Tüm HaberlerKaraciğer kanseri tedavisinde, en yeni yöntemlerden biri olan ''Radyoaktif Mikroküreler'' sayesinde, tümörlü doku yok edilirken sağlam dokulara zarar verilmiyor.

Cerrahi şansı bulunmayan ve mevcut tedavilere yanıt vermeyen birincil ve metastatik karaciğer tümörlerinde etkili olan yöntem sayesinde, hastaların yaşam sürelerinde önemli ölçüde uzama sağlanıyor.

Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkan Yardımcısı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Uğur, her geçen yıl kanser görülme sıklığının arttığını, ancak bununla birlikte hastalığın tanı ve tedavisinde önemli gelişmeler olduğunu söyledi.

Kanser tedavisinde cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi olmak üzere 3 tedavi seçeneğinin bulunduğunu anımsatan Uğur, cerrahi müdahalenin tedavi başarısında çok önemli olduğunu, ancak bunun her hastada uygulanamadığını anlattı. Uğur, ameliyat olamayan hastaların radyoterapi veya kemoterapi tedavisi aldığını, cerrahi müdahalede bulunulan hastalarda da çoğunlukla sonrasında koruyucu olarak kemoterapi ve radyoterapi verildiğini bildirdi.

Kemoterapi ve radyoterapinin, tümör hücresini yok ederken normal organlara da zarar verdiğini, kemik iliği, karaciğer ya da akciğer gibi hayati organlarda önemli hasara yol açabildiğini vurgulayan Uğur, bu nedenle yüksek doz tedavi uygulamalarının her zaman yapılamadığını söyledi.

Uğur, kanser tedavisinde artık normal dokuyu koruyarak tümör hücresinin yok edilmesinin amaçlandığını belirterek, bunun için ''Radyoaktif Mükrokürelerin'' kullanıldığını kaydetti. Radyoaktif mikroküreleri, adeta hedefini nerede olursa olsun bulup yok eden ''sihirli mermilere'' benzeten Uğur, ''Sihirli mermiler, tümörü yok ederken normal dokuya çok az hasar veriyor. Bu çok büyük bir avantajdır'' dedi.

''BİRİNCİL KARACİĞER KANSERİNDE YAŞAM SÜRESİNİ UZATIYOR''

Karaciger kanseriUğur, ''hedefe yönelik tedavi'' olarak adlandırılan bu yöntem içinde radyoaktif mükrokürelerin karaciğer kanserinde etkin olarak kullanıldığını belirterek, ''Radyoaktif mikroküreler, cerrahi şansı olmayan, yaygın hastalığı olan ve diğer tedavi seçeneklerine dirençli ileri evre olan birincil karaciğer tümörlerinde başarıyla kullanılmaktadır'' diye konuştu.

Radyoaktif mikroküre uygulaması sonrasında, hastaların yaşam sürelerinin uzadığını vurgulayan Uğur, tedavi sonrasında hastaların önemli bölümünde tümörün büyümesinin durduğunu veya gerilediğini belirtti.

Prof. Dr. Ömer Uğur'un uygulamaya ilişkin verdiği bilgiye göre, tedavi öncesinde hastalara anjiyo ile radyoaktif bir ilaç verilerek, ilacın tümördeki tutulumuna, başka bir organa kaçak olup almadığına bakılıyor. Organlara kaçak olması halinde ise damarlara gerekli müdahale yapılıyor. Bu sayede tedavinin başarı şansı, önceden saptanabiliyor. Bu da yöntemi, diğer kanser tedavilerinden ayıran en önemli fark olarak belirtiliyor.

Tedavi aşamasına geçildiğinde de ilk olarak kasıktan anjiyo kateteriyle girilerek, karaciğerde tümörü besleyen damara ulaşılıyor. Daha sonra bu damarın içine bir saç telinin yarısı kadar olan ve radyoaktif boncuk denilen küçük radyoaktif mikroküreler yerleştiriliyor. Böylece, mikroküreler tümörün içine hapis oluyor ve tümöre içten radyasyon vererek tümör yok ediliyor. Tedavi sürecinde, karaciğer dokusuna çok çok az zarar veriliyor. Uygulama, hastalığın seyrine göre gerektiğinde tekrarlanabiliyor.

Tedavi uygulandıktan sonra da gama kamera veya PET cihazı ile tekrar hasta incelenerek ''Radyoaktif mermilerin'' tümörü vurup vurmadığına bakılıyor ve hastanın tedaviden ne kadar faydalanacağı belirleniyor.

Öte yandan Prof. Dr. Uğur, radyoaktif mikrokürelerin, çocuklarda kullanılmadığını vurgulayarak, ''İlacın çocuklarda kullanılabilmesi için Sağlık Bakanlığından özel izin alınması gerekiyor. Çocuklar dışında hamilelerde de kullanılmıyor'' uyarısında bulundu.

Kaynak : Sabah

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Karaciğer Kanseri Tedavisinde “Radyoaktif Mikroküreler” Kullanılıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerAraştırmacılar, anne sütünde bulunan bir maddenin kanser hücrelerini öldürebilme yeteneğine sahip olduğunu keşfetti...

İsveçli araştırmacılar, anne sütünde bulunan bir maddenin kanser hücrelerini öldürebilme yeteneğine sahip olduğunu keşfettiler. Araştırmacılar, bir sonraki adımda ise bu maddeyi cilt ve beyin tümörleri üzerinde test edecekler.

PLoS One Journal isimli dergide yayınlanan çalışmada, "HAMLET" olarak bilinen maddenin yıllar önce keşfedildiğini belirten araştırmacılar, bugüne kadar bunun insanlar üzerinde denenmediğini açıkladılar .

İsveç'te Lund Üniversitesi tarafından yürütülen deneyde, mesane kanseri hastaları HAMLET ile tedavi edildi. Her tedaviden sonra, hastalar idrarlarındaki ölü kanser hücrelerini dışarıya çıkardılar.

Önceki laboratuar deneyleri HAMLET'in 40 çeşit kanser hücresini öldürebildiğini göstermişti, ancak bu araştırma insanlar üzerinde test edilen ilk çalışma oldu. Araştırmacılar, bir sonraki adımda ise bu maddeyi cilt ve beyin tümörleri üzerinde test edecekler.

Kaynak : İnternet Haber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Anne Sütündeki “HAMLET” Maddesi Kanser Hücrelerini Yok Ediyor

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerMikro dalga fırın, bulaşık makinesi ve cep telefonunun kanser yaptığına dair kesin veri bulunmadığı, kanserde sigara ve beslenme alışkanlığının ilk sırada olduğu belirtiliyor.

Uluslararası çalışmalarda, teknofobik ürünler olan mikro dalga fırınlar, bulaşık makinesi ve cep telefonlarının kanser yaptığına dair kesin veriler bulunmadığı, kansere yol açan nedenler arasında tütün kullanımı ve beslenme alışkanlığının ilk sırada olduğu belirtiliyor.

Uzmanlar, yapılan uluslararası çalışmalarda, bu cihazların kanser yaptığına dair kesin bir veri bulunmadığını, kanser sebepleri arasında listenin son sıralarında bile yer almadığını ancak yine de aşırı kullanımından kaçınılması gerektiğini söylüyor.

Kansere yol açan nedenler arasında tütün kullanımı, beslenme alışkanlığı, aşırı kilo, hareketsiz yaşam ve çevre kirliliği gibi faktörlerin ilk sırada yer aldığına dikkat çekiliyor.

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Onkoloji Enstitüsü Prevantif Onkoloji Anabilim Dalı Başkanı, İç Hastalıkları ve Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. İsmail Çelik, teknofobik cihazlar ve kanser ilişkisini değerlendirdi ve medeniyetin en önemli göstergesinin teknolojik gelişmeler olduğunu söyledi.

Ortalama insan ömrünün 80-90 yaşına kadar uzamasının modern ilaçlar, tanı yöntemleri ve yeni tedavi metotları gibi teknolojik gelişmelerle gerçekleştiğini ifade eden Çelik, teknolojik ilerlemelerin getirdiklerinden duyulan endişe anlamına gelen ''teknofobi''yi de yarattığını belirtti.

Çelik, bunun yeniliğe ve bilinmeye karşı olan endişe, çekinme ve korkuya yol açtığını, bunun normal olduğunu ancak bilimsel temele dayanmayan çekincelerin yaşamı zorlaştırmak ve gerçekten sağlığa zararı ispatlanmamış şeylerden uzaklaşılmasına yol açabileceğini bildirdi. Teknofobi kurbanları arasında modern teknoloji ürünü cihazların ön sırada yer aldığını belirten Çelik, şunları kaydetti:

''Bilimsel zeminden ziyade daha çok dedikodu şeklinde yayılan teknofobinin kurbanları, televizyon, cep telefonu, bilgisayar, mikrodalga fırınlar, bulaşık makineleri gibi cihazlardır. Bu cihazlar, aslında kanser sebepleri arasında listenin son sıralarında bile yer almazlar. Kansere yol açan gerçek sebepler çoğunlukla çevresel ve yaşam tarzı kökenlidir. Tütün ve tütün mamulleri kullanımı, beslenme alışkanlıkları, şişmanlık, fizik aktivite azlığı, alkol kullanımı, çeşitli enfeksiyonlar (Hepatit B ve Human Papilloma virüsleri) ve bilinçsiz güneş ışığı maruziyeti kanser sebeplerinin yüzde 90-95'ini oluşturur. Bir diğer anlatımla kanserden korunmak için yaşam biçimimizi değiştirmemiz ve sigara dumanına maruz kalmayan, sağlıklı beslenen, şişman olmayan ve fiziksel olarak aktif bireyler olmamız gerekli ve yeterlidir. ''

CEP TELEFONU KANSERE YOL AÇAR MI?

Cep telefonuEn çok tartışılan teknofobik cihazın cep telefonu olduğunu belirten Çelik, ''Dünya genelinde iki milyardan fazla kişinin cep telefonu kullandığı tahmin edilmekte ve bu sayı gün geçtikçe artmaktadır. 2000 yılında her 100 kişiden 12.2'si cep telefonu kullanırken bu sayı 2007 yılında 100 kişide 49.5'a yükselmiştir'' dedi.

Çelik, cep telefonu kullanımı ile kanser gelişimi riski arasındaki ilişkinin uzun süredir sağlık otoritelerinin, teknoloji üreticilerinin ve kamuoyunun gündeminde önemli bir yer işgal ettiğini ifade ederek, ''Günümüzde cep telefonlarının çoğunun yaydıkları elektromanyetik dalgalar 800 ila 2000 MHz arasındadır ve mikrodalga spektrumundadır ve bu frekanstaki dalgalar Uluslararası İyonize Olmayan Radyasyondan Korunma Komitesince belirlenen sağlık güvenliği sınırlarının dışındadır'' diye konuştu.

Bu yüzden çalışmaların devam ettiğini ve güvenlik ölçütlerinin sürekli sorgulandığını, bu kapsamda Türkiye'nin de içinde bulunduğu uluslararası çalışmaların yürütüldüğünü dile getiren Çelik, Ekim 2009 tarihinde yapılan bir çalışmada, cep telefonu kullanımı ile kanser gelişim riski hakkındaki tüm araştırmaların biraraya getirilerek incelendiğini bildirdi.

Çelik, ''Bu çalışmada geçtiğimiz on yıl içinde yapılmış bazı epidemiyolojik çalışmalarda mobil telefon kullanımı ile beyin tümörleri, baş boyun tümörleri, non-Hodgkin lenfoma ve testis kanseri gibi malign veya benign tümörlerin gelişimleri arasında bir risk ilişkisinin var olup olmadığı incelendi. Bir araya getirilen ve incelenen vaka-kontrol çalışmalarının bazılarında mobil telefon kullanımı ile tümör riski arasında pozitif bir ilişki bulunurken diğer vaka-kontrol çalışmalarında herhangi bir ilişki tespit edilemedi. Ayrıca bu vaka-kontrol çalışmaları dışında kalan tek geriye dönük kayıt incelemesi çalışmasında, kısa veya uzun dönem kullanım ile risk arasında herhangi bir ilişki gösterilmedi. Bugüne kadar yapılmış çalışmalarda cep telefonu kullanımının kansere yol açtığına ilişkin halihazırda bir bulgu ve uluslararası örgütlerce yapılmış bir uyarı mevcut değil. Yine de bilim insanları, daha geniş kapsamlı çalışmalar yaparak konuyu araştırmaya devam ediyor'' dedi.

