Plastikteki Endokrin Bozucu Kimyasallar Kanser Yapıyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mayıs 31, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerBilim adamları, plastiğin içinde bulunan kimyasalların insanlara nasıl zarar verdiğini belirlediler.

Nature Reviews Endocrinology isimli dergide yayınlanan çalışmada, araştırmacılar BPA'nın da dahil olduğu Endokrin Bozucu Kimyasallar'ın (EDC) kansere yol açan etkisini tespit ettiler. Tufts Üniversitesi Tıp Okulu'nda görevli araştırmacılar, kimyasalların hayatı tehdit eden etkilerinin bilinmesine rağmen, kimyasalların sağlığı nasıl etkilediğine yönelik çalışmaların daha karmaşık stratejiler ortaya çıkardığını söylediler.

PlastikUzmanların araştırmaları kimyasallarla temasın organ oluşumu süresince olduğunda zarara yol açabileceğini gösteriyor. Kanıtlar, BPA ve diğer Endokrin bozucu kimyasallara maruz kalmanın yetişkinlik süresi boyunca ortaya çıkan hastalıklara katkıda bulunduğunu gösteriyor. Bu kimyasallar sanayileşen dünyada kanser oranlarını da artırırken, ayrıca obezite ve davranış değişikliğiyle de bağlantılı olduğu kaydedildi.

Plastik şişelerde, kutularda, yeniden kullanılabilir gıda ambalajlarında ve gıda kutularında bulunan BPA'nın endüstrileşmiş ülkelerde bunun gibi daha birçok yerde kullanıldığı ve kanserle ilişkili olduğu açıklandı.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Plastikteki Endokrin Bozucu Kimyasallar Kanser Yapıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Solaryuma Gidenlerin Cilt Kanseri Riski Yüzde 74 Daha Fazla

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mayıs 31, 2010 | 0 yorum »

Cilt KanseriABD'de yapılan bir araştırmada, solaryumda bronz ten sahibi olma alışkanlığının öldürücü bir kanser türü olan melanoma riskini büyük ölçüde artırdığı belirlendi.

Minnesota Üniversitesinden araştırmacılar, solaryum cihazlarında bronz tene sahip olanların, solaryuma girmeyenlere göre yüzde 74 daha yüksek melanomaya yakalanma riskine sahip olduklarını tespit etti.

Solaryumu çok kullananların melanomaya yakalanma ihtimallerinin hiç kullanmayanlara oranla 2,5 ila 3 kat fazla olduğunu da tespit eden cilt hastalıkları uzmanları, araştırmalarında Minnesota'da 2004'ten 2007'ye kadarki melanoma vakalarını inceledi.

Solaryum1167 melanoma hastasının yüzde 63'ünün solaryum kullandığını gören araştırmacılar, solaryum kullananlar arasında melanomaya yakalanma riskinin de yüzde 74 olduğunu belirledi.

Araştırmanın içeriğinde, solaryumu çok kullanma, toplamda en az 50 saat veya 100 kullanım olarak belirtildi.

Araştırma, ABD'deki "Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention" dergisinin dünkü sayısında yayımlandı.

Kaynak : CNN Türk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Solaryuma Gidenlerin Cilt Kanseri Riski Yüzde 74 Daha Fazla

Yazının devamı için tıklayın...

Işık Kirliliği Kanser Riskini Artırıyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mayıs 31, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerAlman Wunderwelt Wissen dergisinin son sayısında yer alan bir habere göre ışığın fazlası yönelim kaybına neden oluyor. Üstelik ışık kirliliği kanser vakalarında da artışa yol açıyor.

Canlıların yön bulmada ve zaman algısında en büyük yardımcısı olan ışığın fazlası ters etki yaratıyor. Bu durum milyarlarca böcek ve sineğin ölümüne sebep oluyor. 2000 yılında yapılan bir araştırmaya göre Almanya'da bulunan yaklaşık 6 milyon 800 bin sokak lambasının her biri sadece tek bir yaz gecesinde yaklaşık 150 bin haşereye mezar oluyor. Aynı şekilde projektörler ve petrol platformlarında kullanılan ışıklandırmalar da kuşları büyüleyerek kendilerine çekiyor. Işıkla adeta hipnotize olan kuşlar, son nefeslerini verene dek ışığı çevresinde daireler çiziyor.

Işık kirliliğine dikkat

Fazla ışık kanser ediyorFazla ışığın sadece hayvanlar âleminde değil, insanlar üzerinde de olumsuz etkileri var. Bazı doktorlar ışık kirliliğinin insan hayatına ölümcül etkileri olabileceğini savunuyor. Bunun nedeni organizmanın sadece karanlıkta melatonin hormonu salgılaması. Melatonin, insanın gece gündüz vücut saatini ayarlayan sistemin önemli bir parçası… Ancak melatoninin tek işlevi bu değil. Bu hormona aynı zamanda hücre yenilenmesinde de ihtiyaç duyuluyor. Melatonin eksikliği farklı kanser türlerinin görülme sıklığını arttırıyor.

İsrail Hayfa Üniversitesi'nin yaptığı ve Viyana'da 2008 yılında düzenlenen 8. Avrupa Gece Gökyüzünün Korunması Sempozyumu'nda ortaya koyduğu bir araştırmaya göre geceleri yoğun şekilde aydınlatılan bölgelerde yaşayan kadınlarda meme kanserine yüzde 37 daha fazla rastlanıyor.

Kaynak : Deutche Welle

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Işık Kirliliği Kanser Riskini Artırıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Mangalda Et Pişirmeden Önce Baharatla Terbiye Edin

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mayıs 24, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerBilim adamları, sıcak havaların tadını mangal keyfiyle çıkarmaya hazırlananlara, mangal yapmadan önce eti baharatlarla terbiyelemenin kanser riskini önemli ölçüde azalttığını duyurdu.

İtalyan La Stampa gazetesinde çıkan habere göre, ABD'deki Kansas Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, mangalda pişirilen etlerin kısa sürede yüksek dereceli ısıya maruz kaldığına ve kanserojenik etki gösteren heterosiklik amin (HCA) moleküllerinin oluştuğuna dikkati çeken bilim adamları, eti çeşitli baharatlarla terbiyelemenin bu riski büyük ölçüde azalttığını bildirdi.

Mangalda EtKimyon, kişniş, Çin zencefili, rozmarin ve zerdeçal gibi baharatların HCA oluşumunun azalmasındaki rolünü araştıran bilim adamları, özellikle rozmarinin bu konuda oldukça etkili olduğunu ortaya koydu.

Bilim adamları, baharatların HCA oluşumunu yüzde 40 oranında düşürdüğünü,bunun da doğrudan ateşe maruz kalarak pişmiş etlerden kaynaklanan kanser riskini azalttığını belirtti.

Diğer baharatların etkilerini de araştıracaklarını bildiren bilimadamları, bu arada mangal keyfine düşkün olanlara pişirmeden önce etleri enazından söz konusu baharatlarla terbiye etmeleri önerisinde bulundu.

Kaynak : CNN Türk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Mangalda Et Pişirmeden Önce Baharatla Terbiye Edin

Yazının devamı için tıklayın...

Kanseri Yenenlerin Hayat Kalitesini İyileştiriyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mayıs 24, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerYoganın, kanseri yenenlerin uyku düzenini ve hayat kalitesini iyileştirdiği bildirildi.

ABD'nin Rochester Üniversitesinden Karen Mustian ve ekibinin yaptığı araştırmaya yaklaşık yüzde 96'sı kadın (yüzde 75'i meme kanseri geçmişine sahip), kanseri yenmiş 410 kişi katıldı.


Kanser tedavisinin sona ermesinden 2-24 aylık dönemde uyku sorunu çeken katılımcıların yarısına uyku hapı verilirken, diğer yarısına uyku hapına ek olarak 4 hafta yoga yaptırıldı.

YogaYoga yapanların yüzde 22'sinin uyku düzeninde iyileşme oldu. Bu kişilerden yüzde 21'i daha az uyku hapına ihtiyaç duyarken, diğer gruptakilerin yüzde 5'inin hap kullanımı arttı.

