Nanoteknolojiyle Nadir Görülen Kanser Hücreleri Tespit Edildi

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Temmuz 28, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerMaddeyi atomik ve moleküler seviyede kontrol eden nanoteknoloji ile kanserin erken teşhisi ve kişiye özel tedavisi için yürütülen çalışmalar umut veriyor. Emory Kanser Nanoteknoloji Merkezi Direktörü Prof. Dr. Shuming Nie, son araştırmasında nadir kanser hücrelerini tespit etmeyi başardı.

Nanoteknoloji ile kanser görüntüleme, moleküler tanı ve hedefli tedavi uygulamaları için yaptığı araştırmalarla dikkati çeken ve ABD Ulusal Kanser Enstitüsünün de destek verdiği Prof. Dr. Shuming Nie, ABD-Türkiye İleri Araştırmalar Enstitüsü'nün Antalya'nın Kumluca ilçesine bağlı Adrasan beldesinde düzenlediği ''Global Sağlıkta Fırsatlar ve Zorluklar'' konulu foruma katıldı.

Türkiye'ye ilk kez gelen biyomedikal ve kimya mühendisi Prof. Dr. Nie, milimetrenin milyonda biri büyüklüğündeki yapılara yeni sentez özellikleri kazandıran nanoteknoloji ile kanserin erken teşhisi ve tedavisi için değişik ülkelerdeki laboratuvarlarda yürütülen çalışmaların sürdüğünü söyledi.

Araştırmalarıyla nano-parçacıklarının tıpta kullanımına büyük katkı yapan Nie, kanser hastalarında erken teşhisin önemine işaret etti. Moleküler seviyedeki yeni teknolojilerin kanserin erken teşhisi ile birlikte tedavisi için de umut taşıdığını belirten Nie, ''Tedavide iki şey yapmak istiyoruz; ilki ameliyat sırasında sadece tümörleri vücuttan kazımak, ikincisi ise kişiden alınan moleküllerle ona özel ilaç geliştirmek'' dedi.

Nano-parçacıklar ile geliştirilecek kişiye yönelik ilaçların sağlık harcamalarını da düşüreceğini ifade eden Nie, ''Nano-parçacıkların kanserin erken teşhisine yönelik ilk klinik uygulamaları başladı. Kesin tedavi için beş yılda önemli gelişmeler olacak. Bu teknoloji ile 5 yılda kanserin erken teşhisi mümkün olabilecek, 10 yıl içinde de tümörü bularak tedavi edecek'' diye konuştu.

Nanoteknolojinin tıpta kullanımının politik malzeme yapılmamasının önemine işaret eden Nie, her ülkede bu tanı ve tedavilerin standardize edilmesi gerektiğini vurguladı.

NADİR GÖRÜLEN KANSER HÜCRELERİNİ TESPİT ETTİLER

NanoteknolojiProf. Dr. Nie, son olarak hodgkin (hoçkin) hastalığı olarak da bilinen hodgkin lenfomanın erken teşhisine yönelik çalışmasıyla dikkati çekti. Nie'nin de aralarında bulunduğu Emory ve Georgia Tech bilim adamları, kuantum noktalar olarak bilinen ayarlanabilir floresan (fosforlu) nano parçacıkların nadir görülen kanser hücrelerini tespit edebildiklerini ispatladılar.

Farelerde yapılan araştırmada, antikorlara bağlanan çok renkli kuantum noktalarının, hodgkin lenfomasının karakteristik özelliği olan reed sternberg hücrelerini nasıl ayırt ettikleri gösterildi. Kuantum noktaları ışıkla etkileştiklerinde değişik renklerle kanserli fare hücrelerini gösterdi.

Kullandıkları çok renkli kuantum nokta lekeleme metoduyla kötü huylu kanser hücrelerinin, heterojen doku örneklerinden hızlı ve doğru bir şekilde ayırt edildiğini belirten Nie, bu yöntemin hodgkins ile sınırlı olmadığını, kanser kök hücrelerinin teşhisini de sağladığını kaydetti.

Nanometrik büyüklükte yarı iletken kristaller olan kuantum noktalarının benzersiz kimyasal ve fiziksel özellikler taşıdıklarını dile getiren Nie, bunların kanserli hücrelerin yüzey veya iç yapılarındaki moleküler oluşumu saptayan antikorlara kimyasal yolla bağlanabildiklerini söyledi.

Nie, kuantum nokta ile yüzey veya genetik esaslı kanser hücrelerinin ayırt edilebileceğini, bunun da hedefe odaklı tedavi için iyi bir gelişme olacağını sözlerine ekledi.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Nanoteknolojiyle Nadir Görülen Kanser Hücreleri Tespit Edildi

Yazının devamı için tıklayın...

Doğurmayan Kadınların Rahim Kanserine Yakalanma Riski Daha Fazla

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Temmuz 26, 2010 | 0 yorum »

Tüm Haberlerİngiltere Kanser Araştırmaları Merkezi uzmanları, hiç doğurmayan kadınların rahim kanseri olma riskinin yüksek olduğunu ortaya koydu.

HamileAraştırmalarda ayrıca obez kadınlarda da rahim kanserine daha sık rastlandığı saptandı. Doktorlar, günümüz kadınının kariyer sahibi olmak için çocuk yapmadığını ya da tek çocuk sahibi olduğunu ve bu nedenle geçtiğimiz yıllara nazaran daha fazla kadının rahim kanserine yakalandığını söyledi.

İstatistiklere göre 70’li yıllarda yılda ortalama 4 bin 175 kadın rahim kanseri olurken, günümüzde bu sayı 7 bin 530. İngiltere’de her yıl bin 700 kadın rahim kanserinden hayatını kaybediyor.

Kaynak : Vatan

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Doğurmayan Kadınların Rahim Kanserine Yakalanma Riski Daha Fazla

Yazının devamı için tıklayın...

Kişiye Özel Kanser Aşısı Çalışmaları Devam Ediyor

KanseriTedaviEt.com | Cuma, Temmuz 23, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerABD’li bilim adamları kişiye özel kanser aşısı geliştirmek için önemli adımlar atıyor. ABD’de mayısta prostat kanserine karşı geliştirilen aşı onay alırken, çeşitli kanser türlerine karşı 12 aşı onay bekliyor...