CEP TELEFONU KULLANIRKEN TRAFİK KAZASI RİSKİ

TÜBİTAK tarafından konuya ilişkin yayımlanan rapor hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Çelik'e göre, raporda şu görüşlere yer veriliyor:

''Cep telefonlarının ve baz istasyonlarının yaydığı elektromanyetik radyasyonun sağlık üzerine etkileri konusunda henüz tam olarak bilinmeyen birçok nokta bulunuyor. Bugüne kadar yapılan laboratuvar deneyleri, deney hayvanları ile yapılan çalışmalar ve epidemiyolojik araştırmalar, bu radyasyonun kanserle bir ilişkisini ortaya koymamıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda cep telefonlarından yayılan elektromanyetik dalgaların beyin fonksiyonlarını kısa süreli etkilediği gösterilmekle birlikte, bu değişimlerin baş ağrısı, uykusuzluk veya psikolojik bozukluklarla ilişkisini gösteren bilimsel bir kanıt elde edilmemiştir. Cep telefonu veya araç telefonu kullanımının bugün için kanıtlanmış tek sağlık riski, araç sürerken kaza riskini arttırmasıdır.''

Cep telefonu kullanımına ilişkin bilimsel olarak zararlı olduğu tespitinin elde edilmediği ancak çalışmaların devam ettiği vurgulanan raporda, cep telefonu kullanımında özellikle çocuklar açısından aşırıya kaçınılmaması, baz istasyonu ve cep telefonlarının standartlara uygun olarak imal edilmesi, baz istasyonları anten yerleşimlerinin yaşam alanları göz önüne alınarak planlanması ve periyodik kontrollerinin yapılması gerektiğine dikkat çekiliyor.

TÜBİTAK'ın raporunda, elektromanyetik radyasyonun insan yaşamından tümüyle çıkarılmasının mümkün olmadığı belirtilerek, ''dolayısıyla, her yeni teknolojide olduğu gibi kullanımında dikkatli davranılması gerektiği'' uyarısında bulunuluyor.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Cep Telefonu Gibi Teknolojik Aletler Kanser Nedenleri Arasında Son Sırada

Yazının devamı için tıklayın...

Akromegali Hastalığı Kansere Neden Olabiliyor

KanseriTedaviEt.com | Salı, Nisan 13, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerBüyüme hormonunun aşırı miktarda salgılanması sonucu gelişen akromegali, sinsice ilerliyor ve birçok hastalığa zemin hazırlıyor.

Büyüme hormonunun aşırı miktarda salgılanması sonucu gelişen akromegali hastalığının uygun ve etkili şekilde tedavi edilmediğinde şeker hastalığı, kalp yetmezliği, yüksek tansiyon, solunum hastalıkları ile meme, tiroit, kolon gibi kanser türlerine neden olabildiği bildirildi.
Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Berrin Çetinarslan, hipofiz bezinin ön bölümünde üretilen büyüme hormonunun çocuklarda boy uzaması ve gelişmeyi sağladığını, erişkinlerde ise vücut metabolizmasında önemli görevler üstlendiğini söyledi. Çetinarslan, şöyle devam etti:

Hipofiz Bezi''Hipofiz bezi, beyin tabanında bulunan, çok sayıda hormonun üretildiği küçük bir iç salgı bezidir. Büyüme hormonunun aşırı salgılanması çocuklarda kemik büyüme hatları kapanmadan önce jigantizm (devlik), büyüme tamamlandıktan sonra erişkinlerde akromegali hastalığına neden olur. Nadiren görülür, genellikle 40-50 yaşlarda ortaya çıkar. Kadın ve erkekleri eşit oranda etkiler. Her 1 milyon kişiden 40-60'ının akromegali hastası olduğu bilinir. Her yıl 1 milyon kişiden 3-4'üne akromegali tanısı konulmaktadır. Bu durumda, ülkemizde yaklaşık 3 bin 500-4 bin akromegali hastasının olduğu düşünülmektedir.''

UYGUN VE ETKİLİ ŞEKİLDE TEDAVİ EDİLMEZSE...

Hastalığın çok yavaş ilerlediğini, dolayısıyla belirtilerinin fark edilmesinin güçleştiğini, tanı konulmasının geciktiğini vurgulayan Çetinarslan, belirtiler başladıktan 8-10 yıl sonra tanı konulan hastalar bulunduğunu bildirdi. Erken tanının tedavide başarı şansını etkilediğine dikkati çeken Çetinarslan, şunları söyledi:

''Akromegalinin yüzde 99 nedeni hipofiz bezinin ön bölümünde bulunan, büyüme hormonu salgılayan hücrelerden gelişen, iyi huylu bir tümör olan hipofiz adenomudur. Hastalığa çok nadir olarak hipofiz bezi dışında vücudun başka yerlerinde bulunan ve büyüme hormonu salgılayan tümörler de neden olabilir. Akromegali, yavaş ve sinsi şekilde başlayıp ilerliyor, bu nedenle hastalığa tanı konması gecikebiliyor. Uygun ve etkili şekilde tedavi edilmediğinde şeker hastalığı, kalp yetmezliği, yüksek tansiyon, solunum hastalıkları, meme, tiroid, kolon gibi kanser türlerine neden olabiliyor ve yaşam süresini kısaltabiliyor. Geç tanı ve tedavide ise hastalık ömür boyu devam edebiliyor.''

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Akromegali Hastalığı Kansere Neden Olabiliyor

Yazının devamı için tıklayın...

Kanserde Kişiye Özel Tedavi Umut Veriyor

KanseriTedaviEt.com | Salı, Nisan 13, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerKanser tedavisinde dünyanın takip ettiği bilim adamlarından Marc van de Vijver, Hürriyet.com.tr'ye yaptığı açıklamada, önümüzdeki 10 yılda bu tedavi yöntemi ile daha pozitif sonuçlar elde edileceğini söyledi.

Kişiye özel tedavi, aynı kanser tipi konulmuş olan hastaların, aynı tedavi yöntemine farklı şekillerde yanıt vermesi üzerine geliştirildi. Kişiye özel tedavide, hastalar arasındaki farkılılık, kanserin moleküler temeli ve ilaçların gösterdiği etkiye göre tedavi planı ortaya konuyor.

GENETİK TEST YAPILMASI ŞART

Uzmanlara göre genler, hastalığın aşamaları, radyoterapiye veya ilaçlara direnci açısından kritik rol oynuyor. Tedavi planını belirlemek için de hastanın genetik yapısının incelenmesi gerekiyor.

Kanserde Kişiye Özel Tedavi Umut VeriyorOnkoloji konferansı için Türkiye'ye gelen ve özellikle meme kanseri konusunda çalışmalarıyla tanınan Uzman Dr. Mark van de Vijver, "Kanserin tedavisinde yaygın olarak kullanılan kemoterapide kanserli hücre yanında sağlıklı hücreyi de yok ediyorsunuz. Kişiye özel tedavide sadece kanser hücresinin hedef alınması önemli. Bunun için de hastanın gen yapısının ne durumda olduğunun bilinmesi gerekiyor. Bu bilgiden yola çıkarak uygulanan tedavi, kanser hücrelerinin özelliklerine göre belirlenmiş oluyor" dedi.

10 YIL SONRASI İÇİN UMUTLAR YÜKSEK

Hedefe yönelik tedavi için yeni grupların bulunması ve onlara özel tedaviler geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Vijver, "Kanserin çok daha geniş çaplı yapılacak araştırmalara ihtiyacı var. Hedefe yönetik tedavi yöntemlerden hangisinin hangi hasta için uygun olduğu netleştirilmeli. Önümüzdeki 10 yıl içinde, bu belki küçük adımlarla olacak ama kişiye özel tedavi daha da gelişecek ve daha iyi sonuçlar elde edeceğiz" diye konuştu.

Kişiye özel tedavinin daha çok meme kanserlerinin tedavisinde kullanıldığı belirten Vijver, pankreas ve akciğer kanserleri üzerinde çalışmalar yapıldığını ve yakın gelecekte bu kanser türlerinin tedavisinde ilerleme beklendiğini de söyledi.

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kanserde Kişiye Özel Tedavi Umut Veriyor

Yazının devamı için tıklayın...

TavsiyelerEn yaygın türlerinden olmasalar da, hayati risk taşıyan bu kanser türleri ve sinsi belirtileri hakkında bilgi edinip, sağlığınızı ihmal etmeyin.

Beyin tümörleri

Her yaş grubunda görülen bu tür; beyin, çevre dokular ve kafatası içine doğru büyüyen tümörleri kapsıyor. Kafatası içinde basınç artışı sebebiyle şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma, vücudun bir yansında kuvvetsizlik, uyuşma, yürüme bozukluğu, görme, işitme kaybı, hafıza bozukluğu ve konuşmada güçlük gibi belirtiler gösterebiliyor. Beyin tümörlerinin neden geliştiği hakkında kanıtlanmış bir veri yok. Risk faktörleri arasında genetik faktörler, virüs enfeksiyonları, boya, lastik ve arıtma sanayi gibi bazı mesleklerin etkilerinden söz edilebilir.

Lenf kanseri

En sık lenf bezlerinde görülen bu kanser türü, vücudun bir çok yerinde bulunan lenfatik yapı sebebiyle herhangi bir bölgede de ortaya çıkıyor. Belirtileri arasında ağrısız büyüyen ve çoğalan lenf bezleri, sebebi bilinmeyen ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, sürekli yorgunluk, öksürük, solunum problemi ve göğüs ağrısı, karında şişlik ve agn dışında kaşıntı da sayılabilir. Bağışıklık sisteminin zayıflaması. H1V ve Hepatit C gibi bazı virüslere sahip olmak, ailede kanser öyküsü olması, tarım ilaçları, radyasyon ve kimyasal maddelere uzun süre maruz kalmak da lenf kanseri riskini artırıyor. Lenf kanseri için saydığımız bu belirtiler sizde de bulunuyorsa ve 2 hafta içinde düzelmezse bir uzmana başvurun.

Gırtlak kanseri

Sinsi Kanser Türleri Sık Görülmeseler de Hayati Risk TaşıyorlarGırtlak bölgesindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalarak tümör haline gelmesiyle oluşuyor. Sigara içen erkeklerde daha çok görülüyor. İlk belirtileri ses kısıklığı ve ses kalitesindeki değişme. Boğazda takılma hissi, boğazdan kulaklara yansıyan ağrı; ileri safhalarda nefes darlığı, vurma güçlüğü, kanlı balgam gibi belirtiler mevcut. Sigara ve aşırı alkol tüketimi, bu iki zararlı maddenin birlikte alınması, kötü beslenme, kişide reflü şikayeti olması ve bazı meslek alanları (petrol ve boya sanayi) risk faktörleri arasında sayılabilir. Korunmak için sağlıklı beslenin, sigara ve alkolden uzak durun. İki haftayı geçen ses kısıklıklarında mutlaka doktora başvurun.

Ağız kanserleri

En sık ağız tabanı ve dilde oluşuyor. Erkeklerde kadınlara oranla iki kat daha fazla görülüyor. Ağız içinde ve dudakta kırmızı beyaz leke ve yaralar, sebepsiz diş kayıpları, yutma güçlüğü, kulağa vuran ağrı, boyunda şişlik ve kitle ortaya çıkması gibi belirtiler gösteriyor. Tütün kullanımı, aşırı alkol tüketimi, güneş ışınlan, ailede kanser öyküsü, baş - boyun kanseri tedavisi görmüş olmak, diş tedavisini aksatmak risk faktörleri arasında sayılabilir.