Yoga yapan gruptakilerin yüzde 42'si, diğer gruptakilerin ise yüzde 12'si daha az yorgun hissettiğini belirtti.

Araştırma, Amerikan Klinik Onkoloji Derneği'nin basın toplantısında sunuldu.

Kaynak : Objektif Haber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Yoga Kanseri Yenenlerin Hayat Kalitesini İyileştiriyor

Yazının devamı için tıklayın...

Hastaya Kanser Olduğu Nasıl Söylenmeli ?

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mayıs 24, 2010 | 0 yorum »

TavsiyelerDünyada hızla artan kanser herkesin kabusu. Hekimler kanseri hastasıyla konuşma konusunda büyük sorun yaşıyor.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Serdar Turhal:

‘Yalan söylemeyin ama süre de belirtmeyin’

Hasta bir kez kanser olduğunu veya hastalığının metastaz yaptığını biliyorsa durumunu konuşmak kolay. Eğer bilmiyorsa ölümü çağrıştıran bir durumu ilk kez söylemek çok zor. Kötü haberi verme yordamı ve becerisi de işte burada başlıyor. Bu hastalığı anlatırken önce karşı tarafın ne kadarını bildiğini anlamak ardından durumunu anlatmak gerekiyor. Ortamın çok uygun olması gerekiyor. Hastayla asansöre binerken, kapı aralığında, yürürken konuşmak doğru değil. Mutlaka oturarak, iki ayak yere basarak, öne eğilerek hastayı dinlemek şart.

Hastanın bilgi durumunu anlamak için uygun sorular sormak lazım. Örneğin hasta “Akciğerimde duman var” diye konuşmaya başlıyorsa, o seviyeden konuşmayı başlatmak gerekiyor. Siz de cümleyi kurarken hastanın kullandığı kelimeleri kullanılmalısınız. “Akciğerinizdeki bu duman kontrolsüz hücre çoğalmasının işaretidir” demek gibi. Hasta kanser olduğunu ilk duyduğu an itibariyle en azından bir süreliğine sizi dinlemekten vazgeçip ‘Çocuklarıma kim bakacak’, ‘Kocam ne yapacak?’ gibi soruları düşünmeye başlayabiliyor.

Hastanın anlattığınızın ne kadarını anladığını da iyi saptamak gerekiyor. Küçük parçalar halinde anlattıktan sonra durup karşı tarafın sizi anlayıp anlamadığından emin olmak gerekiyor. Hasta daha fazla bilgi almak istemeyebilir ve “Tamam doktor ne gerekiyorsa yapın” diyebilir. Gerekenleri anlattıktan sonra hastaya ‘Bana sormak istediğiniz bir soru var mı” diye konuşmayı sonlandırmak gerekiyor.

Bazı hastalar “Ya doktor bana doğruyu söyle, kanser miyim” diye sorar. İşte bu noktadan sonra siz hastanıza yalan söylemezsiniz. Ancak hastaya ne kadar süre yaşayacağıyla ilgili bir şey söylemek şart değil. Hastaya şu kadar ömrün kaldı denilmemeli. Kesin bir süre söylemek yanıltıcı olabilir.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Gül Başaran:

‘Hastalığı eksik anlatın ama yalan söylemeyin’

Bir hastaya kanser hastası olduğunu söylemek “Bak sen diyabet hastasısın, hayat boyu ilaç kullanacaksın” demek gibi değil. Bu yüzden hastayla hekimin ilk karşılaşması çok önemli. Hastaya hastalığını ilk etapta anlatmanız gerekmeyebilir. Bazı şeyleri eksik anlatabilirsiniz ama hastaya yalan söylenmemeli. Ben hastaya tanısını söylemek yerine, onun bana durumunu anlatmasını bekliyorum. Çünkü hasta kanser olduğunu bilse bile bu kelimeyi asla duymak istemiyor. Hastalar en çok ‘Ne kadar ömrüm var’ ya da ‘Tedavi işe yarayacak mı?’ diye soruyor. Ben şöyle diyorum: ‘Ne zaman benim tedavilerim bitecek, yapacak bir şey kalmayacak işte o zaman ben size bunu söyleyeceğim. Bunu bilmeye hakkınız olduğunu düşünüyorum.’ Hasta aslında benim ona durumu anlatmamı beklemeden durumunu bilmiyor. ‘Doktorum bana bu bilgiyi verecek’ diyor. Bu nedenle kanser konusunda en önemli konu hastahekim ilişkisi. Bazen hastalar hastalığını biliyor ama bir kısmı ise bilip bilmemezlikten geliyor. Hastalığını bilip karşıma gelen hasta oranı yüzde 20.

‘Hastaların birbiriyle konuşması faydalı değil’

Bu hastalıkta hastaların birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlıklı bulmuyorum. Zannediyorlar ki herkesin hastalığı, kanserin evresi aynı. Aralarında ‘Sana ne yapıldı, bana ne yapıldı’ diye konuşuyorlar. Farklı tedaviler uygulandığı ortaya çıkınca da hasta karşımıza gelip ‘Şu hastaya bu tedaviyi vermişsiniz, bana neden vermediniz?’ diyor. Kanser hastalarına bir bilgilendirme kitapçığı veriyorum. Orada ne yiyip nasıl yaşayacaklarına dair temel bilgiler yer alıyor. Ama hasta çok farklı şeyler duymak istiyor. Hastalarıma şöyle diyorum ‘Lüften bu kitapçıkta yazanlar dışında bir şey yapıyorsanız beni bilgilendirin. Biz yeni bilgiler edinmiş olsak bunu size söyleriz’. Bazı hastalar çevreden duyduklarına inanıyor. ‘İyi gelecek’ diye ısırgan otu yiyor ama karaciğer fonksiyonları bozuluyor. Kontrole geldiğinde ’Acaba hastalık metastaz mı yaptı?’ diye üzülürken öğreniyorum ki hasta ısırgan otu yemiş.

Memorial Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Derin Kösebay:

‘Hastanın travması en aza indirilmeli’

Kanser teşhisi bir insanın beyninde ciddi bir şoka neden olacak kadar büyük sarsıntı yapabiliyor. Yapılan bir çalışma şöyle: Hasta kanser teşhisi söylendikten sonra konuşulanların ancak 15-20 saniyesini hatırlıyor, konuşmaları beyin algılamıyor. Bu tabii kanserin ne olduğunu yeterince bilen entelektüel seviyesi belirli düzeydeki insanlar için...

Amerikan filmlerindeki gibi hastaya ‘Kansersiniz ve 6 ay süreniz kaldı’ demek bana sağlıklı gelmiyor, acımasız bir durum. Buradan hastalığın saklanması gerektiği anlamı çıkmasın. Hastalığın adı net söylenmese de hasta bir süre sonra o adı özümsüyor. Hastalığın düzelmediği ve sona yaklaşıldığı zamanlarda da çoğu hasta her şeyi bilmesine rağmen sanki böyle bir hastalığı yokmuş gibi davranır. Hastaya ömür biçmek her zaman doğru sonuçlar vermiyor.

Hastalığın kanser olduğunu anlayan veya tahmin edebilen hasta çoğu kere başka soru sormaz. O sormadıkça da açıklama yapmaya çalışmak gerekli değil. ‘Bana her şeyi tam olarak anlatın’ diyen birine gereken bilgileri doktor vermeli. Amacımız hastanın geçireceği travmayı en aza indirmek.

Medical Park Göztepe Kanser Hastanesi Medikal Onkolog Prof. Dr. Mustafa Yaylacı:

‘Alıştırarak söylenmeli’

Hastanın kanser olduğu bence alıştırılarak mutlaka söylenmelidir. Hastalar hastalıklarını bilmeli. Çevrelerinde sürekli gizli saklı konuşuluyor. Hasta kendisini neyin beklediğini bilmiyor, endişeli oluyor. Bunların dışında hasta ne kadar cahil, eğitim seviyesi düşük de olsa zaten kanser teşhisi konulana kadar birçok tetkik yapılıyor. Hastaya “Siz kanser değilsiniz” deseniz bile hasta buna inanmıyor, ‘Niye ben iyileşmiyorum?’ diye sorguluyor. Hastaya uygun bir dilde söylenirse, hasta teşhisinin paylaşılmasının huzurunu yaşıyor, hekime daha çok güveniyor, tedaviye sarılıyor.

