İleri Evre Böbrek Tümörlerinde Yeni İlaçlar

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Mart 31, 2010 | 0 yorum »

Böbrek KanseriKemoterapiye direnç gösteren ve cerrahi şansı bulunmayan ileri evre böbrek tümörlerinde, yeni ajanlar (ilaçlar) umut veriyor.

Yeni uygulanan ilaç tedavileri sayesinde hastaların yaşam sürelerinde anlamlı uzama sağlanıyor. Yeni ajanlar, tümörü tamamen yok edemiyor, ama tümörün gelişmesi uygulanan tedavi ile uzun süre kontrol edilebiliyor. Yeni uygulama ile, tümör üçte bir oranında küçülebiliyor ve yüzde 80 oranında büyümesi kontrol altında tutuluyor.

Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı ve Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Şuayib Yalçın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kanser tedavisinde her geçen yıl bilim ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte yeni tedavi seçeneklerinin ortaya çıktığını söyledi.

Geçmişte hiçbir şekilde tedavi edilemeyen kanser türlerinde ilerlemeler olduğunu ve kısa bir süre içinde yaşamını yitiren kanser hastalarının yaşam kalitelerinin arttığını ifade eden Yalçın, bu hastaların özelikle yaşam sürelerinin uzayabildiğini ve kimi kanser türlerinde kökten başarı sağlandığını vurguladı.

Yalçın, kanser türleri arasında böbrek tümörlerinin tüm kanserlerinin yüzde ikisini oluşturduğunu, Türkiye'de her yıl yaklaşık 2-3 bin kişiye böbrek kanseri tanısı konulduğunun öngörüldüğünü anlattı. Böbrek kanserlerinin çoğunun, cerrahi operasyonla tedavi edilebildiğini belirten Yalçın, nüks riskinin bir çok hastada az olduğunu, ancak kötü seyreden bazı böbrek tümörlerinin ise metastatik hale gelerek kısa süre içinde hastanın ölümüyle sonuçlanabildiğini bildirdi.

YENİ TEDAVİLERDEN FAYDALANMA ŞANSI DOĞUYOR

İleri Evre Böbrek Tümörlerinde Yeni İlaçlarYalçın, ameliyat şansı kalmamış, kemoterapiye direnç gösteren ileri evre böbrek tümörlerinde son yıllarda özellikle tümörün yapısı ve gelişimi hakkında önemli gelişmeler olduğunu ve yeni tedavi seçenekleri geliştirildiğinin müjdesini verdi.

İleri evre böbrek tümörlerinin bundan birkaç yıl öncesine kadar ilaç tedavisine yanıt vermeyen ve kötü seyirli bir tümör olarak listelendiğini ifade eden Yalçın, ileri evre böbrek tümörlerinde yeni kullanılmaya başlanılan ilaçlarla tedavi başarısının arttığını söyledi.

Uygulanan yeni tedavilerin hastalığın tamamen ortadan kaldırılmasına olanak tanımadığını, ancak tümörün büyümesini engellediğine dikkati çeken Yalçın, şunları kaydetti:

''Maalesef, yeni ajanlar, tümörü tamamen yok edemiyor, ama düne kadar kısa bir süre içinde yaşamını yitiren hastalara, bugün daha uzun ve daha kaliteli bir yaşam olanağı tanıyabiliyor. Tümörün gelişmesi uygulanan tedavi ile uzun süre kontrol edilebilir hale geliyor. Yeni uygulama ile, tümörün yüzde 30-40 oranında küçülmesi ve tümörün büyümesi yüzde 80 oranında kontrol altında tutuluyor.

İleri evre böbrek kanseri hastalarında bundan önce ortalama yaşam süresi önemli ölçüde uzayabiliyor. Hastanın yaşam süresinin uzaması da hastanın bu dönem içinde gelişebilecek ve uygulanacak yeni tedavi seçeneklerinden faydalanma şansını doğuruyor.''

TEDAVİ İÇİN UYGUN OLDUĞUNUN SAPTANMASI GEREKİYOR

Prof. Dr. Şuayib Yalçın'ın verdiği bilgiye göre, hedefe yönelik ajanların bir kısmı Türkiye'de kullanılıyor. Bu alanda SGK tarafından ödeme kapsamında olan 3-4 ilaç bulunuyor. Bunlara yenilerinin eklenmesi bekleniyor.

Şu anda uluslararası ortak yürütülen faz çalışmaları devam ediyor. Bu kapsamda, Türkiye'de ruhsatlı olmayan, ancak uluslararası klinik çalışmalar kapsamında hastaya verilebilen ilaçlar bulunuyor.

Hastaların, bu yeni ajanlardan yararlanabilmesi için tümörün evresinin ve bugüne kadar aldığı tedavi şekli önem taşıyor. Tedavi şeklinin seçiminde hastaların durumunu göz önüne alınıyor ve buna göre tedavi planlanıyor. Bu ilaçlar her hasta için uygun olmayabiliyor.

Kaynak : Gazeteport

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - İleri Evre Böbrek Tümörlerinde Yeni İlaçlar

Yazının devamı için tıklayın...

Kanser Tedavisinde Cerrahi Müdahalenin Önemi

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Mart 31, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerGenel Cerrahi Uzmanı Prof.Dr. Erdoğan Sözüer, toplumda ‘Kanserli hastaya bıçak vurulmaz', ‘Yazın ameliyat olmaz, çünkü kan durmaz', ‘Adet döneminde ameliyat yapılmaz’ gibi yanlış yargıların olduğunu belirtti. Kanser tedavisinde cerrahi müdahalenin son derece önemli olduğunu anlatan Prof.Dr. Sözüer, şöyle dedi:

“Kanserli hastaya bıçak vurulmaz', ‘Yani ameliyat edilmez.' Peki ya ne yapılır? Ne yapılabilir? Yani oturup hastanın ölmesini mi bekleyelim? Ülkemizde ve dünyada kanser cerrahisinde yapılan milyonlarca hastaya yanlış uygulama mı yapılıyor? Cerrahi olarak tümör çıkartılmaz veya çıkartılamazsa diğer yardımcı yöntemlerin etkisi son derece kısıtlıdır. Hastada bir tümör var, tümörlü dokudan biyopsi (parça) alınıyor, sonucunda kanser olduğu anlaşılan hasta, doktora birkaç ay sonra başvuruyor. Bu kesinlikle yanlış. Hasta, sonucu alır almaz hekime müracaat edecek. Zaman geçer ve hasta, doktoruna sonuçlarını göstermezse, kanserin yayılma riski artacaktır.“

Kanser Tedavisinde Cerrahi Müdahalenin ÖnemiProf. Dr. Sözüer, yaz aylarında ameliyat olunması halinde sıcakta kanın durmayacağı gibi yanlış inanç ve sorularla muhatap olduklarını, bu düşüncenin gerçekle ilgisi bulunmadığını söyledi. Prof.Dr. Erdoğan Sözüer, şöyle devam etti:

“Ameliyat olmanız gereken hastalığınız varsa her mevsim, her ay bunda hiç bir sakınca yoktur. Kadın hastalarımızın aklını karıştıran diğer bir soru ise adetliyken ameliyat olmakta bir sakınca olup olmadığıdır. Esas endişe ameliyatta kanamanın fazla olacağı şeklindedir. Ancak, bu dönemde kanı pıhtılaştıran faktörlerde değişiklik, ilave bir risk olmadığını biliyoruz. Kaldı ki günümüzde hastalar son derece titiz bir şekilde ameliyata hazırlanıyor. Ameliyat esnasında ve sonrasında çok ciddi takipler yapılıyor. Adet döneminde acil ameliyata alınması gereken hastalarda ilave bir problem kesinlikle olmamaktadır. O halde kadın hastalar için adet dönemi ilave bir risk getirmez. Ancak, hasta kendini psikolojik olarak rahat hissetmeyebilir. Kendi istekleri doğrultusunda planlı ameliyatları birkaç gün geciktirilebilir.”

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kanser Tedavisinde Cerrahi Müdahalenin Önemi

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerDünya Psiko-onkoloji kongresine başkan seçilen ilk Türk doktor Prof. Özkan, Türkiye’de kanser hastalarına yeterli psikolojik destek verilmediğini söyledi ve "Halkımız hastaların psikolojisine oldukça duyarlı ama bu anlamda verilecek destek bilimsel olmalı" dedi.

Psiko-onkoloji, kanserin psikolojik, duygusal, işlevsel yönlerini anlamayı ve tedavi etmeyi amaçlayan bir uzmanlık alanı. Kanserin hasta, aile ve tedavi ekibi üzerindeki psikolojik etkilerini araştıran ve kanser hastalarına psikolojik tıp hizmetlerini sunan bir disiplin.

Dünya Psiko-onkoloji Birliği (International Psychooncology Society-IPOS) kanserde hasta ve yakınlarına yönelik tüm çalışmalara öncülük ediyor. IPOS tarafından her yıl düzenlenen kongreler, kanser hastalarının tedavisinde psikolojik desteğin önemini vurgulamak açısından önem taşıyor. Kanser psikiyatrisiyle ilgili en kapsamlı uluslararası kongre olan Dünya Psiko-onkoloji Kongresi'nin 13.'sü 2011’de Antalya’da gerçekleştirilecek ve başkanlığını Prof. Dr. Sedat Özkan üstlenecek.

Türkiye’de psiko-onkoloji bilim dalını 1990’ların başında İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü bünyesinde kuran ve kanser hastalarının psikiyatrik sorunları üzerine bilimsel çalışmalar yürüten Prof. Dr. Sedat Özkan, Dünya Psiko-Onkoloji Kongresi’ne başkan seçilen ilk Türk doktor. Aynı zamanda İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olan Prof. Özkan, "Bunu memnuniyet verici buluyorum. Tarihi ve kültürel mirasımızı çağdaş bilim doğrultusunda dünyaya taşımaktan mutluluk duymaktayım. Kafkaslarda, Balkanlarda ve Türki Cumhuriyetlerde de psiko-onkolojinin gelişmesinde Türkiye’nin önemli bir rol oynamasını hedefliyoruz. Dünya Psiko-onkoloji Kongresi bu açıdan çok önemli" diye konuştu.

KANSER, HAYATA BAKIŞI ETKİLER

Türkiye`de Kanser Hastalarına Verilen Psikolojik Destek YetersizTürkiye’de yılda 300 bin kişiye kanser tanısı konuyor. Kanser hastalarının yarısından fazlası tedavi ve destek gerektirecek düzeyde psikolojik sorun yaşıyor. Kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi müdahaleler kişinin pskilolojisini bozabiliyor. Bunların yanı sıra hastalığın kendisinin de psikiyatrik sorunlara neden olabildiğini belirten Prof. Özkan, bu noktada psiko-onkolojinin önemine işaret ediyor.

"Kanser hastalarında sıklıkla görülen psikiyatrik bozukluklar arasında,;uyum bozuklukları, anksiyete bozuklukları, depresif sendromlar, organik beyin sendromları, kişilik bozuklukları bulunmaktadır. Her iki kanser hastasından birinin psikolojik desteğe ihtiyacı vardır. Kanserle birlikte hasta bir kriz yaratır; egosu, homeostatik dengesi ve hayata bakışı etkilenir.

