli şey olduğu konusunda hemfikir. Peki hastalar böyle bir doktoru nasıl bulabilir ? Kar amacı gütmeyen ve hastaları eğitmeyi amaçlayan bir kurum olan Prostat Kanseri Araştırma Enstitüsü'nün yöneticilerinden Jan Manarite şöyle diyor : "Bazı cerrahlar konuşmanız için daha önceki hastalarının bir listesini verirler. Bu güvenilirliğin ve şeffaflığın göstergesidir."

Prostatta idrar ve ejakülasyonu sağlayan birçok sinir ve kan damarı bulunduğundan, prostatın alınması birçok yan etki riskini beraberinde getiriyor. Kanserin ne büyüklükte olduğuna ve nerede bulunduğuna bağlı olarak cerrahlar, bu işlevleri korumak için "sinirleri kurtaran" prosedürler uygulayabiliyorlar. Birçok erkek ameliyattan sonra bir ya da iki hafta idrar kesesi kateteri kullanmak zorunda kalıyor. Bazıları emici pedlere ihtiyaç duyuyor. Ancak çoğunluk bir yıl içinde idrarını tutabilecek duruma geliyor.

Ameliyattan sonra cinsel işlevlerdeki etkiler daha çok hastanın yaşına, ameliyattan önceki cinsel gücüne ve cerrahın yeteğine bağlı olarak değişiyor. Jan Manarite sanatçı bir cerrahın elinden çıkmış olsanız bile büyük ihtimalle cinsel gücünüzde az da olsa bir farklılık olacağını söylüyor.

Radyoterapi

70'li yaşların üzerinde, sağlık problemleri olan ve kanserleri prostatın dışına yayılmış olan erkekler genellikle radyoterapiye yönlendiriliyorlar. External beam radyoterapi (EBRT - dışarıdan ve belirli bir uzaklıktan uygulanan radyoterapi türü) kesik, hastaneye yatmayı ve anestezi gerektirmiyor. Ancak bu radyoterapi türünün çetin sonuçları olabiliyor : Hastalar genellikle 6 ila 8 hafta, 40 veya daha fazla seans tedaviye maruz kalıyorlar. Yüksek enerjili ışınlar kanser hücrelerinin çoğalmasına engel oluyor. Ancak tüm prostat da yavaş yavaş ölüyor.

Radyoterapinin ameliyata göre daha az ani yan etkisi bulunuyor. Ancak idrarla ilgili ve cinsel problemler genellikle yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

EBRT'nin amacı prostata uygulanan radyasyon miktarını artırmak ve prostatı çevreyelen bezin en az şekilde etkilenmesini sağlamak. Yoğunlaşmaya odaklı radyoterapi ile beraber bu alanda son yıllarda önemli gelişmeler kaydedildi. Doktorlar bu sayede radyasyon ışınları, her hastanın prostatına uygun şekilde ayarlayabiliyorlar.

TomoTherapy denen diğer bir yöntem ise hastanın her tedavi öncesi bir CT taramasına girmesine ve ışınların bu taramanın sonuçlarına göre ayarlanmasına dayanıyor. CyberKnife teknolojisi 40 tane standart radyoterapi seansının gücünde ışın tedavisi uygulayarak daha etkili ve yüksek dozlarda radyoterapi imkanı sunuyor ve tedavi bir hafta içinde tamamlanıyor.

Geleneksel radyoterapi onkolojistleri bu tip yaklaşımların daha iyi sonuçlar doğurduğuna dair kesin kanıtların olmadığı konusunda tartışıyorlar.

Kanıt olmaması durumu proton ışın tedavisi için de geçerli. Bu tedaviyle prostat ve diğer kanserlere, X ışınlarından farklı olarak süper hızlı atomik parçacıklar uygulanıyor. Tedaviyi savunanlar protonların sadece hedeflenen bölgeyi uygulandığını ve daha sonra durduğunu, bu yüzden de proton ışın tedavisinin daha az yan etkisi olduğunu vücuda daha az ikincil zarar verdiğini savunuyor.

Ancak proton hızlandırıcıları 125 ila 225 milyon dolara maloluyor ve büyüklükleri iki futbol sahası kadar oluyor. ABD'de şu anda sadece 5 tane bulunuyor. Bu tedavi geleneksel radyoterapi yöntemlerine göre 4 kat daha pahalı. Eleştiriler, maliyeti haklı çıkaran sonuçların olmadığı yönünde.