Amerikalı bilim adamları kanserli mücadelede yeni bir yöntem üzerinde çalışıyor. ABD’nin Houston kentindeki ünlü Anderson Kanser Merkezi’nden Baltimore’daki Johns Hopkins Üniversitesi’ne kadar birçok merkezde uzmanlar kişiye özel kanser aşısı geliştirmek için önemli adımlar atıyor.

Aslında rahim ağzı ve karaciğer kanseri gibi hastalıklar için önleyici aşılar bulunuyor. Ancak araştırmacılar kanser olan kişilerin tümörlerini küçültmek için aşı geliştiriyorlar. Johns Hopkins Hastanesi’nden Profesör Leisha Emens “Vücuda tümörü reddetmeyi öğretiyoruz. Bağışıklık sistemini kullanan bu yöntem direkt olarak kanserli hücreleri hedef alıyor, dolayısıyla yan etkisi daha az oluyor” diyor.

İlk aşı onaylandı

Aslında bilim adamları yıllardır kanserlere özel aşı hayali kuruyor. Ancak bugüne kadar vücudun kendi ürettiği kanserli hücreleri, bağışıklık sistemine “yabancı” olarak tanıtmakta zorlanıyorlardı. Bağışıklık sistemini daha iyi anladıktan sonra bu alanda da gelişme sağladılar.

Amerikan Gıda ve Sağlık Dairesi(FDA) mayıs ayında ilerlemiş prostat kanserine karşı geliştirilen ilk kişiye özel aşıyı onayladı. Provenge isimli yöntemde hastaların tümörlerinden alınan parçalardan ayrıştırılan proteinler aşıya konularak tekrar hastaya enjekte ediliyor. Böylece bağışıklık sistemi harekete geçirilerek vücudun kanserli hücrelere karşı savaşması sağlanıyor. Provenge insan hayatını ortalama 4 ay uzatıyor. Ancak bilimin gelişmesiyle bu sürenin daha da uzayacağı umuluyor.

12 aşı deneme aşamasında

Kişiye özel kanser aşısı alanında ikinci önemli çalışma ise Anderson Kanser Merkezi’nde devam ediyor. Buradaki uzmanlar, bir çeşit lenf kanseri olan “foliküler lenfoma”ya karşı BiovaxID isimli bir aşı geliştirdi.

Provenge’de olduğu gibi bu aşıda da bağışıklık sistemi uyarıcıları bulunuyor, ayrıca sistemi harekete geçirmek için “idiotype” adı verilen tümöre özel moleküller kullanılıyor. Aşı hastaların ömrünü 14 aya kadar uzatabiliyor. Çeşitli ilaç firmalarının kanser tedavisi için geliştirdikleri 12 aşının daha klinik deneyleri devam ediyor.

Bunlar arasında kan kanseri, akciğer kanseri ve cilt kanseri çeşitlerine karşı geliştirilen aşılar bulunuyor. Bilim adamları şimdi aşılarla kemoterapi gibi diğer tedavi yöntemlerinin bir arada nasıl kullanılacağını araştırıyor.

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kişiye Özel Kanser Aşısı Çalışmaları Devam Ediyor

Yazının devamı için tıklayın...

tup bebekler kanseri riski fazlami

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Temmuz 22, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerTüp bebekte kanser riski mi var? Spekülasyon mu gerçek mi? Korkutan araştırma sonuçlarını Türk profesörler değerlendirdi...

İsveç’teki Lund Üniversitesi’nde yapılan araştırmalarda tüp bebek yöntemiyle dünyaya gelen çocuklarda kanser riskinin yüzde 42 daha fazla olduğu söylendi.

İsveçli bilimadamları, tüp bebeklerde görülen kanser riskinin erken doğum ya da bebeğin normalin altındaki bir kiloda doğmasından dolayı olabileceğini belirtti. Bu bulgu Türkiye'de de tartışmalara neden oldu. Kimi "Tüp bebek zararlı" şeklinde panik yaparken, kimi de normal yolla dünyaya gelen bebeklerle tüp bebek yöntemiyle dünyaya gelen bebeklerin arasında sağlık açısından bir fark olmadığını belirtti.

Peki İsveçli bilimadamlarının yaptığı bu araştırma doğruyu ne kadar yansıtıyor? Gerçekten tüp bebek yöntemiyle dünyaya gelen bebeklerin ileriki yaşlarda kansere yakalanma riski daha yüksek mi oluyor? Tüp bebek konusunda uzmanlaşmış hekimlere sorduk.

"BUNA BENZER ARAŞTIRMALAR VAR"

Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. ÜMİT ÖZEKİCİ:

Tüp BebekSon çalışmalarda tüp bebek vakalarında özürlü bebeklerde, bazı kanser türlerinde artış olduğuna dair araştırmalar var. Diğerleri, kalp anomali, mide- bağırsak anomali, yutak borusuna ait anomaller, bunlarla ilgili çalışmalar oluyor. Ancak bu çalışmalar çok yeni, bu yüzden kesin birşey söylemek için çok erken bir zaman. Bunlar hep münferit çalışmalar. İleriye yönelik prokpektüs çalışma yapılmadan, çok büyük pata grupları yapılmadan kesin birşey söylemek zor. İsveç kendi popülasyonunu incelemiş. Çalışmayı görmeden birşey söylemek zor. Dünya üzerinde yapılan, geriye yönelik çalışmaları da incelemek lazım. Karar vermek için çok erken.