HASTALIĞIN YARATTIĞI ÇOK YÖNLÜ KRİZLE BAŞ EDEBİLMEK

Kanser hastalarına en uygun tıbbi hizmet, fiziksel tedavi ve bakımla birlikte psikiyatrik tedavi ve psikososyal bakım hizmetinin eş zamanlı ve eş güdümlü ekip olarak sunulmasıyla mümkündür. Kanser hastalığında psikolojik yaklaşım ve psikolojik tedaviyle birlikte, hastalardaki psikolojik kaygı ve acıyı azaltmak, uyumu sağlamak, yaşam kalitesini arttırmak, duyguların ifadesine yardımcı olmak, mücadele ve yaşama gücünü arttırmak, hastalığın yarattığı çok yönlü krizle sağlıklı baş etmeye yardımcı olmak, var olan yanlış algıları düzeltmek, 'ya hep ya hiç' tarzı davranış ve düşünceleri düzeltmek, sosyal destek ve iletişimi güçlendirmek amaçlanır."

Dünyada birçok kanser merkezi ve kanser hastalarına hizmet veren sağlık kurumlarında, hastaların ve yakınlarının ruhsal durumlarına yönelik desteğin tıbbi tedaviyle bir arada verildiğini ve böylece biyopsikososyal bir yaklaşım hedeflendiğini belirten Prof. Özkan, Türkiye’deki kanser hastalarına ise yeterli psikolojik destek verilmediğini söyledi.

"Ülkemizde kanser hastalarına yaygın destek verildiği kanaatinde değilim. Öncelikle bu anlayışı hastalarda, ailelerde ve toplumda, sağlık sistemi içerisinde geliştirmek gerekir. Bu sistemi sunacak özel uzmanlar olmalıdır ve bu uzmanlar psikoonkoloji alanında özel olarak eğitilmelidirler. Halkımız hastaların psikolojisine yönelik oldukça duyarlıdır. Ancak hastalara bu anlamda verilecek destek bilimsel yönde olmalıdır. Hasta yakınlarının da bu konuda hassas davranmaları gerekir. Amacımız; kanseri tedavi ederken hastada ortaya çıkma riski yüksek olan kaygı bozukluğu, depresyon, çöküntü ve beyin işlev bozukluğunu da tedavi etmektir. Çünkü kişinin yaşadığı depresyon ister kansere ister kemoterapiye bağlı biyolojik süreçlerden dolayı olsun, kişinin bağışıklık sisteminin çökmesini hızlandırır. Dolayısıyla kişinin tedaviye katılımı bozulur."

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Türkiye`de Kanser Hastalarına Verilen Psikolojik Destek Yetersiz

Yazının devamı için tıklayın...

Dudakta Kuruluk ve Çatlama Kanser Belirtisi Olabilir

KanseriTedaviEt.com | Salı, Mart 30, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerUzun süre geçmeyen yaraları dikkate alın. Çünkü inatçı yaralar dudak kanserinin belirtisi olabilir.

Güneş, sigara ve aşırı alkol tüketiminin dudak kanserine neden olabileceğini belirten Memorial İstanbul Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Ahu Birol, dış etkenlere bağlı olarak dudakta ortaya çıkan kuruma ve çatlamanın ‘keilit’ olarak adlandırıldığını söyledi.

"Soğuk hava ve rüzgar kurumuş, çatlamış dudakların en sık nedenidir. Kayak sırasında fazla miktarda güneş ışığına maruz kalma da ani başlayan dudak reaksiyonuna neden olabilir" diyen Dr. Birol, dudak kanserine neden olan faktörleri sıraladı ve şunları söyledi:

"Akne tedavisi için kullanılan bazı ilaçlar yoğun dudak kuruluğu yapabilir. Birçok alerjik bünyeli çocukta ilk bulgu dudakta ortaya çıkan kuruluk ve çatlama olabilir. Rujlar, dudak nemlendiricileri, diş ürünleri, uçuk nedeni ile kullanılan ilaçlar, dudakta reaksiyon yaratabilir. Yoğun güneş ışığına maruz kalmanın yanı sıra, sigara, pipo kullanımı ve alkol tüketimi dudak kanserine neden olan önemli faktörlerdir. Dudaklarda sık kanayan yara, kırmızı lekeler ya da ele gelen sert doku tehlikeye işaret edebilir.

Dudakta Kuruluk ve Çatlama Kanser Belirtisi OlabilirDudakta çatlama oldukça ağrılı bir tablodur. Gülmeyi zorlaştırır. Kuruluk ne kadar fazla ise çatlama ve kanama o kadar şiddetli olacaktır. Dudakları kuru olan bireyler dudaklarını sürekli olarak yalamakta, bu da kuruluk ve tahrişi daha da artırmaktadır. Çocuklarda tik şeklinde alt dudağı emme sonucunda dudaktaki kuruluk ve çatlamanın yanı sıra dudak etrafındaki deride keskin sınırlı bir kızarıklık ortaya çıkabilir.

Uzun süreli güneş ışığına maruz kalan kişilerin dudaklarında giderek daha şiddetli reaksiyon oluşabilir. Bu değişiklik dudakta ortaya çıkan, metastaz riski oldukça yüksek yassı hücreli kanserin öncüsü olabilir. Dudakta iyileşmeyen, kolaylıkla kanayan yara, bazen kırmızı bir leke, bazen iki parmak arasında tutulduğunda normalden farklı sert bir yapı, dudakta beyaz-gri sert alan dudak kanserinin öncü belirtisi olabilir. Bu tip değişiklikler mutlaka biyopsi alınarak değerlendirilmelidir."

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Dudakta Kuruluk ve Çatlama Kanser Belirtisi Olabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerProf. Ahmet Demirkazık, kanserden korunmak adına kapsamlı check-up yaptırılmasının, kan testleri veya yüksek teknolojik cihazlarla vücudun incelenmesinin gereksiz olduğunu söyledi.

Uzmanlar, birçok kanser türünden korunmak için başta tütün kullanımının ve tütün dumanına maruziyetin ortadan kaldırılması ve aile öyküsü bulunan risk altındaki kişilerin hekim kontrolünde takiplerini yaptırmaları gerektiğine dikkati çekerken, korunmak adına kapsamlı check-up yaptırılmasının, kanda kanser taraması yaptırılmasının ya da yüksek teknolojik cihazlarla vücudun incelenmesinin gereksiz olduğu uyarısında bulundu.

Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı ve Ankara Üniversitesi (AÜ) İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Demirkazık, kanserden korunmada çoğu zaman gereğinden fazla tetkik yapılabildiğini, kimi zaman da bazı tetkiklerin gerekli zaman aralıklarında tekrarlanmadığını söyledi.

Check-up`la Yapılan Birçok Tetkik, Kanser Araştırması İçin Belirleyici DeğilCheck-up adı altında yapılan birçok tetkikin kanser araştırması için belirleyici olmadığını vurgulayan Demirkazık, çok sayıda kanser türü olduğu ve bunların sadece birkaç tanesinin (kolon karsinomu, kadınlarda meme ve rahim ağzı kanseri) taranabildiğini ifade etti. Demirkazık, 'Kapsamlı tarama adı altında check-up denilerek gerekli gereksiz bir sürü şey yapılabiliyor. Bunlar kesinlikle gereksizdir. Kişi, fazladan radyasyon alır'' uyarısında bulundu.

Kanser metastazlarının belirlendiği PET'in de bir tarama olarak asla düşünülmemesi gerektiğine dikkati çeken Demirkazık, ''PET bir tarama değildir, hekim tarafından önerildiğinde kanser hastalarında yapılmalıdır. Kanser hastalarında bile PET gerekli olanlara yapılmalıdır; tüm hastalara PET yaptırılması da ekonomik kayıptır. Bunun dışında tomografi, hiç bir sorun olmadığı halde kan tahlili, böbrek ya da karaciğer testlerinin yapılması da uygun değildir'' dedi.

Demirkazık, kanserden korunmada en etkili yöntemin sağlıklı beslenme, bol sebze ve meyve tüketme, tütün, alkol ve olumsuz çevre faktörlerinden uzak durma, hekim kontrolü ve olağanüstü bir durum halinde beklenilmeden ilgili uzmana başvurulması gerektiğini kaydetti.

MEME KANSERİ RİSKİ TAŞIYANLARA ''MASTEKTOMİ'' AMELİYATI

Demirkazık'ın verdiği bilgiye göre, genetik geçişi bilinen ve aile geçmişi yüksek olan kanserler, meme ve kolon (kalın bağırsak) kanserini kapsıyor. Bir kişinin ailesinde ''meme kanseri'' bulunması halinde, kadın ya da erkek farketmeksizin risk artıyor. Aynı soydan üç kişide olması halinde ise meme kanserinin görülme riski yüzde 60'lara çıkıyor. Bu kişilerin, mutlaka düzenli hekim kontrolünde olması, hatta bu kişilerde hiç kanser ortaya çıkmadan her iki göğsün boşaltılması ve estetik ameliyat yapılması öneriliyor. İki göğsün içinin boşaltılmaması halinde ise mutlaka yılda bir kez hekim kontrolü, kendi kendine muayenesini yapması, 40 yaş öncesi ultrason, bu yaştan sonra da mamografi yaptırması gerekiyor. Bunların, aile öyküsünde kansere yakalanma yaşından on yıl önce başlanılması isteniyor.

Kan tahlili açısından da meme kanserini belirlemek için rutin kan testinde bulunmayan özel belirteçlere bakılabiliyor. Bunlara, meme kanseri için BRCA-1 ve BRCA-2 adı veriliyor. Bunlar, kanserden koruyucu genleri oluşturduğu için, yok olmaları halinde meme kanserinden koruma sağlanamıyor. İki gende de sorun olan kişilerde meme kanserinin görülme riski artıyor. Ancak, bu testlerde iki genin bulunmasının da risk olmadığı ya da ileride olmayacağı anlamı taşımadığı için mutlaka hekim kontrolünün yapılması gerektiğine dikkat çekiliyor.

KOLON KANSERİNDE, DIŞKIDA GİZLİ KAN TESTİ YAPILIYOR

Kolon kanserinde de ailede birden fazla kişide hastalığın bulunması riski artırıyor. Kolon konserinden koruyan genlerin saptanması için kan testi yapılması önerilmiyor. Çünkü, bir kişide kalın bağırsakların alınmasının mümkün olmadığı için, koruyucu genlerin bulunmadığının tespit edilmesi bir işe yaramazken, dışkıda gizli kan testi belirleyici olabiliyor.

Koruyucu tedbir olarak, familyal polipozis olan hastalarda kolon kanserinin görülme sıklığı yüksek olduğu için, bu kişilerin düzenli hekim kontrolünde olması gerekiyor. Riskli ailelerde özellikle ışıklı fiberoptik veya videoendoskopla gerçekleştirilen kalın bağırsakları görsel incelenmesini sağlayan ''kolonoskopi'' en güvenli takip şekli olarak gösteriliyor. Kolonoskopinin, sağlıklı kişilerde 50 yaşından sonra bir kere, ardından 5'er yıl aralıklarla tekrarlanması gerekiyor. Testin, risk grubu yüksek kişilerde de ailesel sendrom riskine göre (yılda bir kez) daha yakın aralıklarla yaptırılması öneriliyor.

DİĞER KANSER TÜRLERİNE KARŞI NE YAPILMALI?

Kolon ve meme kanseri dışında ve özellikle sigara kullanımı ya da maruziyetine bağlı hiçbir kanser türünde rutin bir tarama testi ya da önleyici bir operasyon ihtimali bulunmuyor. Akciğer, yemek borusu, mide, pankreas, bağırsak sisteminin kanserleri, löseminin bazıları, mesane, jinekolojik ve böbrek kanserlerinde sigara kullanımının çok etkili olduğu gösteriliyor. Çünkü, duman içe çekildiğinde kana karışıyor ve kanla gittiği ve atıldığı yollarda hasar bırakıyor.