Brakiterapi yönteminde ise doktorlar prostate zamanla kendi kendine yok olan ve kanseri yok eden minik 70-80 tane radyoaktif parçacık yerleştiriliyorlar. İşlem 1 saatten daha az süren bir operasyon ve vücütta çok küçük bir kesik açılmasını gerektiriyor. Birçok hasta bu yöntemi seviyor.

Kötü tarafı ise radyasyon bulaşmasına karşı olarak hastaların hamile kadınlarla ve çocuklarla uzun süreli kontaktan kaçınmaları gerekiyor. Yüksek doz brakiterapide radyoaktif bir madde hastanın prostatına geçici olarak yerleştiriliyor ve diğer kişiler için risk teşkil etmiyor. Araştırmalar brakiterapinin diğer radyoterapi türlerine göre daha çok idrar yolu problemi riski taşıdığını gösteriyor.

Erkeklerde Lumpektomi

Prostat kanseri hastalarının yüzde 20'sinin çok küçük bölgesel tümörleri oluyor. Bu hastalar için bir seçenek de sadece bir bölgenin cerrahi operasyonla alınması. Böylece doktorlar sadece tümörü yok ederek bezin geri kalan bölümünü bozulmamış olarak bırakıyorlar. Bu meme kanseri hastalarında uygulanan lumpektomiye benziyor.

Bu tip cerrahi operasyonlarda kriyoterapi en uzun zamandır kullanılan teknik. Doktorlar prostata metal çatallar sokarak tümörü likit nitrojenle donduruyorlar. Society for Interventional Radiology tarafından geçtiğimiz aylarda yayınlanan Dr. Gary M. Onik tarafından yürütülen bir çalışmaya göre, 12 yıl içinde kiroterapi uygulanan 120 erkeğin yüzde 93'ünde kanser tekrarlamamış ve yüzde 85'i cinsel fonksiyonları tekrar düzelmiş.

Prostat kanseri tedavisinde yeni bir yöntem olan kriyocerrahide küçük bir kesik yardımıyla kanserli doku eksi 40 dereceye kadar dondurularak öldürülüyor.

Avrupa, Kanada ve Meksika'da kullanılan yüksek frenkanslı ultrason (HIFU) tekniğiyle ise kanserli bölgeler dondurmak yerine ısıtılıyor.

Belirli bir bölgeyle sınırlı odaksal cerrahi tedavilerinde önemli olan tümörün büyüklüğü, şekli ve yeri. Bunları tespiti için 50 veya daha fazla sayıda doku örneği alınan, 3 boyutlu harita yöntemi diyebileğimiz biyopsi teknikleri uygulanıyor.

Eleştiriler küçük ve bölgesel tümörlerin belirli bir bölgeyle sınırlı odaksal cerrahi yöntemlerle alınması yerine güvenli bir şekilde izlenmesi üzerine yoğunlaşıyor. Gary M. Onik ise şöyle diyor : "Odaksal cerrahi yöntemler, dikkatli bir şekilde beklemek ve daha agrefis tedavi yöntemleri arasında bir yerde duruyor. Öncelikle kanserin bildiğimiz kanserli bölümü alalım, daha sonra dikkatli bir şekilde izlemeye başlarız". Odaksal küçük operasyonlar kanser tekrar nüksettiğinde de uygulanabiliyor.

Tetikte beklemek

ABD'de prostat kanseri teşhisi konan erkeklerin yüzde 50'si hastalığın erken bir evresinde ve uzmanlar acil bir tedaviye ihtiyaç olmadığını söylüyor. Ancak hastaların sadece yüzde 10'u tedavi olmamayı ve sadece kanseri takip etmeyi seçiyor. Bu seçimin bir nedeni tedavi görmeden kanserle yaşamanın psikolojik zorluğu, diğer bir neden de tıbbın aktif tedavi üzerine odaklanmış olması.