Medicana Hastanesi İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Mehmet Salih İyikesici:

‘İntihar riski varsa söylenmeyebilir’

Aileye kanserin, kontrolsüz hücre büyümesi olduğu ve tedavi olanaklarının yüksek olduğu söylenmeli. Kanserin eşittir ‘ölüm’ veya ‘amansız hastalık’ olmadığı vurgulanarak tedavi olanakları, hastalığın evresi gibi durumu aydınlatıcı konuşulmalıdır. Hastaya hastalığın hangi evrede olduğu ve tedavi olanakları; hastanın psikolojisine uygun, umudu yok etmeyecek ve gerçekçi kabullenişi sağlayacak bir biçimde anlatılmalı. Ancak aile ile yapılan görüşmede hastanın daha önce depresyona girip girmediği, tedavi görüp görmediği gibi konularda bilgi alınması sonucu, eğer hastanın, tanıyı öğrenmesi bir intihar riski taşıyorsa, hasta o an ciddi depresyondaysa ya da yaşam kaygıları varsa, gerçek hastaya söylenmeyebilir. Ayrıca, ‘hastanın kendisiyle ilgili bilgileri ‘öğrenmeme’ gibi net bir tavrı varsa buna da özen gösterilmeli.

Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Metin Çakmakçı:

‘Sevdikleriyle vedalaşmak için zaman tanımak lazım’

Hastanın eşiyle, dostuyla bu durumu paylaşıp hastayla paylaşmamak tıbbi bir hatadır. Tabii hastanın bilinçli tercihi bu değilse. Hastanın, girişimler hakkında riskleriyle birlikte anlatıldıktan sonra olur demesi gerekiyor. Her hasta, işlerin iyi gitmediğini, öleceğini ya da ölme riskinin yüksek olduğunu bilir. Bir şekilde umut olduğunu anlatmak olumlu bir davranıştır. Durumu ölümcül olmasına rağmen siz ona ‘İyi olacaksınız’ dediğiniz sürece hastahekim ilişkisinde de zedelenme olur, iki taraf da tiyatro oynar. Ayrıca o hastanın gerçekten sizinle ve ailesiyle konuşmak istediği şeyler olacaktır. Ömrü boyunca belki de konuşamadığı... Onları konuşmak için de hastaya bir fırsat vermek lazım. Aklı başında bir hastaysa, yakınlarının “Şunu söyleyin ya da söylemeyin” şeklinde müdahaleye hakkı yoktur.

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Başak Oyan Uluç:

‘Kişi tanısını bilmeli, tedavisini seçmeli’

Karşımızda erişkin biri varsa ve söylediklerimizi anlayabilecekse, tedavisine karar verebilmek, hayatını düzenleyebilmek, tedavi ile ilgili yan etkilerle mücadele etmek için tanıyı bilmeli. Yakınları kendisinden bunu saklarsa, hasta bunu farklı yollardan anlar, en azından şüphelenir. Hastaya hastalığı söylenmediğinde, anlasa da yakınlarını üzmemek için bilmiyormuş gibi davranır. Ayrıca kanunen hasta hastalığın gidişi ve sonuçları konusunda bilgi alma hakkına sahiptir. Hasta ne kadar bilgi istiyorsa o kadar bilgi verilmelidir.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü’nden Medikal Onkolog Doç.Dr. Faysal Dane:

‘Ailenin değil hastanın isteği önemli’

Yapılan testleri gördükten sonra hastaya ilk sorduğum soru genellikle ‘Niçin buradasınız?’ oluyor ki burada hasta zaten durumunu çok kabaca da olsa anlatıyor. Hekim hastalığı anlattıktan sonra kanser olduğunu pek çoğu anlıyor ama anlamak istemiyor, hiçbir şekilde ‘kanser’ kelimesini telaffuz etmiyor. O zaman çok üzerine gitmiyorum. Hasta geldiğinde bir kistten bahsediyor. Ben de o kistin çoğalma, başka yerlere sıçrama potansiyelinden bahsediyorum. Hasta ne bilmek istiyorsa onu anlatıyorum. Bazen hasta durumunu bilse bile hasta yakınlarının tepkileri farklı oluyor. Hastayı ilk teşhisi koyan cerrahla ya da onkologla karşılaştırmamaya çalışıyor. Hastaya durumu anlattıktan sonra hastanın bir isteği varsa onu yapmak gerekiyor. Çünkü hasta yakınları hastadan daha tepkili oluyor, saklamak istiyor. Hastaya yalan söylememek gerekiyor. Bir de aile fertleri haberi verme sırasında sorun yaratabiliyor. Hastama anlayabileceği türden her şeyi anlatıyorum ve ‘Hastam beni anladı’ diyorum. O sırada hasta yakını araya girip ‘Bak gördün mü kanser yokmuş’ diyor. İşte o zaman her şey daha da zorlaşıyor ve başladığı yere dönüyor.

İstanbul Cerrahi Hastanesi Cerrahi Direktörü Mehmet Ali Yerdel:

‘Umutsuz durumda gerçek hastaya değil en yakınına söylenmeli’

hastaya, kanseri erken evrede yakalamışsak durumun direkt olarak anlatılması uzun dönemde herkesin işini kolaylaştırır. Bu özellikle kesin tedavisi olan erken evre kanser hastaları için doğrudur. Hastayı ameliyat edip sonra da kemoterapi ve radyoterapiye yollayıp ‘Sen kanser değilsin’ demek hasta -doktor güven ilişkisini zedeler. Öte yandan çok ileri bir aşamada tanı almış ve beklenen yaşama süresinin 6 ay ya da 1 yıl gibi kısa bir süre olduğu bir ileri evre kanser hastasına ‘Sen şu zaman öleceksin’ demek çok doğru değil. Birey haklarının her şeyden önde olduğu modern Batı toplumlarında bu bilginin bile hastaya direkt olarak aktarılması zorunludur. Aile bağlarının bizdeki kadar güçlü olmadığı ve daha ‘yalnız’ insanlardan oluşan Batı toplumlarında bu bilginin hastaya verilmemesi doktoru ciddi yasal yükümlülük altında bırakabilir. Kanımca ülkemizde bu tarz bir bilginin hastanın en yakın aile bireyine verilmesi daha olumlu sonuçlar doğurur.

Marmara Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nden Doç. Dr. Kemal Kuşçu:

Hasta yakınları durumu zorlaştırıyor

Öncelikle hastaya söylemek için bir ilişki şart. Yani doktor hasta ilişkisinin kurulması gerekiyor. Ayrıca hastaya da bu durum anlatılırken şartların en iyi şekilde hazırlanması gerekiyor. Kanser hastası bize geldiğinde zaten durumunu onkolog ya da cerrahından öğrenmiş oluyor. Geçtiğimiz günlerde bir grup çalışması yaptık. Hastaların hastalığı nasıl karşıladığı ile ilgiliydi. Öncelikle durumun hastaya nasıl söylendiği çok önemli. Bir hastaya kanser olduğunu doktor asansör kapısında söylemiş. Hastanın tepkisini anlatırkenki ilk kelimeleri şöyle: ‘Yer sanki ayağımın altından kaydı’.

‘Körlerle sağırlar birbirini ağırlar durumu işleri zorlaştırıyor’

Kanser hastasına hastalığı söylenmeli. Çünkü hastalığın söylenmediği ailelerde ‘Körlerle sağırlar birbirini ağırlar’ durumu ortaya çıkıyor. Aile fertleri ‘Hastamız üzülmemeli. Onu üzersek hastalığı gün geçtikçe kötüye gider’ diye düşünüyor. Bu nedenle hastayı tüm kötü, olumsuz haberlerden uzak tutmaya çalışıyorlar. Ama bu durum hayatı daha da zorlaştırıyor. Bu sefer evde salatanın sirkesi ya da tuzluğun yeri yüzünden kavga çıkabiliyor.