Akciğer kanserinde erken tanı için yılda bir kez tomografi çektirilmesi önerisinin doğru olmadığı belirtiliyor. Cinsel yolla bulaşan virüs kaynaklı serviks (rahim ağzı) kanserinde, yıllık hekim muayenesi, simir testi ve son olarak genç kızlık yaşlarında uygulanabilen aşının koruyucu önlemler olarak gösteriliyor. Prostat kanserinde ise yaşa bağlı olarak risk artıyor. Özel bir tarama yönteminin bulunmadığı bu kanser türünde, şikayetlere paralel olarak parmakla muayene ile birlikte kan değerlerine bakılabiliyor. Karaciğer kanserinde Hepatit-B taşıyıcı olmak riski artırıyor. Önlem olarak, mutlaka Hepatit B aşısı yaptırılması gerektiği vurgulanıyor. Hepatit B taşıyıcı olmama ve aşırı alkol tüketmeme ile risk azaltılabiliyor.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Check-up`la Yapılan Birçok Tetkik, Kanser Araştırması İçin Belirleyici Değil

Yazının devamı için tıklayın...

Haftayı Geçen Öksürük Akciğer Kanseri Habercisi Olabilir

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mart 29, 2010 | 0 yorum »

Akciğer KanseriZonguldak Karaelmas Üniversitesi (ZKÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr Meltem Tor, ''Özellikle 3 haftayı geçen öksürük semptomları olanlar geç kalmadan akciğer filmi çektirmeli ve ilgili hekimlere başvurmalıdır'' dedi.

Doç. Dr. Tor, akciğer kanserinin Türkiye'de erkeklerde en öldürücü ve sık görülen hastalık olduğunu, akciğer kanser olgularını tek tek irdeleyerek yeni saptananların sayısını ve bu hastalığın bölgedeki sıklığını belirlemeye çalıştıklarını anlattı.

3 Haftayı Geçen Öksürük Akciğer Kanseri Habercisi OlabilirVakaların büyük kısmının farklı merkezlerde takip ve tedavi altına alındığından hastalığın sıklığına yönelik tam oranlara ulaşamadıklarını, Türkiye'de özellikle Karadeniz Bölgesi'nde her 100 bin nüfusta 40 civarında yeni kanser olgusuyla karşılaşıldığının bilindiğin ifade eden Tor, şöyle konuştu:

''Bizim tahminimize göre Zonguldak'ta bu rakam çok daha yüksek. Olguları erken evrede yakalama şansımız olsa hayat kaliteleri ve yaşam sürelerini uzatan tedavi seçeneklerini sunma şansımız olur. Özellikle 3 haftayı geçen öksürük semptomları olan, 40 yaşını aşmış, sigara kullanan ya da bırakmış bireyler, geç kalmadan akciğer filmi çektirmeli ve ilgili hekimlere başvurmalıdır.''

Tor, tüm diğer türlerde olduğu gibi akciğer kanserinde de erken tanının önem taşıdığına dikkati çekerek, ''Bu hastalıkta vakit son derece önemlidir. Erken dönem evresinde hastamıza tanı koyabilirsek, kendisine radikal tedavi şansı da sunuyoruz'' diye konuştu.

Kaynak: ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - 3 Haftayı Geçen Öksürük Akciğer Kanseri Habercisi Olabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Elma Kolon Kanserini Önlüyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mart 29, 2010 | 0 yorum »

Kalın Bağırsak KanseriAraştırmalara göre düzenli elma yemek kalın bağırsak diğer adıyla kolon kanseri riskini azaltıyor...

Avrupa Kanseri Önleme Bülteni'nde yayımlanan araştırmada, kolon kanseri olan 592 hasta ile aynı hastanede bulunan ancak kolon kanseri olmayan 765 hasta karşılaştırıldı. Araştırmada günde bir elma yemenin kolon kanseri riskini yüzde 65, birden fazla elma yemenin ise kanser riskini yüzde 50 azalttığı belirlendi.

Elma Kolon Kanserini ÖnlüyorDiğer meyve veya sebzeleri yemenin kolon kanseri riski üzerinde etkisi olmadığını belirten uzmanlar elmanın bu koruyucu özelliğinin, içerdiği yüksek orandaki "flavonoid" miktarından kaynaklandığını düşünüyorlar. P vitamini olarak da bilinen 'flavonoid'ler bir antioksidan gibi hareket ederek moleküllerin dokularda hasara neden olmasını engelliyor, bu sayede kanserin başlamasının ve hücrelerin çoğalmasının önüne geçebiliyor.

Antioksidanlar en çok elmanın kabuğunda bulunuyor, bu nedenle uzmanlar elmayı soymadan yemeyi öneriyor.

Kaynak : Habertürk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Elma Kolon Kanserini Önlüyor

Yazının devamı için tıklayın...

Aşırı Tuzlu ve Hızlı Yemek Mide Kanseri Riskini Arttırıyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mart 29, 2010 | 0 yorum »

Mide KanseriHacettepe Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Şuayib Yalçın, ABD’de ilk 10'a girmeyen mide kanserinin Türkiye’de kansere bağlı ölümlerde ikinci sırada olduğunu söyledi. Turşu, sucuk, hazır çorba, et suyu bulyonları ve tuzlu çekirdeğin kanser riskini artırdığını belirten Prof. Dr. Yalçın, hızlı yemenin de kanser riskini 5.4 kat arttırdığını kaydetti.

Tıbbi Onkoloji Derneği tarafından düzenlenen 3’üncü Tıbbi Onkoloji Kongresi, Antalya’nın turistik Belek Beldesi'ndeki Cornelia Diamond Hotel'de, 800 uzmanın katılımıyla gerçekleştirildi. Kongrede düzenlenen basın toplantısında konuşan Tıbbı Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı ve Hacettepe Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Şuayib Yalçın, mide kanserinin Türkiye’de ikinci öldürücü kanser tipi olduğunu söyledi. ABD'de bu kanser tipinin sıralamada ilk 10'a girmediğini belirten Prof. Dr. Yalçın, yüksek oranın nedeninin Türkiye’deki geleneksel beslenme alışkanlığı olduğunu kaydetti. Mide kanserinin önlenebilir bir tür olduğunu belirten Prof. Dr. Şuayib Yalçın, Hacettepe’de 106 hastalı vaka kontrol çalışmasının sonuçlarına göre çok hızlı yemek yemenin mide kanseri riskini 5.4 kat, yemekleri çok sıcak yemenin 3.3 kat, sofrada tadına bakılmaksızın yiyeceklere tuz eklenmesinin de 4.2 kat arttırdığını söyledi.

Prof. Dr. Yalçın, yufka ekmek gibi duman ve is bulaşan yiyeceklerin de mide kanseri riskini artırdığını belirterek, “Tuzlu çekirdeğin günaşırı tüketimi riski 1.3 kat artırırken, her öğün turşu tüketimi mide kanseri riskini 7 kat artırıyor. Ayrıca hazır çorba ile et ve tavuk suyu bulyonlarının her gün tüketilmesi de kanser riskini artırıyor” dedi.

TEREYAĞI, SUCUK, KOLA

Aşırı Tuzlu ve Hızlı Yemek Kanser Riskini ArttırıyorAraştırmanın sonuçlarına göre günaşırı tereyağı tüketiminin mide kanseri riskini 1.3 kat artırdığını ifade eden Prof. Dr. Şuayib Yalçın, sık kırmızı et tüketimi ve işlenmiş bir et ürünü olan sucuğun haftada bir kez tüketilmesinin dahi mide kanseri riskini 3 kat artırdığını ortaya koyduğunu belirtti. Prof. Dr. Yalçın, “Hamur tatlılarının haftada 1- 2 kez tüketilmesi mide kanseri riskini 7.5 kat artırırken, kolalı içecekler 3.4 kat, gazlı içecekler ise 6 kat mide kanseri riskini artırıyor. Araştırmada ortaya konan başka bir bulgu ise yeşil yapraklı sebzelerin, soğan ve sarımsağın sık tüketilmesinin mide kanseri riskini azalttığı yönünde” dedi.

KADINDA MEME KANSERİ RİSKİ

Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. İdris Yücel ise kadınlarda şişmanlığın meme kanseri riski 2.5 ile 4 kat arasında artırdığını kaydetti. Kanserin 1970’li yıllarda hastalıklara bağlı ölümlerde 4’üncü sırada yer alırken şu anda ikinci sıraya yerleştiğini ve ilerleyen yıllarda ilk sıraya yerleşmesinden endişe duyduklarını belirten Prof. Dr. Yücel, “Buna rağmen kanserlerin yüzde 30’u önlenebilir” dedi. Kanserden korunmak için öncelikle sigaradan uzak durulması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. İdris Yücel, şişmanlığın da kanseri tetiklediğini kaydetti. Prof.Dr. Yücel, özellikle kadınlarda şişmanlığın meme kanseri riskini artırdığını ve hatta meme kanserini yenen hastalarda, hastalık sonrası aşırı kilo almaya bağlı meme kanserinin tekrarladığını söyledi.

KLİNİK ARAŞTIRMADA KOBAY KORKUSU

Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Demirkazık ise kanserli hastalarda yapılan uluslararası çok merkezli ilaç araştırmalarının Türkiye’de Ankara, İstanbul ve İzmir’de tıp fakülteleri ve eğitim hastaneleri başta olmak üzere Türkiye’nin her bölgesinde bulunan tıbbi onkoloji merkezlerinde yapılmakta olduğunu söyledi. Türkiye’de klinik araştırmalar konusunda yeterli bilinç oluşmadığı için hastaların kobay olarak kullanılma korkusu yaşadığını ifade eden Prof. Dr. Demirkazık, buna karşın Kuzey Amerika ve Avrupa’da kanser hastalarının internetten arayıp bularak araştırma tedavilerine gönüllü olarak katıldığını belirtti.

Prof. Dr. Ahmet Demirkazık, “Her yıl 150 bin kadar yeni kanser hastası görülen ülkemizde bu hastaların her yıl 10 bin kadarı klinik araştırmalara girmeye aday olabilir. Bu hastaların yüzde 20’si bile klinik araştırmalara girebilse, her yıl 2 bin kanser hastası araştırmaya alınabilir demektir. Böylece birçok hastanın gelecekte kullanılacak kanser ilaçlarına ilaç eczaneye çıkmadan ulaşması mümkün olacaktır” diye konuştu.

ALTERNATİF TIP

Kongre Sekreteri Prof. Dr. Mustafa Özdoğan ise kanser tedavisinde alternatif tıp yöntemlerinin profesyonel bir pazar haline geldiğini söyledi. Alternatif tıp alanında ana tedavileri bırakıp bu alternatif tedavilere yönlendirecek bilgi kirliliğini bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Özdoğan, “Alternatif tıp uygulayıcılarının en önemli argümanı, ‘modern ilaçların sentetik olduğu ve hastalara faydadan çok zarar verdiği, buna karşın doğal ürünlerin daha güvenli ve hastaya şifa sunduğu, doğanın bu konuda yok sayılamayacağı’ söylemlerinden oluşur. Günümüz tıp alanındaki gelişmeleri yok sayarak sınırlı bilgi düzeyleri ve birkaç eskimiş argümanla bireylerin alternatif tıp alanına yönlendirilmesi insan hakları ihlalidir ve suçtur” dedi.

Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Demirkazık, bir soru üzerine, derneklerinin, tıbbi tedavileri kötülemek ve haksız kazanç sağlamak suçları nedeniyle alternatif tıp alanında çalışan iki isim hakkında suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı.