Houston'daki Prostat Kanseri Kliniği'nde sürdürülen "tetikle bekleme deneyi" araştırmacılarından Dr. Jeri Kim,bazı doktorların hastalarına bu seçeneği hiç bir zaman sunmadıklarını söylüyor. Bu klinik, hastaların en iyi tedavi yöntemi için rakip disiplinleri benimsemiş doktorlara danışabildikleri az sayıda akademik merkezden biri.

Tetikte beklemenin en riskli tarafı, kanseri çok erken bir evreden çok ileri bir evreye geçmesi, prostatın dışına yayılmaya başması ve tedavisinin çok zor hale gelmedi. Çok uzun bir süre stabil bir durumda bekleyen tümörler bir anda yayılmaya başlayabiliyorlar.

Bu yüzden Dr. Kim ve diğer doktorlar, hastaları ve doktorlarını, kanserlerini aktif bir şekilde izlemeleri , her 3 ya da 6 ayda bir PSA testi yaptırmaları, her yıl dijital rektal muayene yaptırmaları ve PSA testlerinin yüksek çıkması halinde tekrar biyopsi yaptırmaları konusunda uyarıyorlar.

ABD'de az sayıda ve Avrupa'daki çok sayıda doktor prostat kanseri hastalarını izlemek için renkli doppler ultrasonografisi kullanıyor. Gerçek zamanlı ultrason görüntülemesi, acısız bir şekilde doktorların muayenehanesinde yapılabiliyor. Kan akışının hızlandığı bölümler farklı bir renkte gözüküyor ve kanseri işaret ediyor. New York'ta 3.000 kadar prostat kanseri hastasını görüntülemiş olan radyolojist Robert L. Bard şöyle diyor : "Ultrason sadece kanseri ayırt etmiyor, aynı zamanda hangi kanserlerin ölümcül olduğunu da gösteriyor."

Doppler ultrasonografisini kullanan diğer doktorlar hiçbir sonucun yüzde 100 olmadığına dikkat çekiyor. Ancak bu teknik kanserini takip eden hastaların daha emin olmalarına yardım edebilir. Sadece şüpheli bölgelere odaklanmış olan bir biyopsi de tümördeki değişimleri gözlemlemek için faydalı olabilir.

Diyet ve egzersiz

Rutin muayenelerle birlikte hastalar kendi iyilikleri için sağlıklı bir diyet ve hayat tarzını benimseyebilirler. Eski bir prostat kanseri hastası olan, Ulusal Kanser Enstitüsü klinik farmakoloji bölümünün eski yöneticilerinden ve şu anda Charlottesville'da hastaları tedavi eden Charles Myers şöyle diyor : "Aktif gözetim aynı zamanda hayat tarzınızı değiştireceğiniz ve kanserini yavaşlatacak şeyler yapacağınız anlamına geliyor."

Dr. Myers kanseri kontrol altında tutmak için yeterli miktarda D vitamini almanın kritik olduğunu söylüyor. Araştırmalar E vitamini, selenyum, likopen ve omega 3 yağ asitleri ve yeşil çaydaki polifenolün yanında; bol miktarda balık, zeytinyağı ve sebze içerek bir akdeniz diyetinin de kanseri yavaşlattığını ve havyansal yağları engellediğini gösteriyor.

Egzersiz yapmanın ve stresi azaltmanın da faydası olduğunu biliniyor. Stres hormonları epinefrin ve norepinefrin, prostat kanseri hücrelerinin büyümesini sağlıyor ve bağışıklık sistemini zayıflatıyor.

1996'da, dörtlü bypass ameliyatından 6 hafta sonra prostat kanseri teşhisi konan Ronald Zaza, et yerine sebze ve tofu yemeye, marathon koşuları yapmaya ve kanserini yılda bir kez Doppler utrasonografisiyle takip etmeye başlamış. Zaza şöyle diyor : "Yaptığım şeyle gurur duyuyorum. 71 yaşındayım ve daha yeni bir maraton koşusu yaptım. Kendimi 35 yaşında hissediyorum."

İleri Evre Kanser

Bütün prostat kanseri hastaları, hastalıklarını diyet ve egzersizle kontrol altına alamazlar. Kanserileri metastaz yapan, yani başka organlara yayılmış olan hastalar, bazı hormon tedavileriyle testosteronu bloke ederek bu yayılmayı en azından bir süreliğine başarılı bir şekilde durdurabilirler. Yan etkileri ise osteoporoz denilen kemik erimesi, ani ateş yükselmesi, depresyon, göğüs büyümesi, diyabet, obezite ve yüksek kan basıncıdır. Hormon tedavisini aralıklarla uygulamak bu tip yan etkileri azaltabilir.