‘İpler hastanın elinde olmalı’

Bazen de hasta yakınları yanlış anlıyor, panik yapıyor. Yaşadığım bir olayı şöyle anlatabilirim: Bir hastam intihar edeceği düşüncesiyle geldi. Aslında böyle bir niyeti yok. Yakınları ‘İntihar edecek’ diye getirdi. Oysa hastam ‘Ben intihar edeceğim demedim. Öleceğim dedim’ diyor. Eğer hastanın hayatı başka birileri tarafından yönlendirilmeye çalışılıyorsa işler daha da karmaşıklaşıyor. Ama hasta durumunu biliyorsa, işte o zaman ipler onun elinde oluyor.

‘İnkar edersem hastalık yok olur gibi geliyor’

Hasta durumunu kabul ettiği halde bazen aile fertleri bunu reddediyor. Kanser hastası kadın hastam dert yanıyor: ‘Kemal Bey, eşim benimle hiç ilgilenmiyor. Doktora benimle gelmiyor, tahlil yaptırıyorum sormuyor’ diyor. Erkek de şöyle diyor: ‘Doktor bey, her akşam yatağa yatıyorum, ben sanki o hastalıkla ilgilenmezsem, sormazsam o hastalığın yok olacağını düşünüyorum.’ Yaşadıklarımızı özdeşleştirmek, olağanlaştırmak çok önemli. Bu pek çok şeyi sıra dışı olarak algılıyoruz. Durumu ne kadar olağanlaştırırsak hem yakınları hem de hasta rahat eder.

Amerikan Hastanesi Psikoloğu Elvin Aydın:

‘Saklanırsa hasta panikler’

Hastaya hastalığını ve tedavisinin nasıl olacağını anlatılmalı. Hastaya sorunu söylerken bir yandan da bu sorunla nasıl başa çıkabileceği söylenmeli. Birçok hasta yakını hastasına hastalığının kanser olduğunu söylemeyerek onu koruduğunu zanneder. Oysa ki hasta olumsuz bir durum olduğunu hisseder ve kendisine açıklama yapılmadığı için durumu olduğundan da kötü olarak görür. Bu durum hastada kaygı, gerginlik ve panik hissi yaratır. Oysa hastalık tanısını uygun bir şekilde doktorundan öğrenen kişi, şok, üzüntü, panik gibi hisleri yaşasa da kısa bir süre sonra toparlanıp hastalığıyla savaşma isteği gösterir.

Kaynak : Posta

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Hastaya Kanser Olduğu Nasıl Söylenmeli ?

Yazının devamı için tıklayın...

Gırtlak Kanserinin En Önemli Sebebi Sigara

KanseriTedaviEt.com | Salı, Mayıs 18, 2010 | 0 yorum »

Gırtlak KanseriGırtlak kanseri risk faktörlerinin başında sigara geliyor. Sigara bağımlılığından kurtulmak, gırtlak kanseri riskini azaltmada önemli rol oynuyor.

Sigara dumanındaki katranda bulunan bazı maddeler kansere yol açan etkiler yaratıyor. Sigara bırakıldığında ise kanser riski giderek azalıyor. Gırtlak kanserinin erkeklerde kadınlara oranla 10 kat fazla görüldüğünü söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Nesil Keleş, son yıllarda kadınlarda sigara içimindeki artışla birlikte, Avrupa ve ABD'deki kadınlarda gırtlak kanseri görülme sıklığının da arttığını söyledi.

Alkolle beraber sigara kullanımının hastalık riskini artırdığının altını çizen Prof. Dr. Nesil Keleş; “Tek başına alkol kullanımının risk faktörü olup olmadığı henüz kesin olarak bilinmiyor. Ayrıca lökoplaziler yani yanaklarda ve dilde bulunan beyaz plakalar, akut ve kronik gırtlak enfeksiyonları, virüslere bağlı enfeksiyonlar; sesin kötü kullanımı, gırtlağı etkileyen ve tahriş eden faktörler riskler arasında sayılabiliyor” dedi.

ERKEN TANI ŞANSI YÜKSEK

SigaraGırtlak kanserleri, nispeten daha iyi seyirli tümörler arasında kabul ediliyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri, hastalığın erken tanı şansının yüksek olması.

“Erken belirtiler, gırtlakta tümörün yerleştiği bölgelere göre farklılıklar gösterebiliyor. Örneğin ses teline yerleşen tümörler ses kısıklığına neden olurken, gırtlağın üst bölümüne yerleşen tümörlerde yutma fonksiyonu sırasında ağrı olabiliyor” diyen Prof. Dr. Nesil Keleş, gırtlak kanserinin belirtilerini ve tedavi yöntemlerini şöyle anlattı:

SES KISIKLIĞI VE YUTMA GÜÇLÜĞÜNE DİKKAT!

“Gırtlak kanserinin erken evrede yakalanması sağlayacak belirtiler arasında ses kısıklığı, yutma güçlüğü, nefes darlığı, kulak ağrısı, ileri evrelerde boyunda şişlik ve öksürük bulunuyor. Yutma güçlüğü bazen hastalar tarafından nefes darlığı, boğazda gıcıklanma, dolgunluk, yabancı cisim, boğazı sürekli temizleme ihtiyacı ve takılma hissi gibi tarif ediliyor.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Gırtlak Kanserinin En Önemli Sebebi Sigara

Yazının devamı için tıklayın...

Beyin KanseriDünya Sağlık Örgütü 10 yıl süren cep telefonu kullanımı araştırmasını açıkladı. Çalışmaya göre cep telefonuyla günde 30 dakikadan uzun konuşmak beyin kanseri riskini üçte bir artırıyor.

Günde 30 dakikadan fazla cep telefonu kullanmak beyin kanseri riskini artırıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün 10 yıl süren çalışmasının sonuçları cep telefonu ve kanser arasındaki ilişkinin sonuçlarını ortaya koydu. 13 ülkeden 30 yaş üstü 5 binden fazla katılımcıyla yapılan araştırmada, günde 30 dakikadan fazla cep telefonuyla konuşanlarda beyin kanseri riskinin üçte bir arttığı gözlendi.

Günde 30 Dakikadan Fazla Cep Telefonu Kullanmak Beyin Kanseri Riskini ArtırıyorUzmanlar cep telefonlarının kulaklıkla kullanılmasını, direkt kulağa koyulmamasını öneriyor ancak cep telefonu kullanıcılarının büyük bölümü, cep telefonlarını kulaklıkla kullanmayı tercih etmiyor. Cep telefonunu günde 30 dakikadan az ya da kulaklıkla kullanmanın beyin kanseriyle doğrudan ilişkisi olup olmadığıysa gözlemlenmedi. Uzmanlar, cep telefonu kullanımının son 10 yıldır yoğunlaştığını, cep telefonu kullanmanın az ya da dolaylı olmasının beyinde nasıl bir hasara neden olduğunun henüz geniş çaplı bir araştırmaya konu olmadığını söyleyip uyarıyor: Yakın gelecekte cep telefonunun uzun vadeli zararlarını da göreceğiz.

30 yaş altı ‘ağır kullanıcı’

Uzmanlar özellikle 30 yaş altı kişilerin cep telefonunun en sık kullanan kitle olduğunu söylüyor. Araştırmacılar, 30 yaş altı cep telefonu kullanıcıları, ‘ağır kullanıcılar’ olarak tanımlanıyor. Bu kişiler cep telefonuyla günde 30 dakikadan fazla konuşuyor. 30 yaş üstü kullanıcıların genel cep telefonu kullanma ortalamasıysa ayda iki saat. Araştırmacıların bir sonraki adımı, çocukların cep telefonu kullanmasının beyin tümörü oluşumuna etkisini araştırmak olacak. Uzmanlar, çocukların beyin hücreleri henüz gelişmemiş olduğu için risk altında olduklarını düşünüyor. (The Daily Mail)

Kaynak : Radikal

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Günde 30 Dakikadan Fazla Cep Telefonu Kullanmak Beyin Kanseri Riskini Artırıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Nano-Robotlar Kansere Karşı Kullanılacak

KanseriTedaviEt.com | Salı, Mayıs 18, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerBilim insanları DNA’dan yapılmış örümcek benzeri moleküler robot ürettiler. Nano-robotlar vücut içinde gezintiye çıkabilecek, hasarlı dokuları iyileştirebilecek, kanserli hücreleri teşhis edip yok edebilecek.

