Meme KanseriAcı kabak da denilen bitkinin özütünün meme kanseri hücresinin gelişimini durdurduğu açıklandı.

Diyetlerde sıkça kullanılan “acı kavun” ekstresinin meme kanseri hücrelerinin gelişimini durdurup öldürdüğü ve ileride meme kanserini önleyici bir madde olarak kullanılabileceği belirtildi.


Araştırmayı yöneten Saint Louis Üniversitesi Patoloji Profesörü Ratna B. Ray, sözkonusu ekstrenin hücre iletişim kanallarından birçoğunda etken olduğunu kaydederek meme kanserinin önlenmesi için gıdalarda bir katkı maddesi olarak kullanılabileceğini söyledi.

Acı Kavun (Acı Kabak) Meme Kanseri Tedavisinde KullanılabilirBilimsel adı Momordica charantia olan ve halk arasında “acı kavun” ya da “acı kabak” olarak bilinen bitki zaten ötedenberi Hindistan, Çin ve Güney Amerika’da yaygın olarak diyabet hastalığının tedavisi için kullanılıyor.

Ray ve ekibi, ekstreyi meme kanseri hücreleriyle, meme epitelyel hücrelerinin yerleştirildiği petri çanaklarına eklemişler. Amerika Kanser Araştırmaları Derneği’nin yayın organı Cancer Research dergisinde yayımlanan çalışmada kanser hücrelerinin yayılmasının, yani gelişip bölünmesinin önemli ölçüde baskılandığı gözlenmiş.

Colorado Üniversitesi Eczacılık Profesörü Rajesh Agarwal, çalışma sonuçlarının etkileyici netlikte olmasına işaret ediyor, ancak ekstrenin meme kanserine karşı tedavi amacıyla kullanılmasından önce yeni deneylerin hayvan denekler üzerinde gerçekleştirilmesi gerektiğinin de altını çiziyor.

Kaynak : Kanaltürk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Acı Kavun (Acı Kabak) Meme Kanseri Tedavisinde Kullanılabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Almanya`da Her Dakikada Bir Kanser Teşhisi Konuyor

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Şubat 25, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerAlmanya’da Robert Koch Enstitüsü tarafından yayınlanan raporda verilen sayılara göre her dakikada bir kişinin kanser olduğu teşhisi yapılıyor. Uzmanlar, doktorların 450.000 kişide zararlı tümör tesbit ettiğini tahmin ediyorlar.

Robert Koch Enstitüsü raporuna göre en çok kansere yakalananlar prostat kanseri olan erkekler. Kadınlar da da göğüs kanseri ilk sırada yeralıyor. 2006 yılında 426.800 kişide kanser olduğu tesbit edilmiş. Robert Koch Enstitüsü, Berlin’de bugün başlayan Alman Kanser Kongresi’nde yaptığı açıklamada bu gelişmeyi ülkedeki yaşlılık oranının artmasına bağladı. İnsanlar yaşlandıkça kansere yakalanma tehlikesi de artıyor.

Almanya`da Her Dakikada Bir Kanser Teşhisi KonuyorEnstitü tarafından verilen sayılara göre Almanya’da 1990 yılından bu yana kanser vakaları yüzde 30 oranında artış gösterdi. Bu orana erkek ve kadınlara göre bakıldığında erkeklerde yüzde 45, kadınlarda ise yüzde 14 oranında artış görüldü.

Almanya’da görülen bu gelişmenin kısa bir gelecekte sağlık sistemini tehlikeye sokacağı tahmin ediliyor. 2002 ve 2006 yılları arasında kanser için harcanan tedavi masraflarının yüzde 28 oranında artarak yılda 14,6 Milyar Euro’yu bulduğu tesbit edildi.

Kaynak : Dünya Bülteni

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Almanya`da Her Dakikada Bir Kanser Teşhisi Konuyor

Yazının devamı için tıklayın...

Yumurtalıkları Dondurulan Kanser Hastası Anne Oldu

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Şubat 25, 2010 | 0 yorum »

Tüm Haberler27 yaşındaki Danimarkalı kadın kemik kanserine yakalanınca yumurtalıkları donduruldu. Tedavi sonrası yumurtalıkları yerine kondu ve dünyada ilk kez bu yöntemle iki çocuk sahibi olan kadın ünvanını aldı.

Danimarkalı bir kadın, kemik kanseri tedavisi sırasında dondurulan yumurtalık dokusunun çözdürülüp yeniden nakledilmesinden sonra dünyada ilk kez 2 kere hamile kalıp 2 çocuk sahibi oldu. Kadını tedavi eden Kopenhag Üniversitesi hastanesinden Danimarkalı Profesör Claus Yding Andersen, “Human Reproduction” adlı tıp dergisine verdiği demeçte, “Dünyada ilk kez bir kadın, dondurulmuş ve çözdürülmüş yumurtalık dokusunun yeniden nakledilmesi sonucu 2 kez hamile kalıp çocuk dünyaya getirdi” dedi.

Andersen, bu tekniğin genellikle kanser hastaları için kullanıldığını, ancak bu vakanın, yumurtalıklarına zarar verebilecek bir tedavi gören kızlarda ve genç kadınlarda daha yaygın şekilde kullanılmasına teşvik edilmesi gerektiğini gösterdiğini söyledi.

Yumurtalıkları Dondurulan Kanser Hastası Kadın Anne OlduAndersen’in 32 yaşındaki Danimarkalı hastası Stinne Holm Bergholdt’un yumurtalık dokusu, kanser tedavisi öncesinde alınarak donduruldu, daha sonra iyileştiğinde tekrar nakledildi. Bergholdt, 27 yaşında kanser olduğunu öğrendiğinde, çocuk sahibi olamayacağı endişesiyle tedaviden önce doktorlardan yumurtalığının alınıp daha sonra tekrar nakledilmesini istedi.

Doktorlar, 8 ay süren kanser tedavisi ve bir yıl iyileşme sürecinden sonra yumurtalık dokularının yüzde 20’sini nakletti. Yumurtalıkları birkaç ay sonra çalışmaya başlayan Bergholdt, hamile kaldı ve 2007 yılının Şubat ayında bir kız bebek doğurdu.

Bergholdt, daha sonra 2008 yılında doğal yollardan ikinci çocuğuna hamile kaldığını öğrendi ve aynı yıl Eylül ayında bir kız çocuğu daha dünyaya getirdi. Dünyada 9 çocuğun, dondurulmuş ve çözdürülmüş yumurtalık dokusunun nakledilmesi sonucu doğduğu belirtildi. Bu çocuklardan 3’ünün (Bergholdt’un 2 çocuğu dahil) Profesör Anderson’un tedavisiyle Danimarka’da dünyaya geldiği kaydedildi.

Kaynak : Vatan

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Yumurtalıkları Dondurulan Kanser Hastası Kadın Hamile Anne Oldu

Yazının devamı için tıklayın...

Mide Kanseri Riskini Artıran Yeme Alışkanlıkları

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Şubat 25, 2010 | 0 yorum »

Mide KanseriYiyeceklerin saklanış biçiminin mide kanseri sıklığını artırdığını söyleyen uzmanlar, konserve, salamura veya tütsülenerek saklanan besinlerin tüketimi konusunda uyarıyor.

Mide kanseri Türkiye'de en çok ölüme neden olan kanserler sıralamasında erkeklerde akciğer, kadınlarda ise meme kanserinden sonra ikinci sırada yer alıyor.

Akciğer kanserinin doğrudan tütün, mide kanserinin ise beslenme ile ilgili olduğunu hatırlatan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Akdur, ''Bu iki grup kanser, yani Türkiye'deki kanserlerin üçte ikisi kolaylıkla önlenebilir. Akciğer kanserini önlemek için sigara içmemek, mide kanserini önlemek için ise sağlıklı beslenmek yeterli'' dedi.

Mide kanserinde beslenme biçiminin çok önemli olduğunu anlatan Akdur, şu uyarıları dile getirdi:

http://www.kanseritedaviet.com/2010/02/mide-kanseri-riski-yeme-aliskanlik.html''Fazla tuz kullanılması, taze sebze ve meyveden fakir, nişasta ve şekerden zengin beslenme, gıdaların piştikten sonra uzun süre bekletilerek tüketilmesi, mide kanserine yakalanma riskini artırıyor. Yiyeceklerin saklanış biçimi de mide kanseri sıklığını artırıyor. Konserve, salamura veya tütsülenerek saklanan besinlerin tüketimine dikkat edilmelidir. Özellikle et ürünlerinin salamurası yapılırken nitrat ve nitrit tuzları kullanılmaktadır. Bu tuzlar ısıtma sırasında veya mide içinde güçlü kanser yapıcı maddelere dönüşürler. Olumsuz şartlarda saklanan ve bayat gıdalarda bulunan bakteri ve küf mantarlarıyla karşılaşması sırasında da bu kanser yapıcılar ortaya çıkabilir.''

Mide kanseri açısından pişirme yöntemlerinin de önemli olduğunu, besinlerin direkt ısı kaynağı ile temasının olduğu yöntemler, ızgara ve döner gibi aşırı pişirilmiş ve yanık besinlerin mide kanseri sıklığını artırdığına işaret eden Akdur, ''Yapılan araştırmalar mide kanserinde ailesel yatkınlığın da önemli olduğunu gösteriyor'' diye konuştu.

''Helicobakter pylori'' bakterisinin sebep olabileceği mide ülserinde ve ''kronik atrofik gastrit'' hastalığında da mide kanseri olasılığının arttığını kaydeden Akdur, bu hastalıktan korunmak için şu önerileri dile getirdi:

''-Bol taze sebze ve meyve tüketin,
Kırmızı et, balık ve tavuğu dengeli bir şekilde tüketin,
Izgarada pişirilmiş gıdaları tercih etmeyin,
Konserve gıdaları fazla tüketmekten kaçının
Sigara ve alkol kullanmayın,
İdeal kilonuzu koruyun,
Yaşam boyu spor yapın,
Fazla tuzlu yemekten kaçının,
Vücudunuza duyarlı olun, erken uyarı olabilecek belirtileri gözden kaçırmayın''

UNUTMAYIN: ERKEN TANI HAYAT KURTARIYOR

Mide kanserine yakalananlarda erken tanı sayesinde tedaviye zamanında başlanmasının yaşama şansını çok yükselttiğini bildiren Akdur, ''Ancak erken belirtilerin çoğu hastalar tarafından önemsenmediği için ne yazık ki mide kanseri genellikle tedavi şansının azaldığı ileri dönemlerde fark edilebiliyor. Mide filmi oldukça değerli bir tanı yöntemi olmakla birlikte yetersizdir. Bunu takiben mide içinin çeşitli cihazlarla gözle muayenesi (gastropi)ve biyopsi(dokudan örnek
alınması) yapılarak kesin tanı konulabilir'' dedi.

BU BELİRTİLERİ ÖNEMSEYİN

Akdur, şu belirtilerin bulunması halinde doktora başvurulması ve tetkik yaptırılması önerisinde bulundu:


"Karın üzerinde mide bölgesi ve onun etrafındaki bölgede rahatsızlık,
Ağrı ve ağırlık hissi,
Yemeklerden sonra rahatsızlık,
Erken doyma,
Yutma güçlüğü (midenin yemek borusuyla birleşim bölümü bölgesine yerleşen tümörlerde)
Bulantı ve kusma,
Sindirim sisteminde kanama veya gizli kanama,
Siyah renkli dışkı,
Demir eksikliği anemisi.''

Mide kanserinde, hastalığı taşıyan mide kısmının olabildiğince geniş olarak çıkarıltılarak cerrahi müdahale uygulandığını belirten Akdur, ''Erken tanı bu tedavinin başarı şansını çok artırır. Erken tanı ve erken cerrahi müdahale, hastanın yaşama şansını artıran en önemli işlemdir'' şeklinde konuştu.

Kaynak: ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır -

Yazının devamı için tıklayın...

Sigara Genetik Mutasyona Yol Açıyor

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Şubat 24, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerSağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, her 15 sigaranın bir hücrede genetik mutasyona yol açtığını bildirdi.