Pankreas kanseri

Pankreastaki sağlıklı hücreler kontrol dışı çoğalarak tümörleri oluşturuyor. Bu kanser türü genellikle 40 ila 60 yaş arasındaki kişilerde görülüyor. Sigara tüketimi ve aile öyküsü de diğer risk faktörleri. Belirtileri erken dönemde mide bölgesinde dolgunluk, rahatsızlık hissi ve iştahsızlık, aniden ortaya çıkan şeker hastalığı, ileri dönemde ise karında şişlik, şiddetli karın ve sırt ağrısı, sarılık ve kilo kaybı olarak sıralanabilir. Erken dönem belirtilerinin başka hastalıklarla karıştırılması ne yazık ki erken tanı ihtimalini azaltıyor.

Tiroid kanseri

Tiroid bezindeki hücrelerin kansere dönüşmesiyle ortaya çıkıyor. Genellikle boyunda bir kitle veya tiroid bezi içinde bir nodul olarak görülüyor. Kadınlarda görülme oranı erkeklere göre daha fazla. Çocuklukta radyasyona maruz kalanlar ve kilo problemi olanlar risk grubuna giriyor. Farklı türleri bulunuyor. Doğru tanı ve tedavi uygulandığında tedavi başarısı yüksek bir kanser türü olarak tanımlanıyor.

Kaynak : İnternet Haber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Sinsi Kanser Türleri Sık Görülmeseler de Hayati Risk Taşıyorlar

Yazının devamı için tıklayın...

Yumurtalık KanseriViyana Tıp Fakültesinden araştırmacılar, AD5-10 adı verilen bir antikorun yumurtalık kanserinde, kanserli hücrelerin direncini azalttığını buldu.

Yumurtalık kanseriyle ilgili yapılan araştırmanın başındaki Profesör Michael Krainer ve ekibi, kültür hücreleri ve hayvanlarda, vücuttaki ihtiyaç duyulmayan veya anormalleşmiş hücrelerin "intiharını" sağlayan TRAIL proteinine dirençli tümörlerin direncinin kırıldığını belirtti.

AD5-10 Antikoru Yumurtalık Kanseri Hücrelerinin Direncini AzaltıyorProf. Krainer ve ekibi, tümörlerin direncinin kırılmasını, TRAIL ile AD5-10 antikorunun vücutta aynı anda bulunması halinde gerçekleştiğini gözlemledi.

AD5-10'un, kanserli hücrenin TRAIL'in yerleştiğinden farklı bir yerine yerleşmesiyle bu etkinin görüldüğünü kaydeden bilim adamları ayrıca, AD5-10'un kemoterapide kullanılan birçok ilacın etkisini artırdığını da kanıtladı.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - AD5-10 Antikoru Yumurtalık Kanseri Hücrelerinin Direncini Azaltıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Cilt KanseriBilim dünyası rahimağzı kanserinin ardından bir kanser türü için daha aşı geliştirdi. Chicago Rush Üniversitesi uzmanları aşının her 100 hastanın 16’sında kanseri tamamen ortadan kaldırdığını, 25’inde de tümörleri yarı yarıya küçülttüğünü açıkladı.

ABD’de geliştirilen “OncoVEX” isimli aşının tümörlü hücrelere savaş açarak vücutta bulunan melanom deri kanserini yok ettiği açıklandı. Uzmanlar, en ölümcül deri kanseri türü olan melanomu, sağlıklı hücerelere zarar vermeden vücuttan atan aşının her yıl binlerce hastanın hayatını kurtaracağını vurguladı.

OncoVEX İsimli Aşı Tedavisiyle Melanim Tipi Cilt Kanseri Yok EdildiTümör hücreleri çoğalmak için hücreleri parçalarken OncoVEX sağlıklı hücrelerin parçalanmasının önüne geçerek kanseri yok ediyor. Rush Üniversitesi’nde görevli Doktor Howard Kaufman aşının yalnızca hastalığı erken teşhis edilmiş kişileri iyileştirmediğini, hastalığı ilerlemiş kanser hastalarına da olumlu etkilerde bulunduğunu, vücuttaki kanserli hücreleri yok ettiğini söyledi.

Dr. Kaufman “Bizi burada asıl şaşırtan durum yapılan aşının yalnızca iğnenin enjekte edildiği hücreyi değil aşının kan dolaşımına girerek vücutta ulaşamayacağımız diğer kanserli noktaları da iyileştirebilmesidir” dedi.

Aşının geliştirilme aşamasında yapılan araştırmalar sonucunda kendilerine 6 ile 9 aylık ömürleri kaldığı söylenen 50 hastanın yüzde 16’sının kullanılan aşı sayesinde tamamen iyileştiği belirtildi. Bu hastaların 4 yıldır sağlıklı olduklarını açıklayan uzmanlar buna ek olarak araştırmaya katılanların yüzde 28’inin tümörünün yarı yarıya azaldığının altını çizdiler. Diğer kanser tedavilerinden farklı olarak aşı vücuda enjekte edildikten sonra hasta herhangi bir sıkıntı yaşamadan günlük hayatına devam edilebiliyor. Hasta aşıyı 2 hafta aralarla 24 seansta ya da hastalık yok olana kadar olmalı. Aşıyı üreten BioVex şirketi ilacı piyasaya sürmeden önce 400 hasta üzerinde daha deneme yapacaklarını açıkladı.

En tehlikeli kanser türlerinden olan cilt kanseri için geliştirilen aşı büyük umut oldu. Aşıyla genetik ya da güneş ışınlarından kaynaklanan melanom engellenecek.

Kaynak : Vatan

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - OncoVEX İsimli Aşı Tedavisiyle Melanim Tipi Cilt Kanseri Yok Edildi

Yazının devamı için tıklayın...

TavsiyelerCep telefonları, televizyonlar, kablosuz modemler, mikrodalga fırınlar kanseri nasıl etkiliyor? Bu etkilerden nasıl korunulabilir?

Teknoloji hayatımızın her alanına girdi. Sabah kaltığımız andan gece yatıncaya kadar, hatta yattıktan sonra bile teknolojinin bombardımanına maruz kalıyoruz. Teknolojik gelişmenin kanserin görülme sıklığında çok ciddi bir artışa neden olduğu pek çok bilimsel çalışmanın da konusu.

Bir taraftan hayatımızı kolaylaştırırken bir taraftan da insan vücudu üzerinde olumsuz etkilere neden olan teknoloji ve kanser ilişkisini İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Görgülü'ye sorduk.

Cep telefonları, kablosuz modemler, mikrodalga fırınlar gibi teknoljik ürünlerin kanser oluşumunda nasıl bir etki yaptığını kısaca anlatır mısınız, bütün bunlar insan hücre yapısında nasıl değişikliklere neden olur?

Cep telefonu, bilgisayar, televizyon, kablosuz modem, mikro dalga fırınlar ve bir çok teknolojik ürün hayatımızı kolaylaştırıyor ancak bu tip araçların her zaman sağlık için olumsuz yönlerinin olduğunu da unutulmamalı. Bu tip araçların oluşturduğu manyetik alan, salınan radyasyon, bir takım elektriksel titreşimler insanda bir çok sistemi olumsuz yönde etkilemekte. Yapılan bazı çalışmalar özellikle radyo istasyonları, büyük vericilerin bulunduğu işyerlerinde çalışan ya da bu bölgelere çok yakın oturan kişilerde Alzheimer, Multiple Skleroz ve diğer nöroljik hastalıkların daha sık görüldüğünü gösteriyor. Baş ağrısı, görme bozukluğu, ciltte hassasiyet de diğer gözlenen bulgulardan. Bilindiği gibi radyasyonla kanser arasındaki ilişki hiç bir zaman yadsınamaz. Kullanılan aygıt ne kadar radyasyon saçıyor ve ne kadar uzun süre kullanılırsa sistem kanserleri için o kadar çok risk oluşturur. Özellikle kan kanseri (lösemi), lenf sistemi kanserleri, beyin tümörleri artışı gözlenebilir. Teknolojik araçlar özellikle salınan radyasyon nedeniyle insan hücresinin genetik şifresini değiştirerek kanser oluşumuna neden olur.

Bu konuda en fazla suçlanan cihazlardan biri de cep telefonları ve baz istasyonları. Cep telefonunun ve baz istasyonlarının kansere neden olduğu yönünde bilimsel çalışma var mı?

Teknolojik Ürünlerin Kanserojen Etkilerinden Nasıl Korunulabilir ?Cep telefonları ve baz istasyonları yaşamımıza son 15-20 yıl içinde giren ve neredeyse vazgeçilmez olan aygıtlar olarak günlük yaşamımızda yer aldı. Ancak bu aygıtların da insan sağlığına olumsuz etkileri olabilir, özellikle radyasyon yayma özelliği yüksek olan cep telefonlarının kullanımı yüksek risk oluşturmakta. Çeşitli Avrupa ülkeleri ve Avusturalya'da fareler üzerinde yapılan çalışmalarda, sürekli olarak cep telefonu dalgaları verilen farelerde beyin tümörü oluşumunun arttığı gözlenmiş.

Ayrıca cep telefonunun taşındığı bölgelerde yaydığı elektromanyetik dalgalar o bölge organlara zarar verebilir. Örneğin pantolon cebinde taşınan telefonlar genital bölge organları olumsuz etkileyebilirler.

Baz istasyonları çevreye statik elektrik olarak sürekli bir manyetik dalga salar. Bu statik elektromanyetik alan insan elektromanyetik alnını etkileyerek normal dengelerde bozulmaya yol açabilir. Ayrıca cilt, kan ve beyin tümörlerini arttırıcı etkisi olduğunu söyleyen yayınlarda var. Elektromanyetik dalgalar nedeniyle psikolojik stres, baş ağrısı, görme bozuklukları, bağışıklık sisteminde zayıflama görülebilir.

Özellikle çocukluk çağı kanserlerinin artışında teknolojik gelişmelerin, doğallığını kaybeden besinlerin, örneğin GDO’ların etkili olduğu belirtiliyor. Bu faktörler çocukluk çağı kanserleri başta olmak üzere genel anlamda kanser oluşumunda ne kadar etkili?

Hiç bir yiyecek katkısız ve doğal yetişmiş bir ürün kadar iyi olamaz. Üretiminde ilaç, hormon, kimyasal gübre kullanılan ürünlerle genetiği değiştirilmiş ürünler ekonomik olabilirler ancak hiç bir zaman doğal bir ürünün yerini tutamazlar. GDO ürünlerinin uzun süre kullanımı sonunda gelişebilecek rahatsızlıklar henüz tam olarak bilinememekle birlikte üreticilerinde çocuklarda kulanılmaması yönünde uyarı yapması bazı şüpheleri doğuruyor.

Ayrıca fareler üzerinde yapılan çalışmalarda bu ürünlerin kontrolsüz kullanımının karaciğer, böbrek gibi organlarda fonksiyon bozukluğuna, bağışıklıkta azalmaya, düşük, erken doğum ve gelişme kusurlarına yol açabileceği gösterilmiştir.

Hayatın vazgeçilmezleri durumuna gelen teknolojik ürünleri nasıl kullanırsak kanserden korunmuş oluruz?

Yukarıda adı geçen ürünleri kullanırken özellikle dikkat edilmesi gereken en önemli husus bu aletleri en az kullanmaktır. Hatta gereksinim yoksa hiç kullanmamak. Bu aletler kullanılmadığı zaman fişleri çekilmeli ,yatak ve oturma odalarında bulundurulmamalı, cep telefonları vücut üzerinde bulundurulmamalı, kablolu kulaklık kullanılmalı, ev telefonu tercih edilmeli, konuşmalar uzun tutulmamalı, baz istasyonu ve vericilerin bulunduğu bölgelerde sık ölçüm yapılmalı ve insan yaşayan bölgeden uzak olmasına dikkat eedilmeli.

Mutfakta yemeklerin ocakta yada normal fırında ısıtılmasına dikkat edilmeli mikrodalgalar mümkün olduğunca az kullanılmalı, giysi ve çantalarımızda bu aygıtlardan salınan zararlı dalgaları süzen katman yada astar olmasına dikkat edilmeli.

Son olarak, genel anlamda kanserden korunmak için neler yapmalı, nelerden uzak durmalı ve nasıl yaşamalıyız? Bu konuda bireylere ve hükümetler başta olmak üzere yöneticilere düşen görevler nelerdir, alınması gereken tedbirler neler olmalıdır?