ABD’nin New York kentindeki Columbia Üniversitesi bilim insanlarının ürettikleri DNA’dan yapılmış örümcek benzeri moleküler robotları kanser dahil birçok hastalığın tedavisinde kullanılabilecek. Robotlar atardamarları temizleyebilecek, hastalıkları saptayabilecek, hasar görmüş dokuları iyileştirebilecek.

Bilgileri not ediyor

Columbia Üniversitesi’nden bir uzmanlar ekibinin ürettiği robot örümceğin uzunluğu sadece 4 nanometre. “Vücudu” streptavidin proteininden oluşan nano-örümcek, bir şekilde DNA sarmalını takip ediyor.

Hızlanması gerek

Nano örümceklerNano-örümcek, atom gücüyle çalışan mikdoskop aracılığıyla izleniyor. Robot, bulunduğu çevreyi algılayıp ona göre reaksiyon göstermek üzere programlanabiliyor. Bu robotların bir özelliği de hücre yüzeyindeki, örneğin kanserojen hastalığı saptayabilip, yok edilmesi gerektiğini not edebiliyor.

Uzmanlar, bu robo-örümceğin şu anda 100 nanometre yol alabildiğini belirtiyorlar. Bundan böyle uzmanların, robo-örümceğin nasıl daha hızlı gitmesinin ve daha programlanabilir olmasının sağlanması üzerine yoğunlaşacakları ifade ediliyor.

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Nano-Robotlar Kansere Karşı Kullanılacak

Yazının devamı için tıklayın...

Kalın Bağırsak KanseriÇok fazla kahve, meşrubat ve gazlı içecekler içmenin kolon kanseri riskiyle ilişkisi olmadığı bulundu.

Harvard Halk Sağlığı Okulu'nda yapılan araştırmada, Kuzey Amerika ve Avrupa'daki 13 çalışmanın sonuçlarını analiz eden araştırmacılar, şekerli, gazlı içeceklerin kolon kanseriyle bağlantılı olmadığını tespit ettiler.

kahve
Populergazete.com'un haberine göre önceki araştırmalar, kahve ve çayın kanser riskini düşürebildiğini, ancak diğer içeceklerin ise riski artırabildiğini belirtiyordu. Örneğin, antioksidanlar içeren çayın kanseri önlemeye yardımcı olurken, çayın kanseri ilerleten poliamin içerdiği de kaydediliyor. Şekerli meşrubatların ise kilo alımıyla, obeziteyle ve kolon kanseri için potansiyel risk faktörü olan diğer koşullarla bağlantılı olduğu belirtiliyor.

The Journal of the National Cancer Institute isimli tıp dergisinde yayınlanan araştırmada, 731 bin 441 katılımcı arasında, 5 bin 604 kişide kolon kanseri oluştu. Günde 8 fincandan fazla kahve içenlerde daha içenlere oranla daha fazla kanser gelişmediği belirlendi. Aynı şekilde, günde 500 gram şekerli ve gazlı içecek tüketenlerde de daha fazla kanser riski olmadığı saptandı.

Kaynak : İnternet Haber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Şekerli, Gazlı İçecekler ve Kahve Kolon Kanseri Riskini Artırmıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Kansere Çare Bulunacak Ama Uzun Zaman Alacak

KanseriTedaviEt.com | Salı, Mayıs 18, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerKimya alanındaki çalışmalarıyla ilaç gelişimine katkılarından dolayı 2004 Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülen İsrail Teknoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aaron Ciechanover, kanserin kesin tedavisinin bulunacağını ancak bunun çok zaman alacağını belirtti.

Prof. Dr. Ciechanover, HÜ Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Neşe Genç’in ölüm yıldönümü için düzenlenen anma etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen konferansta Nobel Ödülü almasına konu olan proteinlere ilişkin bilgiler verdi.

Vücudu idare eden mekanizmalar olan proteinlerin görme, işitme, kalp atışı, sindirim, solunum, atıkların uzaklaştırılması gibi tüm aktivitelerden sorumlu olduğunu anlatan Ciechanover, bu proteinlerin sürekli ve yoğun bir şekilde parçalanıp yerine yenilerinin yapıldığını ifade etti. Ciechanover, bu proteinlerle kanser hastalığının ilişkisi üzerine yaptığı araştırmalara ve deneyimlerine ilişkin görüşlerini de aktardı.

Her hasta farklı

Konferansın ardından soruları yanıtlayan Ciechanover, kanserin kesin tedavisinin bulunup bulunmayacağı sorusunun cevabının kesin olarak “evet” yönünde olduğunu, ancak bunun çok zaman alacağını belirtti.

Kanserin çok kompleks bir hastalık olduğuna işaret eden Ciechanover, hastalığa ilişkin şu bilgileri verdi:

“Aynı kanser hastasından biri tedavisini olduktan sonra iyileşebilir, ancak diğeri iyileşemeyebilir. Bu nedenle kanser, kişiye göre farklılıkları olan bir hastalık. Bu nedenle her kanser vakasını ayrı bir hastalık olarak düşünmek gerekir. Aslında bilimin de bu konudaki sorunu, daha en baştan kanserdeki tanıyı doğru koyamamalarından başlıyor. Çünkü bunun doğru yapılması için bilimdeki hücre bilgisi henüz yeterli değil. Genom projesi ile kanser türlerini alt gruplara ayırmaya ve kişiye özgü özelliklerini çıkarmaya başladık. Ancak yolumuz daha çok uzun.”

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kansere Çare Bulunacak Ama Uzun Zaman Alacak

Yazının devamı için tıklayın...

Alerjiler Kanserden Koruyor Olabilir

KanseriTedaviEt.com | Cuma, Mayıs 14, 2010 | 0 yorum »

Tüm Haberlerİnsana sıkıntı veren, hatta zaman zaman hayattan bezdiren alerjilerin, kansere karşı koruyucu olabileceği bildirildi.

Amerikan Alerji, Astım ve İmmünoloji Kolejinin bilimsel dergisi "Alerji, Astım ve İmmünoloji Annals"da yayımlanan araştırmada, Kanadalı bilim adamları, hiperaktif bir bağışıklık sisteminin, organizmanın olası zararlı hücrelere karşı kendini koruma ve bu hücreleri yok etme kapasitesini artırabileceğini, bu sayede de kanser veya tümör oluşması riskini azalttığını ortaya koydu.

AlerjiMariam El-Zein ve ekibinin yürüttüğü 7 yıl süren araştırmada, 3300 tümörlü erkek hasta ile 500 sağlıklı yetişkinden oluşan bir kontrol grubu gözlem altında tutuldu.

El-Zein, araştırmalarının sonunda astımlı erkeklerin mide kanseri, egzaması olanların ise akciğer kanserine yakalanma risklerinin diğerlerine göre çok daha düşük olduğunu tespit ettiklerini belirterek, "Alerjik koşulların neden kanser riskini azalttığını tam olarak açıklayamıyoruz, ancak bu araştırma umut verici" diye konuştu.

Alerji uzmanı Jonathan Bernstein de gelecekte, bu ilişkinin ve bağışıklık sisteminin kanser riskini azaltmaktaki rolünün araştırılmaya devam edeceğini umduklarını söyledi.

Araştırma İtalyan La Stampa gazetesinde yayımlandı.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Alerjiler Kanserden Koruyor Olabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Rahim Ağzı Kanseri Nasıl Oluşuyor ?

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mayıs 10, 2010 | 0 yorum »

Rahim Ağzı KanseriRahimağzı kanseri, tüm dünyada kadınlarda en sık görülen ikinci kanser tipi. Her iki dakikada bir, rahimağzı kanseri nedeni ile bir kadın yaşamını yitiriyor.