Prof. Dr. Murat Tuncer, sigara yüzünden Türkiye'de her yıl on binlerce kişinin öldüğünü, çok sayıda kişinin hastalandığını ya da sakat kaldığını söyledi.


Sigara nedeniyle, “Türkiye'de her gün 300 kişilik bir Boeing 737 uçağı düşüyormuş gibi” insanın hayatını kaybettiğini ifade eden Tuncer, “Her gün adeta bir uçak düşüyor ve bir tek kişi bile kurtulmuyor. Ne kadar kötü bir durum” dedi.

“Ölen kişilerin yaşamı neye karşılık geliyorsa sigaranın ortaya çıkardığı maliyet de o kadar” diyen Prof. Dr. Tuncer, şöyle konuştu:

“Sigaraya bağlı ölümleri ve hastalıkları azaltmaya ve durdurmaya çalışıyoruz. Bugüne kadar sigara tüketimine ilişkin çıkarılan yasaların sonuçlarını tam anlamıyla 2020 yılından sonra almaya başlayacağız. Kısa dönemde astım krizleri ve kalp hastalıklarını azaltabilecek ancak asıl sonuçları 2020'den sonra göreceğiz. Özellikle kanserle ilgili yansımalar için biraz zamana ihtiyaç var.”

Tuncer, Türkiye'deki sağlık sorunlarının başında sigaranın yol açtığı rahatsızların geldiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

Türkiye'de kanser, sigara demektir. Sadece içenler değil hayatında ağzına sürmeyenler bile sigaraya bağlı ölüyor. Dünyada her yıl 1 milyon kişi pasif içicilikten ölüyor. Türkiye'de de yaklaşık bin kişi, hiç içmediği halde sigaradan hayatını kaybediyor. Her 15 sigara bir hücrede genetik mutasyona yol açıyor. Kaç mutasyona hassassanız önemli. Belki bir mutasyona hassassanız 15 sigaradan sonra kanser olursunuz. 10 bin mutasyona hassassanız buna göre hastalığa yakalanıyorsunuz. Yani her içilen sigaranın kansere doğrudan etkisi var.

GDO'dan nasıl korkuyoruz değil mi? Sigara GDO'lu insan yapıyor. Düşünün sigara yüzünden GDO'lu insanlar ortaya çıkıyor. Çünkü sigara, yapıyı bozuyor.”

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır -

Yazının devamı için tıklayın...

Breathotron İsimli Makina Kanserin Kokusunu Alıyor

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Şubat 24, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerKöpeklerin insan vücudunda tümörlerin bulunduğu yeri koklayarak bulmasından yola çıkan İngiliz bilim adamları insan nefesinin de tümör oluşumundan etkilenerek değiştiğini tespit etti.

Nefesteki bu küçük değişiklikleri tespit edecek bir makine geliştirerek tümör oluşumunu daha ilk evresindeyken tespit etmeyi başardılar.

Breathotron isimli makina kanserin kokusunu alıyorBreathotron ismi verilen makine kanseri “koklayarak” bulabiliyor. İngiltere’deki Cranfield Üniversitesi uzmanlarının 14 yıllık bir çalışma sonunda geliştirilen makine, ilk aşamada Gloucestershire’daki birkaç hastanede gönüllüler üzerinde denenecek. Daha önce yürütülen araştırmalarda kanserli hücrelerin kendilerine has bir koku yaydığını ve koku duyusu oldukça gelişmiş olan köpeklerin 1272 kanser vakasından yalnızca 14’ünü tespit edemediğini ortaya koymuştu.

Hastaya özel bir maske takılıyor ve normal şekilde nefes alması isteniyor. Daha sonra nefesteki kimyasallar analiz ediliyor ve vücudun herhangi bir yerinde meydana gelebilecek olan değişimler tespit ediliyor. Makinenin kanserin yanı sıra zatürre ve bağırsak enfeksiyonlarına teşhis koyabileceği tahmin ediliyor.

Kaynak : Habertürk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır -

Yazının devamı için tıklayın...

Şiyatsu Terapisiyle Kanserin Yan Etkilerini Azaltabilirsiniz

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Şubat 24, 2010 | 0 yorum »

Tüm Haberlerİnsanlık tarihi kadar eski olan ''dokunarak şifa verme'' yöntemi şiyatsu, solunum problemlerinden, duygusal problemlere, eklem rahatsızlıklarından sindirim sistemi sorunlarına kadar pek çok rahatsızlıkta, destekleyici terapi olarak kullanılıyor.

Şiyatsu ve çigong çalışmalarını 2008 yılından beri Türkiye'de sürdüren Ergül Ergün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, şiyatsunun, akupunktur, çigong ve bitkisel Çin tıbbı ile aynı kökenli güçlü bir şifa yöntemi olduğunu, şiyatsu terapistinin akupunktur noktalarını ve bu noktaların geçtiği meridyen denen enerji kanallarını uyarmak için iğne yerine kendi bedenini kullandığını söyledi.

Enerji kanallarının ve akupunktur noktalarının uyarılmasının, iç organlardaki düzensizliklerin ortadan kalkmasına yardımcı olduğunu, bedenin kendi kendini iyileştirmesi sürecini desteklediğini belirten Ergün, gevşetici ve sakinleştirici özellikleri nedeniyle şiyatsunun zihni rahatlattığını, duygusal yönden kişiyi desteklediğini dile getirdi.

İNSANLIK TARİHİ KADAR ESKİ

Dokunarak şifa vermenin İnsanlık tarihi kadar eski olduğunu belirten Ergün, Çin, Japonya, Tibet, Filipinler, Endonezya, Tayland ve Hindistan'da bedendeki enerji kanallarını ve odaklarını elle uyarmanın halk arasında popüler şifa yöntemlerinden biri olduğunu anlattı.

Ergün, ''Meridyenlerin ve bu meridyenler üzerindeki akupunktur noktalarının şifa amacıyla dokunularak uyarılmasıyla ilgili ilk yazılı kaynaklara, MÖ 200 yıllarında Han Hanedanlığı döneminde, Çin tıbbı üzerine yazılmış bir kitapta rastlıyoruz. Çin tıbbı, 6. yüzyılda Japonya'ya ulaştığında, Çin'den gelen akupunktur teknikleri ve meridyen terapisi, Japonların geleneksel teknikleriyle birleşiyor ve modern şiyatsunun çekirdeğini oluşturuyor'' dedi.

Ergün, şiyatsunun 2. Dünya Savaşı sonrası ayakta kalabilmesinde Tokujiro Namikoshi, bugünkü halini almasında da Tokyo Üniversitesinden klinik psikoloji profesörü Shizuto Masunaga'nın önemli rol oynadığını vurguladı.

ŞİYATSU, BATIDA KABUL GÖREN BİR TERAPİ YÖNTEMİ

ŞiyatsuŞiyatsunun, bugün batıda kabul gören beden terapilerinden biri olduğunu belirten Ergün, ''İngiltere'de sosyal sağlık sistemince kabul gören ve uygulanan 12 tamamlayıcı terapi arasında şiyatsu da var. Paddington St Mary Hastanesinde, uyuşturucu ve alkol bağımlılığına karşı, Bristol Kanser Yardım Merkezinde, kanser tedavisinin yan etkilerini azaltmak ve kanser hastalarını duygusal olarak desteklemek amacıyla, Lincolnshire'daki Boston Pilgrim Hastanesinde ve Newcastle'daki Adelaide Tıp Merkezinde de kronik ağrılarda şiyatsu destekleyici terapi olarak kullanılıyor'' dedi.

Şiyatsu terapisi, bedeni bir bütün olarak ele aldığı için solunum problemlerinden, depresyon, panik atak gibi duygusal problemlere, siyatik, kireçlenme gibi eklem rahatsızlıklarından sindirim sistemi sorunlarına, tansiyona, alerjilere, baş ağrılarına, kadar pek çok rahatsızlıkta destekleyici terapi olarak kullanıldığını ifade eden Ergün, ''Şiyatsu özellikle kronik rahatsızlıklarda etkili. Düzenli şiyatsu, sağlığı korumaya yardımcı oluyor ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Ayrıca hamilelik ve doğum sürecini kolaylaştırıcı etkisi de var'' şeklinde konuştu.

Bristol St Michael Hastanesinde, kendilerine düzenli şiyatsu uygulanan 66 kadından yüzde 63'ü normal doğum yaparken şiyatsu uygulanmayanlar da bu oranın yüzde 36 olduğunu anlatan Ergün, ''Güney Fransa'da Saintes Hastanesinde kemoterapi gören 16 hastaya Eylül 2004-Mayıs 2005 tarihleri arasında beşer seans şiyatsu terapisi uygulanıyor. Şiyatsu uygulanan hastalarda kemoterapinin yan etkilerinde ortalama yüzde 64 azalma görülüyor. Bu oran karaciğer ağrısı ve kulak çınlamasında yüzde 100 iken, titremelerde yüzde 83, kusmalarda yüzde 82. Şiyatsunun etkisi yüzde 20 ile en az saç dökülmesinde görülüyor'' diye konuştu.

AVRUPA ŞİYATSU FEDERASYONUNUN ARAŞTIRMASI

Avrupa Şiyatsu Federasyonunun, 2006-2007 yıllarında, şiyatsu terapisi uygulanan 948 kişi üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre, bu kişilerin yüzde 95'inin kendisini daha rahat ve huzurlu hissettiğini, yüzde 82'sinin sağlığının genel olarak daha iyiye gittiğini ve yüzde 71'inin daha enerjik olduğunu belirten Ergün, bu kişilerin kullandıkları ilaç oranında da yüzde 23 azalma görüldüğünü ifade etti.

ŞİYATSUYA ÇİGONG DESTEĞİ

Bir şiyatsu senasının yaklaşık bir saat kadar sürdüğünü ve her seansın o kişiye özel tasarlandığını anlatan Ergül Ergün, ''İlk seansta, kişinin genel sağlık durumu, yeme alışkanlıkları, uyku düzeni, duygusal sağlığı ve hayat tarzını değerlendirmek için ayrıntılı bir ön görüşme yapılıyor. Ön görüşmeye, kişinin o anki ihtiyaçlarına, yapısına ve terapistin tespitlerine göre seans tasarlanıyor'' dedi.

Terapistin, seans sonunda, kişinin yaşam tarzına, yeme içme biçimine, duygusal ve bedensel alışkanlıklarına yönelik tavsiyelerde bulunduğunu dile getiren Ergün, bedenin kendi kendini iyileştirme sürecini hızlandırmak için çigong egzersizleriyle terapi sürecinin desteklendiğini anlattı.

Akupunkturda, akupunktur noktaları genelde özel iğneler aracılığıyla uyarılırken, şiyatsu da bu noktalar ve noktaların geçtiği enerji kanallarının terapist yardımıyla uyarıldığını ifade etti.

Ergül Ergün, çigongun ise kendi başına bir şifa yöntemi olduğunu belirttti. Çigongta, nefes, duruş ve zihinsel canlandırma tekniklerini içeren özel egzersizler aracılığıyla kişinin kendi kendine bu enerji kanallarını uyardığını ve bedeni onarma sürecini desteklediğini kaydeden Ergün, şunları söyledi:

''Şiyatsu, dışarıdan bakıldığında sanki bir masaj gibi görünmesine rağmen aslında bir masaj değil. Çin tıbbını, modern fizyolojiyi, patoloji ve psikolojiyi terapi sürecine katan ve bedeni iyileşmesinde destekleyen bir şifa yöntemi. İngiltere'de bir şiyatsu terapistinin yetişmesi için yarı zamanlı 3 yıllık bir eğitimden geçmesi gerekiyor. Şiyatsu eğitimi kapsamında bir öğrencinin Çin tıbbı, akupunktur noktaları, meridyen teorisi, modern anatomi, fizyoloji, patoloji, moxa, yiyeceklerin ve yemek pişirme yöntemlerinin sağlık üzerine etkisi gibi dersler almasının yanında, danışman kontrolünde 250 civarında terapi uygulaması yapması gerekiyor. Avustralya, İngiltere, İrlanda, Kanada, Almanya, İsveç, İtalya ve Fransa'da şiyatsu eğitiminin ve şiyatsu terapistlerinin standardı, meslek odaları tarafından denetleniyor.''