ÇOĞUL GEBELİKLER ENGELLENİNCE SORUN KALMAYACAK

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tüp Bebek Ünitesi Başkanı Prof. Dr. TÜİMUR GÜRGAN:

Bu haber tehlikeli bir yaklaşım çünkü düşük doğum ağırlıklı veya prematüre olan doğumlarda tüp bebekle tedavi olup da böyle doğum yapanların oranı yüzde 4 ile 8 oranında. Prematüre çocuk doğum ağırlığı içerisinde ikiz gebelikler olduğu için tüp bebekte böyle birşey düşünülüyor olabilir. Bu tüp bebeği suçlamak anlamına gelmez çünkü düşük ağırlıktaki doğuma çok küçük bir oranda tüp bebek tedavisi sebep oluyor. Tüp bebekte ikiz gebelikleri ve erken doğumları önlemek için zaten belli stratejik çalışmaları yapıyoruz. Tüp bebek tedavisinin şu anda kansere yol açtığına dair bir veri yok. Tıp sadece “Acaba bu teknoloji uygulandığında genetik anomalilerde bir artım var mı?” diye araştırıyor. Şu anda çok düşük oranda bir anomali olduğu söyleniyor. “Tüp bebek tedavisiyle doğan çocuğun daha sonraki hayatında olumsuzluk olur mu?” şeklinde araştırmalar yapılmaya devam ediliyor. Araştırmalar çok yeni. Mümkün olan olumsuzlukların azaltılması için de çalışmalar yapılacağını düşünüyorum. “Tüp bebekle doğan çocuklar gençliklerinde kanser oluyor” şeklinde yazmak toplum içinde sansasyona neden olacaktır. Aileler panik olabilir. Erken doğum ağırlığı ve prematüreyi engellemek için elimizden geleni yapıyoruz. Biliyorsunuz tek embriyo transferi şartı geldi. İkiz ve üçüz gebelikler engellenince bir sorun kalmayacak. Sağlık Bakanlığı erken doğumlar için önlemler alıyor, doğumdan sonra da iyi bir bakım sağlıyor.

BU İDDİALAR SPEKÜLATİF

Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı eski Başkanı Prof. Dr. RECAİ PABUÇCU:

Şu ana kadar dünyada tüp bebek yöntemiyle doğmuş 3,5 milyona yakın tüp bebek var. Gerek mikroenjeksiyon gerekse tüp bebek yöntemiyle doğan bebeklerle normal yolla olan bebekler kıyaslanınca hiçbir fark görünmüyor. İlk tüp bebek 30 yaşında. Mikroenjeksiyon bebekleri henüz 15 yaşında, daha anne-baba kıvamına gelmediler. Böyle bir bilgiye ulaşmış olsak kendi aramızda tartışırız. Kanser riski haberlerinin spekülatif olduğunu düşünüyorum. Kanser riski olsaydı kesin haberimiz olurdu. Sadece mikroenjeksiyon yöntemiyle dünyaya gelen erkek bebeklerin idrar delikleri normal yoldan olan bebeklere göre biraz daha aşağıda. Yüzde 0.1'lik fark.

Kaynak : Habertürk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Tüp Bebeklerde Kanser Riski Fazla mı ?

Yazının devamı için tıklayın...

Cilt Kanserinden Korunmanın 5 Yolu

KanseriTedaviEt.com | Salı, Temmuz 20, 2010 | 0 yorum »

Cilt KanseriGüneş bizlere enerji, ışık sunarken ve sağlığımız için D vitamini sağlarken, bir yandan da özellikle son yıllarda ozon tabakasındaki incelmenin etkisiyle cilt kanserine yol açıyor. Peki bu duruma yol açan güneş ışığındaki potansiyel tehlike nedir?

Bu zararlı etki görünmez olan ultraviyole ışınıdır. Amerika'da en yaygın kanser cilt kanseridir. Her yıl 1 milyondan fazla yeni cilt kanseri vakası teşhis ediliyor. Ve cildi etkileyen 200'den fazla kanser türü bulunuyor.

Ancak güneş ışığı tek başına suçlu değil, cilt kanserine yakalanma riskinizi artıran birçok risk faktörü bulunuyor: işiniz gereği sürekli güneş altında çalışmak, fiziksel özellikler (kızıl saç, açık renk ten, mavi ya da yeşil göz), hassas ve kolay yanan cilde sahip olmak, ailenizdeki kanser geçmişi, solaryum kullanmak ve benlerinizin yoğunluğu.

Çeşitli cilt kanserleri arasında melanom en yaygın üçüncü kanserdir. Kötü huylu olan bu kanser türü nedeniyle 2005 yılında 8 bin 345 Amerikalı hayatını kaybetti. Her yıl yaklaşık 55 bin insan kötü huylu melanoma yakalanıyor.

Diğer 2 yaygın cilt kanseri türü ise bazal hücreli karsinom ve skuamöz hücreli karsinomdur. İkisi de erken teşhis edildiğinde tedavi edilebiliyor. Peki kansere yakalanmadan bunu önleyebilir misiniz? İşte kanserden korunmanın yolları:

1.Güneşten uzakta kalın: Melanom görülme oranı Amerika'da 80'lerin başından beri arttı. Fakat birçok potansiyel kanser kurbanı güneşten uzak durarak kolayca kendisini koruyabilir. Cilt kanseri yüz, boyun ve kollar gibi vücudun en çok doğrudan güneş ışığı alan bölümlerinde görülüyor. UV ışınlarına maruz kalmanız veya güneş yanığı olmanız için tüm gün güneşli havada kalmanız gerekmiyor. Gün boyunca okyanusta gemiyle yolculuk yaparken, karda kayarken ya da bulutlu bir havada bile yanabilirsiniz.

Özellikle çocukları aşırı güneş ışığından korumak önemlidir. Bu nedenle, çocuklarınızın saat 10.00 ile 16.00 arasında dışarıda oynamasına izin vermeyin.

2. Solaryum kullanmayın: Amerika'da bulunan Department of Health and Human Services, solaryumlarda kullanılan solar radyasyonun kansere yol açtığını açıkladı. Benzer şekilde Uluslararası Kanser Araştırmaları Dairesi, solaryumları insanlar için kanserojen olarak ilan etti.

Solaryumlar ve güneş lambalarının UV ışını yayması, bunları tehlikeli hale getiriyor. Hatta bu cihazlar doğal güneş ışığından bile daha zararlı olabilir. 30 yaşından önce düzenli olarak solaryum kullananlarda melanom kanserine yakalanma şansının yüzde 75 daha fazla olduğu belirtiliyor. Örneğin, İngiltere'de 1979 ile 2009 yılları arasında melanom kanserinin yüzde 400 oranında arttı.