Bazı yeni ilaç tedavileri halen araştırılıyor. Bunlar arasında kanser hücrelerindeki androjen reseptörlerini bloke eden ilaçlar da var. Büyümüş prostat tedavisinde kullanılan ve kanserin büyümesini de durduran Avodart isimli ilaçla ilgili klinik deneylerin sonuçları bu baharda sonuçlanacak. Doktor ve hastalar ayrıca kanser önleyici Provenge'den de umutlu.

Geçmişte kemoterapi ilaçları, prostat kanserinin tedavisinde diğer kanserlerde olduğu gibi başarılı olmadı. Ancak Taxotere isimli ilaç diğer ilaçlarla beraber kullanıldığında tümörün kanser damarlarının büyümesini durduruyor ve umut vadediyor.

İlerlemiş prostat kanseri hastalarında ilaçlar farklı kombinasyonlarla kullanıldığında faydalı olabiliyor. Etkisi bitse bile, birkaç ay sonra tekrar etkili olmaya başlayabiliyor.

Bazı uzmanlar farklı evrelerdeki prostat kanseri olan erkeklerin mümkünse klinik deneylere katılmaları için teşvik ediyor. Klinik araştırmalar yürüten Prostat Kanseri fonu başkanı Jonathan Simons şöyle diyor : "Meme ve kolon kanserinde bu şekilde ilerleme kaydettik. Yaşam sürenizi uzatmak için test edebileceğimiz bir sürü önemli fikrimiz var."

Prostat Kanseri Tedavileri Karşılaştırması

Aktif Gözetim

Tanım : Tetikle beklemek olarak adlandılabilir. Tedavi yok, ancak PSA, biyopsi ve taramalarla sürekli izlenmeli
Kim için uygun : Gleason skoru 7'nin altında olanlar, PSA'sı 10'nun altında olanlar, küçük, bölgeler tümörler, hayatta kalma süresi 10 yılın altında olan erkekler
Artıları : Prostat kanserlerinin yüzde 85'i problem yaratmıyor; cerrahi müdahele yok, hastanede yatmak gerekmiyor, yan etki yok, yeni görüntüleme teknikleri yakından takibi mümkün kılıyor
Eksileri : Prostat kanserlerinin yüzde 15'i yayılıyor ve daha sonra daha agresif tedavi gerektiyor; düzenli takip gerekiyor; psikolojik stres

Prostatektomi

Tanım : Prostat bezinin geleneksel açık, laparoscopik ya da robotik cerrahi yöntemleriyle alınması
Kim için uygun : Kanseri prostatla sınırlı, 65 yaş altı ve cerrahi müdahele için yeterince sağlık erkekler
Artıları : Kanserin hızlıca alınması; hastalığın evresi hakkında en iyi bilgiyi vermesi; devamında radyoterapi uygulanabilmesi
Eksileri : Hastaneye yatmayı gerektiriyor, 7 ila 10 gün arası idar kesesi kateti kullanmak gerekiyor, ereksiyon ve idrar yollarını kötü etkiliyor

External-Beam Radyoterapi

Tanım : Prostata vücudun dışında X ışınları ve proton ışınları uygulanıyor
Kim için uygun : Kanseri prostatın dışında olanlar; 70 yaşın üzerinde ve ameliyat olamayacak erkekler
Artıları : Kesik, hastaneye yatma veya anestezi gerekmiyor; az sayıda ani yan etki
Eksileri : Günlük 40 seans gerebilir; ereksiyon ve idrar yolu problemleri zamanla kötüleşebilir; rektal problemler doğurabilir

Brakiterapi

Tanım : Prostata küçük radtoaktif parçalar yerleştirilir ve kanser hücreleri yavaş yavaş ölür
Kim için uygun : Erken ve orta evredeki kanserler
Artıları : Tek seferlik, minimal kesik gerektiren işlem; hastanesde yatmaya gerek yok
Eksileri : Ereksiyon ve idrar yolu problemleri zamanla ortaya çıkabilir