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Aşırı Tuzlu ve Hızlı Yemek Kanser Riskini Arttırıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerSağlık Bakanlığı'nın halkın kanser konusundaki bilgi düzeyini tespit etmek için yaptırdığı araştırmadan çarpıcı sonuçlar çıktı. Araştırmaya göre radyoterapi, kemoterapi ve mamografi yeterince bilinmiyor; kanserin en temel sebebinin sigara değil, düzensiz beslenme olduğuna inanılıyor.

Sağlık Bakanlığı'nın farkındalık araştırması kanser tedavisi hakkındaki bilgisizliği ortaya koydu. Araştırma radyoterapi, kemoterapi ve mamografinin yeterince bilinmediğini açığa çıkardı.


1-7 Nisan Kanser Haftası'nın bu yılki sloganı "Farkındayız, kanseri yeneceğiz"... Bu sloganın çıkış noktası ise Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi'nin halkın kanser konusundaki bilgi düzeyini tespit etmek için yaptırdığı araştırma. 26 ilde 3 bin 96 kişiyle yapılan araştırmanın sonuçları 2007 sonuçlarıyla karşılaştırıldığında, sigara ve alkolün kansere yol açan risk faktörü olduğunu söyleyenlerin oranının düştüğü görülüyor.

2007'de sigarayı risk faktörü olarak gösterenlerin oranı yüzde 88'den yüzde 84'e, alkolü risk faktörü olarak gösterenlerin oranı da yüzde 79'dan yüzde 52'ye düştü. 2009 sonuçlarında "düzensiz beslenme" risk faktörü olarak öne çıktı. 2007'de "Düzensiz beslenme risk faktörüdür" diyenler yüzde 50 iken, bu rakam 2009'da yüzde 95'e çıktı.

Çarpıcı sonuçlar

Araştırmanın diğer çarpıcı sonuçlarından biri, kanserin iki temel tedavisi olan kemoterapi ve radyoterapiyi bilmeyenlerin oranının oldukça yüksek olması.

Türkiye`de Radyoterapi, Kemoterapi ve Mamografi Yeterince BilinmiyorEn yaygın tedavi yöntemi olarak bilinen 'kemoterapi'nin ne olduğuna ilişkin soruyu katılımcıların ancak yüzde 43'ü 'kanser tedavisi' olarak yanıtlarken, yüzde 25'i 'bilmiyorum' diye cevapladı. Sonuçlarda "Bireylerin bu konuda bilgilerinin çok net ve tam olmadığı anlaşılmaktadır. Yüzde 25.3 oranındaki 'bilmiyorum' cevabı düşündürücüdür" denildi. "Sizce radyoterapi nedir?" sorusuna verilen cevaplardan da yine bireylerin kafasının karışık olduğu ve "Bilmiyorum" oranının yüzde 50'ye yükseldiği görüldü. "Mamografi nedir?" sorusuna verilen yanıtlarda da sonuç değişmedi; alınan yanıtlar, katılımcıların yaklaşık yarısının cevabı bilmedikleri ya da kafalarının karışık olduğunu gösterdi.

Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, araştırma sonuçlarına göre yeni bir çalışma başlattıklarını söyledi. Tuncer, kanserin önlenebilir, üstesinden gelinebilir bir hastalık olduğunu kamuoyuna anlatarak, basit önlemlerin anlaşılmasının ve kanser farkındalığının artmasının hedeflendiğini söyledi.

Baş sorumlu SİGARA

- Türkiye'de her yıl 150 bin kişiye kanser tanısı konuluyor, bunun 90 binden fazlasında sigara sorumlu tutuluyor.
- Kansere harcanan para bugün 2.5 milyon dolar. Gelişmiş ülkelerde kansere harcanan para sigara kullanımının azalmasına bağlı olarak her yıl yüzde 2 azalıyor.
- Tüm kanser ölümlerinin yüzde 30-40'ı sigarayla bağlantılı.
- Önlem alınmadığı takdirde 2030'da yılda 500 bin kanserli hasta olacağı öngörülüyor.

Sağlık çalışanı bilgilendirmiyor

Araştırma, vatandaşın sağlık çalışanları tarafından kanser hakkında yeterince bilgilendirilmediğini de ortaya koydu. "Bugüne kadar herhangi bir sağlık çalışanı kanser konusunda size bilgi verdi mi?" sorusuna katılımcıların ancak yüzde 17'si "Evet" dedi. "Hiç kanser tarama testi yaptırdınız mı?" sorusuna ise yüzde 12.3 oranında "Evet" yanıtı verildi.

Kaynak : Milliyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Türkiye`de Radyoterapi, Kemoterapi ve Mamografi Yeterince Bilinmiyor

Yazının devamı için tıklayın...

Oral Seks Baş ve Boyun Kanseri Riskini Arttırıyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mart 29, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerABD'de bilim adamlarının yaptığı bir araştırma, oral seks yoluyla bulaşan virüsün kadınlarda ve erkeklerde boyun ve beyin kanseri riskini artırdığını ortaya çıkardı.

Araştırmayı gerçekleştiren John Hopkins Üniversitesi’nde görevli bilim adamlarına göre, HPV (Human Papilloma Virus) Virüsü, bademcik, gırtlak ve dili de kapsayan "orofarenjal bölgede" kanser riskini artırıyor. İngiltere'de yayımlanan "New England Journal of Medicine" adlı dergide konuyla ilgili çıkan yazıda, tümör gelişimi gözlenen kişilerde yapılan araştırma sonucunda, HPV Virüsü'nün oral seks yoluyla daha rahat ve daha hızlı bulaştığının belirlendiği kaydedildi.

HPV Virüsü’nün aynı zamanda kadınlarda rahim ağzı kanserine de neden olduğu biliniyor. HPV’ye karşı Cervarix ve Gardasil isimli iki aşı bulunduğunu hatırlatan uzmanlar, çoğu gelişmiş ülkelerde kadınların cinsel yaşamları başlamadan önce aşı yaptıklarına dikkati çekiyor. Uzmanlar, erkeklerde de aşının uygulanması gerektiğine vurgu yapıyor.

Kaynak : Vatan

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Oral Seks Baş ve Boyun Kanseri Riskini Arttırıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerBir büyük ilaç firmasının bir günde ilaç araştırması için harcadığı para yaklaşık 10 milyon dolar. Genel olarak kanser ilacı araştırmalarına ise yılda 15 milyar dolar harcanıyor.

Kanser tedavisinde cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi olmak üzere üç ana tedavi yöntemi uygulanıyor. Cerrahi ve radyoterapinin bölgesel, ilaç tedavileri ise sistemik, yani tüm organların en uç noktalarına kadar ulaşan bir etki yapıyor.

Kanserde şifa şansının artmasının ''ilaç tedavisindeki gelişmelere paralel olacağını'' söyleyen Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı ve Ankara Üniversitesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Tıbbi Onkoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Demirkazık, ''Çünkü, cerrahide tümörlü alan ve çevresinde operasyon yapılırken radyoterapide tümörün çevresindeki dokulara az da olsa zarar verilebiliyor. İlaç tedavisinde ise hastanın tüm vücudu uygulamadan etkileniyor. İlacın girmediği yer kalmadığı için, görünen görünmeyen her yerdeki hücreleri ölüyor fakat ilaçlar vücudun normal hücrelerine de bazı zararlar verebiliyor'' dedi.

Demirkazık, eski kanser ilaçlarının önüne gelen her dokuyu vururken şimdi belli kanser türlerine özgü özel ilaçların geliştirildiğini belirterek, ''Araştırma aşamasındaki bazı yeni ilaçlar kanserli hücrelerdeki özel hedeflere saldırıyor veya bağışıklık sisteminin daha uyanık olmasına neden olup, onların tümöre saldırmasını sağlayabiliyor. Çünkü, kanserli hücre vücudun içinde geliştiği için, bağışıklık sistemi tarafından yabancı olarak algılanmıyor ve bağışıklık sisteminin denetiminden kaçıyor'' diye konuştu.

Yeni geliştirilecek ilaçların, bağışıklık sistemini uyararak, tümöre saldırmasını sağlamaya çalıştığını ifade eden Demirkazık, bu ilaçların klinik araştırmalar sonrasında ruhsat alacağını söyledi.

ARAŞTIRMAYA GÜNDE 10 MİLYON DOLAR HARCANIYOR

İlaçların geliştirilmesi için klinik çalışmaların yapılması gerektiğini ifade eden Demirkazık, şunları kaydetti:

Klinik Kanser Araştırmalarında ''İnsanların klinik çalışmalara olan ön yargısı, tamamen bilgisizlikten kaynaklanmaktadır. İlk kanser ilaçları, İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD Ulusal Kanser Örgütü tarafından geliştirilmiş ve bunların bir kısmı halen kullanılmaktadır. 1980 yıllarından sonra ise kanser ilacı geliştirme süreci ilaç üreten firmaların yönetiminde olmaya başlamıştır. Günümüzde bir büyük ilaç firmasının bir günde ilaç araştırması için harcadığı para 10 milyon dolar kadardır. Yani bir büyük firma, AR-GE'ye yılda 3-4 milyar dolar harcamaktadır. Dünyada yaklaşık 10 civarında büyük ilaç firması bulunduğu düşünüldüğünde, dünya AR-GE pazarı 50 milyar dolar civarındadır. Bunun en az 10-15 milyar doları, kanser ilacı geliştirmek için harcanmaktadır.''

KLİNİK ARAŞTIRMALARDA 'BİZ KOBAY MIYIZ?' ENDİŞESİ

Demirkazık, ilaç firmalarının ''kanseri yok edecek ilacı buldukları halde piyasaya sürmedikleri'' yönündeki komplo teorilerine katılmadığını belirterek, ''Ben, böyle bir şeye hiç ihtimal vermiyorum. Çünkü, kanserin bir tek nedeni yoktur ve her kanserde farklı genetik anormallikler için farklı çözümler bulunması gerekecektir. Ayrıca, bir ilacın ruhsat almasına kadar geçen dönemde bir milyar dolardan fazla para harcanmaktadır. Çok yüksek olan ilaç geliştirme maliyetlerini karşılayabilmek için son yıllarda ilaç şirketleri birbirleriyle birleşmekte ve bir an önce yeni ilaçlara ruhsat alıp onları satarak para kazanıp yeni ilaçlar geliştirmek için para biriktirmeyi hedeflemektedir'' dedi.

Birçok kişinin ''Biz kobay mıyız?'' endişesi yaşadıklarını ifade eden Demirkazık, araştırmalara dünyada en fazla katılımın ABD ve Batı Avrupa ülkeleri olduğunu, Doğu Avrupa ve Asya ülkelerinden de katılımın oranının arttığını söyledi. Türkiye'de yapılan klinik araştırmaların Faz-1 ve Faz-2 çalışmalarının tamamlanmış olduğunu belirterek, faz aşamalarını şöyle anlattı:

YENİ BİR İLACIN RUHSAT ALABİLMESİ İÇİN...

''Bir ilaç adayı, önce tümör hücre kültürlerinde araştırılıyor. Burada tümör hücrelerini öldürdüğü anlaşıldığında, hayvanlar üzerinde geliştirilen tümörlerde etkisine bakılıyor. Sonra tavşan, fare ve köpeklerde bunun zararının ne olduğuna bakılıyor ve ardından fareyi (kilosuna göre) öldüren dozun onda biriyle insanda klinik araştırmalar başlayarak, böbrek ve karaciğer durumu iyi olan kanser hastalarında uygulanarak insana zarar vermeden dayanabileceği doz saptanıyor. Buna Faz-1 klinik araştırma deniliyor. Faz-2 denilen aşamada ise bir çeşit tümörü olan hastalarda, bu yeni ilacın etkisine bakılıyor. Cevap oranına bakılarak, etkili olduğu tespit edildiğinde de Faz-3 araştırmasına geçiliyor. Bu uygulama çok sayıda hastada yapılarak, hastaların bir kısmı standart tedaviyi, bir kısmı da bununla birlikte bu araştırma tedavisini alıyor. Yani hiçbir hasta eksik bir tedavi almıyor. Bu araştırma sonucunda, araştırılan ilaç kolundaki hastaların tedaviye yanıt ve ortalama sağ kalımları standart tedavi koluna benzer veya daha iyi olursa bu yeni ilaç ruhsat alabiliyor.''