Dünyada her yıl 510 bin kadını etkilediği tahmin edilen rahimağzı kanseri yüzünden yılda 288 bin kişi yaşamım yitiriyor. Türkiye'de ise her gün 4 kadına rahimağzı kanseri teşhisi konuluyor ve her gün iki kadın bu hastalıktan ölüyor. Bugüne kadar HPV virüsünün yaklaşık 100 türü tespit edildi. Bunların 15'i rahimağzı kanserine yol açabiliyor.

Aşı ve pap smear taraması

HPV enfeksiyonu kolayca bulaşabiliyor. Hatta enfeksiyonun bulaşması için cinsel ilişki şart olmamakla beraber, cildin cilde teması da bu duruma sebep oluyor. Kondom kullanılması riski azaltmakla birlikte, tamamen koruyucu değil. Aşılanmayla birlikte düzenli pap smear taraması yapılması bu hastalıktan korunmak için en ideal yol. Aşılar öncelikli koruma yöntemi olarak uygulanıyor. Hastalık gelişen kişilerde tedavi yolu ile hastalığın inatçı hale gelmesinin önlenmesi ise sekonder (ikinci) korunma yöntemi. Özellikle yaygın tarama programları olmayan ülkelerde aşı, rahimağzı (serviks) kanserinin önlenmesinde büyük önem taşıyor.

Aşıya ulaşmak kolaylaştı

Rahim Ağzı Kanseri Nasıl Oluşuyor ?Dünyada genç kızlar ve kadınlar arasında kanser hastalığından kaynaklanan ölümlerin ikinci en büyük nedenini oluşturan rahimağzı kanserine karşı geliştirilen aşıda indirim yapıldı. 3 doz olarak ugulanan rahimağzı (HPV) kanseri aşısının doz fiyatı 129.37 TL'ye indirildi. Böylece tüm dünyada ve Türkiye'de aşıya erişim artabilecek. GSK Türkiye Genel Müdürü Yiğit Gürçay konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Bütün kadınların rahimağzı kanserine karşı korunma hakkı olduğuna inanıyoruz. Ülkemizde de rahimağzı kanseri (HPV) aşısına erişim artarken ve bunun sonucunda hastalıktan yaşamlarını yitirenlerin sayısı düşerken, rahimağzı kanserinin Türkiye'nin sınırlı kaynakları üzerindeki baskısı ve ekonomik faturasının da azalmasına katkıda bulunmaktan mutluluk duyuyoruz."

Nasıl oluşuyor?

Rahimağzı kanserlerinin hemen hemen tamamına "insan Papilloma Virüs" türleri (HPV) yol açıyor. Bunlar çok yaygın görülen, belirti göstermeyen ve oldukça bulaşıcı, kılıfsız DNA virüsleri. Tüm dünyada kadınların yüzde 80'den fazlasının yaşam süreleri içinde HPV virüsü enfeksiyonunu kapacağı tahmin ediliyor. Bugüne kadar HPV virüsünün yaklaşık 100 türü tespit edilmiş durumda. Bunların 15'i rahimağzı kanserine yol açabilmekte. Dünyada rahimağzı kanseri vakalarının yüzde 70'ine HPV16 ve 18 virüs tipleri yol açıyor. Bu ikisinden sonra en yaygın görülen HPV tipleri 45, 33 ve 31'dir. Rahimağzı kanseri rastlanan her kadında HPV bulunuyor, ancak her HPV bulunan kadında bu kanser türü gelişmeyebiliyor. Yardımcı faktörler HPV enfeksiyonunun kansere dönüşmesinde önemli rol oynuyor. Kansere yol açan HPV ile enfekte kadınlarda rahimağzı kanseri ile ilişkili faktörler şöyle sıralanıyor;

* Erken yaşta cinsel ilişki,
* Çok sayıda gebelik,
* Sigara kullanımı,
* Cinsel yolla bulaşan hastalık geçirmiş olmak.

Kaynak : İnternet Haber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Rahim Ağzı Kanseri Nasıl Oluşuyor ?

Yazının devamı için tıklayın...

Bilgisayarlı Tomografi ve Radyasyon İlişkisi

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mayıs 10, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerTanı koyma süresinin hayati önem taşıdığı ağır travma geçirmiş olgularda, kısa sürede elde edilen tüm vücut görüntüleri (kemik yapılar, iç organlar ve damarların değerlendirilmesinde; mevcutsa kanama odağının tespitinde) yol göstericidir. Bilgisayarlı Tomografi (BT) gibi cihazların büyük gelişme kaydetmesi ile tüm tıp dallarında tanı koyma hızı ve doğruluğu arttı. Bu sayede, kanser gibi erken teşhisin, tedavinin etkinliğinde belirleyici olduğu hastalıkların tanısı, başlangıç aşamasında konulabilmekte.

BT'ler, başarıları kadar, görüntülerin elde edilmesi için kullanılan x-ışını ve dolayısıyla radyasyon ile de gündeme geliyor: X ışını insan vücudundan, dokuların yoğunluğuna göre kısmen soğrularak geçebiliyor. X ışını kemik gibi sert dokulardan daha az, karaciğer böbrek gibi organlardan orta derecede, akciğerler ve bağırsaklar gibi hava dolu organlardan daha fazla geçebilmekte. Tüpten çıkan x-ışınları, insan vücudundan geçtikten sonra filme ya da alıcılara (detektörlere) ulaşır. Genellikle filmde, ışının daha az yoğunlukta ulaştığı alanlar beyaz, fazla olan alanlar siyah renkte kodlanır. Dikkat ederseniz röntgen filmlerinde kemikler beyaz renkte, akciğerler ise hava dolu olduğundan siyaha yakın renktedir. Diğer organ ve dokularda x-ışınını geçirme seviyesine göre grinin tonlarında kodlanırlar. Bu temel prensip hem röntgen filmlerinin oluşturulmasında hem de çok daha gelişmiş BT görüntülerinin oluşturulmasında geçerlidir. Radyolojide x-ışınları; röntgen incelemelerinde, skopi incelemelerinde ve BT’de kullanılır. MR ve ultrasonografide görüntüler x-ışını kullanılmadan elde ediliyor.

Kanser riski

Bilgisayarlı Tomografi ve Radyasyon İlişkisiX-ışınının anlık yüksek dozlarda radyasyon hastalığı, orta ve uzun vadede kansere ve çok yüksek dozlarda çok kısa sürede ölüme yol açıyor. Ancak 100 mSv’in altındaki düşük dozlarda, radyasyonun insana etkileri kesin bilinmiyor. İlgili çalışmalar Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombasından sağ kurtulan ve belli miktarlarda radyasyona maruz kalan insanlar üzerinde yapıldı ve çalışmaların birçoğunda 100mSv düzeyinde radyasyona maruz kalan kişilerde kanser görülme sıklığında, bu tür bir radyasyona maruz kalmayan kişilere göre artış olduğu gözlendi. Bu verilerden yola çıkarak 10 mSv dozunda BT incelemesi yapılan kişilerin kanser riskinde % 0.05 arttığı varsayılır.

Batı toplumlarında bir erkeğin kanser olma riski %25 kabul edilir. Bu nedenle 10 mSv dozunda BT incelemesi yapılan kişinin kanser olma riski %25.05 olur. Potansiyel %25’lik kanser olma riskinin yanında %0.05’lik artış oldukça düşüktür. Atom bombası atıldıktan sonra bu bölgedeki insanlar x-ışını ile birlikte, canlı dokularda ve DNA’da daha yıkıcı etkilere sahip başka radyo aktif parçaçıklara da maruz kaldılar. Oysaki BT’de radyasyon olarak sadece x-ışını var. Bu nedenle kanser yapma riskini tahminde kullanılan bu ve benzeri oranların kesinliği tartışmalıdır.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu verilerine göre, bir yılda İstanbul’da 0.66 mSv, Ankara’da 0,9 mSv dozda radyasyona maruz kalınıyor. Bu değer Sivrihisar'da 3.74 mSv/yıl’dır. Dünyanın belli yerleri, radyoaktif kayaçların yoğun bulunması nedeniyle adeta açık hava radyoloji üniteleri gibidir. Rio de Janerio kumsallarında 1 yıl geçirirseniz yaklaşık 6 mSv radyasyona maruz kalırsınız ki bu İstanbul’daki değerin yaklaşık 9 katıdır. İran’ın ormanlarla çevrili Ramsar kentinde yılda maruz kalınan doz 148 mSv’dir ve araştırmalar bu kentte yaşayan insanlarda kanser görülme sıklığında artış olmadığını gösterdi. Brezilya Guarapari kumsallarında maruz kalınan doz 788 mSv/yıl’dır. Burada geçirilecek 5 günlük tatil ortalama 10 mSv doz maruziyetine yol açar. Bu değer yaklaşık 250 akciğer filmi ya da 10 düşük doz akciğer tomografisi ile eşdeğerdir.