Odaklı bölgesel cerrahi

Tanım : Kanser dondurularak (kriyoterapi) veya yüksek frekanslı radyo dalgalarıyla yok edilir
Kim için uygun : Görüntüleme ve veya harita biyopsisi ile açıkça görülen küçük, bölgesel tümörler
Artıları : Minimal kesik; prostatın kalan kısmı zarar görmeden bırakılır; gerektiğinden tekrar edilebilir
Eksileri : Sıcak veya donma çevredeki dokuya zarar verebilir; yetersiz uzun süreli veri

İlaç tedavisi

Tanım : Kanseri besleyen androjenler hormon ilaçlarıyla engellenir; radyoterapi ve kemoterapiyle beraber kullanılabilir
Kim için uygun : İleri evre ve nükseden kanserler
Artıları : Kanserin yayılmasını durdurmaya yardımcı olabilir, büyümüş prostat küçülür
Eksileri : Libido ve ereksijon kaybı; kemik erimesi; düşük kas hacmi; ani ateş yükselmesi; göğüs büyümesi; düşünce veya zihin keskinliğinde zayıflık

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Hangi Prostat Kanseri Tedavisi Yöntemini Seçmeliyim ?

Yazının devamı için tıklayın...

Cilt KanseriCancer Research UK'in yeni araştırmasına göre BRAF genenindeki bozukluk melanom türü cilt kanserini tetikliyor. Daha önceleri bu gendeki bozukluğun kanserin sebebi mi yoksa sonucu mu olduğu bilinmiyordu. Bulgu sayesinde yeni tedavi yöntemleri geliştirilebilir.

Cancer Research UK tarafından finanse edilen ve Cancer Cell dergisinde yayınlanan araştırmanın sonuçlarına göre melanom (malign melanom) türü cilt kanserlerinin yüzde 70'i, belirli bir genetik bozukluk sebebiyle tetinlenebiliyor.

İngiltere Kanser Araştırmaları Enstitüsü'deki bilim adamları, daha önce BRAF geninin melanom türü cilt kanserlerinin yüzde 70'inde zarar gördüğünü ya da bozulduğunu bulmuşlardı. Ancak bunun kanserin bir sebebi mi yoksa sonucu mu olduğu bilinmiyordu.

Şimdi iste aynı bilim adamları, BRAF genindeki mutasyonun, en ölümcül cilt kanseri türü olan melanoma yol açan ilk genetik değişim olduğunu keşfettiler.

Bu araştırma, BRAF geninin bu hastalığın arkasındaki itici güç olduğuunu ve kansere yol açtığını teyit ediyor.

Araştırmanın yöneticisi Profesör Richard Marais şöyle diyor : "Uzun süre güneşe maruz kalmanın cilt kanserinin ana sebebi olduğunu biliyoruz, fakat bunun arkasındaki genetik hakkında fazla şey bilinmiyor. Araştırmamız BRAF'taki genetik hasarın, cilt kanserinin gelişmesindeki ilk adım olduğunu gösteriyor. Bu süreci anlamak, hastalığın tedavisi için etkili ilaçları geliştirmemizde bize yardımcı olacak."

Her yıl İngiltere'de 9.500 yeni malign melanom vakası teşhis ediliyor ve bu hastalık sebebiyle her yıl 2.300'den fazla kişi hayatını kaybediyor.

Güneş ışınlarına aşırı maruz kalmak, malign melanom'un üçte ikisinin ve diğer cilt kanseri türlerinin de onda dokuzunun asıl sebebi. Uzun süre güneşe maruz kalmak DNA'ya zarar vererek genetik bozukluğa yol açıyor.

Cilt Kanseri Hakkında

Cilt kanserinin iki ana türü bulunuyor, melanom ve melanom olmayan cilt kanseri. Melanom en tehlikeli olan cilt kanseri türü.

Uzun süre güneşe maruz kalmak cilt kanserinin ana sebebi. Güneşten veya solaryumdan yayılan morötesi radyasyon cildi yaşlandıyor, DNA'ya zarar veriyor, güneş yanıklarına ve dolaylı olarak da cilt kanserine yol açıyor.