Klinik çalışmalarla hastaların daha ruhsat almamış, ancak etkinliği saptanmış ve maliyeti çok yüksek olan ilaçlara ulaşabilme imkanı verdiğini belirten Demirkazık, ''Umut vaat eden ve geliştirilebilmesi için milyar dolar harcanmakta olan bir ilaca erken olarak ve kolayca ulaşma şansı göz ardı edilmemeli'' dedi.

Demirkazık, hastaların tedavi sürecince tüm tedavi masraflarının karşılandığını ve hastaların herhangi bir olumsuzluğa karşı sigortalı olduğunu söyledi.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Klinik Kanser Araştırmalarında "Biz Kobay Mıyız" Endişesi

Yazının devamı için tıklayın...

TavsiyelerMastektomi Tarama testleri karmaşıklık ve mahiyet açısından değişiklikler gösterir. En yaygın bir şekilde kullanılan testlerin çoğu yüksek risk altındaki kişilerde sık görülen kanser biçimlerini bulacak şekilde tasarlanmıştır. Kanser tarama testleri pratik olmalıdır. Yapılan test, kanseri, tamamen iyileşme şansının hâlâ yüksek olacağı şekilde erken belirlemelidir.

Aşağıda belirtilen kanser tarama testleri, Amerikan Kanser Derneği tarafından önerilen kanser önleme programının bir parçasıdır.


Meme Kanseri

Uyarıcı Belirtiler: Memede herhangi bir sertlik veya kitle, veya meme uçlarından gelen akıntı veya kan.

Kanser Riski Faktörleri: Meme kanseri genellikle elli yaşın üzerinde olan kadınlarda; hiç çocuğu olmamış kadınlarda, ilk çocuklarını otuz yaşından sonra doğuran kadınlarda, hiç emzirmemiş olan kadınlarda, ideal ağırlıklarının yüzde 40 üzerinde olan kadınlar ile cinsel olgunluğa gecikmiş olarak gelen veya gecikmiş menapozu olan kadınlarda ve ailesinde (anne veya kızkardeşlerde) menapoz öncesi meme kanseri olayı olan kadınlarda ortaya çıkar.

Check-up Kuralları: Her kadın ayda bir defa göğüslerini dikkatlice muayene etmelidir.

Buna ek olarak yirmi ile kırk yaş arasında olan kadınların her üç yılda bir göğüslerini bir hekime muayene ettirmesi gerekir. Kırk yaşın üzerinde olan kadınların bu muayeneyi her yıl yaptırması gerekir. Eğer kırk yaşın altındaysa-nız, ailenin geçmişinde göğüs kanseri yoksa yüksek risk gruplarından birine girmiyorsunuz demektir ve mamografinin alınmasına gerek duyulmayabilir. Eğer kırk ile kırkdokuz yaşlan arasında iseniz, herhangi bir belirti veya kitle yoksa ve ailenizde göğüs kanseri geçiren biri yoksa yalnızca basit bir mammogram yaptırın. Elli yaşından sonra mammogramı her yıl yaptırın. Eğer ailenizde göğüs kanseri varsa, yaşınıza aldırmaksızın her yıl bir mammogram yaptırın.

Testis Kanseri

Uyarıcı Belirtiler: Teslislerde herhangi bir kitle veya boyutlarında değişiklik.

Kanser Riski Faktörleri: Yaşlı erkeklerden daha çok genç erkeklerde ortaya çıkar (kırk yaşından sonra fazla görülmez); normal yerine inmemiş testisler.

Check-up Kuralları: ilk gençlik yıllarının son dönemlerinden başlayarak tüm yaştaki erkekler her ay teslislerini muayene etmelidirler.

Kolorektal (Kalın Bağırsak ve Rektum) Kanser

Uyarıcı Belirtiler: Herhangi bir rektal (makattan gelen) kanama veya dışkılama alışkanlıklarında uzun dönemli değişiklik.

Kanser Riski Faktörleri: Aile üyelerinden birinde geçmişte kolorektal polip (iyi huylu tü-moral oluşum) veya kolorektal kanser veya kronik ülserleşmiş kolit olması.

Check-up Kuralları: Kırk yaşın üzerinde olan kadın ve erkeklerin her yıl dijital (parmakla) rektal muayeneden geçmesi gerekir. Bundan öte elli yaşın üzerinde olan erkek ve kadınların en azından iki yılda bir sigmoidoskopik muayeneden geçmesi (sigmoidoskop ile kolon içinin muayenesi) ve her yıl kan bulunup, bulunmadığının kontrolü için feces (dışkı) testini yaptırması gerekir.

Akciğer Kanseri

Uyarıcı işaretler: Rahatsız eden bir öksürük, öksürürken kan gelmesi ve akciğer iltihabı veya bronşit nöbetleri; göğüste ağrı.

Kanser Riski Faktörleri: Çok sigara içmek ve özellikle astbest olmak üzere çevre kirletici maddelere maruz kalmak.

Check-up Kuralları: Kırk yaşın üzerinde olan herkesin bir göğüs röntgeni çektirmesi gerekir. Bunu takip eden göğüs röntgenleri doktorunuzun kişisel kararına göre yapılacaktır.

Servikal (Rahim Boynu) Kanser

Uyarıcı Belirtiler: Anormal vajinal kanama.

Kanser Riski Faktörleri: Genital (Cinsel) bölgelerde kabarcıklar oluşturan deri iltihaplan veya genital siğil enfeksiyonları-, ergenlik çağına geldikten kısa bir süre sonra cinsel ilişkiye girme veya çok fazla cinsel ilişki partnerinin olması.

Kanserin Uyarıcı Belirtileri, Risk Faktörleri ve Checkup KurallarıCheck-up Kuralları: Onsekiz yaşına gelen kadınların veya seksüel olarak aktif olanların her yıl Pap testi yaptırması ve pelvik muayeneden geçmesi gerekir. Birbirini takip eden üç veya daha fazla normal sonuç veren yıllık muayenenin ardından doktorunuz Pap testinin daha az aralıklarla yapılmasına karar verebilir.

Endometrium (Rahim iç zarı) Kanseri

Uyarıcı Belirtiler: Anormal vajinal kanama.

Kanser Riski Faktörleri: Geçmişte kısırlık olması veya yumurtlama olmaması; menapozun geç başlaması veya uzun süreli östrojen tedavisi, vücutta aşırı yağlanma; çok fazla sigara içmek.

Check-up Kuralları: Menapoza geldikten sonra geçmişinde kısırlık, aşırı şişmanlık, yfmurtlayamama, anormal rahim kanaması veya östrojen tedavisi olan kadınların endo-metriyal biyopsi yaptırmaları gerekir.

İdrar Yolu ve Mesane Kanseri

Uyarıcı işaretler: idrarda kan; sırt ağrısı; kilo ve iştah kaybı, sürekli ateş; anemi (kansızlık).

Kanser Riski faktörleri: Elli yaşın üzerinde olan erkeklerde-, çok fazla sigara içenlerde, geçmişte kronik idrar yolu enfeksiyonlarından rahatsız olanlarda daha fazla görülür.

Check-up Kuralları: Komple fiziki muayeneniz sırasında yapılan rutin idrar tahlilleri idrarınızda kan olup olmadığını (hemıtüri) gösterecektir. Eğer hematüri bulunursa, doktorunuz anormal bir doku da bulursa, biyopsi de dahil olmak üzere sistoskopik bir muayene yapabilir. Doktorunuz bir böbrek filmi de isteyebilir.

Ağız Kanseri

Uyarıcı işaretler: Ağzınızın renginde herhangi bir değişiklik veya ağzınızda iyileşmeyen herhangi bir yara.

Kanser Riski Faktörleri: Genellikle kırkbeş yaşın üstünde erkeklerde, çok fazla sigara içenlerde ve özellikle çok fazla alkol kullanımı ile birlikte dumansız tütün kullananlarda (tütün çiğneyenlerde) daha fazla görülür.

Check-up Kuralları: Eğer iyileşmeyen bir yara varsa doktorunuza veya diş hekiminize başvurun.


Gırtlak Kanseri

Uyarıcı Belirtiler: Boğuk seslilik.

Kanser Riski Faktörleri: Çok fazla sigara içmek, eğer fazla miktarda alkol kullanımı ile birlikte oluyorsa.

Check-up Kuralları: Konuşma özelliğinizde herhangi bir değişiklik olması durumunda bir boğaz uzmanı tarafından yapılan muayene veya eğer çok fazla sigara içiyorsanız yıllık muayene.

Prostat Kanseri

Uyarıcı Belirtiler: idrara çıkmada zorluk; sırtın alt kısmında sürekli bir ağrı, pelvis veya kasıkların üst kısmında sürekli ağri; idrarda kan.

Kanser Riski Faktörleri: Yetmiş yaşın üzerinde olan erkeklerde daha fazla görülür.

Check-up Kuralları: Eğer kırk yaşın üzerinde iseniz, periyodik tıbbi muayeneniz sırasında bir dijital (parmakla) rektal muayeneden de geçmeniz gerekir.

Cilt Kanseri

Uyarıcı Belirtiler: Düzensiz sınırları olan küçük bir lezyon (yara, bere) ve vücutta veya kol ve bacaklarda kırmızı, beyaz, mavi veya mavi-siyah lekeler; cildin herhangi bir yerinde rengi inci beyazından siyaha kadar değişen yumru veya lezyonlar; avuç içi, ayak tabanı, el ve ayak parmaklarının uç kısımlarında koyu renkli lezyonlar; güneşe maruz kalmış cilt üzerinde daha koyu renkli beneklerle birlikte geniş kah-verengimsi lekeler; cildin herhangi bir yerinde kırmızımsı mor lekeler; ayak parmakları veya bacakta mor-kahverengi veya koyu mavi no-düller; yüz, kulak veya boyunda inci gibi veya mumlu gibi yumru veya şişler-, göğüs veya sırtta düz, ten rengi veya kahverengi yara izine benzer lezyonlar; yüz, kulaklar, boyun, eller veya kollarda pullu veya kabukla kaplı yüzeyi olan düz lezyon veya kırmızı nodul; herhangi bir bende görülen değişiklik veya iyileşmeyen bir yara.

Kanser Riski Faktörleri: Kadın ve erkeklerde kızıl saç, açık cilt rengi veya gözlerin mavi olması; çocuklukta ciddi güneş yanığı olması; ailenin geçmişinde doğum lekeleri veya benler (displastik nevüs doğumda mevcut ben oluşumu sendromu.)

Check-up Kuralları: Eğer yukarıda sıralanan uyarıcı belirtilere sahip herhangi bir cilt lezyo-nunuz varsa doktorunuza danışınız.

Kaynak : Mynet Haber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kanserin Uyarıcı Belirtileri, Risk Faktörleri ve Checkup Kuralları

Yazının devamı için tıklayın...

Mastektomi İle Memenin Alınması Ömrü Uzatmıyor

KanseriTedaviEt.com | Cuma, Mart 26, 2010 | 0 yorum »

Meme KanseriMeme kanseri hastası bazı kadınlar için teşhis konulduğunda memenin birinin alınmasının, her zaman hastanın daha uzun yaşayacağı anlamına gelmediği bildirildi.