* Kanserden korunmak için doğal beslenmeli, spor yapmalı, içki, sigara gibi alışkanlıklardan uzak durmalıyız
* Aşırı beslenme ve şişmanlamaktan kaçınmalıyız
* Katı ve doymuş yağları tüketmemeliyiz
* Hormonlu, genetiği değiştirilmiş ve kaynağı bilinmeyen besin maddelerini tüketmemeliyiz
* Aşırı güneş ışığından korunmalıyız
* Özellikle elektromanyetik dalga salan teknolojik aletlerden uzak durmalı, iyi bir izolasyon sağlamalı, mümkün olan en az süre kullanmalıyız...

Kaynak : Habertürk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Teknolojik Ürünlerin Kanserojen Etkilerinden Nasıl Korunulabilir ?

Yazının devamı için tıklayın...

TavsiyelerAraştırmalar, sağlıklı beslenme, uygun kilonun korunması ve düzenli egzersizle kansere yakalanma riskinin yaklaşık yüzde 35 oranında önlenebileceğini gösteriyor.

Şişman bireylerde kanser görülme sıklığının normal kilolu kişileri oranla iki kat daha fazla olduğu biliniyor. Ayrıca kanser hastalarının doğru beslenmesi tedavinin seyrini de etkileyebiliyor. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir, kanser ve beslenme arasındaki ilişkiyi anlattı, merak edilen sorulara cevap verdi.

"Kadın ve erkeklerde görülen kanser vakalarının yüzde 35’i beslenme alışkanlıklarına bağlıyken, şişman bireylerde kanser görülme sıklığı iki kat daha fazla olmaktadır. Bu nedenle şişman veya obez bireylerde başta meme, kolon, rahim (endometrium), özefagus (yemek borusu) ve böbrek kanserinin görülme riski ideal kilodaki bireylere kıyasla daha yüksektir. Ayrıca, obezitenin, serviks, safra kesesi, lenfoma, yumurtalık, pankreas, tiroid ve prostat kanserlerinin de riskini arttırdığı bilinmektedir. Bunun yanında kilo kaybının, meme kanseri gibi bazı spesifik kanser türlerinin oluşma riskini azalttığı, çeşitli araştırmalarla da kanıtlanmıştır.

Beslenme alışkanlıkların kanserden korunmada etkisi var mıdır?

Beslenme alışkanlıklarının da kanser riski üzerinde etkili olduğunu biliyoruz. Yüksek kalori alımının obezite için risk faktörü oluşturup, kanser riskini arttırdığı kabul edilmektedir. Bunun yanında beslenmemizde yapacağımız bazı değişiklikler kanser riskini olumlu yönde etkilemektedir. Örnek olarak, sebze ve meyve ağırlıklı bir beslenme düzeni, akciğer, ağız, özefagus, mide ve kolon kanseri riskini düşürdüğü bilinmektedir. Meyve ve sebzelerin yapısında bulunan C vitamini, E vitamini, karotenoidler ve diğer birçok fitokimyasallar gibi bir takım antioksidan maddeler, metabolizma sonucu açığa çıkan oksidan maddeleri etkisiz hale getirerek kanser gelişimini önlediği bilinmektedir. Oksidan maddeler hücre hasarına neden olarak kanser riskini arttırmaktadır. İşte bu mekanizmanın önlenmesinde vücut meyve ve sebzelerdeki antioksidan maddeleri kullanır. Antioksidan preperatların kanseri önlediğine yönelik klinik çalışmalar henüz yeterli değildir. Bu nedenle şu an için kanserden korunmanın ve bu antioksidan maddeleri vücuda almanın en güvenli, kolay ve ucuz yolu taze sebze ve meyveleri tüketmektir.

Hangi besinleri tüketmek ve hangi besinlerden uzak durmak gerekiyor?

Sağlıklı Beslenme ve Kilo Kontrolüyle Kanserden KorunabilirsinizPosa yada lif insanlar tarafından sindirilemeyen bir çeşit karbonhidrat türü olup bir çok hastalığın önlenmesinde ve denetlenmesinde rol oynamaktadır. Kurubaklagiller, tam tahıl ürünleri, meyve ve sebzelerde bulunan posanın kanser oluşma riskini azalttığı bilinmektedir. Beslenmemizde bulunan yağ miktarı ve türü de kanser oluşumunu direkt ve dolaylı yoldan etkileyebilmektedir. Öncelikle yüksek doymuş yağ tüketiminin kanser riskini arttırabileceği bilinmekte olup özellikle balıkta bulunan omega-3 yağ asidi, zeytin ve kanola yağında bulunan tekli doymamış yağ asitleri ve diğer çoklu doymamış yağ asitlerinin de kanser riskini düşürebileceği bilinmektedir.

Yüksek yağ tüketimi, diyetle fazla kalori alınmasına yol açarak obeziteyi ve beraberinde obeziteye bağlı gelişen kanser türlerini de getirebilmektedir. Sosis, sucuk, salam gibi birtakım işlenmiş et ürünlerinin de kanser oluşumunu sağlayan nitrit gibi birtakım koruyucu maddeler içerdiği bilinmektedir. Bu gibi besinlerin yapısına renk vermesi ve tazeliğini koruması amacıyla konulan nitrit, vücutta nitrozaminlere dönüşerek hücre hasarına neden olmaktadır. Bu nedenle bu besinler tüketilmemeli, tüketildiği taktirde, bu besinlerin zararlı etkilerini azaltan C vitamininden zengin besinlerle tüketilmelidir.

Besinleri pişirme şekli önemli midir?

Besinleri pişirme de kanserden korunmak için dikkat edilmesi gereken bir başka önemli uygulamadır. Araştırmalar, yağda kızartma, ateşe yakın yapılan ızgara işlemleri gibi besinin hızlı pişmesini sağlayan pişirme yöntemlerinin, kanser riskini arttıran birtakım kimyasal maddelerin açığa çıkmasına neden olduğunu göstermiştir. Bu nedenle suda ve buharda haşlama, buğlama ve fırında pişirme yöntemleri daha az kimyasal açığa çıkmasına neden oldukları için tercih edilmesi gereken pişirme yöntemleridir.

Kansere karşı sağlıklı beslenme önerileriniz nelerdir?

Obezite günümüzde katlanarak büyüyen önemli bir sağlık sorunu olmakla beraber başta, kalp damar hastalıkları, diyabet ve kanser gibi ölümcül hastalıkların görülmesinde önemli bir risk faktörü oluşturmaktadır. Kilo durumunun saptanmasında yaygın olarak kullandığımız beden kitle indeksi (BKI) kilonun, boyun metre kare cinsinden oranıyla elde edilen bir değerdir. Bu değerin 20-25 arasında olması ideal kilo, 25-30 arasında olması kilolu, 30’un üzerinde olması obez olarak kabul edilir. Örnek olarak 1,63m 73kg ağırlığındaki bir bireyin BKI değeri: 73 / 1.63 x 1.63= 27.4 olarak bulunur ve kilolu kategorisinde değerlendirilir. Bu değer gebelerde, çocuklarda ve yoğun fiziksel aktivite yapan bireylerde doğru sonuç vermez. Size BKI değerinizi 20-25 arasına çekerek ideal kiloya ulaşmanız ve kanserden korunmanız için birkaç öneri:

Besin çeşitliliğini sağlayın, değişik türde ve renkte meyve sebze ve besinler tüketmeniz farklı besin öğelerinden faydalanmanızı sağlayacaktır. Günde 3 ana 3 ara olmak üzere toplam 6 öğünde beslenin. Böyle bir beslenme düzeni gün içerisinde fazla acıkmayacağınız için fazla kalori almamanızı ve metabolizmanızın daha hızlı çalışmasını sağlar. Şeker ve tatlı tüketimi mümkün olduğunca sınırlandırın, tatlı tercihiniz sütlü tatlı olsun. Meyve, sebze, tam tahıl ürünleri ve baklagilleri tüketerek günlük posa alımını arttırın. Günde en az 5 porsiyon taze sebze ve meyve tüketin.Düşük yağlı ve düşük kolesterollü besinler tercih edin.

Yüksek kalsiyumlu besinler tüketin. Katı yağlardan uzak durun. Tuz tüketimini azaltın. İşlenmiş et ürünlerinden uzak durun. Vücut için birçok önemli görevi olan su tüketimini arttırın. Etli sebze yemeklerinin içerisine ayrıca yağ eklemeyin, et yeterince yağ içerir. İçeriği bilinmeyen yüksek enerjili besinler tüketmeyin. Fiziksel aktivitenizi arttırmaya özen gösterin. Ağız ve diş sağlığına dikkat edin. Kesinlikle sigara içmeyin. Alkol ve kafein alımını sınırlandırın. Besinleri doğru hazırlayın ve doğru pişirin. Hızlı kilo verdiren diyetlerden uzak durun.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Sağlıklı Beslenme ve Kilo Kontrolüyle Kanserden Korunabilirsiniz

Yazının devamı için tıklayın...

Beyin KanseriSadece tümöre radyasyon vererek normal dokularda oluşabilecek zararı en aza indiren yöntem uygulamaya geçiyor.

Sadece tümöre radyasyon vererek normal dokularda oluşabilecek zararı en aza indiren yeni tedavi yöntemi "CyberKnife", Ege Bölgesi'nde ilk olarak İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde uygulanmaya başlanacak.

Beyin, beyin sapı veya omuriliklerinde tümörü olan hastaların, bundan böyle Ankara ya da İstanbul'a gitmesine gerek kalmayacak.

"Uzay Neşteri" adı verilen sistemin uygulanacağı bölümün inşaat çalışmalarının devam ettiğini belirten Tıbbi Onkoloji Klinik Şefi ve Radyasyon Onkolojisi Birimi Sorumlu Şefi Doç. Dr. Oktay Tarhan, kısa bir süre sonra bu yeni teknolojiyle hizmet vermeye başlayacaklarını ifade etti.

Cihazın tümör çevresindeki normal dokulara az, tümör dokusuna ise mümkün olan en yüksek dozda radyasyon verdiğini anlatan Doç. Dr. Tarhan, "Bu teknolojiyle tedavi edilen hastalar, günlük yaşamlarına rahatlıkla devam edebilecek. Daha önce hastalarımızı Ankara ya da İstanbul'a gönderiyorduk. Hattâ yoğunluk nedeniyle özel merkezlere sevk edilen hastalarımızdan, yüklü bir fark ücreti alınmaktaydı." dedi.

Türkiye'de bu sistemi kullanan altıncı merkez olacaklarını belirten radyasyon onkolojisi uzmanı Dr. Tümay Gökçe ise cihaz sayesinde tümörü işaretleyerek, yaklaşık 1 saat süren ışın seansında bir cerrah titizliğiyle ameliyat benzeri tedavi sağlayabileceklerini aktardı. Cihazın son teknolojiyle donatılmış masası ve hızı sayesinde tedavi süresinin üçte bir azalacağını ifade eden Dr. Gökçe, "Başta beyin tümörleri olmak üzere akciğer, karaciğer, pankreas, prostat kanserlerinde ve son zamanlarda sıkça karşılaştığımız beyin damar hastalığı (arteriovenöz malformasyon) tedavisinde dünya standartını yakalamış olacağız." şeklinde konuştu.

KANSIZ VE AĞRISIZ KANSER TEDAVİSİ

Uzay Neşteri'nin dünyadaki kullanımı hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Ali Ölmezoğlu da bu cihazın tedavilerinin üçte ikisinin beyin, kalanının ise beyin dışı organlardaki tümörler için uygulandığını söyledi. Dr. Ölmezoğlu cihazın kansız ve ağrısız bir işlem sağladığını, benzeri diğer tedavi yöntemlerinde olduğu gibi hastanın kafasına metal bir çerçeve vidalanmasına gerek duyulmadan en basit şekilde uygulanabildiğini vurguladı.

Kaynak : İnternethaber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Cyberknife, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi`nde Kullanılacak

Yazının devamı için tıklayın...