3. Koruyucu giysiler giyin: Geniş siperli şapka takarsanız yüzünüzü ve boynunuzu güneşten koruyabilirsiniz. Güneş gözlükleri ise yüzünüzün bir bölümünü ve gözlerinizi koruyacaktır. Ayrıca ince düz bir beyaz tişört giyerek güneşten korunabilirsiniz. Giysiler ıslandıkları zaman veya eskidikleri zaman koruyucu özelliklerini kaybediyorlar. Fakat deterjanınıza eklemek için satın alacağınız çeşitli maddeler ile giysilerinize ekstra koruma sağlayabilirsiniz.

Her gün güneş kremi sürün4. Her gün güneş kremi sürün: Güneş kremini sadece sahile gittiğinizde kullanmamalısınız. Ozon tabakasının incelmesiyle dünyamızda güneşin zararlı ışınlarına karşı daha az bir koruma var. UVA ve UVB ışınları için koruma sağlayan güneş kremi kullanın. En az 15 faktör ve üstü koruma sağlayan güneş kremi tercih edin. Eğer hassas bir cildiniz varsa, PABA (para-aminobenzoik asit) içermeyen güneş kremi alın. Etiketinde uzun süreli koruma sağlar yazısı olmasına rağmen, güneş kreminizi birkaç saatte bir tekrarlayın. Özelikle suya girip çıktıktan ve terledikten sonra tekrar krem sürün.

5. İlaçlarınızı kontrol edin: Bazı ilaçlar cildinizin güneşe karşı hassasiyetini artırabiliyor, bu da daha hızlı yanmanıza yol açıyor. Güneş yanıkları da ilerleyen yıllarda kanser olma riskinizi artıyor. Bu nedenle ilaçlarınızın böyle bir etkisi olup olmadığını doktorunuza sorun. HIV gibi ciddi sağlık sorunu olanların en fazla risk altında olduğu belirtiliyor. Bazı bölgesel ilaçlar, ultraviyole ışığıyla temas halinde fotoalerjik reaksiyona yol açabiliyor. Bu reaksiyon egzamaya benzer bir kızarıklık olarak kendini gösteriyor.

Kaynak : Habertürk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Cilt Kanserinden Korunmanın 5 Yolu

Yazının devamı için tıklayın...

Prostat Büyümesi Kötü Huylu Olursa Kansere Yol Açıyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Temmuz 19, 2010 | 0 yorum »

Prostat KanseriProstat tüm erkeklerde bulunan küçük bir kestane ya da ceviz boyutundaki bir organ. Görevi spermleri taşıyan meninin penisten dışarı çıkmasını sağlamak. Prostat büyüyünce erkeklerin başına dert oluyor. Öyle ki kimi zaman 15 gramken, büyüye büyüye 350 grama kadar çıkıyor. İdrar kesesi büyüyen prostata baskı yaptığından, prostatı büyüyen erkek, günün önemli bir kısmını tuvalette geçirmek zorunda kalıyor. Ama prostat büyümesi yalnızca sık tuvalete gitme sonucuna yol açmıyor. Bazen de kötü huylu olabildiğinden, kanser yapıyor.

Ceviz kadar olsa da önemi büyük olan bu organın farklı tedavi yöntemleri olsa da, bazen cerrahi olarak çıkarılması gerekiyor. Bu da cinsel ilişki sırasında meninin dışarı çıkmasını engelliyor. Bu, erkekler açısından sık sık yanlış anlaşılan bir durum. Erkekler meni çıkmayınca cinsel güçlerinin azalacağını düşünüyor. Prostatı çıkarılan erkeklerin menileri idrarda kaldığından çıkarılıp özel işlemden geçiriliyor, bu erkekler tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olabiliyor.

Acıbadem Bakırköy Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Veli Yalçın, prostatın içinde meni kanalları olduğundan, prostat ameliyatı olanda meni kanallarının tamamen alındığını belirtiyor. Prof. Yalçın, meninin çıkmasının kadın ve erkek arasındaki ilişkinin tatminini artırabileceğini, meninin çıkmamasının da cinsel isteksizliği gündeme getirebiliceğine işaret ederek şunları söylüyor:

“Ama erkeklerin bilmesi gereken şey şu, prostatı alınan kişinin cinsel gücü kaybolmaz. Prostat ameliyatı olan erkekler birbirine espri yapıyor, ‘Sen ameliyat oldun cinselliğin bitti’ diyorlar. Meninin akmayışını yanlış yorumluyorlar. Oysa cinsel güç korunuyor, üstelik haz alımında da sorun olmuyor. Prostatı alınan erkekler, çocuk sahibi de olabilir. Menisi dışarı akmayıp idrar kesesine akanlar tüp bebek yöntemleriyle çocuk sahibi olabiliyor. Bu erkeklerde meni idrardan alınıp canlı hücreler ayıklanıyor, tüp bebek yöntemiyle spermler yumurtayı dölleyebiliyor”

Prof. Dr. Yalçın, erkeklerin sağlığı için çok önemli olan iyi ve kötü huylu prostate büyümeleri hakkında merak edilen soruları yanıtladı:

- Prostat neden büyüyor?

Prostat büyümesiGenç ve prostatında sorun olmayan erkekler, günde 3-4 saatte bir tuvalete kalkar ya da hiç kalkmazlar. Prostat büyüdüğünde idrar kesesinin önündeki idrar kanalını tıkayabiliyor. Milimetrik büyümeler o kanalın çapında daralmalara yol açıyor. Normal kanaldan geçen idrar, dar kanaldan geçmeye başladığında tamamını dışarı atamıyor. Dışarı atım hızı düştüğü için de idrar, dışarı ince, çatallı, etrafa sıçramalar şeklinde çıkıyor. İdrar kesesi sık dolduğundan, bu sorunu yaşayan erkek sık tuvalete gidiyor. Büyüme sırasında idrar dar kanallardan geçerek kanalın cidarına sürtündüğünden yanma şikayeti duyuluyor. Gece idrara kalkma artıyor. Hastanın uykusu bölünüyor, kaliteli yaşamdan kaybetmeye başlıyor, işinde, gücünde, cinsel aktivitesinde düşüşler başlıyor. Bunlara ilave bazen idrarında kan çıkıyor. İltihap görülüyor.