Türkiye'de henüz yeni yeni uygulanan şiyatsu terapisine daha çok spalarda rastlandığını belirten Ergün, bu uygulamaların çoğunun beden terapisinden çok masaj düzeyinde olduğunu söyledi.

Ergün, Türkiye'de yeterli bilgi birikimine sahip ve gerekli eğitim sürecinden geçmiş şiyatsu terapisti sayısının da az olduğunu kaydetti.

ERGÜL ERGÜN

ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü mezunu olan Ergün, 2005-2008 yılları arasında European School of Shiatsu'da ve Shiatsu College'de 3 yıl süren şiyatsu uzmanlığı eğitimi aldı.

Bu eğitimler kapsamında çigong, zen şiyatsu, geleneksel Çin tıbbı, akupresör, temel batı tıbbı alanlarını içeren teorik ve teknik dersler alan Ergün, şiyatsu terapisi uygulamaları yaptı.

Bel ağrıları, endişe ve uyku bozuklukları üzerine yüksek lisans çalışmalarına katılan Ergün, şiyatsu terapisinin ve çigongun, İngiltere'de önde gelen isimlerinden Carola Beresford-Cooke, Chris Jarmey, Paul Lundberg, Anne Palmer, Nicola Pooley ve Cliff Andrews ile çalıştı.

Bitirme tezini migren üzerine yapan, İngiltere'de şiyatsu uzmanlarının standardını belirleyen ve terapist eğitimini denetleyen meslek odası Shiatsu Society'in üyesi olan Ergün, 2008 yılından beri şiyatsu ve çigong çalışmalarını Türkiye'de sürdürüyor.

Kaynak : Vatan

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Şiyatsu Terapisiyle Kanserin Yan Etkilerini Azaltabilirsiniz

Yazının devamı için tıklayın...

Tüm HaberlerDünyanın en iyi 2 kanser merkezinden biri olarak bilinen, “ABD’de en iyi kanser hastanesi” olarak tescillenen Houston’daki MD Anderson Kanser Merkezi, tedavi standartlarını Amerikan Hastanesi’ne taşıdı.

İki hastane arasında yapılan işbirliğiyle Amerikan Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Ünitesi, MD Anderson’un yurtdışındaki ilk uydu merkezi oldu. İşbirliği sayesinde her hasta, hem Amerikan Hastanesi doktorları tarafından takip ve tedavi edilecek, hem de MD Anderson Kanser Merkezi ekibi tarafından konsültasyon imkânına kavuşacak. Böylece hasta her iki kurumda da aynı bakım süreçlerinden geçmiş olacak.

Amerikan Hastanesi, MD Anderson Kanser Merkezi ile İşbirliği YaptıAmerikan Hastanesi Genel Müdürü Doç. Dr. Evren Keleş, “Türkiye’den pek çok hasta ‘kanser tedavisi için yurtdışına gideyim mi?’ diye sorguluyor. Sıklıkla da MD Anderson’u tercih ediyor. Artık Türkiye’den oraya gidecek hastalar burada aynı standartlarla üstelik çok daha ucuza tedavi olabilecekler” diye konuştu.

Yapılan işbirliği gereği tedavide aynı standartlara ulaşmak için hekim, hemşire, tıbbi teknisyen gibi tüm ekibin MD Anderson’da eğitim gördüğünü, aynı cihazların kullanılmaya başlandığını söyleyen Amerikan Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Bölüm Şefi ve Teksas Üniversitesi MD Anderson Kanser Merkezi öğretim üyesi Doç. Dr. Uğur Selek de “Burada yapılan her şey Houston’dakiyle aynı. Online olarak iki merkez de birbiriyle bağlantılı” dedi.

15 milyon dolarlık bir yatırımla kurulan Amerikan Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Ünitesi yılda 400 hastayı tedavi edebilecek kapasitede.

Kaynak : Milliyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Amerikan Hastanesi, MD Anderson Kanser Merkezi ile İşbirliği Yaptı

Yazının devamı için tıklayın...

Kanla Yapılan Yeni DNA Testiyle Kanser Tedavisi Ölçülebilecek

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Şubat 22, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerKanla yapılan DNA testi, tümörün tedaviye ne ölçüde cevap verdiğini tespit edebilecek. Böylece hastaların gereksiz yere kemoterapi görmesi engelleneceği gibi mikroskobik tümörler bile tespit edilebilecek.

Amerikalı bilim insanlarının geliştirdiği, kanla yapılan bir DNA testi, tümör gelişimini ve tümörün tedaviye ne ölçüde cevap verdiğini tespit edebiliyor. Kanser tedavisinde devrim yapacağı düşünülen buluş, herhangi bir tümör tipinde hastaların durumunun kesin olarak belirlenip, tedavinin doğru şekilde yapılmasını sağlayacak.

Kanla Yapılan DNS TestiBeş yıl içinde yaygınlaşacağı düşünülen kan testi, hastaların gereksiz yere kemoterapi ve radyoterapi görmesini engelleyeceği gibi tedaviye cevap vermeyen hastaların da erkenden fark edilmesini ve böylece hayatlarının kurtulmasını sağlayabilecek. Tümörün sağlıklı dokulara yayılıp yayılmadığını kontrol edebilen kan testi sayesinde gereksiz yere ameliyatlar yapılmayacak.

Yeni test, kanda tümör hücrelerinin DNA izlerini tanımlamak ve bulmak için genetik teknolojiden yararlanıyor. Bu tür testler kan kanserlerini tespit edebilse de, şu anda katı tümörler için mevcut değil. Ancak yeni teknik, mikroskopik tümörleri bile tespit edebilecek.

Kaynak : Milliyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kanla Yapılan Yeni DNA Testiyle Kanser Tedavisi Ölçülebilecek

Yazının devamı için tıklayın...

Şişmanlık ve Obezite Kanser Riskini Artırıyor

KanseriTedaviEt.com | Pazartesi, Şubat 22, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberKalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, diyabet ve felç gibi hastalıkların ortaya çıkmasında önemli rolü olan obezite, kanser açısından da ciddi bir risk faktörü.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Samsun Sağlık Yüksekokulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Aliye Özenoğlu, ''Obeziteye yatkın yaşam tarzı kanser gelişmesini kolaylaştırıyor'' dedi.

Obez erkek ve kadınların çeşitli kanser türlerine yakalanma olasılığının fazla olduğunu belirten Özenoğlu, şunları söyledi:

''Obeziteye yatkın yaşam tarzı kanser gelişmesini kolaylaştırıyor. Obezite, yağ dokusunda anormal ve aşırı miktarda yağ birikmesidir. Yağ dokusu artışı nedeniyle oluşan hormonal ve metabolik değişiklikler sonucu kana bazı maddeler salgılanır. İltihabi sitokinler olarak bilinen bu maddeler, kanser oluşumunu ve anormal hücrelerin çoğalmasını kolaylaştırır. Obezite ve fiziksel aktivite yetersizliği yüzde 20-25 oranında meme, kolon ve yemek borusu kanserlerine yakalanma riskini artırmaktadır. Obezite kaynaklı kanserlerin 2020 yılına kadar tüm kanserlerin yüzde 50'sini oluşturacağı tahmin edilmektedir. Obezite ile erkeklerde kolon, rektum, mide, pankreas, böbrek, safra kesesi, prostat kanserleri riski artmaktadır. Kadınlarda ise genelde mide, safra kesesi, böbrek, rahim, kolon, meme, yumurtalık kanserleri riski çok daha fazla görülmektedir''

Yrd. Doç. Dr. Aliye Özenoğlu, özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de obezite sorunu giderek büyüdüğünü ve beraberinde de birçok sağlık sorununu getirdiğini ifade ederek, obezitenin toplum tarafında iyi bilinen kalp-damar hastalıkları riskini artırmasının yanında kanser için de önemli bir etken olduğunun iyi bilinmesi gerektiğini vurguladı.

KANSER RİSKİNİ AZALTMAK MÜMKÜN

ObeziteSağlıklı ve dengeli beslenmenin kilo kontrolü açısından önemli olduğu kadar kanserojen maddelerle karşılaşma ihtimalinin de azaltılmış olacağını vurgulayan Özenoğlu, şöyle devam etti:

''Sağlıklı ve dengeli beslenmeyle kanser riski azaltılabilir, obezitenin de önüne geçilebilinir. Yapılan araştırmalar, şişman bireylerin aynı yaş ve cinsteki zayıf bireylere oranla daha fazla kansere yakalanma şansı olduğunu göstermiştir. Alınan fazla enerjinin kaynağı ne olursa olsun hastalık riskini arttırmaktadır. Obezite, gelecek on yılda kadınlarda en büyük kanser nedeni arasında olacaktır. Şişmanlığa bağlanan kanserlerden yüzde 65'inin kolorektal kanser, menopozlu kadınlarda meme kanseri ve rahim kanser olduğu belirtilmiştir. Yapılan çalışmalara göre özellikle karaciğer, endometrium, kalın bağırsak ve meme kanserinin aşırı kilo ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Özellikle karaciğer ve rahim kanserinde obezitenin kanser riskini artırış oranı yüzde 20 ile 30'lara kadar yükselmektedir.''

Özenoğlu, sağlık beslenme ve ideal ağırlığı korumak için total yağ alımını azaltmak, yağlı etler, süt ürünleri ile kızartmaları diyette en aza indirmek gerektiğini, taze sebze ve meyve tüketimini artırmak gerektiğini, sigara ve alkolden de uzak durulmasının önem taşıdığını sözlerine ekledi.

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Şişmanlık ve Obezite Kanser Riskini Artırıyor

Yazının devamı için tıklayın...

Sigaranın Yol Açtığı Kanser Türlerine Yenileri Eklendi

KanseriTedaviEt.com | Cuma, Şubat 19, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerUluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu, sigara tüketiminin ve pasif içiciliğin, bilinen kanser türlerinin yanı sıra ilk defa kolon ve yumurtalık kanserine yol açtığının kanıtlandığını duyurdu.

Kurum, pasif tütün dumanının akciğer kanseri dışında ilk kez gırtlak ve yutak kanserine yol açtığına ilişkin sınırlı kanıt elde edildiğini belirtirken, anne ve babaların sigara içmesinin de çocukluk çağı kanserlerinin gelişiminde etkili olduğu uyarısında bulundu.

Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi (SSUK) Dönem Başkanı Prof. Dr. Elif Dağlı, sigara kullanımının ve dumanına maruz kalmanın birçok kanser türünün gelişmesinde çok önemli rol oynadığını söyledi.

Dünya genelinde, kanserin en büyük nedeninin sigara içmek olduğunun bilinmesine rağmen, dünyada bir milyardan fazla kişinin sigara içerek kansere yakalanma risklerini artırmaya devam ettiğini ifade eden Dağlı, sigaranın zararlarına ilişkin sürekli araştırmalar yapıldığını, sosyal sorumluluk projeleri hazırlandığını ve etkinlik düzenlendiğini belirtti.

Dağlı, sürekli sigara ve kanser ilişkisine dair araştırmalar yapıldığı ve bilimsel veriler elde edildiğini anlatarak, Dünya Sağlık Örgütünün bir organı olan ve kanserin nedenleri ile kanser oluşum mekanizmaları hakkında yapılan araştırmaları yürüten Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumunca (IARC), tütün ürünü içmenin ve tütün dumanına maruz kalmanın kanser hastalıkları riskini arttırdığına dair yeni kanıtları yayımladığını söyledi.