Türkiye`de Kanser İlaçlarına Ulaşımda Sıkıntı Var

KanseriTedaviEt.com | Cuma, Nisan 09, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerAraştırma şirketi i3 Innovus'a göre Türkiye'de kanser ilaçlarına ulaşımda sıkıntı var ve bu yüzden tedavi AB'deki kadar etkin yapılamıyor.

Dünya ilaç sektörünün önde gelen araştırma kuruluşlarından i3 Innovus, “Türkiye’de Hastaların Kanser İlaçlarına Erişimi” başlıklı bir rapor hazırladı. Raporda Türkiye, kanser ilaçlarına erişim açısından 8 Avrupa Birliği ülkesi ile karşılaştırıldı. Üç uzmanın kaleme aldığı raporda, yeni kanser ilaçlarının hastalara geç ulaşması nedeni ile Türkiye’de kanser tedavisinin AB’deki kadar etkin yapılamadığı vurgulandı.

Türkiye’de yılda 100 bin kişinin ölümüne yol açan kansere karşı geliştirilen yeni ilaçların hastalara geç ulaştığı, bu durumun tedavinin etkinliğini azalttığı bildirildi. İlaç sektörüyle ilgili araştırmalarda dünyanın önde gelen kuruluşları arasında yer alan i3 Innovus, Türkiye’de Hastaların Kanser İlaçlarına Erişimini inceledi.

8 AB ÜLKESİ İLE KIYASLAMA YAPILDI

Türkiye’nin sekiz Avrupa Birliği ülkesi ile kanser ilaçlarına erişim bazında karşılaştırıldığı rapor, yeni ilaçların ruhsatlandırılma ve geri ödeme listelerine alınarak hastalara sunulması sürecinde gecikmeler yaşandığını gösteriyor. Raporda Türkiye ile Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan, ayrıca 13 Avrupa ülkesinin (E13) ortalaması da karşılaştırlıyor.

“Türkiye’de Hastaların Kanser İlaçlarına Erişimi” Raporu Stockholm İktisat Fakültesi’nden Profesör Bengt Jönsson, Karolinska Enstitüsü’nden Dr. Nils Wilking ve i3 Innovus uzmanlarından Daniel Högberg tarafından hazırlandı.

TÜRKİYE'DE HER YIL 100 BİN KİŞİ ÖLÜYOR

Türkiye`de Kanser İlaçlarına Ulaşımda Sıkıntı VarTürkiye’de her yıl yaklaşık 160.000 kişiye kanser teşhisi konulurken, yaklaşık 100 bin kişi de bu hastalıktan yaşamını yitiriyor. Raporda kanser tedavi masraflarının Türkiye’ye doğrudan maliyeti 1.8 milyar Euro (Yaklaşık 3.6 milyar TL) olduğu üretim ve işgücü kayıpları ile diğer dolaylı harcamalar göz önüne alındığında bu maliyetin katlanarak büyüdüğüne dikkat çekiliyor.

Halen Türkiye’de erkekler arasında en yaygın görülen kanser türleri sırasıyla akciğer ve prostat; kadınlarda ise meme ve cilt kanseri var. Türkiye’de tedavi sonuçlarıyla en az yüz güldüren kanser türlerini ise akciğer, mide, kalın bağırsak ve rektum kanserleri oluşturuyor.

TÜRKİYE'DE KANSERDEN SONRAKİ YAŞAM SÜRESİ DAHA KISA

Raporda, kanser vakalarının sayısı, bu vakalardaki ortalama yaşam süresi ve yeni kanser vakaları arasındaki ilişki incelendiğinde, Türkiye’de kanser tedavisinin, Avrupa ülkelerindekine göre zorlukları bulunduğu, hastaların kanserden sonraki yaşam sürelerinin Avrupa’daki hastalara kıyasla daha kısa olduğu belirtiliyor.

Kanser hastalarında yaşam süresini olumsuz etkileyen başlıca faktörler: Geç tanı, tedaviye geç ulaşım, varolan tüm tedavi seçeneklerinin ülkede bulunabilirliği, ülkeye özgü kanser nedenleri (örneğin, sigara tüketim oranı, çevresel koşullar), genetik özellikler olarak sıralanabilir.

Kanser yaygınlığı ve ölüm oranı Avrupa ülkelerine kıyasla Türkiye’de daha düşük. Bu durum Türkiye nüfusunun ağırlıklı bir şekilde genç olmasından kaynaklanıyor. Ancak Türkiye’nin bu demografik özelliği de değişiyor ve nüfus yaşlanıyor.

Türkiye’de Sağlık Bakanlığı, ruhsatlandırma başvurularının en fazla 210 gün içinde sonuçlandırılmasını öngörürken, AİFD üyelerinden elde edilen veriler, onkoloji ilaçlarında bu sürenin 655 güne kadar çıktığını bazı ilaçların ise daha da uzun süreden beri ruhsatlandırma aşamasında beklediğini gösteriyor. Türkiye’de ruhsatlandırma ve geri ödeme listelerine alınma sürecinin uzunluğu, kanser hastalarının yenilikçi ilaca erişimlerini kısıtlıyor. Raporda, ruhsatlandırma ve geri ödeme listelerine alınma sürecinde bürokratik engellerin azaltılması ve hayati önem taşıyan onkoloji ilaçları için hastalara hızlı erişime olanak sağlayan modellerin uygulamaya konulması öneriliyor.

TÜRKİYE'DE KİŞİ BAŞI KANSER TEDAVİSİ HARCAMASI 25 EURO

Raporda, milyarlarca dolar tutarında Ar-Ge yatırımı sonucu geliştirilen yeni kanser ilaçlarına erişimin, Türkiye gibi kaynakların sınırlı olduğu ülkelerde kısıtlı olduğu hatırlatılarak, kaynaklarda önceliklendirme yapılması ve kansere kaynak oluşturacak yeni modeller oluşturulması tavsiye ediliyor.

Rapora göre Avrupa ülkelerinde sağlık harcamalarında kanser harcamalarının (ilaç ve ilaç dışı diğer harcamalar) payı ortalama yüzde 6,3, kanser tedavisi için kişi başına ortalama harcama ise 148 Euro olarak tahmin edilmektedir. Kanser tedavi sonuçlarının en yüksek olduğu Fransa’da ise bu rakam 205 Euro’dur. Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti gibi daha düşük gelirli Avrupa ülkelerinde dahi sağlık harcamaları içinde kanser harcamalarının payı yüzde 3 – 5 düzeyindedir. Polonya’da kişi başına kanser harcaması 41 Euro, Macaristan’da 61 Euro, Çek Cumhuriyetinde ise 72 Euro’dur.

Türkiye’de sağlık harcamalarının ise en iyimser ihtimalle yüzde 3’ü kanser tedavilerine ayrılıyor. Ülkemizde kişi başına kanser tedavisi harcamasının ise sadece 25 Euro düzeyinde kaldığı tahmin ediliyor.

Raporda, yenilikçi kanser ilaçları için yapılan harcamalar değerlendirilirken, bu harcamaların engel olduğu dolaylı maliyetin boyutunun da dikkate alınması gerektiği vurgulanıyor. Yenilikçi ilaçların etkin bir şekilde kullanılmasıyla, verimlilik ve işgücü kaybının önlenerek ekonomi için değer yaratıldığı ve kamu kaynaklarının daha büyük bir maliyetten korunduğu hatırlatılıyor.

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Türkiye`de Kanser İlaçlarına Ulaşımda Sıkıntı Var

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm Haberlerİngiliz Sağlık Bakanlığı, sağlıklı her 50 kişiden birinin radyasyona maruz kalarak kansere yakalandığı gerekçesiyle tomografiyi yasakladı. Türkiye Sağlık Bakanlığı da, AB’ye uyum yasaları çerçevesinde konuyla ilgili yönetmelik hazırlığında.

İngiltere'de sağlıklı kişilerin vücut tomografisi çektirmesi yasaklandı. Sağlık Bakanlığı'na göre, tomografi esnasında vücudun maruz kaldığı radyasyon, Hiroşima’da atom bombasından kurtulan kişilerdeki kadar.

İngiliz Sağlık Bakanlığı önceki akşam çok kritik bir karara imza atarak sağlıklı kişilerin vücut tomografisi çektirmesine yasak getirdi. Bu yasağa gidilmesine gerekçe olarak tomografi sırasında yayılan ve vücuda nüfuz eden radyasyon oranının çok yüksek olması gösterildi.

Tomografi çektirmek geçen yıllarda osteoporoz, kalp rahatsızlığı, damar tıkanıklığı ve diyabet gibi hastalıkları önceden tespit edebildiği için sağlık uzmanları tarafından sıklıkla tavsiye ediliyordu.

Sağlıklı bireylerin her beş yılda bir tomografi çektirmesini öneren doktorların bu tavsiyesi üzerine harekete geçen bakanlık, tüm vücudu tarayan tomografinin normal bir röntgenden 400 kat daha fazla radyasyon yaydığını tespit edince yasak kararı aldı.

Tomografiye sağlıklı giren her 50 hastadan birinin maruz kalınan radyasyon nedeniyle çekim sonrasında kansere yakalandığı belirtildi.

1 TOMOGRAFİ 442 RÖNTGENE BEDEL

TomografiYayınlanan raporda sık tomografi çektirenlerin vücutlarındaki birikmiş radyasyon seviyesinin II. Dünya Savaşı’nda Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarından kurtulanlarla eş seviyede olduğu belirtildi.

Sıradan bir röntgen, vücudu görüntülemek için tek bir ışın gönderirken tomografide daha detaylı bir görüntü elde etmek için art arda birçok ışın gönderiliyor.

2009 sonunda California Üniversitesi’nde görevli Prof. Rebecca Smith-Bindman’ın 1119 kişiyi inceleyerek yürüttüğü araştırmada tek bir tomografinin 442 göğüs röntgenine ve 74 mamografiye (meme röntgeni) eş oranda radyasyon yaydığı ortaya çıkmıştı.

BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ (BT) NEDİR?

Bilgisayarlı tomografi x-ışını (röntgen) kullanılarak vücudun incelenen bölgesinin kesitsel görüntüsünü oluşturmaya yönelik radyolojik teşhis yöntemidir. İnceleme sırasında hasta bilgisayarlı tomografi cihazının masasında hareket etmeksizin yatar. Masa manuel ya da uzaktan kumanda ile cihazın ''gantry'' adı verilen açıklığına sokulur. Cihaz bir bilgisayara bağlıdır. X-ışını kaynağı incelenecek hasta etrafında 360 derecelik bir dönüş hareketi gerçekleştirirken ''gantry'' boyunca dizilmiş dedektörler tarafından x-ışını demetinin vücudu geçen kısmı saptanarak elde edilen veriler bir bilgisayar tarafından işlenir.

MR'IN YAN ETKİSİ YOK

Uzmanlar tomografideki bu riske karşın MR’ın hiçbir yan etkisi olmadığı konusunda görüş birliğine vardı. MR çekimleri sırasında sadece radyo dalgaları kullanılıyor. Bunlar da insan sağlığına zararsız.

MR NEDİR?

Vücudun herhangi bir bölgesinin kesitsel olarak görüntülenmesidir. MR cihazı dev bir mıknatıstan oluşmaktadır. İnceleme sırasında hasta cihaz masasına yatırılmakta ve dev mıknatısın içinde bulunan tünele masa ilerletilmektedir. İnceleme sırasında mutlaka hareketsiz durmanız gerekmektedir.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Tomografi Kanser Yaptığı Gerekçesiyle İngiltere`de Yasaklandı

Yazının devamı için tıklayın...

Meyze ve Sebze Yemek Kanserden Korunmak İçin Yeterli Değil

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Nisan 08, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerFazla sebze ve meyve tüketmenin, kansere karşı sanıldığından daha az koruma sağladığı belirlendi.

Yaklaşık 500 bin kişiye ait 8 yılı aşkın verilerinin değerlendirilmesi sonucu bilim adamları, kanser riski ile sebze-meyve yemek arasındaki ilişkinin "belirgin", ancak sanıldığından az olduğunu belirtti.

Meyze ve Sebze Yemek Kanserden Korunmak İçin Yeterli DeğilGünlük sebze-meyve tüketiminin 200 gram artırılmasının kanser riskini yaklaşık yüzde 3 azalttığını belirten araştırmacılar, fazla meyve-sebze tüketiminin koruyucu etkisinin bulunduğunu, ancak bunun sanıldığından az olduğunu vurguladı.