Çok kesitli BT’lerin kullanıma girmesi ile BT’lerin görüntü kaliteleri arttı ve daha fazla hastalığın tanı ve tedavisinde kullanılmaya başlandı. Bazı merkezlerde tıbbi gereklilik dışında hiç bir şikâyeti olmayan insanlara tarama maksadı ile BT incelemeleri yapılmaya başlandı. İngiltere Sağlık Bakanlığı sağlıklı kişilere tarama amaçlı tüm vücut BT incelemesi yapılmasını yasakladı.

Yeni cihazlarda düşük doz

Günümüz BT cihazları ile hastaların maruz kaldığı radyasyon dozu önceki cihazlara kıyasla azaldı. İlk nesil çok kesitli tomografilerde hastaların aldığı radyasyon dozu bir miktar arttı. Radyasyona olan duyarlılığın artması ve teknolojide ki gelişmelerin sağladığı imkânlar neticesinde, yeni BT cihazlarında radyasyon dozları azaltıldı. Radyoloji çalışanlarının önlemleri ile birlikte, 2006 yılı verilerine göre bir akciğer tomografisi için ortalama radyasyon maruziyeti 4 mSv iken, günümüzde bu inceleme 1,5 mSv ve hatta daha düşük dozlarda yapılabiliyor.

Yıllar sonra gelişebilecek olası kanserden korunmak için, gerekli olduğu halde BT incelemesi yapılmaması, o anda mevcut kanser dokusunun küçük boyutlardayken tespit edilme şansının kaçırılmasına yol açabilir. Bilindiği üzere kanserde erken teşhis hayat kurtarıcıdır, erken tespit edilemeyen kanser dokusu çevre ve uzak organlara yayılırsa etkin tedavi şansı kalmayabilir.

Tıpta, kâr/zarar kavramı doktorların güncel pratiğinde sıklıkla kullandıkları temel prensiplerden biridir. Tetkik isterken, tedavi önerirken, olası yan etkiler, oluşacak maliyet gibi kavramlar kâr/zarar dengesi açısından değerlendirilir. İyonizan radyasyon içermeyen ultrasonografi, MR gibi görüntüleme yöntemleri BT’ye eş ya da daha fazla bilgi verdiği durumlarda tercih sebebidir.

Gerekliliği bir hekim tarafından belirlenmemiş, hiçbir BT incelemesi yapılmamalı. Çünkü gelecekte acil durumlarda ya da kalıcı bir hastalık oluştuğunda çok sayıda BT incelemesine gerek duyulabileceği göz önüne alınmalı. Hayat boyu ne kadar çok radyasyona maruz kalınırsa, oluşturabileceği kanser riskinde daha fazla artış olur.

Kaynak : Cumhuriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Bilgisayarlı Tomografi ve Radyasyon İlişkisi

Yazının devamı için tıklayın...

Cilt Kanseri Türleri

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mayıs 10, 2010 | 0 yorum »

Cilt KanseriHer 10 yılda bir deri kanseri görülme sıklığı yüzde 2 oranında artıyor. Günümüzde deri kanserini bilimsel olarak artırdığı bilinen en önemli etken ise güneş.

Kronik yaralar, deri tüberkülozu, yara izleri, arsenik gibi bazı kanserojen maddeler, kseroderma pigmentozum gibi bazı kalıtsal hastalıkların da cilt kanserlerine zemin hazırlayabildiğini belirten Amerikan Hastanesi Dermatoloji Bölümü'nden Dr. Ayfer Aydın, üç tip deri kanseri olduğunu söyledi ve bu kanser türlerinin özelliklerini anlattı.

BAZAL HÜCRELİ KARSİNOM
Tüm kanserler ve deri kanser türleri içinde en iyi huylu olanıdır. En sık görülen deri kanseri türüdür. yüzde 85 baş ve boyun bölgesinde görülür. En çok açık tenli, mavi gözlü, sarışın ve güneş yanığı gelişme riski yüksek olan insanlarda görülür. 1-2 cm boyutuna ulaşmaları için aylar yıllar gereken çok yavaş ilerleyen tümörlerdir. Bu kanser tipi neredeyse hiç metastaz yapmadığı için bazı otoritelerce kanser olarak kabul edilmez. Ancak uzun süre tedavi edilmezse derinin altındaki kemiğe kadar ilerleyebilir. Tedavisi cerrahi olarak çıkarılması veya radyoterapidir.

Cilt KanseriSQUAMÖZ HÜCRELİ KARSİNOM
Bu tür, deride kabarıklıklar veya kırmızı kabuklu yaralar şeklinde ortaya çıkabilir. En sık kulak, yüz, dudak ve ağızda görülür. Bazal hücreli karsinomanın tersine diğer organlara yayılabilir. Erken yakalandığında tedavi oranı yüksektir. Bazal hücreli karsinoma ve Squamöz hücreli karsinomada tedavi başarısı yüzde 95’tir.

MALIGN MELANOMA
Malign melanom melanositlerin (deriye rengini veren pigment hücreleri) yapılarının bozularak kontrolsüz çoğalmasıyla gelişir. Lezyonların bir kısmı var olan bir ben üzerinde gelişirken; bir kısmı da normal bir cilt zemininden (saçlı deri, tırnak yatağı, ayak tabanı gibi alanlar üzerinden) gelişir. Erken evrede tanı konulduğunda etkin bir şekilde tedavi edilebilir. Ancak bu dönemde tanı konulamazsa hızla bölgesel lenf düğümlerine, ardından tüm vücuda yayılabilir ve tedavi şansı önemli ölçüde ortadan kalkar. Malign melanom deri kanserleri içinde en kötü huylu olanıdır ve birinci derecede çocukluk çağında güneş yanığı geçirmek sorumlu tutulmaktadır.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Cilt Kanseri Türleri

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerKanser hücreleri ile ilgili bulunan yeni bir tedavi yöntemi umut vaat ediyor. Bu yöntemin meme, prostat, kolon ve yumurtalık kanseri tedavisinde etkili olması bekleniyor.

ABD'de kanser hastalığı konusunda araştırmalar yürüten Dr. Cem Cüneyt Elbi, hastalığın tedavisinde çığır açacak yöntem üzerinde çalışıyor. Dr. Elbi'nin üzerinde çalıştığı yöntemle kanser hücreleri “yenilenmeyi unutarak” kendi kendilerini yok edecek.

ABD'nin Boston kentinde Harvard Üniversitesi ve MIT (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) gibi dünyanın önde gelen araştırma merkezlerinin yanı başında MSD Araştırma Laboratuvarında onkoloji hastalıklarının mekanizmaları, yeni ilaçların bulunması ve geliştirilmesi üzerinde araştırmalar yürüten Elbi, hastalığın tedavisine yönelik çalışmasında umut verici sonuçlar elde etti.