IARC’ın, sigara içmenin başta akciğer kanseri olmak üzere çok sayıda kanser türüne neden olduğunu belirten Dağlı, şunları kaydetti:

"Bu yıl Fransa’nın Lyon kentinde bulunan IARC’ta bir araya gelen 10 ülkeden 30 bilim insanının oluşturduğu çalışma grubu, tütünün kanserojenliğini yeniden değerlendirerek tütüne bağlı olarak artan kanser riski tablosuna yeni kanser türlerinin eklendiğini duyurdu.

Sigaranın Yol Açtığı Kanser Türlerine Yenileri EklendiÇalışma Grubu’nca yapılan açıklamada, tütün ürünü içmenin başta akciğer kanseri olmak üzere çok sayıda kanser türüne neden olduğuna dair önceden saptanan yeterli kanıtın yanı sıra, artık kolon ve yumurtalık kanserine de neden olduğuna dair kanıt bulunduğu açıklandı. Ayrıca, sigara içmek ve meme kanseri ilişkisi üzerine 150 kadar epidemiyolojik araştırmayı inceleyen grup, 2002’den beri yayımlanan çok kapsamlı yaş grubu araştırmalarında sigara ve meme kanseri arasında tutarlı pozitif bir ilişki olduğunun belirlendiğini duyurdu."

"Çocukluk çağı kanserleri ile de ilişki var"

Anne-babanın sigara içmeleri ile çocukluk kanserleri arasında da ilişkinin tespit edildiğine dikkati çeken Dağlı, IARC’ın son araştırmalarının, sigara içen ebeveynlerin (gebelik öncesi ve sırası dönemler dahil) çocuklarının nadir bir embriyonik kanser türü olan "hepatoblastoma (bebeklik ve erken çocuklukta rastlanan nadir bir karaciğer tümorü)" geliştirme riskini artırdığını gösterdiğini vurguladı.

Dağlı, İngiltere’de yapılan bir araştırma sonucu hakkında bilgi vererek, "Araştırmalarda risk, babanın sigara içmesi durumunda 1,86 kat, annenin sigara içmesi durumunda 2,02 kat, her iki ebeveynin de sigara içmesi durumunda 4,74 kat artığını kanıtlıyor. Bir başka meta analiz araştırmasında, çocuk lösemisinde babanın gebelik öncesinde sigara içiyor olmasının ilişkili olduğu raporlanıyor" dedi.

IARC’ın raporuna göre, tütün dumanına pasif olarak maruz kalmak ile akciğer kanseri dışında artık "gırtlak ve yutak kanserleri" arasında da ilişki bulunduğuna dair sınırlı kanıtlar belirlendiğine işaret eden Dağlı, gelecekte sigara dumanına pasif olarak maruz kalmak ile diğer kanser türleri arasındaki ilişkilerin de tespit edileceği araştırmaların olabileceğini söyledi.

YENİLENMİŞ IARC TABLOSU (2009) SONUÇLARI-

Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumunun 2009 yılı tütüne bağlı artan kanser ilişkisi tablosuna göre, tütün ürünü içmeye bağlı yeterli kanıt bulunan kanser türleri şöyle:

"Ağız boşluğu kanseri, orofarinks, nasofarinks ve hipofarinks (yutak) kanserleri, yemek borusu kanseri (adenokarsinoma ve yassı epitel hücreli karsinoma), mide kanseri, kolorektum kanseri (kalın bağırsak kanseri), karaciğer kanseri, pankreas kanseri, burun boşluğu ve paranazal sinüs kanseri, gırtlak kanseri, akciğer kanseri, rahim ağzı kanseri, yumurtalık kanseri, mesane kanseri, böbrek kanseri, idrar yolu kanseri ve kemik iliği kanseri (myeloid lösemi). Bu kanser türleri içerisinde kolorektum ile yumurtalık bilimsel olarak yeterli kanıt bulunan yeni kanser türleri arasında bulunuyor."

Tütün ürünü içmeye bağlı, ilk kez meme kanserinde sınırlı kanıt bulunduğuna dikkatin çekildiği tabloda, pasif tütün dumanına bağlı akciğer kanserinin gelişmesinde yeterli kanıt bulunduğu, gırtlak ve yutak kanserinde de ise ilk defa bu yıl sınırlı kanıt tespit edildiği belirtildi.

Ebeveynin tütün ürünü içmesi halinde ise çocuk kanserleri içerisinde "Hepatoblastoma"ya yol açtığına dair ilk kez yeterli kanıta ulaşıldığı; çocuk lösemisine (özellikle akut lemfositik lösemi) ilişkin olarak da sınırlı kanıt elde edildiği ifade edildi.

Kaynak : Radikal

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Sigaranın Yol Açtığı Kanser Türlerine Yenileri Eklendi

Yazının devamı için tıklayın...

Gazlı Ocakta Et Kızartmak Kanser Riskini Arttırıyor

KanseriTedaviEt.com | Cuma, Şubat 19, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerAraştırmacılar gazlı ocakta et kızartmanın kanser riskini artırdığını ortaya çıkardılar.

Yapılan yeni bir araştırmaya göre gaz üzerinde et kızartmanın elektrikli ocaklara oranla daha tehlikeli olduğunu gösterdi. Gazlı ocakta kanser yapıcı maddelerin bulunduğu ve bunların da kansere neden olduğu belirtildi.


Bilim insanlarına göre gazlı ocakta kızartma yapılırken kullanılan yağın zararlı kimyasal bileşenlerden etkilendiği ve bunun da riski artırdığı görüldü.

Gazlı Ocakta Et Kızartmak Kanser Riskini ArttırıyorYapılan çalışmada bir restoran tam 17 parça et margarin ve soya yağı ile 15 dakika hem gazlı ocakta hem de elektrikli ocakta kızartıldı. Occupational ve Environmental Medicine’de yayımlanan araştırmada aldehitler ve heterosiklik aminler isimli toksit kimyasallar görüldü. Bu maddelerin ise insan sağlığı üzerinde olumsuz etki yarattığı biliniyor.

National Heart and Lung Enstitüsün’den Dr Deborah Jarvis, bu araştırmanın kızartmanın solunum problemlerine de neden olabileceğini ortaya koyduğunu belirtti.

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Gazlı Ocakta Et Kızartmak Kanser Riskini Arttırıyor

Yazının devamı için tıklayın...

2020'de 20 Milyon Kişi Kanser Olacak

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Şubat 18, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerFransa Ulusal Kanser Enstitüsü Başkanı Prof. Davit Hayat, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda 2020'de 10 milyon dolayında insanın kanserden ölebileceğini söyledi. Hastalığın global bir sorun haline geldiğini aktaran Hayat, kanser ile mücadelede dünyanın el ele vermesi gerektiğinin altını çizdi.

Özbekistan "Sağlık Bakanlığı ve 'Sen Yanlız Değilsin Vakfı' tarafından düzenlenen 'Kanser tedavisinde uluslararası bilimsel yenilikler' konulu konferansta hastalık ile mücadele konuları masaya yatırıldı. Bu yıl ikincisi düzenlenen konferansa Özbekistan Sağlık Bakanı Edham İkramov, Fransa Ulusal Kanser Enstitüsü Başkanı Prof. Davit Hayat ve kalabalık bir davetli kitlesi iştirak etti.

Kanser araştırmalarıÖzbekistan Sağlık Bakanı İkramov konferansta yaptığı konuşmada, kanserin her şeye rağmen dünya genelinde kalp krizinden sonra ölümcül ikinci neden olarak durmaya devam ettiğine dikkat çekti. Her yıl 6 ila 7.5 milyon arasında hastanın kanserden öldüğünü dile getiren uzamanlar kapsamlı önlemlerin alınmaması durumunda bu rakamların yükselmesinin kaçınılmaz olacağını dile getirdiler.

Cihan'a açıklamada bulunan Fransa Ulusal Kanser Enstitüsü Başkanı Prof. Davit Hayat ise kanserin giderek geniş kitlelere ulaştığının altını çizdi. Hayat, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda 2020'de kanser tanısı konulan kişi sayısının 20 milyonu bulacağını ve bunlardan 10 milyonunun aynı yıl içinde hayatını kaybedeceğini dile getirdi. Prof Hayat, kanserle etkili mücadele için devletler düzeyinde kapsamlı işbirliği, deneyim paylaşımı ve ek önlemler alma gibi çalışmalarının yapılması gerektiği kaydetti. Hayat, "Elbette bu denli yüksek bir rakamın kanserden ölecek olması kabullenemez. Sorunu durdurma adına uluslararası düzeyde ciddi çalışmalar yapılmalı. Öncelikle insanlar bilgilendirilmeli. Devletler, hükümetler, ilgili kurum ve teşkilatlar bir araya gelip yeni tedavi ve çözüm yolları bulmalı." diye konuştu.

Kaynak : Habertürk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - 2020'de 20 Milyon Kişi Kanser Olacak

Yazının devamı için tıklayın...

Çinli Aktarın Bitkisel İlacı Mesane Kanseri Yaptı

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Şubat 18, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerDoğal tedavi amacıyla geleneksel Çin haplarından satın alan kadının başına gelmeyen kalmadı.Beş yıldan uzun süredir İngiltere'deki geleneksel tedavi mağazasında Xie Gan Wan adlı küçük kahverengi haplar satan Ying 'Susan' Wu, müşterisi Patricia Booth'un kanser olmasına yol açtı.

Patricia Booth'a, Çin'de çocukların kola gibi her gün bu ilaçtan kullandığını ve deri tedavisine yardımcı olduğunu söyleyen Wu, ilacın çok güvenli olduğunu da belirtmişti.

Ancak ilaçları kullanan 58 yaşındaki Booth, mesane kanseri oldu, her iki böbreği de çalışmayı bıraktı ve kalp krizi geçirdi.

AktarDün yargıç karşısına çıkarılan Ying 'Susan' Wu, geleneksel Çin ilaçlarıyla ilgili bir düzenleme olmadığı ve bu ilaçların sebep olduğu zararlarla ilgili bir araştırma yapılmadığı için serbest bırakıldı.

Hastalıkları yüzünden işini bırakmak zorunda kalan Patricia Booth'sa, şimdi haftada üç gün diyaliz için hastaneye gitmek zorunda.

Kaynak : İnternethaber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Çinli Aktarın Bitkisel İlacı Mesane Kanseri Yaptı

Yazının devamı için tıklayın...

7 Yaşındaki Bebek Prostat Kanserini Proton Tedavisiyle Yendi

KanseriTedaviEt.com | Perşembe, Şubat 18, 2010 | 0 yorum »

Prostat KanseriBritanya’nın en genç prostat kanseri olan 7 aylık Ruddi Waterworth-Jones proton terapisiyle kanseri yenmeyi başardı.

7 aylıkken prostat kanserine yakalanan Ruddi Waterworth-Jones’a dünyada ilk defa bu kadar genç bir insana uygulanan proton tedavisi uygulandı. Şu an 18 aylık olan Jones’un kanser tümörlerinin temizlendiği belirtildi.

7 Yaşındaki Bebek Prostat Kanserini Proton Tedavisiyle YendiAnnesinin daha bebekken dişlerindeki problem ve astım sorunundan şüphelenmesi üzerine hastaneye götürdüğü Jones, 1 yaşına gelmeden birçok tedavi ve ameliyat geçirdi.

Küçük çocuğa uygulanan proton tedavisi kanser tedavisinde yeni geliştirilen, hücreye nokta atışı yapılan bir tedavi yöntemi. Bu yöntem, kanserin iyileşmesinde yüzde 90'ın üzerinde etkili.

Uzmanlar bu tedaviden sonra her yıl göğüs filmi çekilecek olan Jones'un beş yıla kadar kanserin yayılıp yayılmadığından emin olunacağını belirtiliyor.

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - 7 Yaşındaki Bebek Prostat Kanserini Proton Tedavisiyle Yendi

Yazının devamı için tıklayın...

TomoTherapy Tedavisinde sağlıklı Doku Daha Çok Korunuyor

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Şubat 17, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerKanser tedavisinde kullanıan TomoTherapy yönteminin mucidi Dr. Mackie, tıpta ilk kuralın, zarar vermemek olduğuna işaret etti, ''Yöntemle birçok kanserde tümörü iyi ışınlayıp çevresindeki sağlıklı dokuları da çok iyi koruma şansına sahibiz'' dedi.