Ancak araştırmacılar, sebze ve meyve yemenin sağlığa faydalı olduğunu, araştırma sonuçlarının, tavsiye edilen miktardan az tüketilmemesi gerektiği anlamına gelmediğini belirtti.

Dünya Sağlık Örgütü, 1990'dan bu yana kanser riskini azaltmak için günde en az 5 porsiyon meyve-sebze tüketilmesi önerisinde bulunuyor.

Kaynak: Habertürk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Meyze ve Sebze Yemek Kanserden Korunmak İçin Yeterli Değil

Yazının devamı için tıklayın...

Multivitaminler Meme Kanseri Riskini Arttırıyor Olabilir

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Nisan 07, 2010 | 0 yorum »

Meme KanseriYeni bir araştırmaya göre, hastalıkları önlemek için günlük multivitamin takviyesi alan kadınlar, aslında meme kanseri riskini artırıyor olabilirler.

Yeni bir araştırmaya göre, hastalıkları önlemek için günlük multivitamin takviyesi alan kadınlar, aslında meme kanseri riskini artırıyor olabilirler. Daily Mail'in haberine göre İsveçli araştırmacılar, düzenli vitamin alan orta yaştaki ve daha yaşlı kadınlarda meme tümörü oluşması riskinin yaklaşık yüzde 20 daha fazla olduğunu belirlediler.

MultivitaminAraştırmacılar, vitamin haplarının, meme kanseri risklerinden biri olan meme yoğunluğunun artmasına sebep olarak tümör oluşumuna katkıda bulunduğuna inanıyorlar. Vitamin ve mineralleri içeren takviyenin, meme dokusunu yüzde 5'ten fazla artırabildiği belirtildi. Multivitamin haplarında bulunan folik asidin de tümör oluşumunda bir faktör olabileceği bildirildi. Daha önce yapılan araştırmalar yüksek dozda folik asidin tümör büyümesine katkıda bulunduğunu gösteriyor.

Araştırma sonuçlarının üzücü olduğunu belirten uzmanlar, multivitaminlerin güvenli olup olmadığını saptamak için daha derin araştırmalara ihtiyaç olduğunu vurguladılar. Araştırmada sigara, genetik yatkınlık gibi diğer risk faktörleri de göz önünde bulundurulduğu halde, multivitamin kullanımıyla meme tümörü arasında önemli bağlantı tespit edildi.

Kaynak : eha

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Multivitaminler Meme Kanseri Riskini Arttırıyor Olabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Bireyselleştirilmiş Kanser Tedavisi

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Nisan 07, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerKanser tedavisinin bireyselleştirilmesiyle birlikte, aynı tanıyı almış hastalara ayrı tedavi uygulanabiliyor. Böylece tedavinin hem daha etkin, hem de daha ekonomik olması sağlanabiliyor.

Moleküler biyoloji, genetik ve hücre bilimindeki gelişmeler sayesinde kanserin nasıl başladığı, geliştiği ve yayıldığı artık çok daha iyi tespit edilebiliyor. Aynı kanser tipinde dahi moleküler düzeyde oluşan farklılıklar, hastaların tedavilere değişik yanıtlar vermesine neden olabiliyor. Bu gelişmeler kanserin tedavi planlamasının da aynı doğrultuda farklılaşmasını sağlıyor. Artık tek bir tanı ve buna uygun tedavinin yerini, kanserin moleküler düzeyde incelenmesi ve sonuçlara uygun tedaviyi esas alan “bireyselleştirilmiş tedavi” yaklaşımı alıyor.

Moleküler biyolojiden elde ediler verilerin artmasıyla birlikte medikal tedavinin artık daha özel ve “butik” bir hal almaya başlayacağını belirten Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Haluk Onat, bireyselleştirilmiş kanser tedavi yaklaşımıyla ilgili merak edilenleri anlattı.

Kanser tedavisinin bireyselleştirilmesi ne anlama geliyor?
Bu kavram, hastada tanı konulan kanserin yapısına göre tedavisinin planlanması ve uygulanması anlamına gelmektedir. Tedaviye başlanmadan önce tümörün özellikleri belirlenerek; tümörün seyir hızı, prognozu yani hastanın bundan sonraki hayatına nasıl etki edebileceği, uygulanacak tedaviye karşı alınacak yanıtlar önceden saptanıyor. Elde edilen sonuçlara dayanarak tedavi ve hedefler belirleniyor. Artık bu yaklaşımla, tüm kanserlerde hastalığa özel bir tedavi değil, kanserin özelliklerine göre planlama yapıyoruz.

Bireyselleştirilmiş Kanser TedavisiBu uygulamanın sağladığı kazanımlar nelerdir?
Tedavinin bireyselleştirilmesiyle birlikte aynı tanıyı almış tüm hastalara ayrı tedavi uygulanarak tedavinin etkinliği artırılıyor. Bugün için tedaviyi bireyselleştirmemizdeki amaçlarımızdan biri de elimizdeki ilaçları mümkün olduğunca verimli kullanmaktır. Bugün uyulamalarımızda tedavilerde eskisinden daha iyi sonuçlar alıyoruz.

Tedavinin bireyselleştirilmesinin basamakları nelerdir?
Öncelikle tıbbi onkoloji uzmanı, patolojiden ve genetik laboratuvarından gelen verilerle hastanın tıbbi geçmişiyle ilgili verileri topluyor. Patolojik sonuçlara göre, önce tanı konuluyor. Yine kanserin türüne göre moleküler genetik laboratuvarında da gerekli bilgileri alıyoruz ve tüm bunları değerlendirdikten sonra ortaya tedavi şeması çıkıyor. İlaç tedavisine başlanmadan önce tümörün yapısına ve hastaların bazı özelliklerine bakılıyor. Çünkü aynı özelliklerdeki tümörler olmasına karşın, yarar görecek ve görmeyecek hasta grupları değişebiliyor. Yapılan araştırmalar sonucunda var olan hedefe ilaçlar yönlendirilirken, bunlardan ne kadar yarar görüleceğine kadar birçok bilgi elde ediliyor.

Kişiselleştirilmiş kanser tedavisi daha çok medikal onkolojinin ilgi alanına girmektedir. Ama bir hastadan biyopsi alınırken nelere bakılması gerektiğini cerrahın da bilmesi gerekmektedir. Radyasyon onkolojisi uzmanın da bilgi sahibi olmalı. Patoloji uzmanının da bu konular hakkında bilgi sahibi olması ve buna göre incelemelerinin ve raporlarının tam ve yol gösterici olması gerekir. Ayrıca gereğinde moleküler biyolog ve genetik uzmanı da bu sürece katılmaktadır. Tüm bu sonuçlara göre uygun ilaç tedavisi de tıbbi onkoloji uzmanı tarafından belirleniyor.

Bu ilaçlarla birlikte tedavide ne gibi ilerlemeler kaydedildi?
Bu tedavi yaklaşımının belirlenip, ilaçların kullanılmasıyla birlikte kanser hastalarının yaşamı uzadı, bazılarının tedavi edilebilir hastalık haline geldiği yapılan çalışmalarla da gösterildi. Örneğin metastatik barsak kanserini 20 yıl önce altı ay olan ortalama ömür, bugün üç yıla kadar uzatıldı. Bu son derece büyük ve önemli bir sonuçtur. Bugün birçok kanser türünde tedaviyi ayrıntılandırarak bireyselleştirecek bilgiye sahibiz. Her geçen gün de bu bilgilere yeni veriler ekleniyor.

Tedavinin başarılı olması için başka kriterler var mı?
Tümörün özelliklerinin tam olarak ortaya konması gerekiyor. Öncelikle ilaç tedavisinden istenilen sonuçları elde etmek için doğru kişiye ve doğru tümöre uygulanması gerekir. Bunun yanında uygulanan tedaviler uzun süreli tedaviler olduğu için hasta uyumu da çok önemli. İlaç kullanılmaya başlanmasıyla birlikte oluşabilecek yan etkiler de düşünülerek, hastanın farklı bir hastalığının olup olmadığının mutlaka kontrol edilmesi gerekiyor.

İlaçların düzenli kullanılması, hekim kontrollerinin düzenli bir şekilde gerçekleştirilmesi, ilacın yan etkilerini de çok iyi tanınması gerekiyor.

Kaynak: ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Bireyselleştirilmiş Kanser Tedavisi

Yazının devamı için tıklayın...

Helikobakter Pylori Bakterisi Mide Kanserine Yol Açıyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Nisan 05, 2010 | 0 yorum »

Mide KanseriTüm dünyada en yaygın görülen enfeksiyonlardan "Helikobakter pylori'nin (sindirim sistemine yerleşen bir bakteri) mide kanserine neden olduğu belirtildi.

Uzmanlar, bakterinin mide mukozasını tahrip ettiği kişilerde kansere yakalanma riskinin, enfekte olmayan kişilere göre 90 kat daha fazla olduğuna dikkati çekerek, bakterinin bir kişinin midesinde ne kadar uzun kalırsa, ilerleyen yaşlarda kanser ortaya çıkma riskinin o derece artacağı için çocukluk yaşlarında bu enfeksiyonun alınıp alınmadığına dikkat edilmesi ve mutlaka tam olarak tedavi edilmesi gerektiği" uyarısında bulundu.

Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı ve Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Şuayib Yalçın, kanser görülme sıklığının tüm dünyada hızla arttığını, tüm kanserler içinde mide kanserinin görülme oranının da çok yüksek olduğunu belirterek, "Mide kanseri, en sık görülen 4. kanser türüdür ve dünya genelinde kanserden ölüm nedenleri içinde 2. sıradadır" dedi.

Yapılan araştırmalar sonucunda mide kanserinin gelişmesinde helikobakter pylori bakterisinin etkili olduğunu vurgulayan Yalçın, bu bakterinin Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1994’te mide kanseri için birinci derecede kanserojen olarak ilan edildiğini hatırlattı. Yalçın, "Helikobakter pylori, midenin iç yüzeyinde yaşar ve ilgili bölgeyi tahrip ederek önce gastrite, sonra ülsere ve yıllar sonra da midede kaldığı takdirde kansere neden olabilir. Bakterinin mide mukozasını tahrip ettiği kişilerde kansere yakalanma riski, enfekte olmayan kişilere göre 90 kat daha fazladır" diye konuştu.

Helikobakter pylori enfeksiyonunun, özellikle gelişmekte olan fakir ülkelerin hastalığı olduğunu ve mide kanserinin de en sık Asya ülkelerinde görüldüğünü ifade eden Yalçın, "Çocukluk yaşlarında bu enfeksiyonun alınıp alınmadığına dikkat edilmeli ve mutlaka tam olarak tedavi edilmeli. Çünkü, bakteri bir kişinin midesinde ne kadar uzun kalırsa ilerleyen yaşlarda kanser ortaya çıkma riski o derece artar" uyarısında bulundu.

Yalçın, yapılan bir araştırma sonucuna göre, Türkiye’de hastaların yüzde 83.4’ünde mide kanseri taramalarında, "Helikobakter pylori yönünden araştırma yapılmadığının" tespit edildiğini belirterek, "Yeni yaptığımız bir çalışmada ülkemizde mide kanserli hastaların yüzde 81’inde helikobakter antikoru pozitif saptanmıştır" dedi. Bu bakterinin tespit edilmesi halinde uygulanacak olan tedavi ile bakterinin ortadan kaldırılmasının mümkün olabileceğini vurgulayan Yalçın, bakterinin erken dönemde yok edilmesiyle birlikte mide kanserine yakalanma riskinin de azalabileceğini bildirdi.

Yalçın, hekimlerin şüphelenildiğinde tüm hastalara helikobakter pylori taraması yaptırması gerekir" şeklinde konuştu.

Beslenme alışkanlığı etkili

helikobakter pyloriHelikobakter bakterisinin dünyadaki en yaygın enfeksiyon olduğuna ve dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 50-60’ında bu bakterinin bulunduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Yalçın’ın verdiği bilgiye göre, bu oran Türkiye’de yüzde 80’lere ulaşırken, gelişmiş ülkelerde ise yüzde 10’larda kalıyor.