Melanom ne kadar erken teşhis edilirse tedavi edilme şansı o kadar artıyor. Eğer aşağıdaki belirtilerden birini farkederseniz, vakit geçirmeden bir doktora görünün :

Asimetri - Beninizin her iki yarısı aynı gözükmüyorsa

Sınır - Beninizin kenarları biçimsiz, silik veya çıkıntılıysa

Renk - Beninizin rengi farklı tonlardaysa

Çap - Beninizin çapı 6 mm'den daha büyükse

Ayrıca şu belirtilere de dikkat edin :

- iyileşmeyen yeni bir şişme veya yara
- kaşınan ya da acıyan bir nokta, ben veya yara
- kanayan ya da kabuk bağlayan bir ben

Cilt kanserinden korunmak için şunlara dikkat edin :

- Saat 11'le 15 arasında güneşe çıkın
- Yanmak için güneşlenmeyin
- Güneşten korunmak için tişört, şapka ve güneş gözlüğünü ihmal etmeyin.
- Çocuklarınızı güneşten korumak için ekstra özen gösterin
- En az 15 korumalı güneş kremi kullanın
- Benlerinizde değişimleri veya cildinizde beklenmedik şekilde oluşan lekeler için hemen doktorunuza görünün.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - BRAF Genindeki Bozukluk, Melanom Türü Cilt Kanserini Tetikliyor

Yazının devamı için tıklayın...

Omega 3 Yağ Asidi Dokosaheksaenoik Asit, Tümörü Küçültebilir

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Nisan 06, 2009 | 1 yorum »

Tüm HaberlerReuters UK'de yayınlanan habere konu olan Mısırlı araştırmacıların bulgularına göre özelikle somon gibi balıklarda bulunan bir omega 3 yağ asidi olan dokosaheksaenoik asit, tümörün küçülmesine katkıda bulunarak kemoterapinin yan etkilerini hafifletiyor.

Mısırlı araştırmacıların yeni yayınladığı bir rapora göre balıkta bulunan bir omega 3 yağ asidi, farelerde tümörü küçültüyor ve kemoterapi ilaçlarının etkisi güçlendirerek yan etkilerini sınırlıyor.

Cell Division dergisinde yayınlanan bulgular, somon balığı gibi yağ asitleri içeren yiyeceklerin tüketmenin sağlığa faydalı olduğuyla ilgili yeni kanıtlar içeriyor.

Mısır'daki Mansoura Üniversitesi çalışanlarından El-Mowafy ve arkadaşları, bir omega 3 yağ asidi olan dokosaheksaenoik asitin (docosahexanoic acid) farelerdeki tümör üzerindeki etkilerini ve bir kemoterapi ilacı olan cisplatin'le nasıl bir etki yarattığını araştırdılar.

El-Mowafy sonuçların dokosaheksaenoik asitin cisplatin ve muhtemelen diğer kemoterapi ilaçlarıyla beraber kullanıldığında tümörler üzerinde etki yaratacak yeni bir ilaç rejimi ortaya koyduğunu düşünüyor : "Dokosaheksaenoik asit, içinde göze çarpan kemo-önleyici etkiler barındırıyor ve cisplatin'in etkisi hatırı sayılır derecede artırıyor."

Mart ayında Amerikalı araştırmacılar omega 3 yağ asitleri içeren yiyeceklerle (özellikle somon, uskumru, ringa ve sardalya gibi balıklarda bolca bulunuyor) yapılan diyetin erkeklerde prostat kanserine karşı koruma sağladığını göstermişti.

Ayrıca ceviz ve lifli sebzelerde de bulunan yağ asitlerinin, antiinflamatuar (iltihap kurutucu, ateş düşürücü) etkileri bulunuyor ve kalp krizi riskini azalttığı düşünülüyor.

El-Mowafy'nin ekibi çalışmalarında, dokosaheksaenoik asitin moleküler seviyede tümöre bağlı olarak oluşan beyaz kan hücrelerinin birikimini ve iltihabı engellediğini buldular.

Araştırmacılar ayrıca yağ asitlerinin kemoterapi ilaçlarının yarattığı toksisiteyi ve böbrek bezlerine verilen zararı azalttığını eklediler.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Omega 3 Yağ Asidi Dokosaheksaenoik Asit, Tümörü Küçültebilir

Yazının devamı için tıklayın...