Tedavinin başlangıcında ışınlarla elde ettiği üç boyutlu görüntüyü kullanarak tümörün son halini saptaması ve buna göre tedavinin uygulanması, ''TomoTherapy''yi diğer radyoterapilerden farklı kılan en önemli özellik.

Tedavinin küçük alanlarla yapılmasına ve daha fazla sağlıklı dokunun korunmasına imkan veren yöntemde, tedavi sırasında on binlerce ışıncık oluşturulabildiğini anlatan medikal fizikçi Dr. Thomas Rock Mackie, ''Bu yöntemle birçok kanser türünde tümörü iyi ışınlayıp çevresindeki sağlıklı dokuları da çok iyi koruma şansına sahibiz'' diye konuştu.

Yöntemin çok karmaşık dokuların ışınlanmasında başarılı olduğunu dile getiren Dr. Mackie, özellikle baş ve boyun tümörlerinde dokuların çok karmaşık olduğunu, tümöre yüksek doz ışın verirken o bölgedeki diğer dokuların zarar görmemesi gerektiğini ifade etti.

Prostat gibi kanserlerde de her tedavi başında prostatta, mesanenin ve kalın bağırsağın o günkü pozisyonu görülerek, tedavinin başladığını anlatan Dr. Mackie, ''TomoTherapy'' ile çok büyük tümörlerin de tedavi edilebildiğini, yöntemin 40 santimetre çapında ve 160 santimetre uzunluğundaki bir alanda etkili olabildiğini kaydetti.

MEME VE AKCİĞER KANSERLERİNDE DE KULLANILIYOR

TomoTherapy''TomoTherapy''nin meme kanserinde genellikle ameliyattan sonra, ameliyata uygun olmayan akciğer kanserlerinde esas tedavi, daha önce tedavi edilmiş ancak nüksetmiş durumlarda ve metastaslarda da kullanılabildiğini de anlatan Dr. Mackie, ''Tıpta ilk kural zarar vermemektir. Biz de bu yöntemle sağlıklı dokuları koruyarak, zararı en aza indiriyoruz. Kanserlerde, ölüm oranının azalması için bugünkü dozlardan daha yüksek dozların kullanılması gerekir. Sağlıklı dokulara zararın azalmasıyla bu mümkün olacak'' şeklinde konuştu.

Kanser türlerinin yüzde 50'den fazlasının radyoterapi alanına girdiğini, ''TomoTherapy'' ile bu oranın daha da arttığını kaydeden Dr. Mackie, bu yöntem ile ilk hastanın 2002 yılında tedavi edildiğini de dile getirdi.

Dünyada 300 hastanede kullanılan ''TomoTherapy'' yöntemi, Türkiye'de de Ağustos ayından bu yana İtalyan Hastanesi'nde uygulanıyor.

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - TomoTherapy Tedavisinde Sağlıklı Doku Daha Çok Korunuyor

Yazının devamı için tıklayın...

Akciğer KanseriABD'de yapılan araştırmaya göre, duygusal, fiziksel veya cinsel yönden kötü muameleye maruz kalan çocukların, erişkin olduklarında akciğer kanserine yakalanma riski artıyor.

ABD'de David Brown ve ekibinin yaptığı, yakında "BMC Public Health" dergisinde yayımlanacak araştırma, aile içindeki şiddete ve boşanmaya şahit olan, ebeveynlerinde ruhsal bir hastalık bulunan, anne ya da babası hapse girmiş veya uyuşturucu bağımlısı olan çocukların uzun vadedeki sağlık sorunlarını inceledi.

Araştırma, çocuklukta stres ve travmaya yol açan durumlarla karşılaşmakla, 14 yaşından sonra sigara içme olasılığı arasında önemli bir bağlantı olduğunu gösterdi. Bu bağlantı, bilim adamlarını akciğer kanseri riskini araştırmaya yöneltti.

Sigara içen çocukÇocuklukta kötü deneyimler yaşayan 17 bin 337 yetişkinin sağlık bilgilerini inceleyen bilim adamları, bu tür deneyimler yaşayan kişilerle akciğer kanserine yakalanma riski arasında ilişki olduğunu, ayrıca riskin artmasının büyük ölçüde sigara tiryakiliğinden kaynaklandığını gördü.

AĞIR STRES KÖTÜ ALIŞKANLIKLARA NEDEN OLABİLİR

Bilim adamları, "kötü bir çocukluk geçirmediğini" söyleyenlere kıyasla, 6 veya daha fazla travma geçiren kişilerin akciğer kanserine yakalanma riskinin 3 kat fazla olduğunu belirttiler.

Çocukların çok ağır stres yaratan durumlarla karşı karşıya gelebileceği ve bu stresin sigara içmek gibi kötü alışkanlıklara neden olabileceğini vurgulayan bilim adamları, bu alışkanlıkların akciğer kanseri gibi hastalıkların ortaya çıkmasına ve belki de erken yaşta ölümlere neden olabileceğine dikkat çekiyor. Sigaranın dışında başka mekanizmalar ya da bazı durumlar nedeniyle fiziksel ve biyokimyasal işlevlerde ortaya çıkan bozuklukların da kansere yol açabileceğini belirten bilim adamları, bunun ispatlanması için başka araştırmaların gerektiğini ifade ediyor.

Konuya ilişkin makale, Fransız "Le Point" dergisinde de yayımlandı.

Kaynak : Mynet Haber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kötü Bir Çocukluk Geçirenlerde Akciğer Kanseri Riski Fazla Olabilir

Yazının devamı için tıklayın...

Kanser Hastalarının Ömrünü Uzatan Vitamin Kokteyli

KanseriTedaviEt.com | Çarşamba, Şubat 17, 2010 | 0 yorum »

Tüm Haberlerİngiliz ve Danimarkalı bilim insanlarının kanser hastaları üzerinde denediği vitamin kokteyli hastaların daha uzun yaşamalarını sağladı.

Araştırmacılar kanser hastalarının günlük olarak gerekli vitaminlerini aldıklarında daha fazla yaşadıklarını ortaya koydu.

İngiliz ve Danimarkalı bilim insanlarının yaptığı araştırmada vitamini kokteylini alan dört kanser hastasının üçünde ortalama olarak beş ay daha fazla yaşadığı görüldü.

Araştırmayı yürütenlerden Dr Bob Lister vitaminlerin yarattığı etkininin bazı ilaçlarla aynı hatta bazı yönlerden daha iyi olduğunu belirtti. Vitaminlerin en önemli özelliği ise hastalarda yan etkiye neden olmaması.

Vitamin hapıLondra’daki Metropolitan Üniversitesi’nden Dr Lister, “İnsanlar bize kanseri nasıl yeneceklerini soruyorlar bu araştırmayla birlikte vitaminlerin ömrü uzettığını gördük” dedi.

Araştırma 1990-1999 yılları arasında meme, akciğer, beyini kolon ve kanserin diğer türlerine yakalanan Danimarkalılar üzerinde yapıldı. Bu hastalar ortalama olarak 12 ay daha fazla yaşadı fakat yüzde 76’sının ortalama yaşam süresi 5 aydı.

İşte kanser hastalarının ömrünü uzatacak vitamin kokteyli :

C Vitamini ;5 .7 mg
Solunum, yemek borusu ve mide kanserlerinin önlenmesinde C vitamini önemli rol oynuyor. Kanserojenlerle doğrudan teması olanlar, günlük C vitamini gereksiniminin üzerine çıkabilirler. Bu durum kanser riskini azaltır. C vitamini, yiyecek ve içeceklerle alınan nitrit ve nitratların kanser yapıcı nitrosaminlere dönüşmesini önler.

E Vitamini; 1.625 mg
Bazı toksik maddelerin olumsuz etkilerini azaltır. E vitamini eksikliğinin meme tümörü vakalarını artırdığı gözlemlenmiştir. İnsanlar üzerinde yapılan araştırmalarda da özellikle meme kanseri olan kadınların diyetine besinsel E vitamini takviyesi yapıldığında iyiye gitme görülmüştür.

Co-Enzyme Q10: 300 mg
Co-Enzyme Q10 bir vitamin veya amino asit değildir. Sağlığımız için çok önemli ve yeterli miktarda alınması hayati önem taşıyan bir besindir. Co-Enzyme Q10, hücrelerin daha uzun yaşamasını sağlayan, hücrelerdeki enerji üretimi için de gerekli bir maddedir.

Selenyum: 487 mg
Selenyum ücrelerin, dolayısıyla dokuların yaşlanma sürecini yavaşlatır. Zararlı maddelerin etkilerini azaltır. Protein sentezine, büyüme ve gelişmeye yararlıdır. Kan hücrelerinin kromozomlarının zarar görmesini önler. Spermlerin üretimine ve canlılığına olumlu etki yapar. Selenyumun en yaygın kullanımı kanser ve kalp hastalıklardan korunma amaçlıdır. Bağışıklık sistemini güçlendirmek ve deri sağlığını artırmak amacıyla kullanılabilir.

Folik Asit: 5 mg
Düzenli olarak folik asit almak kalp krizi ve kalp hastalıkları riskini azaltıyor. Folik asidin vücutta depolanmasının zor olduğunu belirten uzmanlar bu nedenle sürekli olarak folik asit içeren besinler tüketilmesini öneriyor.

A Vitamini: 25, 000 IU
A vitaminin yararları arasında enfeksiyonlara karşı koruyucu etkisinin bulunmasından dolayı aynı zamanda “enfeksiyona karşı vitamin” olarak da bilinir. Zira vücudun doğal savunma sistemini akyuvarları (T-hücreleri) ve antikor üretimini artırarak güçlendirir.

Beta-Karoten: 76 mg (Bu vitamin akciğer kanseri hastalarına verilmemektedir)
A vitamininin yapı taşıdır. Vücutta A vitamini haline dönüştürülür. Ispanak, lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler, kavun, şeftali, kayısı gibi meyveler ve havuç en önemli kaynaklarıdır. Yüksek dozda alınmasının yararları konusunda çalışmalar halen sürmekle birlikte, kanser, damar sertliği ve katarakt gibi hastalıkları önlediği yolunda önemli bulgular elde edilmiştir.

Bu vitaminler de kokteylin içine eklenebilir
Linoleik Asit (375mg), Balık yağı (1.5mg), niacin 845mg), Pantothenic Asit (22.5 mg), B12 (13.5mg), B6 Vitamini (12.6 mg), B6 Vitamini (8.4 mg), B vitamini (5.4 mg)

Kaynak : Hürriyet

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kanser Hastalarının Ömrünü Uzatan Vitamin Kokteyli

Yazının devamı için tıklayın...

Böbrek ve Pankreas Kanseri İçin Yeni İlaç

KanseriTedaviEt.com | Salı, Şubat 16, 2010 | 0 yorum »

Pankreas KanseriCalifornia Üniversitesi'nde böbrek ve pankreas tümörlerinin gelişimini durduran bir ilaç keşfedildi.

California Üniversitesi Moores Kanser Merkezi'nde görevli araştırmacılar, kanser hücrelerinde bulunan moleküler anahtarı engeleyen ve onu kanserle ilişkili kan damarlarından uzak tutan ilaç buldular.

Amerika'da yayınlanan "Proceedings of the National Academy of Sciences" isimli bilimsel dergide yayınlanan çalışmada, patoloji profesörü David Cheresh, "Kinaz anahtarını kanserli hücreler ve tümörle ilişkili kan damarlarının dışına kilitledik" dedi.

bobrek pankreas tumorleri icin yeni ilacYeni yaklaşımda, hızlı görüntüleme ve tümör için daha seçici ilaç gelişimi sağlayan süper bilgisayar teknolojisiyle kombine olan yapı tabanlı kimya kullanılıyor. Gelişim ve görüntüleme süreçleri, tümörlü kan damarı ya da tümör gelişimini teşvik eden enzim veya kinaz gelişimini durdurabilen potansiyal ilaçları tespit etmek için kullanıldı.