- Prostat büyümesi ne zaman başlıyor?

40-50’den sonra başlıyor, prostat iyi ya da kötü olarak büyüyebiliyor. Yaş ve hormonal faktör büyümeye neden olabiliyor. 50 yaşındaki bir kişide normalde 15 gram kadar olan prostate organı, 350 grama kadar çıkar. Bir küçük ceviz kadarken, hindistan cevizi büyüklüğüne kadar ulaşabilir.

- Prostatın büyümeler dışında başka hangi hastalıkları var?

Prostatit denilen, tanısı nadir konulan, uzun süreli antibiyotik tedavisi gerektiren bir durum var, daha çok gençlerde görülüyor. Bademcikler nasıl şişiyor, burun nezleyle nasıl kapanıyorsa prostatit de buna benziyor.

- Prostat büyümesinin tanısı nasıl konuluyor?

Büyümeyi tesbit etmek, idrarın akış gücünü ölçmek, içerde idrarı kalıyor mu kalmıyor mu bunu değerlendirmek gerekiyor. İdrarın akışının ölçülmesinde “Üroflometri” cihazı kullanılıyor. Böbrek, idrar akış hızı, mesane yolları, prostat ultrasonografisi ile inceleniyor. Bir de sorgulama formu ile prostat semptom skorlaması denilen bir skorlama var kullanılıyor, toplam 5 soru soruluyor. Ayrıca kandeki PSA seviyesine bakılıyor, yüksek çıktıysa kötü. Parmakla rektal muayene yapılıyor, elimize sertlik gelmiyorsa ve PSA normalse normal büyümedir diyoruz.

- Prostat büyümesinin toplumda yaygınlığı nedir?

50 yaşından sonraki erkeklerin üçte ikisinde iyi huylu, üçte birinde kötü huylu büyüme görülüyor.

- PSA testi işe yaramaz deniliyor, bu doğru mu?

Bu test çok işe yarıyor. İnsan vücudundaki tüm kanserlere özgü laboratuvar testleri yok denecek kadar az. Meme kanserini österen, beyin, mesane, böbrek kanserini kesin gösteren test yok. PSA testi organa özgü bir test, yüzde 86 spesifiktir, yanılma payı çok azdır. Yalnız bu test parmakla muayene ile birleştirilirse değeri artıyor, ultrasonografi ile de birleştirilmesi gerekiyor.

Test herkese mi yapılmalı?

Tarama testi olarak iyi ve kötüyü ayırmada kullanılabilir. Şüphe varsa yapılabilir. Yüksekse parmakla muayeneyi daha düzenli yaparız, biyopsi de yaparız. Eğer kişide PSA yüksekse, parmak muayenesinde elimize birşey geliyorsa kansere aday bir hastadır.

- Tedavide hangi yöntemler kullanılıyor?

Eğer hasta ilaçtan fayda görmediyse cerrahi müdahale yapıyoruz. Prostatın tedavisinde başlıca dört yöntem uyguluyoruz:

• Isıtma tedavileri
• Laser tedavileri
• Kapalı ameliyat
• Açık ameliyat

Isıtma tedavileri: Seçilmiş hastalarda sonda aracılığıyla prostatı 40-80 derece arasında ısıtıyoruz. Lokal anestezi ile yapıyoruz, 20 dakikalık bir işlemle sondadın etrafından yayılan ısılarla prostatın bu kısmı nekroze ediliyor, oyuk açılıyor, kanal genişliyor, hasta bu kanal genişledikçe eskiye gore idrarını daha rahat yapıyor.

Laser tedavisi: Laser kullanarak prostatı buharlaştırıyoruz. 100-120-150 vatın üzerinde bir ısıyla prostatı buharlaştırıyor, yarı yarıya küçülüyor, kanal genişliyor kişi idrarını yapmış oluyor.

Kapalı cerrahi: Elektrik akımıyla doku çıkarıyoruz. Prostatın tabiatı hakkıda bilgi ediniyoruz. Laserle buharlaştırma ve ısıtma tedavisinde doku alamazsınız. Dokusal niteliğini bilemezsiniz, ama bunda doku alabilirsiniz.

Açık cerrahi: Eskiden beri yapılan ama teknolojiye yenik düşen bir ameliyat. Çok büyük olmayan prostatlara uyguluyoruz, hindistan cevizi kadar yani 75-100 gramın üzerindekilere yapılıyor, prostate tamamen çıkarılıp tahlile yollanıyor.

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Prostat Büyümesi Kötü Huylu Olursa Kansere Yol Açıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Yeni Bir Araştırmaya Göre Cep Telefonu Kansere Yol Açmıyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Temmuz 19, 2010 | 0 yorum »

Beyin Kanseriİngiltere'de yapılan yeni bir araştırmada, baz istasyonu çevresinde yaşayan gebelerin çocuklarında çocukluk çağı kanseri riskinin artmadığı sonucuna varıldı.

Bilim insanları, her geçen gün görülme sıklığı artan kanser türlerinin nedenlerini bulmaya, hastalığa ilişkin yeni tanı ve tedavi yöntemleri geliştirmeye çalışırken, bir yandan da cep telefonlarının ve baz istasyonlarının kanserle ilişkini araştırıyor.

Bilim çevrelerinin bir bölümü cep telefonunun sık kullanımının beyin kanserine yol açabileceği ve baz istasyonlarının çevresinde yaşayanların kansere yakalanma riskinin diğer kişilere oranla daha yüksek olabileceği iddiasında bulunurken, kimi çevreler ise yapılan araştırmalara dayanarak cep telefonu ve baz istasyonlarının kanserle ilişkisinin, sigara kullanımı, obezite, dengesiz ve sağlıksız beslenmenin yanında çok küçük bir risk faktörü olabileceğini, bunların kanser yaptığına dair henüz bir bilimsel araştırma sonucu bulunmadığını belirtiyor.

Bu yıl baz istasyonları ve kanser arasındaki ilişkiyi ortaya koymak üzere İngiltere'nin Imperial Üniversitesi'nce yapılan araştırmada, baz istasyonu çevresinde yaşayan gebelerin çocuklarında ve çocukluk çağı kanseri riskinin artmadığı ve cep telefonlarının da özellikle beyin kanserinin gelişmesinden sorumlu olmadığı sonucuna varıldı.