Kolon, yumurtalık, meme ve prostat kanseri tedavi edilebilecek

KanserÇalışmaları ile ilgili bilgi veren MSD Araştırma Laboratuvarı Biyoloji Programı Sorumlusu Elbi, insan vücudundaki hücrelerin DNA'larının her gün yenilendiğini, insan yaşamının bu sayede normal seyrinde sürebildiğini belirtti. Elbi, faz-2 aşamasındaki araştırmada olumlu sonuçlar aldıklarını ifade ederek, şunları söyledi:

“Mesela güneş altında uzun süre kalan kişilerin hücreleri zarar görür, ama bu hücreler yenilenince sağlığın tehlikeye girmesi söz konusu olmaz. Üzerinde çalıştığımız araştırmada, bu yenilenme sürecini göz önüne alarak yeni bir yöntem geliştirmeyi umut ediyoruz. Çünkü kanser hücreleri de kendi kendilerini yenileyebilen hücrelerdir. Eğer bu hücrelere yenilenmeyi unutturursak kendi kendilerini yok etmelerini sağlayabileceğiz. Bu tedavi kolon (kalın bağırsak), yumurtalık, meme ve prostat kanserinin tedavisinde etkili olacak.”

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır -

Yazının devamı için tıklayın...

PET-BT Cihazı Kanser Tanı ve Metastaz Aşamasında Kullanılıyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mayıs 03, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerBaşta akciğer, lenf bezi olmak üzere çeşitli kanser türlerinde tanı ve metastaz aşamasında, son teknolojik cihaz PET-BT ile yüzde 95 oranında başarı elde edildiği belirtildi.

Uzmanlar, özellikle akciğer kanserinde cerrahi şansının yaşamsal önem taşıdığı için, cihazla yaygın metastaz olup olmadığının kesin belirlenebildiğini ve tedavi şeklinin buna göre belirlendiğini vurguladı.

Gazi Üniversitesi (GÜ) Nükleer Tıp Anabilim Dalı Başkanı ve Türkiye Nükleer Tıp Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ünlü, kanser tanı ve tedavisinde son yıllarda en sık kullanılan metotlardan birinin PET-BT diye kısaltılan ''Bilgisayarlı Tomografi ve Pozitron Emisyon Cihazı'' olduğunu söyledi.

PET'in ve BT'nin, kesitsel olarak vücudun görülmesine imkan veren teknolojik yöntemler olduğunu anlatan Ünlü, PET'te hastaya verilen radyoaktif bir şeker molekülünün, vücut tarafından bilinen şeker gibi algılanarak metabolizma hızı yüksek hücreler tarafından yakalandığı belirtti. Ünlü, ''Kanser, metabolizma hızı yüksek bir hastalık olduğundan, verilen şekerli radyoaktif glikoz kanserli hücreler tarafından tutuluyor. Biz de cihazla bunları tomografik olarak kesitsel biçimde görüntüye dönüştürüyor ve kanser odaklarının vücudun neresinde tutulduğunu tespit ediyoruz'' dedi.

PET-BT'nin, kanser hastalarında beyin hariç dizlere kadar vücudu görüntüleme imkanı sağladığını vurgulayan Ünlü, ''Cihaz sayesinde kanserin yayılımı ile ilgili verdiği metabolik ve anatomik bilgi sayesinde hastalığın yayılımının doğru belirlendiğini ve doğru cerrahi uygulama yapılmasına olanak tanındığını'' bildirdi. Ünlü, ayrıca cerrahi ve kemoradyoterapi sonrası tedaviye yanıtı ve hastalığın nüksünün erken dönemde belirlenebildiğini söyledi.

TEDAVİYE YANIT ALINIP ALINMADIĞINI BELİRLİYOR

PET-BT'nin, özellikle akciğer kanserinde ve lenfomalarda tanı aşamasında kullanıldığını, yöntemin hastalar için son derece konforlu olduğunu belirten ''Hastaya, önceden hazırlanmış radyoaktif madde damar yoluyla veriliyor. Bir saat kadar sonra ilacın vücuda dağılması bekleniyor sonrasında 15-20 dakika süren çekim yapılıyor'' diye konuştu.

Ünlü, özellikle akciğer kanserinde hastanın cerrahi müdahaleden yararlanabilmesi için tümörün metastaz yapmaması gerektiğini vurgulayarak, ''Cihaz, özellikle akciğer kanserlerinde yaşamsal önem taşıyan cerrahi şansının belirlenmesinde aktif rol oynuyor. Çünkü, organlardaki tutulum cihaz sayesinde belirleniyor ve hastanın ameliyata uygun olup olmadığı belirlenebiliyor'' dedi.

PET-BT Cihazı Kanser Tanı ve Metastaz Aşamasında KullanılıyorPET-BT'nin, lenf bezi kanserlerinde tanı aşamasında ve hastalığın yaygınlığının belirlenmesinde kullanıldığını anlatan Ünlü, hem ilaç tedavisinde erken dönemde ve hem de tedavi tamamlandıktan sonra görüntülerin kıyaslanarak tedavinin etkinliğinin saptanabildiğini ifade etti. Ünlü, ''Bu sayede, iki kür kemoterapi verdikten sonra, tedaviye yanıt alınıp alınamadığı belirleniyor. Yanıt alabiliyorsak devam ediyor, yanıt alamıyorsak kesiyoruz. Böylelikle kişiselleşmiş bir tedavi uygulama şansımız oluyor'' diye konuştu.

PET-BT'de, küçük bir yanılgı payı olabileceğini, ancak bunun diğer yöntemlerle kıyaslanamayacak oranda az olduğuna dikkati çeken Ünlü, ''Yanılgı payı yüzde 2-3'ü geçmiyor. Hastaların yüzde 95'inde yanılgı payı olmadan kesin tanı konulması ve tedavinin belirlenmesini sağlanıyor'' dedi.

Ünlü, bunların dışında cihazın en çok bağırsak, meme, jinekolojik kanserlerde kullanıldığını belirterek, hastaların tedavi sonrasında kan değerlerine bakılarak kontrol edildiğinde olağan üstü bir durum çıkması halinde, hastaya çok sayıda (MR-tomografi) tetkik ve tarama yerine PET-BT'nin yapıldığını anlattı. Ünlü, bununla tarama cihazlarıyla hem hastaya verilecek radyasyonun azaltıldığını hem de devlete gelecek maddi yükün ciddi oranda azaltıldığını bildirdi.

SGK, HASTA BAŞINA 100 AVRO CİVARINDA KAZANÇ ELDE ETTİ

Tekniğin pahallı olmadığını, 2009'da akciğer kanserleri ile ilgili yapılan çalışmada, PET-BT ile hasta başına SGK'nın 100 Avro civarında kazanç elde ettiğini belirten Ünlü, ''Çünkü, gereksiz cerrahi operasyonlar önleniyor. Metastaz olmadığı doğrulandığında da cerrahi şansı artıyor'' diye konuştu.

Ünlü, ABD'de her 200 bin kişiye bir PET cihazı, Avrupa'da 650 bin kişiye ve Türkiye'de ise her 1 milyon kişiye bir PET cihazı düştüğünü, bunun Türkiye için çok iyi bir sayı olduğunu söyledi. PET-BT taramasının geri ödeme kapsamında olduğunu, ancak bunun herkese taramanın yapılabileceği anlamını taşımadığını vurgulayan Ünlü, şöyle devam etti:

''O kadar paramız yok. Japonya'da tamamen ücretli bir hasta grubu tarandı. Tarama sonucunda, normalde rastlanan kanser oranının çok üstünde bir rakam tespit edildi. Bu nedenle parası olan ve risk oranı yüksek olanlar yaptırabilir, ancak bir sigorta kurumundan böyle bir talep de uygun değil. Cihazın kullanım yaygınlığı için SGK, endikasyon listesini yenilemeli. Çünkü, özellikle lavinks (ses telleri) tümörlerinde çok faydalı olan PET-BT, listede olmadığından geri ödeme kapsamında değil. Biz de kullanamıyoruz. Ayrıca endikasyon listesine göre, PET-BT yapılabilmesi için radyoterapiden sonra 2 ay beklenmesi gerekiyor. Oysa 2 hafta sonra ya da tedavinin yarısındayken cihazın kullanılması daha iyi sonuçlar alınmasını sağlıyor. Tomografi, MR ve diğer tahlillerin yapılması ve kanser tanısının konulması durumunda PET-BT geri ödeme kapsamına giriyor.''

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - PET-BT Cihazı Kanser Tanı ve Metastaz Aşamasında Kullanılıyor

Yazının devamı için tıklayın...