Michigan Üniversitesinde onkoloji profesörü olan doktor Lori Pierce ve çalışma arkadaşlarının yaptığı araştırma çerçevesinde, Avustralya, İsrail, İspanya ve ABD'de yaşayan ve hepsinde hastalığa yeniden yakalanma olasılığını önemli ölçüde artıran genetik mutasyonlara rastlanan 655 meme kanseri hastası üzerinde inceleme yapıldı.

Araştırmada, kanser teşhisi konulduktan sonra bir memeleri alınan kadınların 15 yıl sonra hastalığa yeniden yakalanma oranın yüzde 6, bu oranın memesi alınmayan kadınlarda 24 olduğu, ancak memesi alınmayan kadınlara kemoterapi uygulandığında bu oranın yüzde 12'ye düştüğü gözlendi.

Mastektomi İle Memenin Alınması Ömrü UzatmıyorAraştırma, yaşama şansına bakıldığında memelerini aldırmayan veya aldıran kanser hastaları arasında neredeyse hiç fark görülmediğini ortaya koydu.

Bilim adamları, memelerini aldırmayan kadınların teşhis konulduktan 15 yıl sonra hayatta kalma oranının yüzde 87, aldıranlarınkinin ise yüzde 89 olduğunu açıkladı.

Lori Pierce, araştırmanın bulgularının, bilgi bombardımanına tutulan hastalar için faydalı olabileceğini, kemoterapi ve hormon tedavisiyle memenin muhafaza edilmesinin mastektomiye çok makul bir alternatif olduğunu söyledi.

Avrupa meme kanseri konferansına başkanlık eden, Paris'teki Institut Curie'nin radyasyon ve onkoloji birimin sorumlusu doktor Alain Fourquet, araştırma bulgularının, meme kanseri teşhisi konulan kadınların memelerini muhafaza ettiklerinde, hastaların daha da kötüleşmeyebileceğini gösteren ikna edici veriler sunduğunu kaydetti.

Kaynak: TurkNet Haber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Mastektomi İle Memenin Alınması Ömrü Uzatmıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Meme KanseriSağlık Bakanlığı, metastazı engelleyen ''trastuzumab'' etken maddeli ilacın kullanım süresinin 9 haftayla sınırlandırılmadığını açıkladı.

Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamada, meme kanseri olan hastalarda, metastazı engelleyen ''trastuzumab'' etken maddeli ilacın, Danıştay kararıyla 52 haftaya çıkarılan kullanım süresinin Bakanlık genelgesiyle yine 9 haftayla sınırlandığına ilişkin olarak bazı basın organlarında yer alan haberlerdeki ifadelerin gerçeği yansıtmadığı bildirildi.

Açıklamada, haberlerde söz edilen genelge-kılavuzun ''endikasyon dışı ilaç kullanımını düzenleyen'' 2009/36 sayılı genelge olduğu ifade edilerek, ''trastuzumab'' aktif maddeli ''Herceptin'' isimli ilacın erken evre meme kanserinin adjuvan (yardımcı) kullanımında Bakanlık tarafından ruhsatlandırıldıktan sonra endikasyon dışı ilaç kullanımı prosedüründe değerlendirilmediği kaydedildi.

Herceptin''Endikasyon dışı ilaç, başvuru kılavuzundan da çıkarılarak doktorların istekte bulunması da yasaklandı'' ifadesinin de ''gerçek dışı'' olduğu belirtilerek, ''Çok açıktır ki, ruhsatlı bir ilacın kullanımının, endikasyon dışı ilaç kullanımını düzenleyen genelge-kılavuz ile yasaklanması mümkün değildir'' ifadesi kullanıldı.

Erken evre meme kanserinde 'trastuzumab aktif maddeli ilacın 9 hafta kullanımı ile ilgili genelgenin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğünün 30 Aralık 2009 tarihli, Sağlık Uygulama Tebliğinde değişikliğe dair genelge olduğu kaydedildi.

Söz konusu genelgede birçok ilacın ne şekilde ödeneceğinin düzenlendiği ve ilgili ilaca ilişkin olarak da ''trastuzumab kullanılırken progresyon gelişmesi halinde tedavi sonlandırılır'' cümlesinden sonra, ''erken evre meme kanseri endikasyonunda tedavi süresi 9 haftadır'' ifadesinin eklendiği bildirildi.

Açıklamada, ''Trastuzumab aktif maddeli ilacın Sağlık Bakanlığı'ndan verilen endikasyonunda herhangi bir süre belirtilmemiştir. 9 haftalık kullanım süresi, ilacın ruhsatında yer almamaktadır. Ayrıca, erken evre meme kanserinin adjuvan tedavisinde 52 haftalık ilaç kullanımının ek yararını gösterir bilimsel bir delil yoktur'' denildi.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Trastuzumab (Herceptin) Kullanımında 9 Hafta Sınırlaması Yok

Yazının devamı için tıklayın...

Meme Kanserinde Mastektomi Sonrası Meme Onarımı

KanseriTedaviEt.com | Cuma, Mart 26, 2010 | 0 yorum »

Meme KanseriMeme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri. 85 yaşına ulaşan 8 kadından birinde meme kanseri gelişmektedir. Ama sevindirici olan bir konu var ki, günümüzde gelişen teknoloji ve bilinçlendirme çalışmaları sayesinde meme kanseri artık erken evrede yakalanmakta; bu nedenle sağ kalım oranları giderek artmakta. Kanseri atlatan kadınların en büyük sorunu ise memesiz kalma psikolojisi!

Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Topalan, memesi önceden alınmış veya alınacak olan tüm hastaların meme onarımı için olası aday olduğunu belirtiyor.

Ancak, bu ameliyat bu hasta grubunun tümüne uygulanmamaktadır. Hastalığın evresi, hastanın genel sağlık durumu, beden yapısı, yaşam biçimi bu ameliyatın yapılmasında ve tekniğin seçilmesinde önemli rol oynar. Hastanın motivasyonu, ilk doktoru tarafından bilgilendirilmesi, kendisinin bu ameliyatı istemesi büyük önem taşır.

Meme onarımı yeterince bilinmiyor!

Kanser nedeniyle memenin alınması ve sonrasında memenin yeniden yapılması, ABD ve Avrupa’da 1970’li yıllardan beri yapılmakta. Türkiye’de ise bu yöntem 1980’lerde başlamış ancak, hastalığın tedavisi birçok bölümü ilgilendirdiği için gerekli işbirliği ancak 2000’li yıllarda sağlanabilmiştir.

Meme kanserinin tedavisi sadece hasta organı vücuttan uzaklaştırıp, ilaç ve ışın tedavisi vermekle tamamlanmamaktadır. Yani meme kanseri ile yüzleşen bir kadının tedavisinde sadece Genel Cerrahi, Tıbbi Onkoloji ve Radyasyon Onkolojisi uzmanları değil Plastik cerrahlar, psikiyatristler, sosyal hizmet uzmanları da yer almalı ve birlikte çalışarak tedaviyi yürütmelidirler.

Kadınların büyük bölümünün memelerinin tekrar yapılabileceğinden habersiz dolaştıklarını kaydeden Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ferit Demirkan da , böyle bir tedavi seçeneğinin olduğunun bütün hastalar tarafından bilinmesinin bir hasta hakkı olduğunu kaydediyor.

Meme onarımı ameliyatının önünde duran diğer engellere de dikkat çeken Dr. Demirkan, hastaların ek cerrahi ve getireceği olumsuzluklardan ve olası onkolojik etkilerinden de korktuğunu kaydediyor.

Yapılan çalışmalar, bu tip cerrahi girişimlerin, hastalığın tekrarlaması ya da tekrarlayan hastalığı gizlemesi gibi etkilerinin olmadığını göstermiştir. Prof. Dr. Ferit Demirkan, meme kanseri sonrası onarımın uzman eller tarafından yapılması gerektiğini belirtiyor.

Meme Kanserinde Mastektomi Sonrası Meme OnarımıMeme kanseri tedavisini yürüten hekimlerin çoğu son yıllara kadar meme onarımı ile ilgili yeterince bilgi sahibi değildi ve kadınların bu tedavi yöntemine ulaşmasının önünde bir engel olarak duruyordu. Ancak son zamanlarda ülkemizde artan başarılı sonuçlar nedeniyle, giderek daha çok hekim hastasına meme onarımını tavsiye ediyor.Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği olarak meme onarımında düzgün sonuçlar alınmaması halinde hastanın ikinci bir travma yaşayabileceğini ve bunun mutlaka bu konuda uzmanlaşmış hekimler tarafından yapılması gerektiği konusunda hemfikiriz.

Meme onarımı nasıl yapılıyor?

Meme onarımı, mastektomi ile aynı aşamada ya da tedavi tamamlandıktan sonraki bir aşamada gerçekleştirilebilir. Memenin yeniden yapılabilmesi için iki yöntem var. Birincisi hastanın öz dokusu ile onarım, ikincisi de doku genişletici veya silikon protezler kullanılarak yapılan onarım.

Özdoku ile onarım: Karın, sırt, kalça ve uyluk bölgesinden hazırlanan dokularla üç boyutlu meme onarımı yapılabilir. Özdokunun avantajı, canlı, yumuşak, üç boyutlu, normal memeye çok benzer bir onarım sağlamasıdır. Verici bölgede yara izi olması ve doku naklinin beraberinde getirdiği riskler bu yöntemin dezavantajları olarak kabul edilebilir.

Doku genişletici ve silikon meme protezi ile onarım: Günümüzde protez ile meme onarımında 3 seçenek ön plana çıkmaktadır. Bunlardan ilki, mastektomi ile aynı anda standart ya da ayarlanabilir protez ile tek aşamalı onarım; ikincisi önce doku genişletici sonra protez ile iki aşamalı onarım, üçüncüsü de protezin özdoku aktarımı ile birlikte kullanıldığı onarımdır. Daha basit bir yöntem olması, vücudun başka bir bölgesinden doku nakli yapılmadığı için herhangi başka bir iz yaratmaması ve ameliyat sonrası iyileşme döneminin daha rahat olması avantajlarıdır. Ancak doku genişleticilere ve silikon protezlere bağlı bazı sorunlar bu yöntemin olumsuz yönleridir.

Memesiz kalma psikolojisi kadını yalnızlığa sürüklüyor!

Yine Dernek yönetim kurulu üyesi Doç. Dr. Sühan Ayhan ise , kadınlarda memelerini kaybetme fikrinin pek çok sorunu beraberinde getirdiğini kaydediyor.

Kadın memesi; kadınlığı, cinselliği, estetik görünümü, bebeğin beslenmesini, sevgiyi ve annelik duygularını ifade ediyor. Meme kanseri ile yüzleşen kadınlar memelerini kaybetme fikrine katlanamıyor ve bunun sonucunda psikolojik yönden şiddetli sorunlar yaşıyorlar. Bu sorunlar arasında depresyon, öfke, gelecek hakkında belirsizlik, umutsuzluk, çaresizlik, kanserin tekrarlayacağı korkusu, yaşama isteğine karşın ölüm korkusu sayılabilir.

Doç. Dr. Sühan Ayhan, sadece bu sorunların olmadığını ifade ediyor. Bu kadınlarda beden algısı ve cinsellikle ilgili sorunlar (kendini yarım hissetme, benlik saygısının azalması, dişilik özelliklerini kaybetme korkusu, erken menopoza girme, hormonal bozulma ve cinsel sorunlar), fiziksel uyum sorunları (yaşam kalitesinin bozulması, enerji kaybı, yorgunluk, hormonal değişimler, uyku problemleri); aile ve sosyal yaşamla ilgili ve mesleki/ekonomik sorunlar (sosyal içe çekilme, aile içi sorunlar, eşin desteğinin azalması, terkedilme) gibi sorunlar karşımıza çıkmaktadır.