Kadınların gebelik sürecinde baz istasyonları yakınlarında bulunmalarından dolayı elektromanyetik dalgalara maruz kalmalarının, anne karnındaki bebekte ilerleyen dönemde çocuk kanseri riskini artırıp artırmadığının incelendiği araştırmanın sonuçları Haziran ayı önemli tıp dergilerinden British Medical Journal'da yayımlandı.

Imperial Üniversitesi Halk Sağlık Okulu Epidimiyoloji ve Bioistatistik Bölüm Başkanı Paul Elliot, "araştırmada, baz istasyonları çevresinde yaşayanların, kanser olduğuna ilişkin bir bulguya rastlanmadığını" söyledi.

Bundan önce yapılan çalışmaların, sadece uzaklık mesafelerine dayalı yapıldığını anlatan Elliot, bu çalışmanın diğerlerinden farklı olarak çocuklarda görülen kanser türlerinin baz istasyonlarının yaydığı elektromanyetik dalga ilişkisi hakkında bir araştırma olduğunu vurguladı.

Araştırmaya katılan Oxford Üniversitesi İstatistik Uzmanı Dr. John Bithell ise "Doktorlar, hastalarının baz istasyonlarına yakınlık konusunda endişe etmemeleri için güven vermeliler. Araştırmalarda, şimdiye kadar herhangi biyolojik etki görülmedi" dedi.

7 bin denek

Araştırma, sosyo-ekonomik, eğitim seviyesi gözetilerek beyin ve merkezi sinir sistemi, lösemi ve hodgkin dışı lenfoma ve kombine olmuş diğer tüm kanser türlerini kapsayacak şekilde gerçekleştirildi.

Araştırma, 1999 yılından bu yana 0-4 yaş arası çocuklardaki bin 397 kanser vakası kayıtları ve milli doğum kayıtlarından 5 bin 588 olmak üzere yaklaşık 7 bin kişi üzerinde yapıldı. Her bir çalışmanın doğruluğu 4 kez kontrol edildi.

"Beyin kanseri artış riski gözlemlenmedi"

Beyin kanseri artış riski gözlemlenmediDünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansının desteğiyle, geniş kapsamlı araştırma yürüten Interphone Çalışma Grubu'nun 10 yıldır, 13 ülkede 30 yaş üstü 5 binden fazla katılımcı ile gerçekleştirdiği ve geçtiğimiz Mayıs ayı içinde açıkladığı ara raporda da cep telefonlarının kansere yol açtığına ilişkin kesin bir sonuca varılmadığı belirtilmişti.

Yaklaşık 10 yıldır, Almanya, Danimarka, Avustralya, Fransa, Finlandiya, İngiltere, İsrail, İtalya, Japonya, Kanada, Yeni Zelanda, Norveç ve İsveç'te epidemiyolojik çalışmalar yapan Interphone Çalışma Grubunun araştırmasında daha çok baş bölgesi tümörlerinden beyin derisi tümörleri, beyin dokusu tümörleri, duyu siniri tümörleri ve kulak salgı dokusu tümörleri üzerinde durulmuştu. Ara raporda, herhangi bir beyin kanseri artış riski gözlemlenmediği, herhangi bir sonuca ulaşmadan önce eksiksiz ve kapsamlı bir veri analizi yapılmasının önemi vurgulanmıştı.

"Tütün daha tehlikeli"

Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu (TKASK) Başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk, her iki araştırmanın da tamamen bilimsel, usulüne uygun yapıldığını, İngiltere'deki sağlık kayıtların birçok ülkeye göre güvenli tutulduğunu belirterek, araştırmadan önemli bulgular elde edildiğini söyledi.

Bunun tam tersi iddiaların ne olduğuna değil, bilimsel araştırmaların sonuçlarına bakılması gerektiğini vurgulayan Kutluk, "Baz istasyonları ve cep telefonlarının kanser yaptığına dair bugüne kadar yapılmış çalışmalarda kuvvetli ve kesin bir kanıt yok. Bu nedenle başta çocuk ve gençler olmak üzere uzun yıllar cep telefonu kullanacak olan kişileri dikkatli olmaya çağırıyor ve bunun şu anda bir paranoyaya dönüşmemesi gerektiğini belirtiyorum. Baz istasyonlarının yakınlarında yaşayanlarının da bir paranoya yapmamaları lazım" diye konuştu.

Kutluk, cep telefonlarının bir iletişim aracı olduğunun, sohbet aracı olmadığının unutulmaması gerektiğini ifade ederek, "Tütün kullanımının tüm kanserlerinin yüzde 30'undan ve birçok kronik hastalıktan sorumlu olduğunun unutulmaması gerekiyor. Bu nedenle tütün kullanımının bırakılması, pasif içiciliğin önlenmesi, sağlıksız ve dengesiz beslenme, hareketsiz yaşam gibi kanserden korunmaya yönelik genel önlemler, cep telefonları ve baz istasyonlarından çok daha öncelikli sıradadır" uyarısında bulundu.

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Onkoloji Enstitüsü Prevantif Onkoloji Anabilim Dalı Başkanı, İç Hastalıkları ve Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. İsmail Çelik de cep telefonunun ve baz istasyonlarının kanser sebepleri arasında listenin son sıralarında yer alabileceğini söyledi.

Cep telefonlarının çoğunun yaydıkları elektromanyetik dalgaların 800 ila 2000 MHz arasında olduğunu anlatan Çelik, "Bu, mikrodalga spektrumundadır ve bu frekanstaki dalgalar Uluslararası İyonize Olmayan Radyasyondan Korunma Komitesince belirlenen sağlık güvenliği sınırlarının dışındadır" diye konuştu.

Çelik, Ekim 2009'da yapılan çalışma ile ilgili olarak, "Bugüne kadar yapılmış çalışmalarda cep telefonu kullanımının kansere yol açtığına ilişkin halihazırda bir bulgu ve uluslararası örgütlerce yapılmış bir uyarı mevcut değil. Yine de daha detaylı ve uzun vadede araştırmalar yapılmasına ihtiyaç var" açıklamasında bulundu.