Midede yanma-ekşime, kıvrandırıcı ve gece uykudan uyandırabilen, yemek borusuna kadar uzanan yakıcı ağrı şeklindeki şikayetlerin dikkate alınması gerekiyor.

Sorunun, ülser (mide mukozasında yara), gastrit (mide mukozasının basit enfeksiyonu) aşamasında olup olmadığı, enfeksiyonun mide, onikiparmak bağırsağı ya da yemek borusunda bulunup bulunmadığı, "endoskopi" yöntemiyle bölgeden alınan mukoza örneği biyopsisiyle tespit edilebiliyor. Bunun dışında nefes testi gibi basit yöntemlerle de bu enfeksiyona rahatlıkla tanı konulabiliyor. Bakterinin tespit edilmesi halinde, genellikle 10–14 gün süre ile asit azaltıcı ilaç ve iki ayrı antibiyotik kullanılıyor. Tedaviyle bakterinin yüzde 80- 90 oranında yok oluyor, ancak tedavinin ardından bir yıl içinde yüzde 5 oranında bakteri tekrarlayabiliyor.

Bakteri, kalabalık ailelerde, sosyo-ekonomik durumu düşük kişilerde, kışlalarda, yurt ve hastane gibi insanların yakın temas içinde oldukları yerlerde sık görülüyor.

Beslenme alışkanlığı da mide kanserinin oluşmasında helikobakter pyloriye etki ediyor. Bunun dışında tuz, turşu, nitrit ve nitratdan zengin işlenmiş et gibi yiyecekler ve ev konserve tüketiminin de mide kanserinin oluşumunda negatif rol oynuyor. Bu nedenle tuz ve tuzlu gıdaların az tüketilmesi öneriliyor.

"Meyve sebze, midedeki mikrobun yapacağı tahribatı azalttığı gibi, yetersiz tüketildiğinde kansere zemin hazırlamaktadır" uyarısının göz önünde bulundurulması gerektiği vurgulanıyor.

Kaynak : Radikal

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Helikobakter Pylori Bakterisi Mide Kanserine Yol Açıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Kemik İliği KanseriAnkara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman İlhan, yaygın olarak 65 yaş üstü insanlarda görülen kemik iliği kanserinin, çeşitli nedenlerden dolayı gençlere de sıçradığını belirterek, "Kemik iliği kanserinden dünyada her yıl 750 bin insan yaşamını yitiriyor" dedi.

Prof. Dr. İlhan, bir seminere katılmak üzere geldiği Erzurum'da, kemik iliği kanser türü olan "multiple miyelom"un, dünya genelinde her geçen gün yaygınlaştığını, bunu önlemek için de halk arasında farkındalık yaratılması gerektiğini ifade etti.

Kemik iliği kanserinin nasıl bir hastalık olduğunu, tedavilerinin ne olduğu ve nelere sebebiyet verdiğinin insanlara ve bilim adamlarına anlatılması gerektiğini vurgulayan İlhan, şunları kaydetti:

"Multiple miyelom hastalıkları, kemik iliğinde plazma adını verdiğimiz bir hücrenin gereğinden fazla çoğalmasıyla ilerleyen bir hastalıktır. Bu plazma hücreleri, kemik iliğinde fazla çoğaldığı zaman kemik iliği yapısını bozuyor. Bu da kan hastalığına ve kemiklere yayılarak kemik kırıklarına yol açıyor. İleri yaşlarda daha sık görülen bu hastalık, kemiklerde ve böbreklerde hastalık yapıyor. Eğer tedavi yapılmazsa ölümle sonuçlanıyor."

"Hastalığın sebebi bilinmiyor"

Kemik iliği kanserinin sebebinin tam olarak bilinmediğini anlatan İlhan, ancak genetik yatkınlık, çevre kirliliği, radyasyon, genetiğiyle oynanmış gıdalar ve stres gibi etkenlerin bu hastalığı etkilediğini söyledi.

Dünyada her yıl 750 bin insanın bu hastalık yüzünden hayatını kaybettiğini bildiren Prof. Dr. İlhan, "Kemik iliği kanserinden AB ülkelerinde her yıl 18 binden fazla insan yaşamını yitiriyor, Türkiye'de ise her yıl 3 bin civarında insan bu hastalığa yakalanıyor. Türkiye'de bu hastalıktan ölüm oranı yıllık bin civarındadır" diye konuştu.

Kemik İliğiKemik iliği kanserinin dünya genelinde eskiden 65 yaş grubunda görüldüğünü aktaran İlhan, "Yaş ilerledikçe bu hastalığın görülme sıklığı artıyordu ve yaygın olarak 65 yaş üstü insanlarda görülüyordu, fakat son yıllarda genetiği ile oynanmış gıdalar, hava kirliliği, radyasyon, sigara, stres gibi nedenlerden dolayı görülme yaşı daha aşağılara çekildi. Bu hastalık gençlere de sıçradı" dedi.

Prof. Dr. İlhan, kemik iliği kanserinin halsizlik, çabuk yorulma, solukluk, kemik ağrısı, kanama yakınması ve ateşlenme gibi belirtilerinin olduğunu kaydederek, kemiklerde kırıklar, böbrek hastalığı, üreme ve kansızlık gibi belirtilerden hastalığın teşhisinin konulduğunu ifade etti.

"Tedavide kemoterapi esastır"

Prof. Dr. İlhan, kemik iliği kanserinde yaş grubuna göre tedavi uygulandığını ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Kemik iliği kanseri hastalığının tedavisinde kemoterapi esastır. Özellikle 65 yaşın altındaki hastalarda kemoterapiyi takiben, kendi kanından ilik nakli şattır. 65 yaş üstünde ise kemik iliği nakli önerilmez, yeni tedavi seçenekleri sunulmaktadır. Özellikle son yıllarda yurt dışındaki ilaçlar Türkiye'ye getirtilmiştir ve tedaviler daha hızlı ve kolay olmuştur. Eskiden bu hastalığa yakalananlar en fazla 10 yıl yaşayabilirdi, ancak günümüzde insanlar bu hastalıktan tamamen kurtulup, normal yaşamını sürdürebiliyor."

"Farkındalık yaratmak istiyoruz"

Bu hastalığın tanısında, hastanın doktora başvurmasında ve doktorun bu hastalığın farkında olmasında bir takım sorunların yaşandığını dile getiren İlhan, "Bu hastalığın daha da yaygınlaşmaması için farkındalık yaratmak istiyoruz, çünkü Türkiye'de son araştırmalara göre 7 milyon yaşlı nüfus var. 2015-2020 yıllarında da 65 yaş üstü insanımız 20 milyon olacağına göre, bu hastalık giderek artacaktır. Bu da sosyal sorumluluk içerisinde biz bilim adamları ve Sağlık Bakanlığı, ileride meydana gelecek hastalığın önlenmesi için, erken tanı ve tedavisini yapmamız gerekmektedir" dedi.

Dünyadaki gelişmeleri takip ederek, ülkedeki bilim adamlarıyla bu bilgileri paylaştıklarını söyleyen Prof. Dr. İlhan, Türkiye'de 34 kemik iliği ve hücre nakil merkezinin bulunduğunu, Erzurum, Van ve Diyarbakır'a da bu merkezlerin kurulması için çalışların sürdüğünü sözlerine ekledi.

Kaynak : CNN Turk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kemik İliği Kanserinin Yaygınlaşmaması İçin “Farkındalık” Gerekiyor

Yazının devamı için tıklayın...

Tuz Tüketimi Yüzünden En Fazla Mide Kanseri Türkiye`de

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Nisan 05, 2010 | 0 yorum »

Mide KanseriTürkiye'de kişi başı 18 gram tuz tüketildiğini belirtilen uzmanlar, aşırı tuz tüketiminin mide kanseri riskini artırdığına dikkat çekiyor.

Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Başkanı Prof. Dr. Kutluk Tezer, Türkiye'de kişi başına 18 gram tuz tüketildiğine, bunun mide kanseri oranını yükselttiğine dikkati çekerek, “Buna rağmen tuzluk sallamaya devam ediyoruz” dedi.

Tezer, 5. Ulusal Kanserli Hastalar Kongresi kapsamında düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmada, kanser konusunda vatandaşlarda farkındalık ve bilinç yaratmanın önemini vurguladı.

Tüm kanserlerin yüzde 43 oranında engellenebileceğine dikkati çeken Tezer, hastalığın önlenmesi konusunda vatandaşların sahip olduğu bilgileri davranış değişikliğine dönüştürmesi gerektiğini belirtti.

Türkiye'de ciddi bir kanser yükü olduğuna işaret eden Tezer, kanserden korunma çalışmalarının önemine değindi. Tezer, vatandaşların birçoğunun alkol ve tütün kullanımının kansere yol açtığını bildiğini ancak tütün kullanımı konusunda davranış değişikliğine gitmediğini söyledi.

Obezite ve fiziksel aktivite konusunda ise farkındalık düzeyinin oldukça geri olduğunu belirten Tezer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hala kişi başına 18 gram tuz tüketen bir ülkeyiz. Bu da mide kanserine rastlanma oranını yükseltiyor. Buna rağmen tuzluk sallamaya devam ediyoruz. Tuzluk sallamayın diyoruz. Haftada üç defa fiziksel aktivite yapmak gerek. Fiziksel aktivite yapmanın yolu pahalı spor salonlarından geçmiyor. Hava kötüyse evde kalmak istiyorsanız, ister yarım saat dans edin, ister folklor oynayın ya da evin camlarını silin.”

Tezer, kanserden korunmada gençlerin doğru beslenmeye yönlendirilmesinin ve ürünlerin üzerinde kalori bilgilerinin yer almasının da önemini vurguladı. Uluslararası Kanser Savaş Örgütü Başkanı Prof. Dr. David Hill de kanserle mücadelede işbirliğinin şart olduğuna işaret etti. Dünya Kanser Örgütü'nce (UICC) yapılan araştırma hakkında bilgiler veren Hill, katılımcıların alkol ve sigaranın kansere yol açtığını bildiğini, ancak obezite ile kanser arasındaki ilişki konusunda bilgi sahibi olmadığını söyledi.

Araştırmaya katılanların dörtte birinin kanser konusunda kaderci bir yaklaşım sergilediğini ifade eden Hill, katılımcıların yüzde 25'inin kanser konusunda tam bilgilendirme ve tedaviye katkı sürecine katılma gibi bir isteğinin olmadığını kaydetti.

AVRUPA KANSERE KARŞI HAFTASI

Avrupa Kanser Cemiyetleri Direktörü Wendy Yared ise Avrupa'da kanserle mücadele konusunda devlet kurumlarının temsilcilerinin, hasta yakınlarının ve hastaların katılımıyla “Avrupa Kanser İnisiyatifi” oluşturulmasının planlandığını bildirdi.

AB Komisyonu'nun, Avrupa Kanser Ligi'nden “kanserden korunma”, “kanser araştırmaları”, “sağlık ve bakım” ile “bilgilendirme” konularından birini yönetmesini istediğini kaydeden Yared, Avrupa Kanser Ligi'nin kanserden korunma programını yürütmeyi tercih ettiğini söyledi.

Yared, 2011'den itibaren mayıs ayının son haftasının, “Avrupa Kansere Karşı Haftası” olarak kabul edileceğini ve çeşitli etkinlikler yapılacağını açıkladı. Bir gazetecinin, “morfin kullanım oranları” ile ilgili sorusu üzerine, Prof. Dr. Hill, kanserde ağrının en önemli tedavi ilacı olan narkotik ilaçların değişik nedenlerle kullanılamadığını söyledi. Dünyada afyon ve morfinin kanunsuz kullanımı nedeniyle tıbbi kullanımı konusunda sıkıntılar yaşandığına işaret eden Hill, bunların kanunsuz kullanımının engellenmesi, tıbbi kullanımının önünün açılması için uluslararası anlaşmalar yapılması yönünde çabalar olduğunu kaydetti.