Meme onarımı SGK kapsamında!

Meme onarımının bu psikolojik etkileri azalttığına ve hastanın özgüvenini artırdığına dikkat çeken Doç. Dr. Sühan Ayhan, hastaların kanserle daha etkili mücadele etmesini sağladığını belirtiyor ve ekliyor:

Mastektomi sonrası meme onarımı, meme kanseri ile yüzleşen, mücadele eden kadınlar için yaşama tutunmalarını sağlayan bir umuttur. Onlara sürekli hasta olduklarını hatırlatan fiziksel bir eksiklikten ve yaşamlarını zorlaştıran sütyen içine yerleştirdikleri protezden kurtuluştur. Psikolojik durumu düzelten, özgüveni ve yaşam kalitesini yükselten, iş yaşamında başarıyı artıran ve özel yaşamda daha mutlu olmalarını sağlayan bir araçtır. Hastaların memeleri alındığında yeniden yapılabileceğini bilmeye hakları vardır. Bu nedenle cesaretleri kırılmamalı, aksine yüreklendirilmeli ve bir plastik cerrahi uzmanına yönlendirilmelidirler. Dr. Sühan Ayhan, meme onarım ameliyatlarının SGK kapsamında olduğunu vurguluyor.

Kaynak : Cumhuriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Meme Kanserinde Mastektomi Sonrası Meme Onarımı

Yazının devamı için tıklayın...

Egzersiz ve Diyet Kadınlarda Meme Kanserini Önlüyor

KanseriTedaviEt.com | Cuma, Mart 26, 2010 | 0 yorum »

Meme KanseriUzmanlar, kadınların daha az yemeleri ve daha fazla egzersiz yapmaları durumunda meme kanseri vakalarının üçte birinin önlenebileceğini bildirdi.

Milano Üniversitesinden kanser uzmanı Carlo La Vecchia, Batı ülkelerinde kadınların daha az yemeleri ve daha fazla egzersiz yapmaları halinde kanser vakalarının üçte bire varan oranlarda önlenebileceğini söyledi.

Egzersiz ve Diyet Kadınlarda Meme Kanserini ÖnlüyorLa Vecchia, daha az alkollü içkinin de kadınlardaki en yaygın tür olan meme kanserine yakalanma riskini azaltabileceğini vurguladı.

Meme kanseri, süt bezleri ve sütü taşıyan kanallardaki hücrelerin kontrol dışı çoğalması ve vücudun çeşitli yerlerinde çoğalmaya devam etmesinden kaynaklanıyor. Meme kanserinin memelilerdeki dişilik hormonu östrojenin fazla salınmasından ileri geldiği düşünülüyor.

Uzmanlar, şişman kadınların daha fazla östrojen ürettiğinden şüphe ediyor.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Egzersiz ve Diyet Kadınlarda Meme Kanserini Önlüyor

Yazının devamı için tıklayın...

Ceviz, Farelerde Prostat Kanserinin Büyümesini Yavaşlattı

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Mart 25, 2010 | 0 yorum »

Prostat KanseriYapılan bir araştırma her gün yenilen bir avuç cevizin kanserli hücrelerin büyümesini yavaşlattığını ortaya çıkardı.

ABD’de yapılan bir araştırma her gün yenilen bir avuç cevizin kanserli hücrelerin büyümesini yavaşlattığını ortaya çıkardı.

CevizFareler üzerinde yapılan araştırma sonucunda Omega-3 ve diğer sağlıklı bileşenlere sahip cevizin prostat tümörünün büyümesini yavaşlattığı belirtilirken, aynı sonuçların insanlarda da ortaya çıkma ihtimalinin yüksek olduğu açıklandı.

California Üniversitesi’nde araştırmayı yöneten Paul Davis “Ceviz yiyen farelerde kanserli prostat tümörleri ufalıyor, hasta hücrelerin büyüyerek yayılmasında yavaşlama gözlendi” derken en ölümcül ikinci kanser türü prostat kanserine yakalanmamak için hergün en az 14 cevizin yanında yeterli miktarda meyve ve sebze yenilmesi gerektiğini dile getirdi.

Kaynak : Internet Haber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Ceviz, Farelerde Prostat Kanserinin Büyümesini Yavaşlattı

Yazının devamı için tıklayın...

Ağız Kanserinin Nedenleri ve Belirtileri

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Mart 25, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerMedical Park Ordu Hastanesi Ağız Diş Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı Dr. Rana Oral, ağız kanserinin Türk halkının sandığının aksine çok sık karşılaşılan bir kanser türü olduğuna dikkat çekerek, tüm kanser türleri içinde görülme sıklığı açısından 12. sırada geldiğini, çoğunluğu 45 yaş üzerinde ortaya çıktığını ve erkeklerde görülme oranının kadınlara oranla 2 kat fazla olduğunu söyledi.

Nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, ağız kanserine yakalanan hastaların çok büyük oranının sigara kullanıcıları olduğunu, sigaranın alkolle birlikte kullanımı dolayısıyla kanser riskinin 5 kat arttığını vurgulayan Oral, bununla birlikte ağızdaki yanlış yapılmış veya ömrü dolduğu halde ağızda kullanılmaya çalışılan eski protezlerin de ağız kanseri hazırlayıcısı olduğunu belirtti. Ayrıca düzgün kapanış vermeyip ağız içinde sürekli dudak, yanak ve dili ısırmaya neden olan, travma veren keskin kenarlı dolgular ve dişlerin de bunların öncüsü olabileceğine dikkat çeken Oral, "Genetik yatkınlık da ağız kanserleri için risk faktörleri arasındadır. Alkol, bazı tahriş edici ve kanserojen madde içeren besinler de ağız kanseri nedeni olabilir" dedi.

GEÇ FARKEDİLİRSE ÖLÜMCÜL OLABİLİYOR

Ağız kanserlerinin erken dönemde yakalanamaz ve tedavide geç kalınması halinde sağ kalım oranının çok düşük olduğunu kaydeden Oral, "Bu nedenle diş hekimine giderek düzenli ağız kontrolleri yaptırmak hayat kurtarıcı olabilmektedir. Ağız kanserlerinin oluştuğu bölgeler sıklıkla, dil, ağız tabanı, dil köküne yakın yumuşak damak alanları, dudaklar ve dişetleri olup nadiren yanak içi veya damak bölgelerini de içerisine alır. Tükürük bezlerinde veya boğaz ve burunda başlamış olan bir kanser de ağız bölgesine yayılmış olabilir.

Ağız Kanserinin Nedenleri ve BelirtileriDiş etlerinde, dilde veya ağız içindeki beyaz veya kırmızı benekler ağız içinde tahriş olmuş görünen, dil ile temasta kabarık veya kalınlaşmış hissedilen, hassas alanların varlığı, ağız veya boğazda tekrar edebilen ve uzun süre iyileşmeyen kanama alanları, ses kaybı ve boğazda yabancı cisim hissi, çiğneme ve yutkunmada güçlükler, dil ve çene hareketlerinde kısıtlamalar, dil, yanak veya dudaklarda sebepsiz uyuşuk alanlar, ağız içinde sebepsiz şişlikler, kullanılan takma dişlerde uyumsuzluk başlaması kısaca ağızda normalin dışında farklılık başlaması ağız kanserinin belirtileri olabilir. Ağız kanseri yaraları ilk başladığında ağrısız olabilir ancak ilerlediği durumlarda etrafındaki dokularda oluşturduğu yıkımlar sonucu ağrı oluşturabilir. Bu nedenle kişiler kendileri ağız kanserini ilk evrelerde fark etmekte zorlanabilirler" diye konuştu.

Oral, ağız kanseri riskinin azaltılmasının mümkün olduğunu da belirterek, "Sigara, sigar, pipo gibi tütün ürünlerinin kullanılmaması, tütün çiğnenmemesi, tütün ürünlerinin alkol ürünleri ile birlikte kullanılmaması, meyve ve sebzeden zengin besinler tüketilmesi, aşırı şeker tüketiminin azaltılması, uzun süre ağza uyumsuz takma dişlerin kullanılmaması, düzenli olarak diş hekimine gidilerek ağız bakımı ve kontrollerin yapılması ile ağız kanserlerine yakalanma riski azaltılmış olur" şeklinde konuştu.

Kaynak : Mynet Haber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Ağız Kanserinin Nedenleri ve Belirtileri

Yazının devamı için tıklayın...

Kanser Ağrısı Hakkında...

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mart 22, 2010 | 0 yorum »

TavsiyelerAğrı, bazı şeylerin doğru gitmediği anlamında bizi uyaran bir ikaz sistemidir. Bunlardan bazıları hiçbir endişe duymamızı gerektirmez ama bazıları da son derece önemli hatta hayati sorunları haber verir. Biz doktorlara gelince... Ağrı ile aşk nefret tarzı bir ilişki içindeyizdir. Ağrı ön tedbir veren bir arkadaş ya da zayıflatan bir düşman olabilir.

Ağrı hastalığın bulunduğuna dair mükemmel bir teşhis aracıdır. Ayrıca yaraların iyileşme zamanını bildirir. Örneğin, adelemizde bir gerilme olduğunda ağrı azalıncaya kadar vücut bu durumu takip eder. Ağrının sebebi ne olursa olsun bize bilgi verme özelliğinden ötürü asla ihmal edilmemelidir.

Belirli bir ağrı iki haftadan fazla devam ediyorsa veya giderek şiddetleniyorsa kanser gibi tehditkar bir oluşumun habercisi olabilir. Böyle bir durumda hemen doktora gitmeyi düşünmelisiniz.

Kanser ağrısı hakkında

Vücudun her yerinde, deride, adalelerde, kemiklerde ve yumuşak dokularda ağrı algılayıcıları bulunmaktadır. Tümör büyüdüğünde çevresindeki dokuları, bronşları, kanalları veya kan damarlarını sıkıştırır, tahriş eder, kapatır veya tahrip eder. Yakınındaki sinirler ağrının hissedildiği yere ait bilgileri sinir kanallarından beyne doğru hareket ettirirler.

Hafif, şiddetli, ağrılı ve yakıcı kanser ağrısına ait sinyallerin hızlı aktarılması ve hareket ettirilmesi bu sinir kanallarına bağlıdır. Bazı mesajlar beynin ağrı merkezine bedene hissettirmeden beklemeksizin, bazıları da zonklama ve eziyet verecek şekilde daha düşük hızla iletilir. Kanser ağrısı ile tümörün bulunduğu yerde veya daha uzak bir yerde karşılaşılabilir.

Ağrı, tümörün büyümesinden hemen sonra veya tedavinin tamamlanması sonrası oluşabilir.

Kanser ağrısının türü ve miktarı tümörün yayılma alanına bağlıdır. Beyin kıvrımları içindeki kanserin ağrısı, büyümek ve yayılmak için daha fazla yere sahip karın bölgesindeki kanserden daha çabuk hissedilir. Bütün kanserlerde ağrı olmayabilir ve ağrısızlık kanser teşhisini zorlaştırır. Ağrı hafif ya da kuvvetli de olsa dikkate alınmalıdır.

GÖĞÜS AĞRISI

Akciğerler, vücudun tüm işlemleri için faydası olan oksijeni bol havayı içine alır ve karbondioksiti, güçlü hücreler tarafından üretilen atık maddeleri dışarıya verir. Tüm vücut bu etkiyi hisseder.