TÜBİTAK'ın raporunda da elektromanyetik radyasyonun insan yaşamından tümüyle çıkarılmasının mümkün olmadığının belirtildiğini ifade eden Çelik, "dolayısıyla, her yeni teknolojide olduğu gibi kullanımında dikkatli davranılması gerektiği" uyarısında bulunulduğunu kaydetti.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tunaya Kalkan ise şunları kaydetti:

"Cep telefonu ve baz istasyonları mikrodalga frekansında çalışır. Bir fırın on binlerce Volt/m şiddetle yemeği 100 dereceden fazla sıcaklığa çıkartırken 2000 Volt/m yalnızca 1 derece sıcaklık artışına neden olur. Halbuki cep telefonu ve baz istasyonu için izin verilen sınır yalnızca 10 Volt/m dir ve çoğu zaman ölçülen değer bunun çok daha altındadır. Özetle cep telefonu ve baz istasyonunun yaydığı dalga dokuda neredeyse hiç sıcaklık artışı yapmaz. Bu güne yapılan uzun süreli ve geniş insan topluluklarında yapılan tarama çalışmaları, baz istasyonlarının kanser gibi çok tehlikeli veya bazı baş ağrısı, sinirlilik gibi görece daha az tehlikeli ancak insanları huzursuz edecek sonuçlar elde edilememiştir."

Kaynak : Radikal

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Yeni Bir Araştırmaya Göre Cep Telefonu Kansere Yol Açmıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerAmerikan Tıp Derneği'nin dergisinde yayımlanan, Avusturya'daki Innsbruck Üniversitesi'nden Peter Willeit ve ekibinin yaptığı araştırma, kromozomların uç kısmında bulunan telomerlerin kısa olmasının kanser riskiyle bağlantılı olabileceğini gösterdi.

Bilim insanlarının 10 yıl süren araştırmasına 787 kişi katıldı. Akyuvarlardaki telomerlerin uzunluğunu ölçen bilim adamları, araştırma devam ederken katılımcılardan 92'sinin (yüzde 11,7) kansere yakalandığını, bu hastalardan 44'ünün öldüğünü gördü.

DNAHastalardan telomerleri uzun olanlarda kansere yakalanma sıklığının az, kısa olanlarda fazla olduğu belirlendi. Ayrıca, kısa telomerlere sahip olanların kanserden ölme riskinin de uzun telomerlere sahip olanlardan 11 kat fazla olduğu görüldü. Araştırmacılar, telomerlerin kısalığının kromozomlardaki değişkenliğe bağlı olabileceğini, bu durumun da kanser riskini artırabileceğini belirtti.

Konuya ilişkin makale Fransız "Le Point" dergisinde de yayımlandı.

Danimarkalı bilim adamları daha önce telomerlerin uzunluğu veya kısalığına göre insanların ömrünün değiştiğini öne sürmüştü. Kromozomların uç kısmında bulunan telomer bölgeleri, her hücre bölünmesinde biraz daha kısalıyor ve belirli bir sayıda bölünme sonunda telomer uzunluğu kritik bir noktaya ulaşarak, hücrenin ''artık bölünmemesi gerektiği'' anlamında bir sinyal oluşturuyor.

Telomerlerin her yıl ortalama 21 nükleotid kısaldığı tahmin ediliyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Akyuvarlardaki Telomerleri Kısa Olanların Kansere Yakalanma Riski Daha Fazla

Yazının devamı için tıklayın...

Cilt kanseri hastaları için umut olabilecek 'aşı tedavisi araştırmasına' dünya genelinde birçok ülkeden toplam 375 hasta katıldı.

Ameliyata uygun olmayan cilt kanseri hastaları için başlatılan uluslararası katılımlı klinik araştırmaya Türkiye'de sadece 1 hasta katıldı.

Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Cebeci Hastaneleri Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Demirkazık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, cilt kanserlerinin ''malin melanom'' ve ''melanom dışı cilt kanserleri'' olmak üzerek iki grupta incelendiğini söyledi. Demirkazık, yaygın metastaz yapabilen, ciltteki benlerden kaynaklanan malin melanomun çok tehlikeli olduğunu belirtti.

Melanom veya melanom dışı cilt kanserlerinin erken evrelerinde tedavinin cerrahi olduğunu ifade eden Demirkazık, kemoterapi ve benzeri ilaç tedavilerinin ise hastalığın yaygın olması veya nüks etmesi durumlarında söz konusu olduğunu anlattı.

Demirkazık, yurt dışında bu yöntemlerin dışında ''aşı'' tedavisinin en az 20 yıldır yapıldığını belirti. Tedavinin ''hazır aşı'' veya ''kişiye özgü geliştirilen aşı'' şeklinde 2 türlü uygulanabildiğini dile getiren Demirkazık, ''Aşı tedavisi, araştırma amacıyla yapılan bilimsel çalışmalardır ve nüks olmuş melanom başta olmak üzere bazı kanser türlerinde Türkiye'de de seyrek olarak uygulanabilmektedir'' dedi.

Demirkazık, hazır aşıların ticari amaçlı üretilmediği için piyasada bulunmadığını, ancak bilimsel araştırma amaçlı olarak hastanelerde hastalarda kullanıldığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

''Kişiye özgü üretilen aşılar, hastanın kendisinden üretiliyor. Bu aşı için, öncelikle tümörün metastaz yaptığı bölgeden biyopsi alınıyor ve hastadan afrez cihazı ile alınan kan örneği birlikte laboratuvara gönderiliyor. Kanın içerisindeki bağışıklık hücreleri ile tümör hücresi, özel bir ortamda bir araya getirilerek, bağışıklık hücrelerinin tümörü tanıması sağlanıyor. Ardından tümörü tanımış bağışıklık hücreleri, tümörden arındırılarak hastaya geri veriliyor.''

Uygulama ile bağışıklık hücrelerinin, tümörü düşman olarak algılayıp, vücudu tümörden temizlemesinin amaçlandığını belirten Demirkazık, ''Dünyada yapılan denemelerde, aşı uygulamasının hastanın vücudundaki tümörleri yüzde 20-25 oranında gerilettiği hatta bazılarında tamamen kaybettiği belirlendi'' dedi.