KANSERLE İLGİLİ BİLGİ VE DAVRANIŞLAR ARAŞTIRMASI

UICC, Roy Morgan Research International ve Gallup tarafından Türkiye'nin 18 ilinde 18 yaş üstü 2 bin 19 kişinin katılımıyla yapılan araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 85'i hiç alkol almıyor. Tütün kullanım oranı erkeklerde yüzde 54, kadınlarda ise yüzde 20.

“Son bir ayda hiç güneş yanığı oldunuz” sorusuna katılımcıların yüzde 61.6'sı hayır, yüzde 35.3 “evet” yanıtı veriyor.
Kişilerin fiziksel aktivitelerin yoğunluk gösterdiği yerlerin başında yüzde 8.8 ile işyerleri geliyor, bunu yüzde 7.6 ile ev, yüzde 1.4 ile spor salonları takip ediyor.

Katılımcıların yüzde 52.6'sı kanserin tedavi edilebileceğini, yüzde 24.1'i ise tedavi edilemeyeceğini düşünürken yüzde 23.3'ü bu konuda kararsız kalıyor. Kanser, kalp hastalıkları ve AIDS'ten daha önemli bir sağlık sorunu olarak görülüyor. Katılımcıların yüzde 80.5'i kanseri, 60.4'ü kalp hastalıklarını, yüzde 20.1'i AIDS'i önemli bir sağlık sorunu olarak değerlendiriyor.

Kanser risk faktörleri açısından katılımcıların yüzde 92.9'u sigarayı, yüzde 90.4'ü alkolü, yüzde 71.5'i tütünü, yüzde 70.9'u stresi, yüzde 67.8'i yağlı yiyecekleri, yüzde 61.5'i aşırı kiloyu, yüzde 43.6'sı cep telefonunu, yüzde 39.6'sı sebze tüketilmemesi, yüzde 38.4'ü yetersiz fiziksel aktivite, yüzde 23.6'sı ise musluk suyu kullanımını ilk sıraya koyuyor.

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Aşırı Tuz Tüketimi Yüzünden En Fazla Mide Kanseri Türkiye`de

Yazının devamı için tıklayın...

Kanser Tedavisinde Kullanılan Cihazlar

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Nisan 05, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerRadyoterapi; radyo cerrahi; uzay neşteri... Kanserli hastaların tedavisinde hangi tür cihazlar kullanılıyor? Hangi tür kanserde hangi tedavi öneriliyor?

Kanser, tüm dünyada görülme oranı giderek artan önemli bir hastalık olsa da, doğru zamanda ve doğru şekilde müdahale edildiğinde hastanın yaşamı kurtulabiliyor. Son yıllarda ileri teknolojik cihazlarla uygulanan radyoterapi de, kanserli hastaların tedavisinde en etkili yöntemlerden biri olarak görülüyor. Ancak bu noktada hemen herkesin kafasında şu soru işareti beliriyor: Peki hangi teknolojik cihazlar, hangi kanser tedavisinde kullanılıyor? En önemlisi de, bu cihazlar hastalara ne tür faydalar sağlıyor?

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Doç. Dr. Meriç Şengöz, Maslak Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Enis Özyar, Kozyatağı Beyin ve sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Selçuk Peker bu soruların cevaplarını yanıtladı..

Kalp ve damar hastalıklarından sonra dünyada en fazla ölüme yol açan kanserin görülme sıklığı giderek artıyor. Uluslararası Kanser Araştırma Örgütü’nün verilerine göre; 2008 yılında 12 milyon yeni kanser teşhisi konuldu. Ülkemizde de her yıl yaklaşık 150 bin kişinin kansere yakalandığı tahmin ediliyor. Ancak kanser çağımızın en yaygın ve ölümcül hastalıklarından biri olsa da, tıp dünyası hemen her geçen gün bu illetle savaşabilmek için dev adımlara imza atıyor; radyoterapi tedavisi için geliştirilen son teknolojik cihazlar da bu alandaki en önemli gelişme olarak değerlendiriliyor. Radyasyonun tehlikelerine hakkındaki halk arasındaki yaygın endişelere karşın, günümüzde “radyoterapi” ve “radyocerrahi” ile kanser vakalarının tedavisinde oldukça başarılı sonuçlar elde ediliyor. Üstelik, radyoterapi tedavisi son teknoloji ürünü olan cihazlarla uygulandığında hastanın yaşam kalitesini yükseltiyor, tedavi süresini kısaltıyor, hatta bazı kanser türlerinde hastanın hayatını bile kurtarabiliyor! Peki, ‘radyoterapi’ ile ‘radyocerrahide’ hangi cihazlar, hangi kanserlerin tedavisinde kullanılıyor? İşte yanıtı…

RADYOTERAPİ (IŞIN TEDAVİSİ)

Radyoterapi son yıllarda teknolojik olarak en hızlı gelişen alanlardan biri. Radyasyonla kanserli dokunun tedavi edilmesini sağlayan modern yöntemler ve ileri teknolojinin kullanıldığı cihazlarla oldukça başarılı sonuçlar elde ediliyor.

RAPIDARC: Tedavi süresini 2-4 dakikaya indiriyor

Rapidarc teknolojisi diğer radyoterapi cihazlarının aksine, hastanın hareket etmesine fırsat vermeden hasta etrafında dönerek hastalıklı bölgenin ışınlanmasını sağlıyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Doç. Dr. Meriç Şengöz, Rapidarc’ın bu özeliği sayesinde görüntü eşliğinde yapılan 15-30 dakikalık radyoterapi süresini 2 dakikaya kadar indirebildiğini söylüyor. Rapidarc cihazında hastaya verilen doz üçte bir oranında düşürülüyor ve bu da radyasyona bağlı ikincil kanserin oluşma riskini azaltıyor.

Hangi kanserlerin tedavisinde kullanılıyor?

Bu teknoloji tüm kanserlerin tedavisinde fayda sağlıyor.

TRILOGY: 3’ü bir arada teknoloji

Trilogy, radyoterapi tedavisinde kullanılan bir tür lineer hızlandırıcı, yani LINAC cihazı. Görüntülemeden tedaviye kadar, radyoterapide farklı yöntemler olarak kullanılan 3 yeni teknolojiyi içinde barındırıyor. Trilogy cihazının içinde bulunan 3 radyoterapi yöntemi şu şekilde sıralanıyor: IGRT – Görüntü kılavuzluğunda radyoterapi, IMRT: Yoğunluk ayarlı ışınlama ve SRT/SRC – Noktasal ışınlama. Doç. Dr. Meriç Şengöz, diğer aletlerde tek tek bulunan özelliklerin Trilogy’de bir arada bulunması sayesinde, uzmanların doğru müdahaleyi, daha kısa zamanda ve en ideal oranda yapabildiklerini belirtiyor. Örneğin, IMRT ile doz yoğunluğu ideal olarak ayarlanıyor, IGRT ile tedavi sırasındaki kaymaların önüne geçilebiliyor ve SRT /SRC ile çok küçük tümörlere bile noktasal atış yapılabiliyor.

Hangi kanser türlerinde kullanılıyor?

Tüm kanser türlerinin tedavisinde başvurulabiliyor.

RADYOCERRAHİ (NEŞTERSİZ, KANSIZ, IŞINLARLA CERRAHİ TEDAVİ)

Yüksek enerjili ışınların tek noktaya yoğunlaştırılmasıyla cerrahi uygulamanın yapıldığı radyocerrahide, normal dokuların zarar görmesi engelleniyor. Bu uygulamada ileri teknoloji ürünü GammaKnife ve CyberKnife cihazları ön plana çıkıyor.

CYBERKNIFE(Uzay Neşteri) ile Tümöre Noktasal Darbe

CyberKnife, tüm vücutta milimetreden daha hassas doğrulukla kanser tedavisi yapmak için tasarlanmış, dünyadaki ilk ve tek robotik radyocerrahi sistemidir. Acıbadem Maslak Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Enis Özyar, cerrahiye alternatif olarak kullanılan bu yöntemin kötü huylu tümörü cerrahi yöntem kadar kesin sınırlarla ortadan kaldırabildiğini belirtiyor. Klasik radyoterapi ile tedavi edilemeyen, kompleks bir operasyon gerektiren veya operasyonu mümkün olmayan tümörlerin tedavisinde hastalara bir umut ışığı oluyor. Bu bilgisayar kontrollü robot teknolojisi ile ışınlar odaksal olarak kullanılarak beyin ve vücuttaki kanserli dokular yüksek dozlarda tedavi edilebiliyor, normal dokular da radyasyonun etkilerinden maksimum oranda korunabiliyor. İşlemin uygulanması bir cerrahi işlem titizliğinde gerçekleşiyor. Ancak cerrahi işlemden farklı olarak hasta ağrı çekmiyor ve aynı günün akşamı normal hayatına, hatta işine bile dönebiliyor.

Hangi kanserlerin tedavisinde kullanılıyor?

CyberKnife beyin tümörlerinde, akciğer, prostat, baş boyun ve pankreas kanserleri ile diğer yöntemlerle tedavi edilemeyen sayıca az olan metastazlarda, solunum ya da bağırsak hareketleriyle tümörün yer değiştirdiği akciğer ve karaciğer tümörlerinde, ışınlanmış bölgelerde tekrarlayan tümörlerde kullanılıyor.

GAMMA KNIFE: Beyin Tümörlerinin Tedavisinde Altın Standart

Acıbadem Kozyatağı Beyin ve sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Selçuk Peker, Gamma Knife ile genellikle 3,5 cm’den küçük olan beyin tümörlerinin, riskli cerrahi işleme gerek kalmadan, ağrısız ve hızlı bir şekilde, tek bir seansta tedavi edilebildiğini belirtiyor. İngilizce “Knife” bıçak anlamına geliyor. Ancak Gamma Knife bir bıçak değil. Cerrahi yöntemde kullanılan bıçak yerine, bu cihazla hastalıklı alan gamma ışınları ile yok ediliyor. 201 gamma aşını kaynağından çıkan ışın demetleri hastalıklı bölgede odaklanıyor, bu şekilde kanserli hücreler yok edilirken çevredeki normal beyin dokusu korunuyor.

Tek seans uygulanan ve anestezi ile yoğun bakım gerektirmeyen Gamma Knife’la hastalar tedavi sonrasında aynı gün içinde evlerine dönebiliyor.

Hangi kanserlerin tedavisinde kullanılıyor?

Beyin tümörlerinde fayda sağlıyor.

Kaynak : İnternet Haber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kanser Tedavisinde Kullanılan Cihazlar

Yazının devamı için tıklayın...

Meme Kanseriİstanbul Üniversitesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vahit Özmen, ''Kadınların uzun süre doğum kontrol hapı kullanması meme kanseri riskini artırmaktadır'' dedi.

Türkiye Meme Dernekleri Federasyonu Başkanı ve Meme Sağlığı Derneği (MEMEDER) Tarama Merkezi Proje Koordinatörü de olan Prof. Dr. Özmen, yaptığı açıklamada, kanserin en ciddi ölüm nedeni olan, görülme sıklığı hızla artan bir hastalık olduğunu söyledi.

Doğum Kontrol Hapları Kansere Karşı KoruyorNükleer atıklar, genetik yapısı değiştirilmiş gıdalar ve stresin kanserin artışında önemli rol oynadığını ifade eden Özmen, dünyada her yıl 10 milyon insanın kanser olduğunu, bunlardan 5 milyonunun öldüğünü belirtti.

Özmen, şunları kaydetti:

''Kadınların uzun süre doğum kontrol hapı kullanması meme kanseri riskini artırmaktadır. Hiç doğurmamak, erken adet görmeye başlamış olmak, süt vermeme gibi nedenler de bu kanserin oluşumunda önemli bir faktördür. Meme kanserinden korunulması için dengeli beslenmeli ve düzenli egzersiz yapılmalıdır. Kadınlar en sık, memelerinde ağrısız kitle şikayetiyle doktora gelmektedirler ama meme kanserinde amaç henüz hastalık belirtileri ortaya çıkmadan mamografiyle tanı koymaktır.''

Kaynak : Habertürk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Uzun Süreli Doğum Kontrol Hapı Kullanımı Meme Kanseri Riskini Arttırıyor

Yazının devamı için tıklayın...