Tümörün akciğerlerde bulunması acılı ve güç solunuma sebep olur. Nefes borularına sızarak hırıltılı solunum oluşturur. Akciğer kanseri kadın ve erkeklerde ölüme sebep olan kanser tiplerinin başlıcalarındandır. Sigara içmek riski arttırır. Ancak hiç sigara içmemiş kişilerde (özellikle kadınlarda) akciğer kanseri oluşabilir.

Akciğer kanseri belirtileri göğüste ağrı, kronik öksürük, öksürükte kan, nefes darlığı, nefes almada hırıltı, ses kısıklığı ve kilo kaybıdır.

KARIN AĞRISI

Karın ağrıları pek çok hastalığın, özellikle kalın bağırsakta oluşan kolon kanserinin bir sonucu olabilir. Tümör yayılınca kolonlar büyür, genişler ve katı maddelerin dışarıya atılma kanallarını tıkar. Kolon kanseri bulunan kişilerin bağırsaklarında değişimler olur.

Kanser poliplerinin kolonoskopi ile kontrolü yapılarak temizlenmesi sonucu kansere sebep olmaları önlenebilir. Kolon kanseri belirtileri karın ağrısı, kramplar, şişkinlik, dışkıda kan, rektumda kanama ve dışkı yapma zorluğu, dışkıda değişim ve kilo kaybıdır.

KALÇA AĞRISI

Bu bölgede rahim, yumurtalık ve idrar kesesi gibi bazı üreme ve idrar sistemi organları bulunur. Bazı kadınlar normal adet dönemlerinde bu bölge ağrılarına, kramplarına ve kanamalarına alışıktırlar.

Ancak bu ağrılar yumurtalık kanseri işareti de olabilir. Yumurtalık kanserinde ağrılar hastalığın sonlarında ortaya çıkar. Yumurtalıklar rahmin her iki kenar üstünde büyük oyuklar içinde bulunduklarından, ancak tümörün büyümesi sonucu ağrılar hissedilmeye başlanır.

Araştırmalar pek çok yumurtalık kanserli kadının hastalığın semptomlarına alışık olduğunu göstermektedir. Yumurtalık kanseri belirtileri kalça, karın ve bel ağrısı, idrar kesesi basıncı, barsak patern bozukluğu, tokluk, kilo kaybıdır.

BAŞ AĞRISI

Baş AğrısıKronik baş ağrısı kişide halsizlik yaratsa da her zaman beyin tümörleri sonucu oluşmaz. Bunun yanı sıra bazı tür baş ağrıları endişe vericidir. Beyin, kafatası içinde muhafaza edilmektedir. Tümör büyüdüğünde beyin için yeterli yer kalmaz.

Beyin kanseri belirtileri kronik erken saatte baş ağrısı, bu ağrının erken uyanmaya sebep olması ve uyanmada mide bulantısı hissedilmesi, kusma, algı, görüş, konuşma ve dengede değişiklikler.

KEMİK AĞRISI

Ağrı hissettiğimizde genelde dikkatimizi yumuşak dokularda toplarız. Kemik de bir dokudur ve ağrı burada da oluşabilir. Kemik yoğun mineral dokusundan ve içteki ilikten oluşur. Bu ilik kök hücreleri tarafından trombositlere, beyaz ve kırmızı kan hücrelerine dönüştürülerek oluşturulur.

Kanser kemik içinde ortaya çıkar veya vücudun diğer bölgelerine yayılır. Kanser bu yoğun yapıya girince dayanıklı kemik yapısını zayıflatır ve daha fazla çatlama ve kırılabilme durumu oluşturur. Kemik iliği kanserinin belirtileri kronik kemik ağrısı, sırt ağrısı, açıklanamayan çatlama ve kırılmalar, kansızlık, sık hastalanma ve yorgunluk.

Ağrınızı doktora anlatın!

Yaşadığınız ağrının şekli, sebebi hakkında önemli ipuçları içerebilir. Doktorunuza ağrınızı anlatırken aşağıdaki soruların cevaplarını tam olarak vermeye çalışın :

Ağrınızın yeri tam olarak neresi?
Ağrıyı ilk ne zaman hissettiniz?
Ağrınızı ne arttırıyor?
Ne kadar zamandır ağrınız var?
Ağrı başladıktan ne kadar sonra bitiyor?
Ağrı ne sıklıkta oluyor?
Ne yaparsanız veya alırsanız ağrınız daha kötüleşiyor?

Kaynak : Mynet Haber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır -

Yazının devamı için tıklayın...

Nanoparçacık Robotlar RNA Müdahalesiyle Kanseri Tedavi Edecek

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mart 22, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerAmerikalı araştırmacılar, kanda yaptığı yolculukla kanserli tümörü bularak içine giren ve hastalığa yol açan geni bloke edebilen bir "nanoparçacık robot" geliştirdi.

Nature dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, insanda kullanılması mümkün olabilecek bu yeni kanser tedavi türüne RNA müdahalesi (RNAi) adı veriliyor.

Alnylam, Merck, Pfizer, Novartis ve Roche gibi firmalar, "RNA güdümüyle, kanser, körlük veya AIDS gibi hastalıkların gelişiminde rol oynayan proteinleri üreten genlerin devre dışı bırakılması" yöntemi üzerine çok sayıda çalışma yürütüyor.

Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nden araştırmacılar, "çok küçük cisimlerin bilimi" olan nanoteknolojiyi kullanarak, mikroskobik büyüklükte "polimer robotlar" üretti.

"Transferrin" adı verilen proteinlerle örtülü bu robotlar, kan yoluyla yolculuk yaparak, bu proteinle, çeşitli tipteki tümörlerin giriş kapısını (reseptör) arıyor.

Nanoparçacık Robotlar RNA Müdahalesiyle Kanseri Tedavi EdecekAraştırmaya önderlik eden, kimyasal mühendislik profesörü Mark Devis, tümörün gidilmesi gereken noktasına ulaşılabilmesi ve mekanizmanın görevini yapabilmesi açısından önemli bir aşama kaydettiklerini, geliştirilen yeni teknolojinin heyecan verici bir aşamada olduğunu belirtti.

Daha önce de, yağ veya lipidler kullanılarak, tümördeki hedefe varma yöntemleri geliştirilmişti. Pfizer, Roche ve Alnylam, geliştirdikleri RNAi ilaçlarını hedefe götürme yöntemleri geliştirmişlerdi.

Davis ve meslektaşlarının yönteminde, kanserli hücreyi bulan parçacık içeriye girerek, müdahale edici "RNA" veya "siRNA"yı bırakıyor ve "ribonükleotid redüktaz" denen ve kanserin büyümesine yol açan denen proteini üreten gen bloke ediliyor.

Davis, mekanizmanın işleyişine ilişkin açıklamasında, "kimyasal sensör adını verdiğimiz parçacığımız (robot), belirlediği hedef hücreye girince, tamam, RNA'yı bırakma zamanı geldi diyor" şeklinde konuştu.

Yöntemin, çeşitli tipte tümörlere sahip kanser hastalarında birinci aşama klinik deneylerinde, 21 günlük süre içerisinde hastalara 4 kez, 30'ar dakikalık seanslarda, parçacıkların oluşturduğu ilaç verildi.

Daha sonra hastaların tümörlerinden alınan örneklerde, parçacıkların tümör hücrelerinin içine girdikleri anlaşıldı.

Parçacığın, yani robotun taşıdığı RNA'nın görevini yaptığı, kanserin gelişimine yol açan proteinin çalışmasını engellediği gözlendi.

Davis, bu tedavinin tümörü küçültüp küçültmeyeceğini henüz bilmediklerini, tedavinin güvenliği açısından da henüz bir şey söyleyemeyeceklerini ifade etti.

Çalışmanın bir bölümü, Haziran ayında yapılacak olan "American Society of Clinical Oncology" toplantısında sunulacak.

Kaynak : CNNTurk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Nanoparçacık Robotlar RNA Müdahalesiyle Kanseri Tedavi Edecek

Yazının devamı için tıklayın...

Gen Değişikliği Akciğer Kanserine Neden Oluyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Mart 22, 2010 | 0 yorum »

Akciğer KanseriBazı genlerdeki değişikliklerin sigara içmeyenlerde akciğer kanserine yakalanma riskini artırabileceği bildirildi.

"The Lancet Oncology" dergisinde yayımlanan araştırmada, birçok bilim adamı, sigara içmeyenlerde akciğer kanserine yakalanma riskini araştırmak üzere 4 aşamalı olarak gen değişikliklerini (varyasyon, harf sırasındaki değişiklik) inceledi.

Araştırmacılar, 13. kromozomdaki iki değişiklikliğin sigara içmeyenlerde bu kanser türüne yakalanma riskini yaklaşık yüzde 60 oranında artırdığını gördü.

Gen Değişikliği Akciğer Kanserine Neden OluyorBu değişikliklerin GPC5 genini bozabileceği, bunun da sigara içmeyen kişilerin akciğer kanserine yakalanma riskini artırabileceği sonucuna varan bilim adamları, bu genin rolünü belirlemek üzere başka araştırmaların yapılması gerekliliğine işaret etti.

Sigara kullanımı akciğer kanserinden ölüm nedenlerinin başında geliyor, sigara içenlerin bu kansere yakalanma riski içmeyenlere göre 15-20 kat artıyor.

Bununla beraber, hayatında hiç sigara içmediği halde akciğer kanserine yakalanan erkeklerin oranı yüzde 15, kadınların ise yüzde 53. Pasif içicilerin de büyük risk altında olduğu biliniyor.

Kısa zaman önce, genler üzerinde yapılan birçok araştırma gen değişikliklerinin akciğer kanserine yakalanma riskini artırabileceğini göstermişti. Ancak bugüne dek ilk kez sadece sigara içmeyenlerin katıldığı gen araştırması yapıldı.

Kaynak : Gercekgundem

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Gen Değişikliği Akciğer Kanserine Neden Oluyor

Yazının devamı için tıklayın...

Papaya Kanser Tedavisinde Kullanılabilir

KanseriTedaviEt.com | Cuma, Mart 19, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerJapon ve Amerikalı profesörlerin yürüttüğü ortak çalışmanın sonucunda Papaya meyvesinin rahim, meme, karaciğer, akciğer ve pankreas kanseri hücrelerinin büyümesini yavaşlattığı ispatlandı.

Papaya meyvesinin yanında yaprağının da kanser hücreleri üzerinde doğrudan antitümör etkisi olduğu ve bağışıklık sistemini de güçlendirdiği açıklandı.

Papaya Kanser Tedavisinde KullanılabilirAraştırmacılar, 4 farklı güçlü kanser hücre kültürünün Papaya özüne tutulduktan 24 saat sonra yapılan ölçümde kanser hücrelerinin büyümesinin yavaşladığını belirlediler. Papayanın 24 saatlik kısa bir zamanda dahi kanser hücrelerinin büyümesini yavaşlatması araştırmacılarda şaşkınlığa neden oldu oldu.

Araştırmanın bulduğu ilginç bir başka sonuç da Papaya meyvesinin sadece kanser hücrelerinin büyümesini durdurup normal hücrelere herhangi bir yıkıcı etki etmemesi olarak açıklanıyor. Araştırmanın sonucu olarak gelecekte Papaya meyvesinin düzenli tüketilmesiyle kanser hücrelerinin büyümesinin durma ihtimalinin yüksek olduğu ve bazı kanser türleri tedavisinde kullanılabileceği. Papayanın özellikle de bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde büyük katkı yaptığı açıklandı.

Kaynak : Sabah

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Papaya Kanser Tedavisinde Kullanılabilir

Yazının devamı için tıklayın...