Yeni yaklaşımın kanser ilacı gelişiminde kullanışlı bir strateji olabileceği kaydedildi.

Kaynak : İnternethaber

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Böbrek ve Pankreas Kanseri İçin Yeni İlaç

Yazının devamı için tıklayın...

Smear Testi ve HPV Aşısı Rahim Ağzı Kanserini Önlüyor

KanseriTedaviEt.com | Salı, Şubat 16, 2010 | 1 yorum »

Rahim Ağzı KanseriKontrollerinizi aksatıyor, büyük ihtimalle jinekolojik muayeneden çekiniyorsunuz... Peki yılda 500 bin kadının rahim ağzı kanserine yakalandığını ve vakaların yüzde 80’inin smear taramasının düzenli yapılmadığı ülkelerde görüldüğünü biliyor musunuz?

Kadınlar genellikle bu koltuğa oturmaktan kaçınıyor ancak meme kanserinden sonra kadınlarda görülen ikinci kanser türü olan rahim ağzı kanserinin erken tanısında jinekolojik kontrol ve PAP Smear testi hayati önem taşıyor.

Serviks yani rahim ağzı kanseri virüslerle ilişkisi kanıtlanmış bir kanser türü. Hastalığa, İnsan Papilloma Virus, (Human papilloma virus, HPV) neden oluyor. HPV, rahim ağzı kanseri dışında genital siğillerin de nedeni. HPV 2007 yılında biyolojik karsinojen olarak tanımlandı ve virüs 2008'de kaşifi Alman bilim adamı Herald Zur Hausen'e Nobel ödülünü kazandırdı.

İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Buyru, rahim ağzı kanserinin özellikle gelişmekte olan ülkelerde sık görülen ve korkulan bir kanser türü olduğunu söyledi ve "Serviks kanseri, smear taramasının düzenli yapıldığı ülkelerde sıklığı azalmasına rağmen, ülkemizde genital kanserler arasında ilk sırada görülüyor ve giderek daha erken yaş gruplarında da sıklığı artıyor" dedi.

TEK EŞLİ KADINLAR BİLE RİSK ALTINDA

Prof. Buyru, hastalıkta risk faktörlerini, "Erken yaşta cinsel temas, cinsel temasta bulunulan kişilerin fazla olması, cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanmış olmak" diye sıraladı ve şöyle devam etti:

"Kadının tek eşli olduğu durumlarda bile eşinin birden fazla kadınla ilişkisinin olması, kadın açısından risk oluşturur. Korunma ve erken tanı açısından en önemli faktörler smear testi ve son yıllarda geliştirilmiş olan HPV aşılarıdır. Kansere dönüşebilecek problemlerin tedavisi daha kolaydır ve kadının doğurganlığı korunabilir. Ancak ilerlemiş kanserin tedavisi rahmin alınmasını, bazı durumlarda da ek ışın tedavisini gerektirir. Bu durumda kadının doğurganlığı korunamadığı gibi, cinsel fonksiyon açısından da bazı sıkıntılara neden olabilir."

BELİRTİ VERMİYOR, SİNSİ İLERLİYOR

Hastalık erken dönemde belirti vermiyor. Cinsel temas sonrası kanama ise en önemli belirti kabul ediliyor. Ancak bu belirti de hastalık ilerledikten sonra ortaya çıkıyor. Rahim ağzı kanserinden korunmada ilk adımın yılda bir kez yaptırılacak olan PAP Smear testi olduğunu vurgulayan Prof. Buyru'ya göre, son 60 yılda smear testini sistematik olarak uygulayan ülkelerde rahim ağzı kanseri önemli ölçüde azaldı.

Smear Testi ve HPV Aşısı Rahim Ağzı Kanserini Önlüyor"Dünyada yılda yaklaşık 500 bin yeni rahim ağzı kanserine rastlanıyor. Vakaların yüzde 80’i smear taramasının düzenli yapılmadığı ülkelerde ortaya çıkıyor. Smear testinin cinsel aktivitesi olan kadınlarda yılda 1 kez yapılması önerilmektedir. Smear testinde problem olanlara daha ileri tetkikler olan kolposkopi ve HPV araştırılması, daha sık smear testi yapılması planlanabilir. HPV infeksiyonunun en sık görüldüğü yaşlar, cinsel aktivitenin başlamasından hemen sonraki yıllar veya bir başka deyişle 20’li yaşlardır. Bu nedenle aşılamanın en etkili olduğu dönem de cinsel aktivite başlamadan önceki yıllardır. HPV enfeksiyonunun yüzde 90’dan fazlası kişinin bağışıklık sistemi sayesinde 2 yıl içinde geriler. Enfeksiyonun kalıcı olduğu kişilerin yarısında ise smeardeki problem ilerler ve bu hastaların yüzde 20’sinde 5 yıl içinde, yüzde 30’unda ise 10 yıl içinde rahim ağzı kanseri gelişir. Hastalık genellikle yavaş ilerlediğinden yılda bir kez yaptırılan smear testi ile yakalanma olasılığı yüksektir."

YÜKSEK MALİYET AŞIYA İLGİLİ AZALTTI

Hastalıktan korunmada önemli bir diğer adımın aşı olduğunu belirten Prof. Buyru, rahim ağzı kanseri aşısında gelinen son durumu da anlattı. Buyru, yüksek maliyet ve etkinliğinin beş yıl ile sınırlı olması nedeniyle aşıya yeterince ilgi gösterilmediğini söyledi.

"Aşı HPV infeksiyonlarına karşı yüzde 90 koruyuculuk sağlıyor. Bu durumda genital siğiller, rahim ağzı kanserine dönüşebilecek lezyonlar, servikal intraepitelyal neoplazi, CIN gibi lezyonlara ve rahim ağzı kanserine karşı koruyuculuk sağlıyor. Bu nedenle yapılan kolposkopi, biopsi, yakma ve dondurma gibi girişimler de azalıyor. HPV infeksiyonları erkeklerde de siğillere neden oluyor. Rahim ağzı kanserinde erkeklerin de bulaşıcılıkta rolü olduğu için, aşının erkeklere uygulanmasının yararları da araştırılıyor. Ancak henüz HPV aşılarının erkeklere uygulanması için yeterli veri yok. Aşı kızlarda 9 yaşından itibaren uygulanabilmekte. Uygulama için önerilen yaş sınır ise 40. Aşının en az 5 yıl etkin olduğu bildirilmiştir. Aşı etkinliğinin daha uzun sürmesi için ise çalışmalar devam ediyor. Aşı uygulama yerinde hafif kızarıklık ve ağrı şeklinde yan etkiler olabiliyor ve bunlar da genellikle 48 saat içinde kayboluyor. Aşı yapılması esnasında nadiren bayılmalar bildirildi, bunun dışında bilinen başka ciddi bir yan etkisi de olmadı. Ancak aşıda yüksek maliyet nedeniyle uygulama sınırlı kaldı, fiyatın ucuzlaması ve etkinliğinin uzaması ile rahim ağzı kanseri aşısı daha fazla uygulama şansı bulacak gibi görünüyor."

KOKTUKLARI GİBİ OLMADIĞINI SÖYLÜYORLAR

Son olarak, bir kadın doğum doktoru gözüyle, kadınları jinekolojik muayeneden korkutan veya uzaklaştıran etkenleri değerlendirmesini istiyor ve "Kadınlar jinekolojik muayene koltuğuna oturmaktan neden kaçınıyor" diye soruyoruz. Prof. Buyru'nun cevabı:
"Maalesef ülkemize kadınlar jinekolojik muayeneden ve dolayısı ile smear yaptırmaktan çekiniyor. Bu biraz da önyargılar ve yanlış bilgilendirme ile ilgili bir durum. Gerçekten bazı kadınlar işlem esnasında ağrı duyduğunu ifade etse de ilk kez muayene olan ve smear aldıran pek çok kadın işlemin korktuğu kadar ağrılı olmadığını söylüyor. Ancak ne olursa olsun, genç kızların aşılanması ve cinsel aktivite başladıktan sonra yılda bir kez mutlaka PAP Smear testinin yapılması, rahim ağzı kanserinin önlenmesi ve erken tanı açısından en önemli işlemlerdir. Kadınlarımızın bunu unutmaması ve kontrollerini aksatmaması gerektiğini düşünüyorum."

Kaynak : ntvmsnbc

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Smear Testi ve HPV Aşısı Rahim Ağzı Kanserini Önlüyor

Yazının devamı için tıklayın...

Kanserin Tanımı, Belirtileri, Korunma ve Tedavi Yöntemleri

KanseriTedaviEt.com | Salı, Şubat 16, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerKalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada görülen ölüm sebebi! Ancak kafaları kurcalayan bir soru var. O da; "Tedavi edilebilir mi?" şeklinde... Erken tanı ve doğru tedavi ise çok önemli:

Evet... Tıp alanındaki ilerlemeler ve keşifler sayesinde kanser artık tedavi edilebilir bir hastalık. Yine de kaba bir deyişle, her üç kişiden biri hayatının bir döneminde kanserle karşılaşıyor ama yaklaşık sekiz kişiden biri kanser nedeniyle hayatını kaybediyor. Yani her kanser ölümle sonuçlanmadığı için, kanserden ölüm sıklığı, kanser görülme sıklığını yansıtmamaktadır. Gelişmiş ülkelerde kanser görülme oranı yüz binde 400 civarındadır. Bizde ise bu oran yüz binde 200 civarında tahmin edilmektedir. Bu da her yıl yaklaşık 150 bin yeni kanser hastası demektir. Medical Park Bursa Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Güven Atasoy, kanser hakkında merak edilenleri yanıtladı:

Kanser nasıl oluşur?

Normalde, canlıların vücudundaki hücrelerin pek çoğu, çoğalır, ömürleri tamamlanınca da ölüp yerlerini yeni hücrelere terk eder. Bu düzen, hücrelerin çekirdeklerinde bulunan kromozomlar üzerine yerleşik genlerin komut ve yönetimindedir. Eğer hücreler doğru olmayan komutla yönlendirilirse, işlevlerindeki normalden sapmalar yaşamın düzenini bozarak kanseri de içeren birçok hastalığa sebep olur. Kanserli dokunun hücreleri kontrolsüzce çoğalır. Bu nedenle, kanserin başlayışını araştıran son yıllardaki çalışmaların büyük bir grubu hücrenin içyapı ve işleyiş şekline yönelmiştir. Bu çalışmaların sonuçlarına göre, kanseri "başlatıcılar" ve "baskılayanlar" arasındaki uyumun bozulması hücrenin kanser hücresine dönüşümünü gerçekleştirmede olasıdır. Başlatıcılar hücrede bulunan fakat baskı altında tutulan kanser yapıcı genler, hücre ölümsüzlük genleri ve hücre büyüme faktörleridir. Hücrenin kanser hücresine dönüşünü baskılayanlar tümör baskılayıcı genler, planlanmış hücre ölümünü düzenleyen genler ve hücre büyüme faktörlerinin baskılayıcılarıdır. Başlatan etken ne olursa olsun sonuçta normal hücrelerden önemli farklar gösteren kanser hücreleri oluşur. Normal hücrelere oranla daha az özelleşmiş, sınırsız çoğalma ve doğal bağışıklık olanaklarından kaçabilme yeteneklerine sahip kanser hücreleri önce bulundukları dokuya sığamayarak bir kitle, bir süre sonra vücudun başka dokularına giderek yeni kitleler (metastaz) yaparlar.

Nasıl korunacağız?