''UMUT İÇİNDE BEKLEYEN HASTALAR İÇİN BİR KAYIPTIR''

Demirkazık, şu anda Türkiye'de kişiye özgü aşı geliştirmeye yönelik klinik bir araştırma olmadığını, ancak cilt kanseri tedavisinde hazır aşı uygulamasının 2009 yılının Ağustos ayı içinde başlatıldığını anımsattı. Demirkazık, araştırmanın ciltte nüks olmuş melanomlu hastalarda, kemoterapi tedavisi ile hazır aşı uygulamasını karşılaştıran bir klinik araştırma olduğunu bildirdi.

Aşı TedavisiProjede, ABD ve çok sayıda Avrupa ülkesinin yer aldığını anlatan Demirkazık, klinik araştırmaların Türkiye'de de İzmir, İstanbul, Ankara ve Antalya'da 4 merkezde yapıldığını söyledi. Demirkazık, uygulamaya ilişkin şu bilgileri verdi:

''Hastalara uygulanacak standart tedavi kemoterapidir. Bu araştırmada da kemoterapiyle aşı tedavisi karşılaştırılacaktı. Araştırma kapsamında, hastalardan birine standart tedavi olan kemoterapi, iki hastaya ise sadece aşı uygulanacaktı. Hastalar, bu iki tedaviden sadece birini alabilecekti.

Hastanın hangi tedaviyi alacağı önceden bilinmeyecekti. Bu, internet aracılığıyla hasta kayıtlarının ve bilgilerinin yapıldığı uluslararası telefon bağlantısıyla hiç kimsenin müdahalede bulunamadığı sistem sayesinde otomatik belirlenecekti. Kişileri, yurt dışındaki çalışma merkezi ayarlayacak ve bize hangi tedavinin kime uygulanacağı bildirilecekti.''

Klinik çalışmaların Türkiye'de çok iyi anlaşılmadığı için çok az kişinin araştırmalarda yer aldığını belirten Demirkazık, ''Bilgilendirme ve bunun şu an beklemek dışında hiçbir müdahale yapılamayan hastalarımız için umut olduğunu belirtmemize ve yazılı-görsel basında duyurduğumuz halde üç merkez hiç hasta alamadı. Sadece biz 1 hasta alabildik. Eğer hasta başvuruları olsaydı, her merkez 4-5 hasta alabilirdi. Yani toplam 18 hasta alınmış olsa bunların 12 tanesi aşı, altı tanesi ise standart kemoterapi tedavisi alacaktı. Böyle olunca da Türkiye araştırmanın içinde sonuncu sırada yer aldı. Bu, hem bilim için hem Türkiye için hem de umut içinde bekleyen hastalar için bir kayıptır'' dedi.

Demirkazık, bu tür klinik çalışmaların hastalar için de bir fırsat ifade ederek, ''Bunlar piyasada para ile alınamayacak ilaçlardır. Hasta, tek bir kuruş ödemeden böyle bir imkandan yararlanabilmektedir. Çünkü, araştırma ilaçları henüz dünyada hiç bir ülkede ruhsatlı olmadığı için dışarıdan temin edilemez'' dedi.

Kaynak : Habertürk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Cilt Kanserinde Aşı Tedavisi Araştırmasına Türkiye`den Sadece Bir Kişi Katıldı

Yazının devamı için tıklayın...

İngiltere`de Kanser Teşhisinde Başarısızlık Oranı Artıyor

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Temmuz 01, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerOECD raporuna göre şimdi Türkiye ve Slovakya’da kanseri daha erken teşhis eden İngiltere’den daha çok tarama aleti var.

Türkiye ve Slovenya’da kanseri erken teşhis etmek için İngiltere’den daha çok tarama aleri bulunduğu açıklandı. Bir zamanlar Türk kanser hastalarının amansız hastalıklarını tedavi etttirmek için koştukları İngiltere’de kanser hastalarının teşhisinin başarısızlık oranının arttığı bildirildi.

Kanser hastalığını atlatma oranının İngiltere’de çok zayıf olduğuna dikkat çeken Daily Mail gazetesi, bir araştırmanın sonuçlarını verirken Türkiye ve Slovakya gibi ülkelerde daha çok yüksek teknoloji ürünü tarama aletlerinin bulunduğuna dikkat çekti.

Özel tarama aletleri çok düşük düzeyde

Kanser taramasıİşçi Partisi zamanında sağlık harcamalarının çok artmasına rağmen İngiltere’nin kanseri erken teşhis etmede kullanılan özel tarama aletlerinin çok düşük düzeyde olduğu bildirildi. Araştırılan 28 sanayi ülkesinden sadece Macaristan ve Meksika’nın İngiltere’den daha az kompüter teknolojisiyle yapılmış tarama aletlerine sahip olduğu anlaşıldı. Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Meksika’nın İngiltere’den daha az MRI aletleri var.

Eksikliğin İngiliz hastaların haftalarca test sonuçları beklemesine yol açtığı ve gecikmenin hayatı tehlikeye sokan sonuçlar doğurduğu belirtildi. Avrupa’da kanser hastalığından kurtulma oranının İngiltere’de en az olduğu anlaşıldı.

Göğüs kanserine yakalanan bir kadının beş yıl sonra yaşama şansının İngiltere’de yüzde 78.5 iken, Fransa’da bu oran yüzde 82.6, ABD’de yüzde 90.5 olduğu kaydedildi.

OECD tarafından hazırlanan raporda, İngiltere’de normal bir sanayi ülkesine kıyasla daha az hastane yatağı ve doktoru olduğuna dikkat çekildi. Normal bir OECD ülkesinde bir milyon kişi 12.6 MRI birimi düşüyor. İngiltere’de bu rakam 5.6, İrlanda’da 12.3, Yunanistan’da 21.8, ABD’de 25.9, Japonya’da 43.1. Türkiye’de 6.9 , Slovakya’da 6.1. Türkiye, İngiltere’nin üstünde.. Farklar CT tarama aletlerinde daha fazla.

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - İngiltere`de Kanser Teşhisinde Başarısızlık Oranı Artıyor

Yazının devamı için tıklayın...