Kanser oluşumu için risk taşıdıkları düşünülen bu faktörlerden insanda ve laboratuvar araştırmalarında kanserle bağlantısı gözlenmiş olanlar kabul edilebilir, fakat kanserle bağlantısı kanıtlanmamış olanlar şüpheli risk faktörleridir. Ancak bu gözlem, araştırma ve görüşler yüksek riske sahip olanların mutlaka kanser olacakları ya da düşük riskli olanların kanser olmayacakları anlamını getirmez. Hücrelerin yapısı ve çalışmasından köken alan kişisel risk faktörleri kontrol edilemeyeceği için korunmak mümkün değildir. Kişisel faktörlerin önde gelenleri yaş, zaman ve ailedir. Yaş ve zaman hiçbir zaman kontrol edilemez ve bu nedenle korunamaz. Ancak, ailesel risk faktörlerine karşı bazı önlemler alınabilir. Büyükbaba ve büyükanneden başlayarak anne, baba, kardeşler, amcalar, dayılar, halalar, teyzeler ve ilk kuşak kuzenleri içine alan bir liste yapılır, eğer bir tanesinde kanser varsa, tipi ile birlikte kaydedilir, iki taneden fazla kanser çıkarsa bu konudaki bir uzmanla görüşülmelidir. Çevreden köken alan çevresel risk faktörlerini kontrol edebilmek için geniş olanaklar vardır. Bu grup faktörler arasında yaşanan çevrenin getirdiği riskler yanında önde gelenler besinler ve beslenme şekli, sigara önde olmak üzere diğer bazı alışkanlıklar ve radyasyona maruz kalmadır. Bunlardan başka hormonların dengesini dıştan müdahaleler ile bozmamak gerekir. Güneşin ultraviyole ışınları, özellikle iş yerleri ile bağlantılı bazı kimyasal maddeler ve kanserlerde rolü olduğu düşünülen virüsler dikkate alınmalıdır.

Erkek ve kadın farklı hissedebiliyor

Haberci belirtileri olmayan fakat yüksek riskli olan erkek ve kadınlarda kanserin erken teşhisi için bazı öneriler, zaman zaman bazı değişiklikler göstermekle beraber, temel olarak güncelliğini korumaktadır:

Yaş 20-39 (kontrol aralığı 3 yıl): Kadınlarda; ağız boşluğu, tiroit bezi, lenf bezleri ve yumurtalıklar önde gelmek üzere genel muayene ve ayrıca memelerin her ay kendi kendine kontrolü, PAP testi Erkeklerde; ağız boşluğu, tiroit bezi, lenf bezleri, testisler ve prostat önde gelmek üzere genel muayene.

Yaş 40-50 (kontrol aralığı 1 yıl): Kadınlar için yukarıdakilere ek olarak makattan tuşe ile muayene ve memelerin doktor kontrolü, kontrol aralığı 1-2 yıl olarak mamografi, ayrıca menopoz döneminde kürtaj ile rahim kontrolü. Erkekler için yukarıdakilere ek olarak makattan tuşe ile prostat muayenesi.

Yaş 50 ve üzeri (kontrol aralığı 3-5 yıl): Kadınlarda yukarıdakilere ek olarak dışkıda kanama testi, kalın barsak endoskopisi ve mamografi. Erkeklerde yukarıdakilere ek olarak dışkıda kanama testi, gerekirse kalın barsak endoskopisi.

KANSERİN 7 HABERCiSi

Kanser için bütün ülkelerce kabul edilmiş özel tehlike işaretlerinin, diğer bir deyimle kanserin 7 habercisinin;

* Bağırsak ve mesane alışkanlıklarının değişiklikleri,

* İyileşmeyen yaralar,

* Zamansız kanama ve akıntı,

* Meme veya başka yerde sertlik,

* Hazımsızlık veya yutma güçlüğü,

* Benler veya bir siğilin belirgin değişikliği,

* Hırıltılı öksürük veya ses kısıklığı belirtilerinden her hangi birinin varlığında kişiler bir doktora başvurmalıdır.

Evreleri önemse

Kanserden mutlak korunma söz konusu olmadığına ve tüm kanserleri engelleyecek bir aşı henüz bulunmadığına göre, kanserde erken tanı elimizdeki belki de en önemli silah olma özelliğini korumaktadır. Her kanser tipi ayrı özellikler göstermekle beraber, genellikle kanser hastalığının gidişi dört klasik evreye ayrılır:

Evre I: Kanser, başladığı yerde sınırlı kalmıştır.

Evre II: Kanser, başladığı ortamdan etrafındaki dokulara doğru ilerlemiştir.

Evre III: Kanser, bölgesel dokulara ve lenf bezlerine tam yayılım vardır.

Evre IV: Kanser, diğer dokular ve organlara ulaşmıştır ve metastaz denilen olay gelişmiştir.

Kanserde erken tanı tedavi şansını arttırır ve tedaviyi kolaylaştırır, doku ve organ kaybını önler, tedavi giderlerini ve ölüm oranlarını düşürür. Bugün sıklıkla görülen birçok kanserde erken tanı gerçek anlamda hayat kurtarmaktadır. Erken tanı için belirli aralıklarla sağlık kontrolü yalnız kanser için değil, genel sağlık için uygulanması gerekli olan görüştür.

Farkındayız, kanseri yeneceğiz...

Bilgi eksikliği, korku ve ihmal gibi nedenlerle insanların doktora zamanında başvurmamaları kanserin tedavisini güçleştirir. Hepimizin, adını ağzımıza almaya korktuğumuz hastalıkların başında gelir kanser. Açıkçası benim de böyleydi... Biz ne kadar ağzımıza almasak da kanserin adını duymamızı hiçbir şey engelleyemiyor. Bir gün bir yakınımızın kapısını çalıyor... Ve belki de bir gün bizim kapımızı çalacak! Kanseri araştırmayan bir insan için bunun ne denli korkutucu olduğu aşikardır. Ancak, araştırınca ve gelişen tıp teknolojisinin de tesiriyle bu hastalıktan da artık eskisi gibi korkmanın manasız olduğunu gördüm. Buna rağmen yine de halk sağlığı yönünden kanserin önemi; bazı kanser türlerinin sık görülmesidir. Bu açıdan bakıldığında kanser dünyanın ve ülkemizin en önemli sağlık sorunları arasında yer almaya devam ediyor. Kanserle savaşabilmek, zararlarını azaltabilmek için halka hastalığın önemini ve kanserle savaş yollarını anlatmak gerekiyor.

Çare zakkum tenceresi mi?

Suiistimale son derece açık bir konu olmasından dolayı, bugün her ülkede, hiçbir bilimsel temeli olmayan ve araştırmalara kapalı yöntemlerle kanserde şifa sağladığını iddia eden kişiler bulunduğunu itiraf etmek gerekiyor

Uluslararası Kanserle Savaş Birliği'nin açıklamasına göre, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinde dahi kanser hastalarının %50 kadarının etkinliği kanıtlanmamış yöntemleri kullandıkları sanılıyor. Bu yöntemler bilimsel yöntemlerin yerine veya onlara ek olarak kullanılıyor ve bu uygulamalar çok defa doktorların bilgisi dışında yapılıyor. Bu kişiler, doğal ürünleri uyguladıklarını, ürünlerinin yan etkilerinin olmadığını, bu ürünlerin hastaların savunma mekanizmalarını harekete geçirdiğini, ürünlerinin her çeşit habis hastalığa ve ayrıca bu gruptan tamamen ilgisiz diğer birçok hastalığa etkili olduğunu iddia etmektedirler.

CİDDİYE ALMAYIN

Bir sır veya mucize olan tedaviyi, buluşları çalınabileceği için, yalnız kendilerinin verebileceklerini ifade ederler, tedavi ile şifa sağladıkları eski hastalarından mektuplar ve şahitlere sahip olduklarını ileri sürerler, tanınmış kişileri bu düşünce ve yöntemlerin destekleyicisi olarak gösterir ve başarısızlıklarını yönteme değil, hastaya yüklerler. Klasik tıbba karşı ciddi bir sorun olan bu uygulamalara hastaların yaklaşımı için çeşitli nedenler var. Önde gelen neden korkudur. Çünkü, genelde kanser birçok kişiye göre kısa sürede ağrılı ölümle eş anlamlıdır ve doktorun iyileşme için güvence veremediği durumlarda korku daha çok artar. Ayrıca, klasik kanser tedavisi şekil bozukluğu, yanık, bulantı ve kusma, saç dökülmesi seksüel yetmezlik endişesi ve bağışıklık sisteminin bozulması gibi sonuçlara da varabileceğinden, hasta bilimsel tedavi süresince kendisinin yapabileceği çok az şey olduğunu düşünerek tedavi ve iyileşme yolunda daha aktif olacağı olanakları sunan yöntemleri tercih edebilmektedir.

UZMANDAN ŞAŞMA

Ancak, bu kişiler, bu çare ve yöntemler şifa sağlayamadıkları gibi, ayrıca, kalifiye bir doktorun tedaviye başlayarak şifa elde etme zamanını ve şifa olanağını da azaltırlar. Bu nedenlerle, kanserin ne olup/olmadığını ve bilimsel tıbbın ne olduğunu ve ne yaptığını çok iyi bilmek gerekir. Her ne kadar "doğaya dönüş" günümüz modası olsa da bilim ve teknoloji inançsızlığını da kabul etmek mümkün değildir. Bu alanda ileri düzeyde olan ülkelerde kanserin gerek tanı gerek tedavi olanakları için milyarlarca dolar sarf edilirken, sorunu mutfakta kaynayan ısırgan otu veya zakkum tenceresi, öldürülen kaplumbağa kanı ve benzeri kanıtlanmamış çareler ile çözmek mümkün değildir. Kanser tedavisi konunun uzmanları olan doktorlar tarafından yapılmalıdır. Bilim ve akıl yolundan sapmak, yalnızca zaman kaybına ve bilimsel gerçeğin ışığından uzaklaşmaya yol açar.

Tedavide geç kalmayın...

Kanserde erken teşhis tedavi şansını arttırır, kolaylaştırır, doku ve organ kaybını önler ve sakatlık bırakmaz, tedavi giderlerini azaltır. Kanserde daha güvenilir teşhis yöntemleri ve daha etkili tedavi şekilleri her geçen gün yeni bir aşama göstermektedir.

Cerrahi Onkoloji: Genellikle organ kanserlerinde ilk tedavi seçeneğidir. Bu tedavide kanserli doku ve yöresel lenf bezleri ameliyat ile çıkarılır.

Radyasyon Onkolojisi: Kanserli doku ve yöresel lenf bezlerindeki kanser hücrelerinin çoğalmasını önleme ve öldürülmesine yönelik radyoaktif ışınlama tedavisini uygulayan uzmanlık dalıdır.

Tıbbi Onkoloji: Kanser ilaçlarını uygulayan uzmanlık dalıdır. Ayrıca kanserlerin bir grubu yalnız ilaçlarla tedavi edilebilmektedir. Tıbbi onkoloji uzmanlığının tedavide kullandığı ilaçların sayısı, alanı ve uygulama yöntemleri gün geçtikçe genişlemektedir.

Kemoterapi: Tıbbi onkolojinin uyguladığı ilk tedavi yöntemidir. Kanser hücresinin öldürülmesine yönelik ilaçlarla yapılan bu tedavi son yıllarda büyük aşama göstermiştir. Kemoterapi ameliyatlar ile birlikte de kullanılmaktadır. Erken dönemde teşhis edilen hastalarda, saptanması mümkün olamayan mikroskobik yayılmalar olabilir görüşü içerisinde, birçok kanserde ameliyat sonrası kemoterapi uygulanmaktadır. Aynı görüş içerisinde ya da ameliyat edilemez durumda olan hastalarda ameliyat öncesi kemoterapi yapılmaktadır. Kemoterapi bazı kanserlerde radyoterapi beraberliğinde uygulanmaktadır. Ayrıca kemoterapinin tek başına sonuç aldığı bazı kanserler de vardır.

Biyolojik tedaviler:

Biyolojik tedavilerde temel yaklaşım insanın normal hücrelerinin bütünlük ve çalışmasını bozmayacak şekilde sonuca ulaşmaya yöneliktir. Biyolojik düzenleyiciler adı altında toplanan ilaçların kanser hücresini öldürmekten çok genellikle tümörün gelişim olayına etkili oldukları kabul edilmektedir. Bu grupta vücudun temelde mevcut olan savunma sistemini düzenleyen veya eksiklerini tamamlayan bağışıklık uyarıcılar, bozuk genleri onaranlar, hücre bölünmesini durduranlar, tümör dokusunun damar yapmasını önleyiciler, kanser hücresini intihara zorlayanlar ve yayılmayı engelleyenler bulunmaktadır.

Hormonlar: Bir grup kanserin hormon bağımlı olduklarını bilinmektedir. Bu grup kanserlerin tedavisinde hormonların sentezini veya etkisini önlemeye yönelik ilaçlar kullanılmaktadır.

Ve beslenme...

Görgüler ve araştırmalara dayalı sayısal değerlendirmelere göre, kanserin olası sebepleri arasında dengesiz beslenme yüzde 35 oranında yer tutmaktadır ve dengesiz beslenmenin yanına bazı yaşam alışkanlıkları eklenirse bu oran yüzde 85 değerine kadar yükselmektedir.

Antioksidanlar: İnsanda DNA yapılarını değiştirerek tümör gelişmesine zorlayan maddelere karşı vücudu korudukları varsayılıyor.

Fitokimyasallar: Antioksidan, besin koruyucu ve kanser yapıcı ajanlara karşı engelleyici etkileri olabileceği bildirilmektedir. Domates, maydanoz, portakal gibi koyu sarı, yeşil meyve ve sebzelerde karotenoidler; brokoli, lahana, şalgam gibi turpgiller grubunda indoller; yeşil çay, soğan, elma, fasulye gibi meyve ve sebzelerde flavonoidler; limongiller ve trunçgillerde biflavonoidler; soğan ve sarımsakta alisin; yeşil yapraklı sebzelerde lutein; soya fasulyesinde isoflavonlar; ahududu gibi mavi ve kırmızı meyvelerde ve sebzelerde antosiyaninler; zeytinde, limongillerde, baklagillerde fenolikler ve domateste likopen gündemde olanlardır. Yüksek fitokimyasal maddeli yiyecekler brokoli, dutlar, soya kabukları, armutlar, şalgamlar, kereviz, havuç, ıspanak, zeytinler, domates, mercimek, sarımsak, kayısı, soğanlar, soya fasulyesi, yeşil çay, şeftali, kıvırcık ve Brüksel lahanadır.

Omega-3 yağ asitleri: Deniz ürünleri, keten tohumu yağı ve fasulyede bulunan bu asitlerin meme ve prostat kanserleri risk ve gelişmesini önlemede rolleri olabileceği bildirilmektedir.

Kaynak : Haberaktüel

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kanserin Tanımı, Belirtileri, Korunma ve Tedavi Yöntemleri

Yazının devamı için tıklayın...

Eşyalara Sinmiş Sigara Dumanı Bile Kanserojen

KanseriTedaviEt.com | Cuma, Şubat 12, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerTütün ve sigaranın, duman altı olanlar dahil tehlikeleri bilinirken, ABD'de yapılan yeni bir araştırma, duvarlara veya mobilyalara sinen, kalıntı halinde bulunan sigara dumanının da sağlık için tehlikeli olduğunu gösterdi.

Lawrence Berkeley National Laboratuvarı tarafından yapılan ve Amerikan Bilimler Akademisi dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, sigara yakıldığında, duman şeklindeki nikotin, evin duvarlarına, halılarına, perdelerine, mobilyalarına aylarca kalacak şekilde siniyor, tortu bırakıyor.

Araştırmada, bu kalıntı halindeki nikotinin kendisini çevreleyen nitrik asite tepki vererek, tütüne özgü kanserojen nitrozaminleri oluşturdukları görüldü. Araştırmacılar, bu nitrozaminlerin tütünün neden olduğu en aktif ve güçlü kanserojen maddelerden birisi olduğuna işaret etti.

Eşyalara Sinmiş Sigara Dumanı Bile KanserojenMakalede, çoğunlukla toz yutma veya cildin halı ya da kıyafetlerle temasıyla geçen bu nitrozaminlere maruz kalmanın özellikle küçük çocuklar için tehlike yarattığına dikkat çekildi.

Araştırmacılar, sigara yakıldığında pencere açmanın ya da odayı havalandırmanın tehlikeyi azaltmadığını, sigaranın dışarda içilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Araştırmanın başında yer alan bilim adamlarından Lara Grundel, "Sigarayı dışarda içmek içerde içmekten daha iyi, ancak nikotin kalıntıları cilde ve sigara içen kişinin kıyafetlerine yapışıyor. Bu kalıntılar sigara içen kişiyle içeri dönüyor ve her yere yayılıyor. En riskli grup küçük çocuklar" uyarısında bulundu.

Kaynak : Vatan

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Eşyalara Sinmiş Sigara Dumanı Bile Kanserojen

Yazının devamı için tıklayın...

Kanserden Korunmak İçin Tüketilmesi Gereken Gıdalar

KanseriTedaviEt.com | Cuma, Şubat 12, 2010 | 0 yorum »

Tüm HaberlerDünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan açıklamalara göre dünyada en çok ölüme sebebiyet veren hastalıkların başında kalp ve damar hastalıkları geliyor. İkinci sırada ise kanser. İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Erkan Topuz “Eğer kanser artış hızı böyle devam ederse 2030’lara gelindiğinde kanser dünyadaki ölüm nedenleri arasında birinci sıraya oturacak!” diyor.

Kansere yakalanma oranlarında genetik aktarımın yüzde 7’yi geçmediğinin altını çizen Prof. Topuz sözlerine şöyle devam ediyor:

“Genetik olarak kanser riski taşıyanlarda diyet ve erken tanı büyük önem taşıyor. Ama yıllardır haykırdığım şu: Doğanın armağanı olan temiz hava, su, toprak ve bunların sayesinde yetişen gıdaların yardımıyla tüm tümörlerle mücadele etmek mümkün!”

Anne sütünde bile tehlike

Prof. Topuz, kanserin maddi ve manevi olmak üzere iki türlü maliyeti olduğunun da altını çiziyor: “Kim çocuğunun büyüdüğünü, torununun sünnetini, mürvetini görmek istemez? Kanser olduğunu öğrenen her hasta öleceğini, hasta yakınları da sevdiklerini kaybedeceğini düşünüyor. Anne sütünde bile toksik maddeler bulunduğu bir dünyadan söz ediyoruz. Yıllardır
verdiğim mücadelemin özü şu aslında: ‘Bir korunma bin tedaviden evladır.’ Gözümüzü açmalıyız. Kansere karşı için de geniş çaplı bir eylem planı hazırlamanın zamanı geldi de geçiyor bile. Çünkü kanserin getirdiği mali yük devlet sağlık sigortalarını iflas ettirme noktasına doğru gidiyor. Önümüzdeki yıllarda kansere yönelik ilaç tedavilerinde büyük patlamalar olacak.”

300 milyar dolarlık kanser ekonomisi

Kanserin finansal maliyet boyutunun çok endişe verici bir noktaya ulaştığını söyleyen Prof. Topuz, “Artık hastalar daha uzun yaşayabiliyor ama maliyetler kat be kat artıyor” diyor, sonra da çarpıcı rakamlar veriyor: “1994’te doktorlar 500 dolarlık ilaç karışımı ile hastanın yaşamını 1 yıl uzatabiliyordu. 2004’e gelindiğinde yaşam uzatma süresi 2 yıla, maliyeti ise 250 bin dolara
çıktı! Yaşamı 5 ay uzatan bir kolon kanseri ilacının toptancı fiyatı 46 bin dolar, iki ay uzatan akciğer ilacının fiyatı 30 bin dolar! Bu maliyetleri kim karşılayabilir? 2005’te tüm dünyada kanser ilaçlarının maliyetinin toplam 24 milyar dolar olduğu tahmin ediliyordu. Etkili kanser ilaçları da bulunduğu takdirde pazarın büyüklüğünün 2025’te 300 milyar dolara ulaşması bekleniyor! Silah sanayiinden sonraki en büyük pazar!”

Bunlara dikkat

- Lahana, pazı, hardal otu, karnabahar, brokoli, zerdeçal, yaban mersini, kara erik, kara üzüm tüketilecekler listesinin başına yazılmalı. Kansere karşı etkili olduğu bilinen maddelerin başında flavon geliyor. Flavon bitkisel bir madde ve bitkilerde yaklaşık 4 bin flavon tespit edildi. Flavon açısından en zengin olanı ise kara üzüm. Kara üzümde 150, beyaz üzümde ise 30 flavon bulunuyor!

- Kırmızı etten kaçının.

- Günde 5-7 porsiyon sebze ve meyve tüketin.

- Bakliyat, özellikle mercimek, nohut ve kuru fasulye tüketmeye özen gösterin.

- Yine günde 2-3 porsiyon tahıl tüketimini gerekli görüyoruz.

- Günde bir çorba kaşığı taze çekilmiş keten tohumu da kolon kanserinden korunmada etkilidir.

- Bunların yanı sıra soğan, sarımsak, ada çayı, limon kabuğu çayı, zencefil, biberiye, kekik de tüketilecekler listesinde.

- Narın altını çiziyorum. İster meyve olarak ister suyunu sıkarak tüketin ama tüketin! Nar, kolon kanseri tümörüne karşı adeta savaşıyor; yüzde 30 ila yüzde 100 oranında da
etkili oluyor.

- Günde 2 litre sıvı almaya özen gösterilmeli.

- Deniz balıklarında bulunan omega 3’ü de şiddetle öneriyorum.

- Alkol ve sigarayı söylememe gerek yok!

- Yanmış ızgaradan, içinde katkı maddesi bulunan salam, sosis, sucuk ve meyve sularından, ne olduğu belli olmayan konservelerden uzak durun!

- Kemoterapide ise kesinlikle greyfurt yemeyin!

Kolon kanserine probiyotik yoğurt

İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Erkan Topuz her kanserin kendine göre farklı korunma yöntemleri olduğunu söylüyor. Prof. Topuz önce kolon kanserine karşı reçetesini yazıyor: “Kolon kanserinde kabızlık en önemli etkenlerden biridir.Öyleyse önce ne yapacağız? Kabızlığa önlem alacağız. Bunun için de bağırsaklarımızı muhakkak yumuşak tutmamız gerek.”

Prostata karşı shiitake mantarı

Shiitake MantariProstat kanserinin 50 yaş üstü her 3 erkekten birinde görüldüğünü söyleyen Prof. Topuz, katı yağlardan “aman uzak durun” diyor. Meyve tüketiminin prostat kanserine karşı da önemli bir koz olduğunu belirten Prof. Topuz, prostat kanserine karşı sizler için bir reçete de yazdı

Günde 4-5 organik domates

- Günde 4-5 organik domates yenilmesini tavsiye ediyoruz. Domatesin içinde bulunan likopen ve selenyum başta prostat ve kolon olmak üzere birçok kansere karşı korur.

Mantarlı tedavi

- Mantarları kanserden korunma ve tedavisi sırasında öneriyoruz. Shiitake mantarının prostat kanserine karşı tedaviyi tamamlayıcı özelliği var. Yeşil çay, ısırgan

- Yeşil çay, ısırgan yaprağı ve ısırgan kökü çayı. Buharda brokoli, lahana

- Buharda pişirilmiş brokoli, lahana ve soya, turunçgiller, soya türevleri. Keçi peyniri tüketin

- Peynirler içinde keçi peynirini tavsiye ediyoruz. Fast food’a yer yok

- Reçetemizde fast food’a yer yok! Kanserliye süt yasak

- Süt kanserde yasak. Sütü kanserliye verdiğimizde, kanserde insülin seviyesini yani kanserojen maddeyi de yükseltiyor.

Nerede bulunur?

Ülkemizde meşe mantarı olarak bilinen bir mantar türü. Çin, Japonya, Kuzey Amerika’da meşe ağaçları üzerinde yetişiyor. D vitamini açısından zengin. Bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

Kaynak : Habertürk

Bu yazı KanseriTedaviEt.com'da yayınlanmıştır - Kanserden Korunmak İçin Tüketilmesi Gereken Gıdalar

Yazının devamı için tıklayın...